9 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

9 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hep birden sorduk: — Kuzum Nâzım... Ayşe gibi hiç bir erkeğin yüzüne bakmıyan, kimse- ye iltifat etmiyen, tamamile münzevi Yaşıyan genç ;ve güzel bir kadınla bu derece ahbablığı nasıl ileri götürdün. Artık bunda saklanacak bir şey kal madı. Herkes biliyor ki Ayşe ile pek can ciğetsiniz. Biribirinizden hiç ay- rıldığınız yok. Fakat bü işte nasl mu- vaffak oldun? Ayşenin kalbini nasıl kazandın? Nâzım gülümsedi: — Bazı erkekler kadın kalblerini Güzellikleri sayesinde fethederler, Ba- zı erkekler iyi konuşmaları yüzünden kadın kalblerini #)de ederler. Bazıları mu? dedik, Fakat Nâzım gayet ciddi idi: — Neden olmıyacakmış?.. İşte oldu Bir sigara yakarak sözüne devam etti; — Belki bilirsiniz Ayşe ile ben ayni sayfiyede otururuz. Fakat bizim köy son derece tenhadır. Bunun imi çök aileler köpek beslerler, Bu hay- yanların arasında pek azılı olanları da vardır. Ben de köpeklerden son derecede korkarım, Çünkü bundan beş altı sene evvel beni bir köpek 1s1r- dı. Günlerce kuduz hastanesine git- tim geldim. Koca koca iğneler yedim. Bu itibarla köpekten pek çekinirim. karşıki kaldırıma geçerim. Hattâ eğer Azgın ve korkunç bakışlı bir köpek karşıma çıkarsa yolumu değiştirdiğim de olur. Bu itibarla sayfiyede bu kadar çok köpek olması beni son derece kızdırı- yordu, Halbuki ne kadar haksızmışım. Bugün Ayşe ile ahbablığı azgın bir köpeğe borçluyum... Ayşe bizim köyün biraz ilerisindeki $ak köşkünde oturuyordu. Bu güzel ” Ve genç kadına sokakta sık sık raslar- dım. Ona yalvaran gözlerle bakar- dım Bazan Ayşenin gözleri de benim gözlerime takılırdı. Fakat işte hepsi bu kadar, Ne bir gülümseme... Ne de ümid verici bir harekette bulunurdu. Fakat biz erkekler kendimize yüz ver- miyen kadınların üstüne büsbütün düşeriz. Ben de az zaman içinde âde- ta Ayşeye âşık olmuştum. Sokakta zaman onun Peşini bırakmıyordum, İş bu kadarla kalsa gene iyi... Fakat ben daha ileri- ye gitmeğe başlamıştım. Bir çok ak- şamlar Ayşenin köşkünün önünde dö- nüp dolaşıyordum. Ne yapalım? Aşk... Gönül ferman dinler mi? Fakat işte Bir akşam üstü ben gene Ayşenin köşkünün önünden geçerken karşıki meyva bahçesinin iri köpeği müthiş #urette havliyarak bana doğru koşma- > başladı, Bereket versin ki hayvan- Bu kararı vermemde haklı idim. Çünkü bir haftadanberi Ayşeyi gör- memiştim, Onu şöyle uzaktan bile görmek için içimde önüne geçilmez bir arzu vardı. O akşam evden fırla- “dım. Ayşenin köşküne yaklaşırken Büzlerim de etrafta idi, Acaba köpek serbes mi? Değil mi? Belki de korkum boşuna idi, İhtimal, sahibi onu bağ- Mamışta, ua Y Korku yüzünden; | Ayşenin köşkünün tam önüne gel- miştim. Sevgilim evinin gayet alçak balkonunda oturuyordu. Bu esnada balkonun yanından geç- mek, onunla bir 1âf kapısı açmak bel- ki mümkündü. Fakat ben kadın » ıeselelerinde cesaretsiz, Çol liği ind , Eğer Ayşeye Fakat ben dalgın dalgm Ayşenin köşkünün önünden geçerken birden- bire karşıki bahçenin önünde müthiş bir havlama başladı, Akşamın alaca Fakat dikkatle bakınca köşkün ka- pısının kapalı olduğunu dehşetle far- kat o kapıyı açıncıya kadar bu köpek muhakkak benim bacağımı filân 15- racaktı, Onun için kendimi Ayşenin alçak balkonuna âtmağa karar verdim. Bİ- raz sçrâsam bu balkona tırmanır, içeri girebilirdim. Bu esnada benim feci halimi gören Ayşe de: — Bu tarafa... Bu tarafa... Balko- na!,, diye seslenmeğe mecbur olmuş- tu. Hemen balkona doğru koştum, Sıç- radım. Balkonun parmaklıkların! tut- tum. Kendimi yukarıya doğru çekme- ğe çalışıyordum. Tam bu esnada hın- zır hayvan yetişmiş, Üzerime sıçramış, dişlerile yakaladığı pantalonumun paçasını habire aşağı çekiyordu. O ka- dar kuvvetli dişleri varmış ki... Bere- ket versin ki bu esnada pantalonun paçası koptu, ben de kurtuldum, Yu- kanıya çıktım. Bu sırada Ayşe de - bir felâketzede- “ye yardım eder gibi - elimden tutmuş ben! yukarı çekiyordu, Balkona çıkınca gülümseyerek: — Geçmiş olsun!.. dedi, Teşekkür ettim. Fakat ben kuduz- dan son derece korkan bir adamım- dır. Hemen bacağımı muayene ettim. Azgın hayvan pantalonumun paçası- nı koparırken bacağımı da ısırmış ola- bilirdi. Baktım, bacağımda bir isın- ma alâmeti filân yoktu. Ayşeye: — Bir kitab okudum. Ser bir hayvanın salyesinden bile uz ge çebilirmiş... Acaba bu pis köpek salye- sini bacağıma akıttı mı dersiniz... Ayşe kolanya getirdi. Bacağıma ağamakılı sürdüm. Fekat köpek bekliyor, beni dışarıya istemiyormuş gib bir vaziyet almıştı. Ayşe gülüyordu: — Peki ama. Kabahat birazda sizde... Buralarda fazla dolaşıyorsu- nuz galiba... Ağzımdan: — Nasil dolaşmıyayım!.. cümlesi çıktı. Onun yüzü kıpkırmızı oldu. Ba- lük saatlerce köşkten çıkamadım. Üstelik pantalonun paça- Kontrakt Briç Meşhur eller No. 17 “5 YARI096 01512 #916 en > 4Dv Gwen ei .v c #D1513 448537 yı *ARI SARS4 Kâğıd veren: Cenub. Her iki taraf zonda. » Deklârasyon Sistem Cenub Garb Şimal Şark I 14 Pas ış Pas n 2S.A, Pas 4 Pas m 3SA. Pas Pas Pas » Oyun Kozcu: Cenub Oyun: Üç sansatu Gart pikanın dörtlüsünü çıktı. Bir çok masalarda oyun şu suretle cereyan etti: Genub İlk iki pikaya boş verdi, üçün- cüsünü asla aldı. Kozcunun elinde sağ- lam olarak dokuz leve var, oyununu Çi- karmak için daha iki leve ister. Kozcu karoların ve sineklerin 4-3-3-3 suretinde düşmüş olabileceğini ve bu takdirde karodan ve sinekten birer lere alarak oyunu çıkarabileceğini tahmin edebilir. Fakat böyle bir tahmnide isabet | ancak yüzde elli raddesindedir. Bilhassa her iki rengin de kazcunun temenni ve tahmin ettiği gibi düşmüş olmas iht- malden pek uzaktır. Bu vaziyette ber iki rengi sağlamağı teşebbüs etmek kozcu- nun #leyhine netitelenebilir. Çönkü elin garbe geçmesine ve böylece İki sağ pi- kasını almasına imkân vermiş olmak ih- time! dahilindedir. Binaenaleyh kozcu bu yürüttüğümüz mülâhazaya istinaden ka- ro ve sinekleri sağlamaktan ovazgeşti. İhtiyacı olan iki leveyi kupadan temin eimeği daha muvafık buldu ve talihini kupadan denedi. Dördüncü Jevede elin- den küçük bir kupa oynadı. Garb boş ve- rince Yerden dokuzluyu pas yaptı. Şark vale ile aldı. Beşinci levede şarkın gel diği kâğıdı cenub tuttu. Arkasından ikin- ci kupayı oynadı. Neticede beklediği iki leveyi temin etti. Bir pika, dört kupa, iki | karo ve iki sinek alarak oyununu Çi- kardı, * Muhasım taraf yalniz bir kaç masada | isabetli ve doğru bir müdafaa oyunu oy- nıyabildi. Dördüncü levede garb anlama- ydı ki kupanın valesi cenubda değil- dir, çünkü olsaydı küçük bir kupa gel- mez, valeyi oynardı. Ccnubun kupadan eli pek baş olduğu deklirasyondan ko- laylıkla istidlâl olunabilir. Binaenaleyh şarkta valeden başlıyan üç kupa bulun- duğunu istihraç etmek mantıkan doğru Olur. İhtimalki şarkta yalnız vale ile bir boş vardır. Eğer yalnız iki kupası varın bu takdirde csnub birinci kupayı bağış- Ismakla hiç bir sıkıntıya düşmeden ku- padan dürt leveyi ferah ferah yapar, Bu muhakemeyi yürüten garbdeki oyuncu, kozcuyu müşkül bir vaziyete sokmak ve içeri atmak İçin Uk kupaya damı koydu. Cenub bittabi leveyi garbin damına ba- Bışlıyamazdı. Çünkü arkasından Iki sağ pikasını daha alacaktır... Binaensleyh Kozu mecburi olarak dan yerin ruasile tuttu. Bir sinekle eline geçti, ikinci ku- payı öynadı. Garb boş verdi. Kozcu te- reddüde düştü, çünkü garbin elindeki kApıdı tayin edebilmek kendisi için im- künazdı. Kupanm ikincisini şarka pas yapsa kupadan sağlam olan iki leve ye- rine yalnız bir leve yapmış olur. Büyü- günü oynarsa ikiden fazla yapamaz. Hu- lâsa ne yapsa içeridedir. Briç kaldeleri- ne bebean İkinci elin büyük oynaması (ilk kupa levesine garbin dami kayması) oyunu kurtarmağa medar olmuştur. RR eek kekili sı da pillım pıllım olmuştu, Ayşe ile arkadaşlığımız iyiden iyiye ilerlemiş- ti. Evden çıkarken ertesi günü onun- is v İşte biz Ayşe İle köpekten korkmam yüzünden ahbab olduk ve seviştik. Şimdi bu köpeği ikimiz de seviyoruz. Onunla dost olduk, Ben Ayşeye her gidişte köpeğe biraz da şeker götürü- yorum... Hikmet Feridun Es NEVROZİN Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, AA AŞİ İcabında günde 3 kaşe alınabilir. KURSA MAŞA Tarihi — Ben, imparatorun başını ko- parmağa hazırım. İsterseniz nskeri- nizi surlara getiriniz.- Prens Vasili general karşılasın... Bende O sırâ&- da Mihailin başını size teslim ede- yim. Bu sırada reisleriniz de şehre girer ve hazinelerimizi alıp giderler. Saidin beyninde korkunç bir ihti- mal belirdi: — Prens Vasili aldıktan sonra, bi- ze imparatorun başını vereceğinizi kim temin edebilir? Üstelik askeri- mizi de gafil avlamak fırsatını ele geçirmiş olacaksınız... Âni bir hü- cumla bizi surların dibinde telef ede- ceksiniz! Hazineleriniz de yanınızda kalacak! Hayır... Biz böyle tuzâkla- ra düşemeyiz.. j Prens Vasil de bu konuşmadan şüpheye düşmüştü. — İmparatorun hilesini şimdi an- ladım.. o zaten benim başımı vur. durmak için fırsat arıyordu. Çok gü- ze) bir hileye başvurmuş amma, Arab zekâsı bu hileyi çabuk keşfetti. Dedi. Antonyo da fikrini söylemek- ten çekinmedi; —ı Bu işin içinde Anivasın"mevcu- diyetine inansaydım, prense: «Bizans tahtı sizi bekliyorl> demekte tered- düd etmezdim. İşin hilesi şimdi an- laşıldı. Mihail hem hasmını, hem de Arab mücahidlerini ayağına Ka- dar getirdikten sonra, âni bir hü- cumla öldürmeğe azmetmiş. Bunu anlamamak için abdal olmak gerek. Anivasın askerine icab eden cevabı verip geri göndermeklen başka çare yoktur. Sald işin dehşetini düşündükçe hiddetleniyor ve gözlerini açarak ba gınyordu: — Bu adamın başını koparalım ve sapanla surlara fırlatalım. İmpa- ratora bundan daha kestirme ve mâ- nalı bir cevab olamaz. Bütün reisler Saidin bu fikrine iş- tirak ettiler; — Hainin başını keselim... Diye bağrıştılar. Baidin cellâdı or- taya atıldı.. palasını çekti, — Vuürüyım mi, ya emir? Said yavaşça başını salladı: — Vur.! Gökten bir insan başı düştü!.. O gün Venedikli Antonyo büyük bir mucize göstermişti. Baş korsan gemisinde büyük bir sapan hazırlıyarak, akşam üstü ge- miyi harekete getirmişti. Bizanslılar, açıkta duran korsan gemileri arasından büyük bir yel- kenlinin surlara doğru yaklaştığını görünce, Arabların anlaşmağa ka- rar verdiğini tahmin etmişlerdi. Sald, büyük bir itimad ve tevekkül ile Sarayburnuna doğru ilerledi. Antonyo: i — Burada duralım, dedi, onlar hücuma başlasalar bile, kolay kaça- nz buradan, Antonyo Manciniğin başına geç- ti... Aniyasın askerinin kesik başı- ni — süratli gilmesi için — bir taşa ii i Diyordu. Bu arada Semiko da lâfa karıştı: — Ya bu herifin başı surlardan içeri düşmezse..? Tekrar denizden alacakmıyız? Antonyo babasına cevab verdi? — Biraz sabırlı ol! düşeceğini şimdi göreceksin! Fazla durmağa ve koni vakit yoktu. ie Antonyo sapanı gerip attı. Taşa bağlanan kesik baş, Süldin kulağının dibinden vınlıyarak geğ- ti. bütün gözler surlara çevrilmişti, İlkönce Saidin sesi duyuldu: — Aşkolsun... Yaşa Antonyo! Tam da sarayın bahçesine düştü, Ve Antonyonun omuzunu okşıya- rük; — Hemen dönelim.. Diye bağırdı. Anadolu kıyısına dü- men kırarak Sarayburhundan aynl- dar, IŞIi KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Arablar, Bizanslı askerin kafasını kesip sapanla imparatorun sarayına attılar! TTetrika No, 81 Bizanslılar böyle birdenbire bir korsan gemisinin tek başına sahile yaklaşıp tekrar dönüvermesinden bir şey anlıyamamışlardı. ay Bizans askerleri (Arablar belki bir teklifte bulundular!) diyerek yerle rinden bile kımıldamadılar. e Said bu işin bu kadar kolay Ve zararsızca biteceğini ummadığı için, bu neticeden çok memnun görünü- göndermişti? Yoksa, gerçekten Anivasın askeri miydi 0? ? Bunu tahmin etmek kolay değildi. Zaman bakalım neler gösterecekti. «— Gökten bir insan başı düştü!» Bu sesler, gemi sahilden uzakla- şıncaya kadar devam etti, Bizanslı askerin uzun saçları var- dı. Taş gülle havada uçarken, bu saçlar rüzgârin şiddetinden açılıp saçılmıştı. Antonyo ateş hattından uzaklaş- tıktan ve selâmete eriştikten sonra, şöyle bir ihtima! daha ortaya attı; — Anivasın gönderdiği adam, mu- hakkak ki imparator tarafından gelmiştir. Çünkü böyle uzun saçlı askerler ancak imparatorun maiye- tinde bulunur, Bu adam belki de çok İyi yüzme bilen bir papastır... Çün- kü, Ayasofyadaki papaslar arasında bir kaç tane — adalardan gelmiş — meşhur yüzücüler vardır. Bizans üzerinde dolaşan kara bulutlar Kesik başı sapanla attıkları gün- denberi, Bizans surlarında ufak bir hareket bile sezilmiyordu. Bir sabah gökyüzü birdenbire bu- da bu kadar korkunç bulutların do- Said — Allahın işine karışmıyalım, de- di, ne isterse yapsın ve yapacaktır. Bulutlar yağmura kalb olur, etrafı su basar. Biz ise zaten su içindeyiz. Neden korkalım? Prens Vasil: — Vaktile Bizansı müthiş bir bu- Tut kaplamış... Arkasından yağmur ve fırtına büşlamış.. binlerce insan telef olmuş. “ Deyince, Said hayretle sordu: d — Allah bize belki bu suretle yar- dım etmek istiyor. Sen Bizanslıla. rn büşiriz böyle bir felâket gelmesi- ni istemiyor musun? Vasli kekeledi: — Yok.. böyle bir şey düşünmü- yorum. Belki biz de deniz üstünde telef oluruz demek istiyorum. (Arkası var) «Keke Michel. tarafından menfi ve fira- ri papasların Bizansa çağırılması üzerine bir çok firari papaslar da İtaiyadan Ri- döndü, Fakat, Methodluz, yeni hüküm- darm da selefi gibi «Mukaddes tasvin düşmanı olduğunu gördü. Yeni hüküm- dar, papanın mektubunu hakaretle eline aldı ve parçalayıp Methodiusun yüzüne attı. Collâdlarını çağırtarak mhibe yedi yüz elli kırbaç vurdurdu. Kendisi ve (a- raftarlari müthiş işkencelere uğratıldı. Alınlarına kızgın demirle «Resme tapan» lare damgası vuruldu. Ve yarı ölü bir halde adasındaki hücrelerde hapsedildiler. Methodlus (Mişel )in ölür müne kadar burada kaldı, (Burgaz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: