2 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

2 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gözleri duvardaki asma saatte idi. | Dakikalar ona birer yıl kadar uzun | geliyordu. Dışarıda perde perde ak- şam oluyordu. Evin önündeki yolda elektrikler yanmıştı. Sokaktan zaman Zaman bir otomobil tozu dumana ka- tarak geçiyordu. Nâzım: — Daha iki buçuk saat varl.. diye mırıldandı, Heyecan içinde odada bir aşağı bir yukarı dolaşiyordu, Pence- reye yaklaştı. Etrafa uzun uzun bak- tı. İnsanın içine hüznünü damla dam- la akıtan bir sonbahar akşamı idi, Nâzım iki buçuk sâat sonra kendisi İçin ne heyecanlı bir macera başlı yacağını düşünüyordu. Ferhande bu- gün, sabahleyin ona minimini bir anahtar vermiş ve sonra kulağına fısıldamıştı; — Nâzım.., Bu evimin anahtarı... Şimdiye kadar bunu hiç bir insanın avuçlanna teslim etmedim. Fakit sen O kadar israr ettin ki.. Nihayet işte dayanamıyorum, Aİ bunu... Bu gece el ayak çekildikten sonra bana misafir gelebilirsin... Elimle vişne )i- körü yaptım, Sena ikram ederim. Bakalım beğenecek misin? Nâzım büyük bir heyecan içinde, elleri titriyerek anahtarı alırken: — Pek teşekkür ederim Ferhan- deciğim... Fakat kaçta geleyim? di- ye sormuştu. Genç kadın kısa bir düşünceden Sonra: — Onda filân gel!.. Amma fazla geç kalma!.. diye cevab vermişti . Şimdi Nâzım pencereden dışarıyı seyrederken gözünün önüne Ferhan- denin uçları yukarıya doğru kıvrık kalın dudakları, içleri yaramazlıla ve alaycılıkla dolu iri kara gözleri geliyor ve kulağında onun tatlı sesi Şınlıyordu. Fakat duvardaki saat bu aşam o kadar <enbel tenbel ilerliyordu ki faydalı olduğunu bilse Nâzım hemen yerinden fırlıyacaktı. Bu saatin ak- rebini ve yelkovanmı istediği gibi ilerletecekti, Nihayet saat gürültülü bir tarzda sekizi çaldı, Of... Daha iki saat vardı, Birdenbire aklına gel- di. Bu derece heyecanını gidermek İçin bir banyo yapsa? Bu fikrini Pek mükemmel buldu. Kalktı. Ban- Yo dairesine gitti. Banyoyu hazırla- dı. Hafif ılık su ona iyi gelmişti. Bi- Taz heyecanı yatışır gibi olmuştu. Banyodan çıktıktan sonra kolon- ya İle bir masaj yaptı. saçlarını ta- Yadı. Tekrar iki dirhem bir çekirdek Biyindi. Saate baktı, Oh... Dokuz oi- muştu, Demek topu topu bir saat kalmıştı. Daha fazla evde duramıyacağını anladı. Sokağa çıkmağa karar verdi. Bu esnada lâzım olan bir şeyi almak İçin bir çekmece açmıştı. Orada gö- züne eski bir tabanca ilişti, Bu he- yecanlı gece macerası olduça tehli- keli idi. Nâzım tabancayı aldı, arka cebine Soktu, Sokağa çıktı, Bir saat kadar da ötede beride dolaştı. Artık tam zamanı İdi, Saat on olmuştu. Köşeyi döndü, İşte ta ilerideki Fer- handenin evi İdi, Sanki kalbi ayak Parmaklarının ucunda imiş gibi Fer- handenin evine doğru her adım at tıkça heyecandan tikanâcak gibi olü- yordu. İkide bir dönüp arkasına ba- kıyor, Etrafta kimse olup olmadığını anlamak istiyordu. Hayır!.. Hiç kim- eler yoktu. Yollar bamboştu. Kapr- Ya yaklaştı. Anahları çıkardı. Kili- din içinde dönen anahtarın çıkardığı hafif gıcırtı... Kapı açıldı. Karanlık- ta evvelâ hiç bir şey göremedi. Etra- fında o derece büyük bir sessizlik var- dı ki döşemenin veya tavanın kim bi- İir neresindeki bir kurdun çıkardığı hafif gıcırtıyı işitiyordu, Bu karanlık ve sessizlik Nâzımın içine tuhaf bir korku vermişti. Sanki bir aşk rando- Yüsünün olduğu yere değil, bir zinda- na giriyor gibi idi, Fakat birdenbire Ferhandenin sesi hafifçe; — Nâzım!., diye fısıldadı. Nâzım buna yavaşça cevab verdi: — Ferhande!.. Genç kadın bir yandan Nâzım yak- laşırken, bir taraftan da pek yavaş bir sesle izahat veriyordu: — Elektrik filân yakmadım... Da ha şairane olsun diye.. Karanlık güzel şeydir değil mi? — Öyle... Öyle yavrucuğum âm- ma... Ben düşeceğim galiba... — Dur elinden tutayım... Ferhande Nâzımın adam akıllı ya” | mına yaklaşmıştı. Delikanlı şimdi Ferhandenin nefes alışını bile hisse- diyordu. Genç kadın: — Elinden tutayım ds düşme... diyerek Nâzımın parmaklarının ucun» dan tuttu... Nâzım mırıldanıyordu: — Ferhandeciğim... Sana nesil te şekkür edeceğimi bilemiyorum, Bu gece hayatımın en mesud gecesi.. Karanlıkta yanyana merdivenleri çıkarlarken Ferhande soruyordu: — Bu sözünde samimi misin? Ha- kikaten bu hayatının en mesud ge- cesi mi? — Evet Ferhande... Bu gece haya- tımın en mesud gecesi. Yukarıya çıktılar, Girdikleri salonun bütün perdelerini $ıkı sıkı kapattıktan son- ra elektrikleri açtılar. Ferhande kü- çük bir çocuk yaramazlığı ile el çırptı: — Şimdi bizbizeyiz. — Evet tamamile öyle. Nâzım Ferhandeye bakıp düşünü- yordu. Ne ele avuca sığmaz bir ks- dındı, Onda hâlâ 9 yaşındaki haşarı bir kızın yaramaz halleri vardı . Bir aralık Nâzım Ferhandenin el- lerini tutmağa kalktı, Faat kim bi- lir? Nasıl oldu? Ferhandenin gözleri Nâzımın tabancasının bulunduğu ce- bine ilişti, Sordu : — Ay yanında tabanca mı var?.. — Evet yavrum... Ferhande: — Ne olur?.. dedi, şuna bakayım... Nâzım onu kırmak istemedi: — Al... dedi, bak... Fakat aman dikkatli ol, YFerhande tabancayı aldı. Dikkatli dikkatli bakarken birdenbire onu ka- — Tabanca bayan Ferhandenin evinden atıldı. — Oraya koşun. Feryadı ayyuka çıkıyordu. Ferhan- — Bayan Ferhande mutlaka evi arıyacağız... Siz farkında değilsiniz- dir... İçeride muhakkak birisi var- dır... diye bağırıyordu. Beş dakika sonra birçok kimseler içeri girecekti, Ferhande rezil olacaktı. Nâzım ken- disini hemen tavan arasına atlı. Ora- dan dama çıktı, Damdan dama atlı. yarak uzaklaştı. Fakat en sonra aya- ğı kaydı. Bereket alçak olan bir yer- den yuvarlandı. Bacağı incindi, Şimdi Nâzım bu geceyi düşün. dükçe: — Amına ne mesud gece ha... der, « maamafih gene ucuz kurtuldum. Ya Ferhande (karıştırdığı tabanca ile kendini yaralamış öldürmüş olsay- dı... Üstelik bir de katil diye yakala nacaktık.» Hikmet Feridun Es ile SABAH, Ö her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Boldan sağa: * 1 — Bir kaç hükümetin bir hükümet şeklinde birleşmesi. 3 — Kolla boyun arası - Menfi edatı - Sorgu edatı. 3 — Yanardağda fışkıran O- Eşek yavrusu 4 — Lütuf - Ziya, $ — Evl deği - Sonuna «$» konursa bir mevsim olur. 6 — Kasap satar - Üç telli keman. 7 — Yaklaşma, 8 — Bir harfin okunuşu - Âlemi gül- düren 9 — Sonuna «E» konursa çocuk doğur- tan olur - Hayvan yiyeceği - | Fazla mayhoş. 10 — İşmret - Lâhıka - Başıma «K» ko- | nursa az olur. Yukardan aşakı: 1 — Pariste meşhur bir bar. 3 — Muvakkat verilen - Kabile, 3 — Gelinlere yakışır. 4 Ezmekten emir - Gece denizde bir cismin temasından husule gelen siya 5 — Gece sokakta yapılan musiki kon- | seri. 6 — Abide - Emme 7 — Kulp - Döğme buğdayla yapılan eski bir Türk yemeği. 8 — Temastan oyulup çukurlaşmak. 9 — Bir rakam - Pazar yeri 10 — Yiyecek - Râcl, Geçen bulmacamızın halli; Boldan unfa: 1 — Gelincik, 2 — Evir, Amade, 3 — Cemi, Manat, 4 — Er, Caiz, Ne, 5 — Seren, Az, 6 — En, Vaşak, 7 — Hikâye, 8 — Alaz, Kıl, 9 — Bel, Sanat, 10 — Işık, Meç, Yukarıdan aşağı: 1 — Gecesefam, 2 — Everen, Leş, 3 — Lim, Halı, 4 — İriceviz, 5 — Anak,6 — Cami, 7 — İmazlayın, Kelâm, $ — Dâva, Te, 10 — Metevori. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim Kürkciyan, Firuzağada Ertuğrul, Kalyoncukul- lukta Zafiropulor, Beyoğlu: (İstiklâl caddesinde o Galatasaray, Tünelde Matkoviç, Gniata: Okçumusa cadde- sinde Doğruyol, Fındıklıda Mustafa Nall, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy; Ha- hıctoğlunda Barbut, Eminönü: Hüsnü Onar, Fatih: Saraçhanede İbrahim Halli, Karagümrük: Ahmed Suad, Ba- kırköy: Merkez, Sariyer: Osman, Ak- saray: Ethem Pertev, Beşiktaş: Vi- din Fener: Vitali, Kumkapı: Belkis, Küçükpazar: (OBensason, Samatya: Kocamustafapaşada Rıdvan, oAlem- dar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şeh- Temini: Topkapıda Nasım, Kadıköy: Pazaryolunda Rifat Muhtar, Modada Alneddin, Üsküdar: * Çarşıboyunda Omer Kenan, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Şinasi Rıza (Lokman Hekim) üç yaşına bastı Lokman Hekimin Würcü maya bir gok faydalı yazılarla çıkt. & ... Çocuk Duygusunun 49 uncu sayısı dün çıktı. Oukuyucularımıza tavsiye ederiz. * ve AKŞAM 8 — Kan, | Tarihi — Ne düşünüyorsun, baba Semiko? — Söylediklerin doğru imiş, Ar- yüs! Bu fettan kız, emirin başnı ya- kacak. — Konuştun mu kendisile.. — Arisle mi? — Evet. — Konuştum. O, yapacağı işi sak- Jamıyor. (Saldi elimle öldüreceğim!) diyor... — Emire söyledin mi bunları? — Söyledim amma, benimle alay etti. — Araplar kadınlardan korkmaz- Jar. Fakat Bizans kadınları çöl ka- dınlarına benzemezler. Semiko çok muztarip görünüyor du. İçini çekerek: — Nasıl kurtarmalı şu fettanın elinden emi; Diye söyleniyordu. Aryüs: — Onu ancak ben kurtarabilirim, dedi, Semiko sevinçle sordu: — Nasıl kurtarabilirsin? — Araya bir kıskançlık sokarak... — Evet. Bu sabah uzun boylu ko- nuştuğun Yuanayı emirin gözüne sokmak suretile. — Yuana gerçek, Arisden çok daha güzel ve sevimli bir kadın. Hem ara- larnda büyük bir yaş farkı yok. Boyu bosu, bakışları, sesi, hele yılan gibi kıvrılan ince beli. hasılı herşeyi on- dan daha güzel. — Emir onu neden beğenmedi acaba?,.. — O &irada ambarı içi karanlıktı. Emir, önde duran Arisi görünce öte- kilerin yüzüne fazla bakmadı, — İmparatorun yeğeni oluşunun da tesiri oldu sanırım. — Şüphesiz. Emir, bugüne kadar koynuna imparator yeğeni olarak bir kadın almamıştır? Ben de onün ye- rinde olsaydım, Arisi seçerdim. — Fakat, Yuana da yabafla atılır bir kdın değil, O da Bizansta impara- tordan sonra gelen Periklis gibi meş- hur bir adamın kız kardeşidir. Bence | emir onu seçseydi, Bizansın içyüzünü ve bilhassa saray hayatını ondan da- ha iyi öğrenirdi. Hem Yuana kimse. i den intikam almak fikrini taşımıyor. Daha az tehlikeli bir kadın. — Doğru söylüyorsun, Aryüs! Fa- kat, ben emire: «Onu bırak da öte- kini sev!> diyebilir miyim? — Onun kolayı var, Semiko! Bu akşam emir Said, çok sevdiği kaplan- lardan iki kişiyi gemiye davet etti. Yukarda kimseye sezdirmeden eğle- necekler ve zannederim ki, esir ka- dınlardan ikisini de onlara hediye edecek. Kaptanlar gelmeden, Sen emire Yuanadan bahsetmek fırsatını bulabilirsin, umarım ki Sald onu ya- nından ayırmaz ve bir daha görmek ister, — Bu, fena bir fikir değil. Demek emir Said bu gece gizlice gemide eğ” lenecek, öyle mi? — Senin nasıl haberin yok bu eğ- lenceden, Semiko? Bu işe şaştım doğ- rusu ben. — Hiç şaşma gözüm! Saidin kim- seye itimadı yoktur. — Senden çok emindi. Bu eğlenee- Yi ilk önce sana açamalıydi. — Akşama vakıt var. Belki açar. Fakat, sen, benim duymadığım ve bilmediğim bir şeyi - benden önce - nasıl haber aldın? — Havada uçan kuşlardan... Aryüs gülerek ayrıldı. Geminin baştarafında dolaşan S6- mikonun oğlunu gördü. yanına 80- kuldu, İki Venedikli, bir kadıni mi seviyor? i Aryüsün maksadı, Arisi Saldin gö- zünden düşürüp ambara attırmaktı. O, Arisi çok sevmişti. «Bu kadar gü- zel bir kız, Said gibi haşin bir çöl kurduna yakışır mı?» diyordu. Aryüs, Antoniyoya sordu: — Emir, Arisi çok seviyor mu? — Evet. DIŞI KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Aryüs: “Araplar kadınlardan korkmazlar! Fakat Bizans kadınları çöl kadınlarına benzemez! ,, dedi Tefrika No. 103 — Onun, kendisi için çok tehlikeli bir kadın oldu iyor mu? — Evet. Bal söyledi kendisine, Fakat, Said böyle şeylere pabuç bi- Takmaz. — Öteki esir kadınlar Aristen daha güzel yok mu? — Ben göremedim. Aris hepsinin en güzeli, en körpesi ve bilhassa en cazibelisidir. — Sen öyle görmüşsün onu! Yuanayı hepsinden güzel rum. — Aldanıyorsun, Aryüs! O, gökten yere düşmüş bir yıldıza benziyor. Ah, Aris., o ne güzel, ne sevimli bir mah- Jük... Aryüs arkadaşının yüzüne baktı: — O ne?! Gözlerin sulandı. Yok- sa sen de seviyor musun onu? Antonyo kendini tulamadı.. Çocuk gibi ağlamağa başladı: — Seviyorum, Aryüs! Onu deli gi- bi seviyorum. kâşki gözlerimi oysa- lardı da onü göremeseydim. Hayırsız adada ne güzel, ıztırapsız, üzüntü- süz yaşıyordur Aryüs gülü — Hayırsız adalara hasret çekiyor- san gitmesi güç değil. Reise söyliye- yim.. derhal gönderir senil oraya... — Şakayı bırak, Aryüs! Muztarıp insanlarla alay edilmez. Beni Roma- da kardinal Dübua vaftiz etmiş. ben yalan söylemem. Sana - yurtlaşım olduğun için - içimi açtım. Ne olur. bana yardım etmez misin? Aryüs sinirlenmeğe başladı: — Yardım mı? — Öyle ya. İnsan, arkadaşının en muztarıp zamanında kendisine fay - dalanmazsa, o arkadaşlığın ne kıy- meti olur? Böyle bir felâket senin ba- şına gelseydi... — Ne yapardın? Arisi korsanın koy«- nundan alıp benim kollarım arasına mı âtardın? — Elimden gelse, bunu da yapar- dım. Fakat, biz nihâyet Arapların elinde serbes esirleriz. Her düşündü- gümüşlü yapmamıza imkân yok. An- cak, senin zekân, beni Arise kavuş- turmağa kâfidir. Onu Saidin gözün- den düşüremez misin? 1 vaziyette kalmıştı. üşüneyim de... Diyerek Antonyonun yanından kaç- mak isteği. Antonyo: — Beni yalnız birakma, Aryüs! » diye yalvardı. - Ben bügün çok has- tayım. Gece sabaha kadar Arisin hülyasile yaşadım, Gözüme uyku gir- miyor. — Aman bunları Said duymasın. Vallahi senide, benide ipe çeker. asar. — Senden başkasına bunları aç- mama imkân ver mı? Benim derdi- mi, ıztıraplarımı ancak sen dinliye- bilirsin! Senin ıztıraplarını da bura- da benden başka duyacak kimse yok- tur. Aryüs, az kaldı: «Bende muzla. nbım., ben de onu seviyorum!» diye- cekti. Kelimeler dilinin ucuna kadar geldiği halde sustu, — Peki, dedi, elimden geldiği ka- dar yardım edeceğim sana. Sakın kimseye birşey açma! Aryüs, Antonyonun yanından ay- rıldı. — “ Şimdi ne yapacaktı? Kime ne söyliyecekti? Aryüs arkadaşına acımağa başla. mıştı. Fakat, ne yazık ki, ona yardım ede- miyecekti, Arisi oda Antonyo kadar $€- viyordu. Şimdi iki canbaz bir ipte nasıl öy. nıyacaktı bakalım! vat Korsan gemisinde bir eğlenti gecesi Aryüs ve Antonyo, ikiside (Aris) 1 seve dursunlar, O gece sular kararınca, Saldin ge- misine bir kayık yanaşmıştı, Saidin beklediği relslerden iki kişi güverte ye çıkıyorlardı. arasında Ben görüyo- (Arkası var), | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: