13 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

13 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i ir, “14 Kyinl 1888 250 kiloluk hava torpilleri.. Görünmiyen gözlüklere İhtiyar babam: “Biraz genç olsaydım | rağbet gittikçe artıyor hemen tayyareciliğe başlardım,, diyor Mavi göze hasret çekmeğe, simsiyah gözlüleri kıskanmağa lüzum kalmadı Kurtuluş muharebesinde Inönüne musallat iki düşman tayyaresi olan İnönü kampının kapısında iki bü- yük tayyare torpili duruyor. Bu koca» man torpillerin karşısında beni bir dü- Şünce aldı. Eğer bunlar bir yere düşe- cek olurlarsa orayı ne hâle getirmez- der? Sordum: — Tayyareden bu kadar büyük tor- Pil atmak mümkün müdür? Cehalelime güldüler ve cevap verdi- ler — Ne diyorsunuz? Ağır bombardı- man tayyareleri ile 250 şer kiloluk tor- Aklıma dünyanın her tarafındaki «hava tehlikesinden korunma» propâ- gândası geldi. Almanyada olduğu gibi ayyare torpillerinden biş Ter tane bizim büyük caddelere dikme- y Ben kendi hesabıma bu ki yüz elliişer kiloluk muazzam tayyare tor- Pillerini gördükten sonra hava tehli- kesinden tüylerimin ürperdiğini his- settim. İnönünde muharebe etmiş bir say- lavla beraber köylüler arasında dolâ- Şıyorduk. Saylav: — Buraya, kurtuluş muharebesi €$- nasında, iki düşman tayyaresi müsal- Yat olmuştu. Her gece gelirler etrafı kasıp kavurur giderlerdi. Baktık ki, ole muıyacak gibi değil, İnönü tepesine iki küçük top yerleştirdik. Akşam olunca gene tayyareler gözüktü. Bir veriştir- dik, bir veriştirdik. O günden sonm tayyareler gözükmedi. Bu esnada İnönü köylülerinden biri büyük bir dikkatle konuştuklarımızı dinliyordu. Köylü hemen: — Ah.. dedi, o iki tayyare... Ah o iki tayyare... Ben 40 senedenberi İnönün- de otururum. İsmim Ali Osmandır, Bu. Tada herkes beni bilir. Bir gece bu tay- Yareler gene İnönüne gelmişlerdi. Bir- denbire evimin tavanı büyük bir gürül. | tü ile yıkıldı... Üstüste birkaç bom- ba,. şimdi buraya tayyare kampı ku- Tulduktan sonra gönlümüz rahat etti, Bundan sonra * tayyareden o kadar korkmuyoruz. Aslanlar yanımızda, Bir geldiler mi karşılarında erkekli kadın- Mi bizim bütün tayyarecileri bulacak- | lar Buradaki köylülerde, bilhassa köy çocuklarında tayyareciliğe karsı olan ölâka âdeta elle tutulabilecek kâdar kuvvetli... Henüz hiç mektebe gitme- Miş bir köylü çocuğuna tayyareleri gös, tererek sordum: — Bunlar nedir? — Avci tüyyaresi... İlerideki tayyareleri gösterdim: — Ya ötekiler?.. — Ağır bombardıman... — Şunlâr? — Plânör.. Hiç mektebe gitmemiş köylü çocuğu avcı tayyaresini, kı tayyaresini, ağır bombardıman tayyaresini, plânörü, pa» Taşütü, tayyareciliğe aid herşeyi ve bun- ların ne işe yaradıklarını -mektep ta- birile. su gibi biliyordu. Bu sırada gözüme bir plânörün ipini Çeken, esmer bir genç kız ilişti. İşine © den dalmıştı ki, gözü etrafı gör. müyordu. adaleli kollarile mütemadi. yen plânörün ipini çekip duruyor. Sır- tında bir pilot tulumu vardı. Bu tay: yareci tulumu içinde, rüzgârdan saç- ları dağılmış, yağız genç kız tayyare- nin ipini çekerken ressam veya heykel. traş olmadığıma hakikâten esef ettim. Eğer bir sanatkâr olsaydım gerilen âdelelerile plânörün ipini çeken bu tayyareci tulumu içindeki esmer genç Kızın bir resmini, yahtıd bir heykelini yapardım. Kendi kendime mırıldan- dım: «Nerede inkilâbın sanatkârları?.. İn- kılâbın ressamı, heykeitraşı nerede?. Yeni hayatımıza, inkılâbımıza mevzu | arıyan genç ressamlar, genç heykel. İraşlar resim ve heykel mevzuu için gözlerini biran eski şadırvanlardan, harap camilerden, servilerden İnönü kampına çevirsinler. Orada istedikle- Tinden kuvvetli, istediklerinden bol Mevzu bulacaklardır. Bu genç kiza Yaks Gazeteciler İnönünde, Edibe laştım. Konuşmağa başladık. O çektiği | plânörün havalanışını seyrederken ba- na anlattı; — İsmim Edibe Sayın... Konyalı- yım... Havacılığa girişim pek tuhaftır, Bu işe o kadar aşkla bağlıyım ki kü- çük fakat gâyet masum bir sahtekârlı. ğa bile baş vurmağa mecbur oldum. Masum sahtekârlık tabiri biraz tuhaf amma... Onu benim havacılığa olan aşkıma bağışlayınız. Konyada annem, babam katiyen benim havacılık mesle- ğine grimeme müsaâde etmiyorlardı. Nihayet babamın imzasını taklid et, tim. Sahte bir imza ile yazdığım mek- tubu Hava kurumuna götürdüm. Ai- lemden gizli plânörcülük kursuna gir- dim. Evden kaçıyor, havacılık dersleri. | ne gidiyordum. Bir müddet sonra an- | nem öldü. Babama o acı esnasında. tay. yarecilik mesleğine girdiğimi söyledim. Annemin ölümünden o derece hüzünlü idim ki, babam beni daha ziyade mü- teeşsir etmek istemdi. Havacı kalma- ma müsaade etil, Şimdi benim mesle- ğimi gördükçe o bile hevesleniyor: — Kızım, diyor, ihtiyar olmasam ben de senin gibi tayyareci olurdum!.. Hâyatta en iyi mesleği seçtin. İ Etrafımı saran bütün havacı genç Kızlara soruyorum. | Sayın muharririmizle beraber Kimi muallimlik mesleğini, kimi epey yüksek maaşlı memuriyetini bi- rakıp havacılığa girmek için İnönü kampına koşmuş!.. Sonra bu kampın en güzel tarafla. | rından biri de D kursunu ikmâl etmiş, | İlse mezunu gençler tayyare ihtiyat za biti olmak hakkını alıyorlar, Yanımda yürüyen 'Türk Hava kuru- mu, umumi reisi Fuad Bulca'ya sor- dum: — Kamp için neden İnönünü seçti- niz? Burasının hususiyeti nedir? — İnönü, kamp için gelişi güzel seçil miş bir yer değildir. Uzun tedkiklerden sonra burasının kamp olarak kullanı. masına karar verilmiştir. Plânör için müsald hava cereyanları lâzımdır. İn- önü de bunun için en iyi yerdir. Sonra İnönünün etrafındaki tepeler plânör uçuşları için son derecede müsaittir, Yeni tesisat yapmağı düşünüyor musunuz? — Şimdiki halde İstanbul, Edirne, Bursa, İzmir, Adana, Ankara ve Kon- yada kurslarımız var. Samsun ve Ba hkesirde de yetiştirme kursları açmak istiyoruz. Bu suretle yetiştirme kurslarımız do- küza çıkmış olacak... H.F. Istanbul muharebeleri (Baş taralı 7 nci sahifede) İhtimal ki kaptan, yeni Türk top- larmun tesirinden bihaberâi. Kale- deki silâhlar, gemilerin inadı üzeri- ne derhal boşaldı. O suretle ki, bir çok kimse, yaralandı, öldü, Bu kadar sayiata uğradığını gören kaptan, derhal yelkenleri aşağı indirmeğe karar verdi. (2) Türkler de bombar- | dımanı kesti. Bu hal, kadirgaların İstanbula doğru akıntı İle akmasını müasid | kıldı. Gemiler, hisarın hizasını ge- | çer geçmez, Türkler artık taş gülle- lerini İsabet ettiremiyecekleri cihetle kaptan birdenbire yelkenleri açtı ve bu veçhile kurtuldu. Bu ii kadır- İ ganın muvasalatı hepimize büyük İ bir teselli veriyordu.» Ayni ayın yirmi altısında diğer bir Venedik gemisi daha büyük bir ta- lihsizliğe uğradı. Barbaro, bu yeni hadiseyi şöyle anlatıyor: «Yeni kalenin taş gülleleri, Kars- denizden gelen ve İstanbul için arpa yüklü bulunan Antonio Rizo'nun ge misini denize gömdü. Gem? sahibi sudan çıkanlıp Edir- heye, padişahın nezdine gönderildi. Hapse konuldu. On dört gün sonra Türk padişahı onu bir kazığa oturi- mak suretile idam ettirdi. Geminin yazıcısı Dominiko de Maestrisi - hey- hat! - saraya aldırttı. (3) Gemleiler- den bir kaçına İstanbula gitmek müsaadesi verdi.» Böylece, İstanbulun “Türkler tara- fından muhasarasından evvelki man- zar&yı bariz surette görüyoruz. Da- ha şimdiden bütün yollar tutulmuş, kesilmiştir. Bizanslılar ve Galatalı- lar tedhiş olunmuştur. Yakında, muharebelerin en müt hişleri başlıyacak... Geçen yazımızda, Türk topunun ne demek olduğunu, bu seferkinde, muhasaradan evvelki vaziyeti yaz- dık. Gelecek yazımızda da pek müt- hiş bir deniz harbini hikâye edeceğiz. Yürük Çelebi 7 Türkçedeki yelkenleri suya indir- mek*tabiri aeaba buradan mu geliyor? (31 Bu heyhat, yazıcının arkadaşlarına ihanet etmesi yüzünden savrulmuş olacak, 1 — Kadn yüzüne gözlük hiç yakışmaz. Her şeyin çaresini bulan yirminci bumunun üstünde etrafı iki koca cam taşımak yakışır mı? He- le kadınlar, bin bir itina ve bin bir masrafla süsleyip güzelleştirdikleri yüzlerine bu hantal çerçeveleri nasil takarlar? Sırf gözlük takmâmak için şu güzel dünyayı iyice görmemeğe ra- zı olanlar âz mi: Fakat artık hepimize geçmiş olsun. Çünkü yirminci asır âlimleri sevimli yüzlerde yeri olmuyan bu iptidai âle- ti büsbütün yok etmeğe değilse bile, gizlemeğe muvaffak oldular, Ameri- kada göz kapakları altına yerleştiri- len adeseler üzerinde yapılan tecrü- beler çok mükemmel neticeler. vardi. Miyoplar bu gözlükleri âdetâ kapışı- yorlarmış, Hem de bu yeni icadla, göz- lük kadınlar için bir çirkinlik âmili olmaktan çıkarak, bilâkis bir güzel- lik vasıtası haline gelmiştir, Siyah gö- ze hasret çeken mavi gözlüler, yahut saçlarını sarıya boyadıktan sonra göz- lerini de mavi yapamadıklarına mü- teessir olanlar bu gözlüklerin renkli lerinden birer tane edinerek arzuları- na nal! oluyorlarmış Gözlük tarihinde önemli bir inkı- | lâb vücude getiren bu son icad uzun senelerdenberi âl i meşgul eden bir mesele idi, Büyük heyet âlimi Wwiiiam Hersehel zamanımızdan bir asır evvel hiç ameli olmiyan ve ayrıca yüzün ifadesini bozarak çirkinleştiren gözlükler yerine göz kapaklarının â)- tına y ştirilebilecek adeseler) ica- dıni tasavvur etmisti, Bu fikir, yarım asır sonra, 1888 de Zürih'te Alman psikoloğu Dr, Fick tarafından tecrü- be sahasına naklediidi, Profesör, gö- zünün dış tabakası basta bir adama ameliyat yaparken göz kapaklarının altıma böyle bir cam yerleştirmeğe müvaffak oldu. Bu senelerde yapılan daha birkaç tecrübe de iyi neticeler vermekle beraber icad ancak 1920 de kemalini bulmuştur, Bu sıralarda suni göz imal eden meşhur bir firmanın sahibi Müller göz kapakları yırtılmıs bir hastanın gözlerini korumak için gözün içine iki cam yerleştirdi. Bir müddet sonra Müller'in kardeşi spor yaparken göz- lerine toz kaçmaması için bu camlar- dan kullanmağa başladı. T 2 - Bunu takdir eden âlimler görünmiyen güz- Tükler icad ettiler, Bunlardan kullanabilirsiniz. 3 - Bu gözlükler aynı zamanda gözünüze iste- diğiniz rengi vermenizi de temin ediyorlar, 4 - İşte mavi gözlerini siyah gözlerle değiştirmeğe karar veren kadın sol gözlüğünü de taktı. 5 - B- simsiyah gözlerle eskisinden daha caziptir ve dünyayı daha iyi görüyor. Klei'de profesör Heine, kendisine müracaat eden son derece miyop bi. bastayı, gözüne bu camlardan takı)- ması için Müller kardeşlere gönderc: Miyop zat, burada gözüne uygun İki cam buldu ve normal bir adam gibi görmeğe başladı. Fakat pröfesöfe göre, rnesele zanme- dildiği kadar basit değildi. Çünkü camlar gözle böraber oynamıyordu. Onun için bu camlar üzerinde sene- lerce meşgul oldu, araştırmalar yaptı, Döna'da Z€is fabrikaları 1892 &€- resindenberi bü camlardan imal eği- yordu. Fakat bunlar dört derece üze- rinde ve höpsi ayni muhaddebiyette idi. Her göze uydurulamıyordu. Bu camlardan en son imal eğilen- ler küçük bir miğferi andırmakladır. Bu camların düz olan at satıhları güz altına tamamen yapışmakta, şis- kin olan orta kısmı ise gözün karinei lâmiası ile temas etmeyip arada bir boşluk kalmaktadır. Bu cam, göze leştirilmeden evvel, gözün mubadi biyetine zarar vermemesi için şiskin tarafı, içinde yüzde 9 nisbetinde tuz bulunan bir mayi ile doldurulmakta- dır Göz kupakları altına yerle bu camlar için yüzde ayrıca bir niyet tedbiri almağa lüzum olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü bu gözlüklerden taşıyan 1200 kişi daimi nezaret altın- da bulundurulmuş, gözlerine muhte- lif tazyikler yapilmış, fakat hiçbir hö- dise kaydedilmemiştir. Camlar b tazyik neticesinde kırılmadığı fazla tazyik yapıldığı takdirde kenâi- liklerinden düşmektedir. Göz doktorlarının mütalâslarına bakılırsa gizli gözlüklerin harici gö lüklere nazaran birçok terci! ları vardır. Bizim şimdi k mız çerçeeveli gözlükler gözün görme sahasını daraltır!ar. Halbuki gizli göz- Jükler, gözün görme sahasını norma! vaziyette tutmaktadırlar. Bundan ba ka en son yapılan gizli gözlükl gözle beraber hareket etmeleri temin edildiğinden, bu sayede çok miyop insanlara daima adesenin merkezin- den bakmak imkânmı vermektedir. Bu suretle miyop tedavisinde daha kısa zamanda iyi neticeler almacğı ümld ediliyor, Ş$.H.R. (Devamı 11 inei sahifede) iğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: