15 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

15 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İhtiyarlar bir köşede pullarını şa- Kırdatarak tavla oynarlarken, genç- lerden biri arkadaşlarma döndü, Srtaya bir fikir att: — Onlar tavla oynuyorlar... Fakat, İZ niçin duruyoruz? — Bizde mi tavla oynıyalım... — Yok canım... Biz de meselâ sak- İsmbaç oymıyalım... Bu köşkün o ka- dar çok girintisi, çıkıntısı vâr ki mü- kemmel saklambaç oynanılabilir. Gençler bu teklifi pek eğlenceli buldular. Hele Necmi saklambaç oy- n&mak için hepsinden ateşli idi. — Haydi, Haydi... Derhal başlıya- hım... diye ortaya atıldılar. Kız, erkek on iki gençtiler. İçlerin- den biri ebe oldu. Gözlerini yumdu. Ötekiler saklanacaklardı, Hepsi köş- kün bir tarafına dağıldı, Birer köşe- Ye büzüldüler. Necmi dayısının küöş- künü gayet iyi tanırdı. Saklanmak İçin münasib bir yer ararken, gözüne Xiler ilişti. Kilerin anahtarını kapi- nın üzerinde bırakmışlardı. Hemen İçeriye girdi, Kilerin penceresinden Süzülen ay ışığında içerisi iyice görü- nüyordu. Dayısının karısı terlipli bir kadındı. Raflarda sıra sıra reçeller, çelik, vişne İlkörlerinin kavanozları 8Y ışığında parlıyordu. Fakat, genç adamın aklı, fikri re- çellerde likörlerde değildi. O Neclâyı düşünüyordu. Acaba şimdi Neclâ klanmıştı? Necmi içinden: «Kâşki herkes bir yere dağıldığı za- aman bende Neclâdan ayrılmasaydım. Onunla aynı yere saklansaydım...» diyordu, Necm! bekârdı. Dört beş aydanberi Neclânım. peşinde koşuyordu. Fakat bir türlü bu süzgün gözlü, bukleli Saçlı kadınla şöyle tenha bir köşede kalamamıştı. Sonra Neclâ onu çok üzüyordu. Şimdi yukarıdan «ebe, denilen ve herkesi saklandığı yreden bulma- ğa mecbur olan gencin sesi geliyordu; — Oldu mu?.. Saklandınız m? Buna tâ uzaklardan, evin muhtelif katlarından inceli kalınlı sesler geli- yordu: — Olmadı... Daha saklanamadık! Necmi içinden: «Ammada uzun sak- lanmak ha!.. dedi, HAJâA saklanama- mışlar... Maamafih hakları da var. Köşkün içini benim kadar iyi bilmez- i ler...» i Bir müdet sonra ortalıkta ses sada kesilmişti. Demek herkes saklanmış olacaktı. Bir aralık genç adam Kile- rin önünde bir ayak sesi işitti, Kendi kendine: — Eyvah... Herkesten evvel ben Yakalanacağım galiba... Muhakkak ebe benim olduğum yeri keşfetti... Necmi, yakalanacağından korkan bir suçlu gibi heyecan - geçiriyordu. Nihayet kilerin kapısı yavaşça açıldı, İçeriye bir kadın gölgesi süzüldü. Kilere giren kadın ses çıkarmamak İçin ayaklarının ucuna basıyordu. İçeriye girdikten sonra da kilerin kâ- pisinı tekrar kapattı. O zaman Nec- mi geniş bir nefes aldı. Kilere giren kadın muhakkak saklanmağı geç kalmış biri idi. Karanlıktaki kadın, İlerledi. Her halde Necminin orada olduğunu farketmemişti, Geldi, tam Benç adamın yanında durdu. Şimdi Necmi onu korkutmaktan çekiniyordu. Bunun için fısıltı halin- de bir sesle: — Sizde mi buraya saklandınız?.. Kara am han İİ ŞiFA YURDU kendimi yalnız sanıyordum! İstanbulun en güzel yerinde, geniş Necmi yine fısıldadı: — Neclâ... Niçin bana karşı böyle soğuksun,.. Adetâ benden kaçıyor gi- bisin canım... Halbuki sen istesen ne kadar mesud oluruz. Hayatlarımızı bile birleştiririz. Genç kadın: — Yoo... dedi, böyle yaparsanız, ben çıkıp giderim, Zaten ikimizin ge- cenin bu saatinde böyle bir yerde kalmamız doğru değil... Dedikoduya yol açar... Ben çıkıyorum... Neclâ hakikaten kilerden çıkmak için bir hareket yapmıştı. Fakat tam bu esnada kilerin kapısı önünde bir ayak sesi işittiler, Necmi: — Sakın çıkmayınız... dedi, çıkar çıkmaz yakalanırsınız, ebe kapıda dolaşıyor... Neclâ da zaten yakalanmamak için tekrar eski yerine, Necminin yanına büzülmüştü. Kımıldamıyordu bile... Genç adam tekrar Neclânın elini tuttu: — Neclâ, emtnim p” sende bana karşı lâkayd değilsin canım... Söyle benimle nişanlanır mısın? Beni seyi» yor musun? Neclâ, gayet yavaş, fakat rica eden bir sesle -— Allah aşkına sus... diyordu, Dı- şarıdan ebe İşitecek, yakalınarağız.., Birşey değil, biz bu halde başbaşa ele geçersek, artık ne dedikodular, ne de- dikodular,.. Yani mahvoluruz... Fakat Necminin inadeıığı üzerin- de idi: — Sen cevab vernieden, dünyada susmıyacağım... Söyle beni seviyor musun ve benimle nişanlanacak mi- sın?... Bu sırada dışarda ebenin ayak ses- leri daha yakınlaşmıştı, Neclâ: — Sus... İşitetek... — İşitsin. susmıyacağım... Sen bana cevab ver... Benimle nişanlana- Cak mısın? Neclâ onun €lini sıktı: | — Aman ne İnadcısın Necmi... de- di, sus... Peki, peki... Daha bunu uzun uzun konuşabiliriz, — Fakat, esasta anlaştık değil mi? Beni seviyorsun, öyle değil mi? — Peki,,. Canım peki... Sus artık, vallahi yakalı Necmi elini Neelânın beline dola- mıştı. İkisi de müthiş bir heyecan içinde idiler, Kilerin önünde biri do- laşıyor, aradas ırada: — Aacayıp... Bunlar nereye sak- landı acaba... diyordu. Dışardaki adam kilerin kapısını açmak İstemi- yordu, Fakat her halde kapının tok- mağını karanlıkta bulamıyordu. Nerclâ; — Eyvah... Yakalanıyoruz... dedi. Necmi: — Buradan, şu pencereden bahçe. ye çıkalım mı? Pencere gayet alçak- tır. Sonra buradan ikimiz de sığarız. Öyle yaptılar, pencereden bahçeye çıktılar. Fakat bahçede yakalanmak tehlikesi vardı. Oradan da sokağa fır- ladılar, Sahile kadar indiler, Saat- lerce kolkola dolaştılar, Şimdi Neclâ ile Necmi nişanlandık- ları gecenin ber senei devriyesinde saklambaç oynarlar. Hikmet Feridun Eş Dr. A, Asım Onur Ortaköy Boldan sağa: 1 — Eski Alman Cumhurreisi, 3 — Esmekten emir - Alâmet - Tahas- sür edatı. 3 — Kumsala azimet eden. 4 — Hava gemisi - Mecnun $ — Tersi mektup olur - Emmekten emir, 8 — Başına «İ> konursa cerahat olur — | Basit, 7 — Senenin on ikide biri - Keragözün yarı vefndarı. 8 — İnsanin ilk karyolası. 8 — Bir mahaile yerleşmiş olan ekalliyet. 10 — Uğursuz. Yukarıdan aşağı: 1 — Cümlesi birlikte, 2 — Müslümanlık, 3 — Meydan - Tanecüp eyle, 4 — Fransada bir şehir - Hediye, 5 — Namaza davet hitabesi - Sakla- maktan emir. 6 — Faraç - Tersi notadır. 7 — Uzak - Basaktaki mafsal, 8 — Bir işi üstüne alma - İnsan yuva- sı - Beygir. 9 — İnce kalburdan geçir - Lâhza, 10 — Muharebede düşmandan «lunan maal - Nota. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Kafatası, 2 — Aşırarak, 3 — Diri- | lik, 4 — İka, izahat, 5 — Fatih, Reha, 8 — Er, Ayran, 7 — Ket, Âraz, 8 — Âlim, Eda, 9 — Lüleburşaz, 10 — Eziyet, ÜlA, Yukardan aşağı: 1 — Kadifekale, 2 — Aşikâre 3 — Fırat, Câli, 4 — Arı, İs, Ley, 5 — Talih, Albe, 1 — Ariz, Armut, 7 — Sakarya, 8 — Ik, Herzegü, p — Aba; Dal, 10 — Kaftan, KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin- de iş ve işçi bulmak için istifade dan birinin çıkarılması demektir. —— Bu âkıbetle karşılaşma- dan evvel (dişlerinize itina ederek, hergün temizliyerek onların çü- rümemesine, (o bozulma» masına Kay etmek RADYOLIN Diş macunile her gün ve en az günde 3 defa fırça- lanan dişler daima sağ- lam ve temiz kalır, Daima Radyolin | ta 2,2) uğurda saklambaç oyun b İİ ss sss, Sİ ... kadın bunu anlamamazlığa seli” — Niçin? — Sizinle böyle köşkün en tenha bizi başbaşa bırakan saklam- Oyununa cuğurlu; demeyim de M6 diyeyim bilmem ki... ne buna cevap vermedi, Necmi Yavaşça uzandı. Ayın ışığında bile be- göze an kadının kü- Şük elini atl a NEVROZIN Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. hatasi AMİ İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MSfAMMI İSAM mesel. Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Bizanslı esir, Hacerin yüzüne bakarak: “ Veliaht, şarap Ve kadından başka bir şey düşünmez! ,, Tefrika NO. 145 mmm Hacer, Selimden yardım bekliyor- du. Romanos kapısına şiddetli hücum- lar yapan Arap korsanları o gün de öğleye kadar surların önünde haylı telefat verdiler. Hacer, bir hafta beklemeğe karar vermişti. Şehre girmek ve bir hafta içinde dönmek üzere giden Melik bin Nasiri bekliyecekti. Hacer, kendince Romanos kapı- sini zayıf buluyordu. Halbuki burası | da çok kuvvetliydi. Müstahkemdi, Bu uçsuz bucaksız surların elbette zayıf bir tarafı olacaktı. Bunu ancek Na- sir şehirden döndükten sonra öğren mek kabil olabilecekti. Boş yere muhariplerin kırılmasına meydan vermenin mânası yoktu. Hacer, ikinci gün de akşama kadar bekledi. Gemilerden bir tek yardımcı gelmemişti. * Romanos kapısı önünde #üncü'gün Şeytanın ölümü Karargibtaki uğur- suzluğu gidermiş gibiydi. Korsanlar ikinci ve üçüncü gün bir hayli telefat vermislerse de, sur- ların üstünden dışarı düşen Bizanslı müdafilerin sayısı da gittikçe artı- yordu. Hacer, şehre girmek üzere giden Melik bin Nasiri beklemeden de ş6- hirde olup bitenleri öğrenmek im kânını elde etmişti. Gece olunca, surların dibinde in- lemekte olan yaralıları toplatıp ka- rargâha getirtti. Bunlardan bir çoğunun yarası ha- fMt... Yaralanınca birdenbire mü- vazenelerini kaybederek hendekte su- ların içine düşmüşlerdi. Bazıları bo- gulmuş, bazıları da ölmemisti. Ha cer, sağ kalanların yaralarını ilâçlat- tıktan sonra, bunları sorguya çekti. Yaralı esirlerden birinin elbisesin- den de anlaşılıyordu ki, kralın hassa alayına mensub bir askerdi. Hacer bu yaralı askerden Bizansın içyüzünü öğrenebileceğini umuyor- du. İlöknce: — Nerenden vuruldun? diye sordu. Asker korkudan ağzını açamuyor- du. Elile göğsünü gösterdi, fazla bir şey söyliyemedi. Hacer, Bizanslı askerin korktuğu- nu anladı. Seni yurduna göndereceğim, merak etme! dedi. Omuzunu ok- şıyarak ilâve etti: — Ne sorarsam, bana doğru cevab vereceksin! Böyle yaparsan, beni aldatmazsan, yarın şehre girecek ve ailene kavuşacaksın... Anladın mı? Hassa askeri, Dişi korsanın sözle- rine inanmıştı. Safça bir adama ben- zediği de bakışlarından anlaşılıyor- du. — Karımı, çocuklarını bir daha görebilecek miyim acaba?... Diye söylendi. Hacerin yanında duran reislerden biri: — Sitti Hacer yalan söylemez ve kimseyi aldatmaz. Diye bağırdı. Bizanslı asker kurtuluş ümidine dü- şerek: A — Bildiklerimi söylemekten çekin. miyeceğim. Dedi ve geniş bir nefes aldı. Hacer sordu: — Romanos kapısındaki surlarda çok asker var mı? — Altı yüzden fazla... — Kumandanınız kim? — Teofilos. — Bu adam, Haliçteki donanma- mızı yakan kumandan değil mi? — Evet... Reisler dişlerini gıcırdatarak biri- birlerine bakaştılar. Hacer soğukkanlılıkla sorgusuna devam etti: — İmparator ne yapıyor? — Her cepheyi takviye etmekle — En zayıf cephe hangisi?... — Yedikule cephesiydi. Siz oradan uzaklaşınca, yıkık surları iki gün içinde tamir ettirdi. Şimdi orası da sağlamlaştı. — Yeni asker topluyor mu impa- rator? — Şehirde toplanacak asker kal madı. Fakat, Trakyadan yeni kuvvet bekliyorduk. — Nereden girecek bu kuvvet şehre?... — SİZ buraya gelmeseydiniz, bu- günlerde Romanos Fortastan girmişti bile. — Gelecek kuvvetin mikdarı hak- kında malümatın var mı? — Zabitimden işittim: Bin kişi kadar varmış... — Veliahd ne yapıyor? in gece doğum gününün yıl dönümü idi. Sabaha kadar saray- da eğlendi. — Şehrin muhasara farkında değil mi? O muhâsaradan korkmuyor. «Arablar, yakında münhezimen dös necekler!» diyor, — Bu ilhamı nereden almış?... — Bir gece rüyasında Hristos söy- lemiş ona... Hacer ve reisler gülüştüler. Asker, mutaassıp bir adamdı: — Niçin gülüyorsunuz? dedi. Hris. tos, Bizansı himaye edeceğini çok- edildiğinin — Ya ben girersem?... — O zaman bütün Bizanslılar din- lerini ve Allahlarını inkâr ederler. Keçiye, öküze, kalıra taparlar. Baş- ka mabud tanımazlar. — Bu imanla şehirlerini müdafaa eden Bizanslıların maneviyatını ne ile bozmak mümkündür? Asker başını önüne eğdi. Düşündü. — Teofilosu öldürmekle, — Bundân ne çiker? Başka kus mandan yök mu şehirde? — Var amma, bütün asekrler Teo filosun peşinden gidiyor. Herkeste bir iman var: Teofilos ölürse, Bizans surları tehlikeye düşecek diye. — Halkın imparatora güveni yok mu? — Hayır. Çünkü, Mihail halka fazla işkence yapıyor. Kendisi ve adamları sarayda domuz yavruları ve nefis yemekelr yediği halkde, halk katır ve eşek eti bile bulamıyor. Se- falet başgösterdi. Dul kadınlar ço- cuklarına bakümiyorlar. Her gün s&- rayın kapısına yüzlerce fakir çocuk bırakılıyor. Halk, bu yüzden mihaile lânet okuyor ve Teofilosu imparator- dan çok seviyor, — Ya sen?... — Ben imparatorun maiyetinde bir askerim, . Velinimetime nankör- Jük yaparsam, gözlerim kör olur. Ben de yerliler gibi aç kalırım. Hassa askerinin anlattıkları doğru ise, Bizans temelinden sarsılmış de- mekti, Bizansın askerleri, halkı ve ku- mandanları, daha sonra sırasile bü- tün saray mensubları Hacerin gözü önünden geçid resmi yaparak geçi- yordu. Hacer birdenbire garib, tatı bir rüyaya dalmıştı. Reislerden biri, askere sordu; — Adın ne senin? — Petro... — Kaç yaşındasın? — Otuz... — Kaç yıldır imparatorun maiye. tinde bulunuyorsun? — Mihail İznikten Bizansa gel dikten bir yıl sonra hassa alayına girdim. O zamandanberi sarayda ya- şıyorum. — Veliahd'nasıl bir adamdır? — Prens Andronik mi?... O, şa- rabdân ve kadından başka bir şey düşünmez. — Yurdunu da düşünmez mi? (Arkası var) diye söylendi e A, AŞ gg AN NN ÇAM AM A LA AMA AŞ AMAN ME

Bu sayıdan diğer sayfalar: