25 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

25 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BİR HİKÂYE Yanlarından genç, güzel, şılf hir ka» dın geçti. Arkadaşları Fethiği © sordu- Jar: — Geçeni gördün mü Fethi? Nasıl? Fethi lâkayıd cevap verdi: — Genç, güzel amma pek o kadar Şık değil... — Amma yaptın « Daha ne ol- sun?.. İki dirhem bir çekirdek işte... - Değil efendim... Benim istediğim kadar şık değil... Fethi için sevilecek kadın oşık Ka- dınıdı. Evlenmeğe karar vermişti, Fa» kat o hayatını birleştireceği kadında, “güzellikten, şirinlikten, boydan, postan, setrvetlen ziyade sonsuz bir şıklık arı- adar karşısına birçok ştı. Bunların İçinde çok güzelleri, gayet genç olanları, zengin» leri vardı. Fakat Fethi onların hiç bi- rini istediği kadar şık bulmaglıştı. Her- kes Fethinin alacağı kadınl Zierak edi- yordu. O kim bilir ne dereö şik, ne de. Tece zarif bir kadın olacaktı Nihayet uzun araştırmalıkla sorr& Fethi istediği gibi bir kadın buldu: Mu- alli... ğ ş Hakikaten Muallâ sinema artistieri- ni gölgede bırakacak derecede şıktı, Öyle bir süsleniyordu ki, yanında değ- 5 mefilim yıldızları pek sönük Kalabilir. Vakıâ Muallâ ne o kadar gençti, ne © degüzel bir kadındı. Hatfâ ong pekâlâ Çirkin denilebilirdi. Hiç pâkası yoktu. © Fakut Fethi: — Giyinmesini gayet iyi biliyor ya... Bu benim için kâfi... diyordu, Fethi bundan evvel bir kere daha evlenmiş- ti. İlk karısı Ayşe temiz, pâk fakat hiç © de şık olmıyan bir kadındı. “Halbuki Fethinin bütün emeli karısının son de- © Tece şık olması idi. Bunun için Muallâ ile hemen evlen- meğe karar verdi. Evlenme müâmele- leri çok çabuk bitti. Hayatlarını birleş- © tirdiler. Artık Fethi memnundu. Bu kadar iyi giyinmesini bilen, bu derece şık bir kadınla yaşamak az şey mi idi? Evliliklerinin ilk gecesi idi, Odaları. na çekilmişlerdi. Yatmağa hazırlanı- yorlardı. Muanlâ da dehşetli bir faali. yet başladı. Saçlarına bir takım kü- çük, incecik boru şeklinde * tenekeler, kâğ'dlar sokuyordu. Onları kivira kı- Yıra, bir sürü bukleler yapıyordu. Bir- an geldi ki, Muallânın başı tenekeler- den, kâğıdlardan, görülmez oldu. Bur- dan sonra yeni gelin yüzüne gayet İı yağlı bir krem sürdü. Bir aralık bir do- lap açtı. Bunun içinden iki tane dolak şeklinde kalın bez çıkardı. Bu acaip do- Takları büyük bir dikkatle bâcâklarına sardı, ç Fethi karısına hayretler içinde ba. — Kiyordu. Biran içinde ne kadar değiş- mişti, Ormübalâgalı şıklıktan, zarafet- | ten eser bile kalmamıştı. Kâğıdlar te. nekeler içindeki saçları, yağlı yüzü ve Hihayet ayaklarına sardığı $u dolaklar. la Muallâ ne kadar başka bir kadın olmuştu. Fethi içinden; «Haydi saçla. rına soktuğu bu tenekeleri, kâğıd par- çaların anladık... Sabahleyin kalkın. ca saçlarını kıvırık bulmak istiyor. Yü. züne sürdüğü kremede aklım erdi. Cildinin taravetini muhafaza etmek ni- yetinde... Fakat bu bacaklarını sardığı dolakların hikmeti nedir? diyordu. NI. hayet dayanamadı. Karısına sordu: — Yavrum... Bunları hiçih bacak- larına doluyorsun?... Muallâ işile meşgul olduğu halde ce. vap verdi: - Doktor şişmanlamağlı.. müstald « olduğumu söyledi, Bacaklarımın kâlın- « Jaşması ihtimali var. Bunun için ben her gece bunları sarıp öyle yatarım... Fakat Muallâ ayaklarına dolakları da sarınca pek tuhaf olmuştu. Fethi kendi kendine: «Döolâklı bir kas dinla evleneceğim aklıma gelir miydi? © diyordu. © Karısına dikkat ettikçe onun hayat. ta şık görünmekten başka bir düşün. © ©esi olmadığını anlıyordu. Muallânn bütün hayatında bu düşünce hakimdi, Hattâ evlendiği ilk gece bile, odasında © Yalnız kalir kalmaz, hiç birşey düşün- meden, hemen ertesi günkü şıklığı için hazırlanmağa başlamıştı. Fethi o gece karısına biraz sokula- cak oldu. Muallâ; © o — Aman saçlarımı bozacaksın... Ri- denitti, m EŞ SIK KADIN Artık bundan sonra hergün için ays ni hayat başlamıştı. Muajlânın şıklık» tan başka hiç birşey düşündüğü yok- tu. Ne ev işlerine bakıyor, ne de koca- sile meşgul oluyordu. Hergün şıklığa, güzel görünmeğe dair bildiği, duyduğu şeyleri yapmağa kalkıyordu. Geceleri ellerine iki lâstik eldiveni geçiriyordu. Eldivenlerin içinde yağlı krem vardı. Muallâ bu eldivenleri giy- dikten sonra onları bileklerinden bağ- Nyor, kına koyup, ellerini bezlerle kü- çük birer bohça hâline getiren eski zâ- man İazeleri gibi öylece yatıyordu. Kremli eldivenler Muallânın elinden ancak sabahları çıkıyordu. Misafir olmadığı, sokağa çikılmadı- gi günler Muallâ evin içinde dalma do- laklarla dolaşıyordu. Bir gün Fethi işinden evine dönün- ce büsbütün garip bir sahne İle kar- gilaştı. Muallâ misafir salonunda otur- Muş, eline keskin bir bıçak almış iki hiyarı dilim dilim kesiyordu. Fethi sordu: — Bunları ne yâpacaksin “karicı. gım... Muallâ bilgiç bir tavırla cevap ver- di; — Şimdi görürsün Muallâ hıyarları uzun uzun dilimle. re ayırdıktan sonra bunları yüzüne yü pıştırdı. Sonra da hıyar dilimlerini in- ce bir kurdelâ ile yüzüne bağladı. Obu halile pek gülünç olmuştu. Fetlti kah- kahalarını zor zaptediyordu. — Peki karıcığım amma bunun ne faydası var? diye sordu. Muallâ: — Aman Fethi... dedi, ne kadar da cahilsin... Hıyarın suyu cilde gayet iyi imiş... Bunun için cilde salatalık sür- meli imiş... Ben uzun uzun salatalığı süreceğime cildim iyice suyunu çeksin diye hıyarı kesip yüzüme yapıştırıyo- | ! rum. O gece Muallâ yüzü gözü - muhare- beden çıkmış gibi - sarılı, salatalık di. limleri içinde yattı. Hele genç kadın saçlarına pek me- raklı idi. Biraz dökülmeğe başlıyan saçları kuvvetlensin, güzelleşsin diye | başına yumurta akı, sirke, limon sü- rüyordu, Fethi bu ayakları dolaklı, ba- şı sirke ve yumurta akı içinde, elleri eldivenli, yüzü bazen yağlı, bazen de sarılı kadına bakıyor, bakıyor, kendi kendine: — Tuhaf şey... Bunun neresi şık? diyordu. Muallânın bütün şıklığı 80- kakta ve misafirin karşısında idi. Son- ra evde Fethi için Muallânın yanma yaklaşmasına imkân yoktu. Adamcağız biraz şöyle aşkla, sevgi ile karısının yanına sokulacak olsa cevap hazırdı: — Delimisin? Saçlarımı bozacaksın... Makyajımı berbad edeceksin... Rica ederim yanımdan çekil... Zaten Muallânın gayet yüklü bir aşıklık programı» vardı. Bütün günü bu programı tatbik etmekle geçiyordu. Başka hiç birşeye vakti yoktu. Sabahleyin banyoda yüze buhar ban. yosu yapılacak... Banyodan sonra pe- dikür, manikür... Yüz tuvaleti, saçlar... Bundan sonra jimtastik... Yürüyüşün güzelliğini temin için başın üzerinde kalın bir cild kitapla ev içinde dolâş- ma... Şimdi Fethi Muallânın ayakların. da dolakları, başında kâğıdlar tene- keler, yüz göz yağlı, yanağında dilim dilim hıyarlar, başımın üzerinde bir ki. tap evde dolaşmasını gördükçe kendi kendine: «Ne şik kadın!... Ne şık ka- dın« diyor... Ara sıra da İlk karısı Ayşeyi hatır. Jıyor: — Nerede sabun kokulu, kocasının aşkı için her zaman vakit bulabilen Ayşecik!... diyor... AİN Baş, Diş, Nezle, © — İRSRERS RERERM İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MARSA RERSAŞ > A MA ryan | ÇOCUK DÜNYASI Hediye kazananlar 10 LİRA KAZANAN Sabih Turan: Kabataş bisesi No, 361. WA 5 LİRA KAZANAN Mazlum Mimaroğlu: Ankara erkek lsesi 10/B No. 1182 FOTOGRAF MAKİN Sim Derken: Tıb fa KOLONYA KAZANANLAR Babahat Erginer: Akaretler Spor ca desi No. 95 — Ayten Kökmen; İst, kız Ji- sesi No. 216 Eşref Ör Eminönü Halkevi — Şake Şişmanoğlu: Arevut- köy koleji Bolçuk Bilgin; Beyoğlu 26 uncu ilk okul — Fikret Birgin: Bakır- köy” Hat boyu Meydan sokak No, 112 — Sabahaddin Ulukök: Bostancı Kocal yalı No. 18 — İhsane Sanyürek: Süleymaniye kız orta okulu No, 178 — Hayreddin Ata- £ever: Beyoğlu Sent Antuan Apt.No.1 — B. Çağlı: Bamatya Müdafnal Milliye cad. No. 532, SULUBOYA TAKIMI KAZANANLAR Vedad Dizici: 54 üncü ilk okul No.227 — Muzaffer Kıykloğlu: İst, erkok lisesi sırf - Nedret Yetik: Inönü kız Ülbenk: Pangall lisesi — ; Kandili kız lisesi — Ra- fet Ençil: Ist Ticaret lisesi sinif 3 No. 1145 — Ali R, Arlisu: okul No; 6İ okul No, 56 — Firuz : İst, 61 inci ilk okul — Orhun Engin: İst. erkek lisesi No, 51. İ KAZANAN esl No. 1804. BİR DÜZÜNE KURŞUN KALEM KAZANANLAR , Sabahaddin “Tuğcu: Fenerbahçe &pof klâbü 2389 — İlhan mir: Beyoğlu örla mekteb No. 389 —* Mustafa İlhan Dilmaç: Haydarpaşa lisesi 4/C No, 2513 — Hikmet Konuk: İst. Üniversitesi edebiyat fakültesi 1047 aydır Duranyıldız: Pertevniyal lisesi sınıf I( No. 8öl — Ce- * İst. bölge sanat okulu sınıf 214 <- Sabri Yilm Kadıköy 1 inci orta okul sınıf 3 —Ü) ran Erdoğ: Kadıköy 7 nef okul No. 140 — Yaşar Yücel: Cağaloğlu erkek orta okul No. 291. RESİMLİ, RESİM DEFTERİ KAZANANLAR G, Sümer: Ödemiş orta okulu — Birgül | Ar: Baş makinist oğlu, Hereke — Peri- han Öktem: Atatürk okulu sınıf 4, Elâ- zığ — Şemseddin Özdem: Bandırma orta okul sınıf 1. A No. 60 — Munssam Öz- cân: Çanakkale Çimenlik Kurşisı No, 19 — Sabahaddin Mutlu: Düzce — Hulüsi Arat Bayburt — Hulki Şen, Kabataş lise- si sınıf 1 Hhami Sezgin: Bandırma Paşa bayırı Çeşme sokak No. 8. KALEM KUTUSU KAZANANLAR İsmali Hakkı Bener: Bebek Yalı boyu Kırmızı köşk No. 47 — Kemal Aytek: Be- bek Hamam sokak No, 19 — Feyyaz Ku- tun: Hayriye lisesi — Mukaddes Erbay- sal: Çapa kız öğretmen okulu No. 327 — Nevzad Irmak: Nişantaş ilk okul No. 146 — Süleyman Kavurt: İst, erkek İlsesi No, 1343 — Meliha Çayırlı: Çapa kız orta okul No. 501 — Mehmed Erel: İst, erkek sesi No. 345 — Kıymet Acunsal: İst, kız orta okul No. 41 — Rasih Aksu ca, Büyük Çamlıca yolu No. 28 — Vedad Etensel: Şişli Terakki lisesi No. 677. MUHTELİF HEDİYE KAZANANLAR Mustafa Özcan: Afyon Kolordu sokağı No. 9 — Hayreddin Holo: Kadıköy Mo- da cad. 36/3 kat — Müfid Kuşkun: Ço- rum İstiklâl okul No. 524 — Necdet Er- san! Maltepe sel hisesi No. 2847 — Fah- rünnis Sarxeybek: Adana İnkilâb ilk okul — Tarık Deviriş: Alman lisesi Nevin Sıralaş: İnönü kız orta okul No. 102 — Perihan Barkın: Bafra Ticaret ve Sanayi odası — Sezai Beşkuri: İst, er- kek lisesi No. 1815 — Neriman Kilerci: İzmir Gazi okul No. 15 Turgut Bay- dar: Diyarbakır Nafla müşaviri oğlu — Mustafa Başkaya: Isparta Karmağaç ma- hallesi No. 23 — Teoman Epengin: Mer- sin seferberlik memuru oğlu — Nesrin Kadri: Ankara Riyaseticümhur bândo- su — Duhter Akıncı: Ankara 2 nel orta okul No 247 — Sabahat Okyay: İzmir Damlaci cad. No.48 —İsmet Güner: Fa- zılkadı ilk okulu No. 54 Samsun — Sup- hi: Şehremini orta mekteb mezunu — Hâdi Ardatürk: Zonguldak orta okul No. 608 — Cengiz Artan: Isparta Hükümet cad. İdeal Traşevi — Cavid Erginsoy; Galatasaray İlsesi sinif 9/B No. 155i — Muallâ Dorkun: Bursa Necatibey kır enstitüsü — Şehime Göknlli: KApd fab- rikası İzmit —- Mesud Eren: Ortahisar No, 73 Trabzon — İsmet Çetin Aslan: İzmir Karşıyaka kız muallim okulu Fazıl Keleş: Afyon orta okul sınıf I eyA4l Grip Komatizma <a ederim... diyerek elile onu göğsün. | Nevralji, kırıklık ve bütünağrılarınızı derhal keser. DİŞİ KORSAN Tariht Yazan: İskender F. Sertelli Deniz Romanı 'Tefrika No, 155 Surların üstünden bir kara duman yükseldi. İmparator korsanlara hâlâ cevap vermemişti İhtiyar korsanlardan biri: — Bu bir bulut değil, şehirden yük- selen dumana benziyor. Demişti. Gemel de ayni fikri ileri sürerek: -— Bizalış yanıyor... Diye söylenmeğe başlamıştı. Gerçek, bu kara bulut Bizansta büyük bir yangın başladığını göste- riyordu. Hacer bir ağaca dayandı; gözlerini buluta dikti, — Alev yok... Yangına benzeteme- Dedi. Traktalı esirlere sordu: — Bizansta yangın olduğu zaman böyle bulut yükselir mi havaya? Esir gabitler: — Biz Bizansta yangın görmedik, dediler, bir ev yansa bile hassa as- kerleri derhal yetişip o söndürürler, İmparator ateşlen çok korkar. Gökyüzüne çıkıp dağılan bu du- manın €sası birtürlü anlaşılamı- yordu. Hacer hâlâ imparatordan esir zâ- bitlere dair haberler bekliyordu, Mihalof, zabitlerini bu kadar buk mu unutmuştu? Öğleye doğru bulutlar kayboldu. Gemel'e sordu: geldi: — Mücahidler kılıçlarını biliyorlar, Esir zabitleri güç koruyacağız, Sitti! — Niçin..? Ben emir vermdeen, onlara kim dokunabilir? Gemel ümidsiz bir tavırla başını önüne eğdi: — Korsanları teskin edemiyeceği- mizi sanıyorum. Herkes, esirleri kı- lıçtan geçirmek suretile düşmandan öç almak istiyor. Hacer, bunlardan bir kaçını ol- sun kurtarmak fikrinde idi. İçlerin- de çok değerli adamlar vardı. Gemi- lerde bunlardan istifade etmek müm- kündü. Gemel'le sordu: — İmparatordan cevab beklemiye- cekmiyiz? Esir zabitlerden biri bu sırada Dişi korsana şu malümatı veriyordu: — Sekizinci Mihail, düşmanlarına menfi cevab vereceği zaman. sur- ların içinde ocaklar Okurdurup ateş yakar. Bunun mânası «sizin teklifinizi kabul etmiyorum!» de- mektir, Gemel: — Ben zaten bu dumanın bize ve- rilmiş bir cevab olduğunu tahmin ediyordum, dedi. Mihalof, impara- torun uşağı olunca, şüphe yok ki, maiyetindeki zabitlerin hayatını dü- şünemez, Düşünse bile, imparator, yüz kişi için bütün bir şehri hasım. larına teslim edecek değil ya. Onun yerinde biz de olsak, böyle yapardık. Ben imparatoru da, Mihalofu da mâ- zur görüyorum. Onlar, bize karşı çok tedbirli davrandılar, Bizi her saha- da evladılar, mağlüb ettiler. Artık burada barınmamıza imkân yoktur. — Romanos kapısında yarıya ya- kın şehid verdikten sonra, nasıl dö- nebiliriz, Gemel? Ben kapıyı bir da- ha zorlamak niyetindeyim. Gemel gözlerini açarak; — Sit, sen çıldırdın mı? dedi. Bu, kaçıncı tecrübe?... Hepimizi düş- mana kırdırmak fikrinde misin? Şim- diden haber vereyim ki, mücahidler artık surtllara yaklaşmamağa karar vermişlerdir. — O halde ben tek başıma gide- rim... — Ölümün kucağına mı gidecek- sin? Hayır... Biz, seni de bırakmıya- cağız. Güneşin karşısında eriyen bir damla kür gibi, Romanos kapısında sen de mahvolursun! Bu surların önünde bir çok milletler aylarca bek- leyip dönmüşir... Bu yüksek burç- ları aşıp, öteyana geçebilmemiz için, Allaha yalvaralım. Bize birer kanat versin. Fakat, emin olki butıl sımlı surların üstünden küuşlar bile uçmağa cesaret edemiyor... Geldiği- miz gündenberi şurada döktüğümüz kanları bir araya toplasak, küçük gün ERİL un Ad bir göl olurdu. Mücahidler kılıçlarını kınlarından sıyırıyorlar... Haydi, on- ları kendinizden uzaklaştırmayınız! Relglere haber gönderiniz, esirlerin boyunlarını vurarak hançerlerini al sınlar. Yoksa... Hacer hiddetlendi: - Yoksa, ne olacak, Gemel? Beni sen de mi tehdid ediyorsun? Haydi, istediğinizi yapmız... Meydan sizini Bana gelince, dedim ya, tek başıma burada kalacatım, Romanos kapısı» na bir gece baskını daha yapmadan bir yere dönmüiyeceğim. Fakat, sen metin bir adamdın... Dün benim fik- rimi, düşüncelerimi. doğru buluyor- dun! Bugün neden sen de öteki ca- hilteri gibi, döneklik ve korkaklık gösteriyorsun? Şerefsiz, mağlüb bir mücahidin çölde ne değeri olur? Onların yüzlerine ilkönce karıları ve Çocukları tüküretek... Bu şereisizli. ği sen de mi kabül ediyorsun, Ge- mel? Nihayet senin de mi cesaretin kırıldı? Genel bağırdı: Ben korkak değilim, Sitti! Se- ninle her zaman ölmeğe hazırım... Fakat, ikimizin ölmesile mücahidle- rimiz, umduğumuz şerefi kazânmiş olmıyacaklar, İsyan başgüslermiştir. Dün onların maneviyatını çok sağ- lam buluyordum. Cebbarın ölümü hepsini ümidsizliğe düşürdü. «Biz de nihayet küffar İlinde onun gibi ölüp gideceğiz.» demeğe başladılar. Onla- TI düşünmekle beraber, (Kızkulesi) önlerinde bizi bekliyen donanmamı- zı da düşünmeliyiz. Harbde zafer, bir talih işidir. Geçmişteki harbleri gözönüne getirelim... Arablar bun- dan çok zaman önce de Bizansı bir kaç kere muhasara etmişler, hiç bi- rinde şehri ele geçirmeğe muvaffak olamadan dönmüşlerdir. Saatler geçince reis Gemel'in söz- leri tahakkuk etmeğe başlamıştı. Surların önünde palalarını sallıya» rak hedef bulamıyan korsanlar, Ha- cerin Trakyalıları koruduğunu gö- rünce, hep birden ayaklanarak esir. lerin üzerine atıldılar, Hacerin ince, fakat yüksek sesi artık duyulmaz olmuştu. — Gemel, bu göleyanın önüne an- cak sen geçebilirsin! Diye bağırdı. Dişi korsanın gözleri kudurmuş bir kaplan gözü kadar parlıyordu. Gemel mücahidleri ön- lemek istedi, ileri atıldı. Fakat, ok yayından çıkmıştı. Bir kere. Müca- hidleri; - Toprak kan istiyor... Arkadaş- Jarımızın öcünü alacağız... Diye bağrışmaları Haceri de kor- kutmuştu. Bir anda kükreyen ve esirlerin üzerine atılan Arab denizcileri şim- di keskin palalarını Mihalofun feda ettiği suçsuz zabitlerin boynunda deniyorlardı. Reislerden bir kaçı Hacerin etraf nı sardılar: — Mücahidleri bırakalım... Kılıç- larının kuvvetini denesinler, Akacak kan damarda durmaz. Kurunun yö&- runda çaresiz yaşlar da yanacak, Diyerek Dişi korsanı teskine çalış- tılar. Romanos ormanı yarım saat için- de korkunç bir mezbuhaya dön- müştü. Mihalof'un kurbanları kılıç- tan geçirildikten sonra.. Bizanslıların dumanla verdiği menfi cevab üzerine, Arablar için yer pılacâak bir iş kalmıştı: Muhasarayı uzatmak ve Romanoş kapısı önünde daimi bir karargâh kurup beklemek. Trakyalı zabitlerden oAnivas, Ha- cere: — Bizans surlarını benim kadar iyi bilen yoklur. Eğer siz şehre gir- mek isterseniz, ben size bütün gizli yolları gösterebilirim! Demişti, Mücahidler, 'Trakyalıların okanile ihtiraslarını tatmin ettikten sonra, kılıçlarını kınlarına sokup istirahate çekilmişlerdi. (Arkası var) i :

Bu sayıdan diğer sayfalar: