3 Ocak 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

3 Ocak 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“OOAĞRTAKŞAM BİR HİKÂYE Bazı kimseler yağmurlu; havalardan | Bazıları çok sicak hava- , sıhhatine düşkün © Jar sisli, rütubetli havalardan Janmazlar, Tabiat bu rüzgârlı, havaları hiç 8 kü Kadri ri azizliğine uğri . Meselâ bundan dört beş.sene £ Kadrinin bi nderi birkaç” yüz lira alacağı vardı, Fakat borçlü bir türlü Kâdrinin parasını vermek niyetinde değildi. Bereket versin Ki Kadrinin elinde sened vardı. Vakıâ bu sened tasdikli'değildi amma gene bir vesika sayılırdı ya... Lâkin rüzgârlı bir havâdâ bir avu- kat arkadaşına bu senediköprü fistün. de gösterirken ne olsa 'Beğenirsiniz Sert rüzgâr Kadrinin parmakları arâ- sından senedi alinca evvelâ onu elli altmış metre havalandırdı, Kadri — Eyva Gene rüzgârın bir azi liğine uğradım!... diye dövünüy: Sert rüzgâr senedi uzaklara, göz Tünemiyecek yerlere götürmüştü. Kadri öylece kala kaldi. O daha böyle rüzgârın ne muziplik: lerine uğramıştı, Meselâ henüz dukuz yaşında iken bir-bayram'günü annesi önü ö1dömiek icih Beylerbeyindeki tey: zeşine götürmüştü. Teyzesi ona bay: | ram hediyesi olarak masmavi ipekli bir mendil vermişti. Bu mehidil Kadri- , nin okadar hoşuna gitmişti ki elinden düşürmüyordu. i O.günü Beylerbeyinden vapurla İs- tanbula dönerlerken gene mendilini n hayran -seyrediyor- ri bir rüzgâr çıkmış, mavi mendili kapmca denize sürükle mişti. O vakit Kadri ne kadar ağlamış, gârlı havalard”o yaşta düş- man kesilmişti. Bundan sonra da her zaman rüzgâ- rine uğradı, Meselâ birkaç aldığı gayet şık bir şap» kayı rüzgâr kapınca bir çamur derya- sının içine atar, en sakin havada de- niz seyahatine çıksa hemeh' rüzgâr çıkar. Bir müddet sonra. şiddetlenen üzgür fırtına haline gelir, vapur deh- şe surette sallanmağa bağlardı. Hai buki Kadriyi'de fena halde deniz tu. j Dışarıda sert bir rüzg; (bilir gene rüzgâr kendisine ne oyun- | Jar oynıyacakt:. Bugün oldukça uzun İ bir seyahate çıkacaktı. Bereket versin © ki yolculuğunu trenle yapacaktı. © Eşyasını hazırladı. İstasyona (kasını veya başka birşeyi uçurmadan © gelebildi. Trende kendisine müna- b sip bir yet atamağa E dı, Nihayet bir kompartıman buldu. Oturdu. Biraz (© sonra'ayni kompartımana bir adamla genç bir kadın geldi. Erkek bâvulları | kompartımanın raflarına yerleştirdi. | Kadri içinden: «Ne güzel kadın, de- Gi; eğer yanılz olsaydı onunliş ne nefis bir seyahat yapacâktımi» “Trenin kalkmasına birkaç dakika İkamet Genç kadının yanmdaki er- kek: — Hayırlı yolculuklar... Ben ineyim, “tren kalkıyor, Haydi güle güle, gitti- "gin yerlerden kart, mektup yazmağı ihmal etme... diyerek kompartıman- “dan çıktı. k Kadri kendi kendine: «Oh, mükem- imel... Bu güzel kadınla yalnız seyahat edeceğiz». dedi. Şimdi genç Kadın kalkmış kompar- İtımanın penceresini açmış dışarıda, (vagonun önünde duran erkekle konu- yu Nihayet tren kalktı. Genç mh açık pencerenin önünde dura. irak Kadriye: b — Eğer rahatsiz olmazsanız pence- treyi bir müddet açık bırakmak istiyo- « Kompartıman biraz hayalansın... (dedi. © Kadr! genç kadının böyle kendili. Binden söz açmasından son derece Memnun: | | “| mak niye- ns. Genç yet şik bir oşarp oturduğu yerin . Uzun yola nı da çıkardı. Ay- İ — Aman efendim, dedi, rica ederim len ben de biraz hava ö Bindeyim. Per ç Vardı. Bunu Arkasındaki rafa İ gideceği için şapk Ri yere koydu. Kadri içinden: «Bu güzel tren arkas daşımla ahbap olacağıma dair evvelâ ne kadar ümlidlenmiştim. Halbuki o şimdi ne kadar ciddileşti. Bir kere bü- züldü. Sesini çıkarmıyor.» Kadri böyle düşünür giren rüzgâr genç kadının kompartımanın rafından alınca valandırdı. Az daha şapka p uçup gidecekti. Kadri hemen $a; yakaladı. — Buyrunuz!.. diye karşisındakine uzattı. Genç kad Teşekkür şapkam uçacaktı. Sonra da ilâr — Ne kadar rüzgâr var... Masmafih ben rüzgârlı severim. Hele se- | yahatte daima temiz hava alm; rim!.. dedi. Kadri bayretler İlk defa rüğgârın bir iyiliğini görmüştü. Rüz- gâr yüzünden uçan bir şapkayı lamış, güzel y ile ahbap olm denberiden' kü pencereden yı ve | Bundan sonra öl&- uşmağa başladılar. yada Kadriye rüzgârın si biriyiliği daha dokundu. Bu-s8- fer genç kadının: eşatpı uçtu. Fakat gene Kadri çevik bir hareketle yaka Jadı. Genç-kadmı şimdi kahkahalarla gü- Tüyor: , İ — Ne rüzgâr, ne rüzgâr!... diyordu. Haviır rüzgârdan bahis. açılmışken Kadri güzel yol arkadaşile ahbaplığı biraz daha ileri götürmek için hemen bu fırsattan istifade etti, Rüzgürn kendisine oynadığı oyunları birer birer anlattı. Şimdi Leylâ . genç kâdının ismi Ley-| lâ idi - kalıkahalarla gülüyordu. Kad- ri: Fakat, dedi, bugün rüzgârın mü-| him bir iyiliğini gördüm. Leylâ merakla sordu; — Ne gibi? — Rüzgâr « oldum. Leylâ önüne baktı. Seyahatin deva- mı müddetince gittikçe samimi oldu- lar, Leylâ da Kadrinin ineceği şehre gidiyordu. Tren bu şehrin istasyonu. na yaklaşırken Kadri: esinde sizinle arkadaş Leyl: — Bilmem ki diye cevap verdi -—- O halde ben gayet güzel bir otel biliyorum. Orada size de bir oda ayır. talım İsterseniz... Hay, hay... dedi. Kadiri ile beraber trenden indiler, yni otelde iki ayrı oda tuttular. Oda- larını yerleştiriyorlardı. Kadri çanta- sını açtı. İçinden bir sürü gâzete çı- Kâdri gazeteleri aldı. Ley- n kapısına geldi. Kapıyı sına çıkan genç tiniz... Size ge- â teşekkürlerle gazeteyi alırken Kadri sordu — Odanızdân memnun musunuz? Genç Kadın: Buyursanıza, odamı görmüş olur. sunuz... Demeğe mecbur oldu. Kadri içeri girdi. Leylâ kapıyı aralık bırak- mıştı. Oda havalansın diye pencerede açıktı. Onlar oda hakkında konuşur- lârken birdenbire pencereden * giren rüzgâr odanın açık Kapısını hızla çarp» tı. Hemen Kadri kapıya koştu. Fakat rüzgür kapıyı o Kadar hızla çarpmıştı ki bir türlü açılmıyotdu. Kadri: — Eyvah... Kapı açılmıyor... dedi. — Ne yapacağız şimdi? Kapıyı vurup dışarıdan bir garson filân çağırmağa kalkasalar âyıptı. Odadan aşağıya otelin kapıcısına tele- fon etseler de gelip birisi kapıyı dışa- cereden | Soldan sağa 1 — Kiki meşhur şarabi. ski yaman, Asma döşek « Kalb krizi, hbideler. rsi güzel sanat olur - Şikâr - ar - İkram etme, net - Katranı arkadaşı, - İle muhaffefi. gelirse Amerikada - Dili tutuk bir muna «İ. gelirse fena- a mahsus sual edatı - Harir. Yatt edati — Alevi ykıra hâykıra an yağar & Sıvas tarafında lahlarından « Ağız. Aş Geçeli bulmacamızın balli Soldan sağa 1 — Kırtipli, 2 — Uş, Enikonu, 3 — Rıh, Kravat, 4 — Ukalâ, Zade, $ — Sür, Bar, 6 — Tatlik, Sa, 7 — Ama, Dizi, & — Yel, Eza, Si, 9 — Ta; İki, 10 — Pike, Atina. Yukarıdan aşağı N I — Kurultay, 2 — Işık, Ameli, 3 — Hastalık, 4 — Te, Lâl, 5 -- İnkâriden, 6 — Pir, İkiz, 7 — İkaz, Zalt, 8 — Luvab, Ki, Nadas, Sin. 10 — Suterazi, » mai kr 0 rm ve mülhakalı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * İstediğiniz gibi BİR OTOMOBİL İLİ ZİYLAN Yİ TAKŞAM dia 7d UN Gi larından TANİ Te Teli YP mana mama ikisini ayni odada kapan- eklerdi. Bu da bir rezaletti. re düşünmek için böyle. iediler. Bu garip macera onları rine daha yakınlaştırmıştı. Niş hayet süatlerce odanın kapısını açmak, yahud açtırmak akıllarına gelmedi, Rüzgâr ri hapsetmişti. Fakat ne tatlı bir hapis... Doğrusu Kadri rüz- gârım bugünkü iyiliklerini unutamaz- dı. Nihayet evlendiler. Fakat pek geçi- nemiyorlardı. Şimdi Küdri ne zaman kızsa: Ah ah şu rüzgâr yok mu? O rüz- gâr yüzünden şapkan, eşarbın uçmaâ- saydı, olel odasının kapısı kapanma- saydı sehinle samimi olmıyacak ve ey. lenmiyecektim. Hep kabahat rüzgâr." da... Zaten küçüklüğümdenberi ben rüzgârların azizliğine az mi uğradım? Hikmet Feridun Es lin © Bundan sonra kitabını açtı. Küşe- Gine iyice gömüldü ve bir tek kelime konuşmuyarak kendi âlemine daldı, | i oyAl Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün Mh AAA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. yayaya gay ağrılarınızı derhal keser. TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ ROMAN Tefrika No, 17 Sarı Çaka!, inin ağzında homurdanan Ayıyı görünce yayını gerdi. Akay korkudan titriyordu y zayıf, narin bir kızdı smma, becerikliydi... Ata sini, hendeklerden, derelerden aşmasını, ök almasını, hançer kullanmasını çok iyi bilirdi. Günün birinde elbette serbes lacak ve kendini gösterecekti, ka- «Karnındaki çocuğu öldür- mek istiyorum!..» O gün avdan yeni dönmüşlerdi. Akay attan yere atla zamân, karında bir şey oynadı... O zaten günlerde karnında bir şişkinlik seziyordu. Akay gebe idi. Attan inince bası döndü. ime girdi. başını kayaya dayadı. Midesinde ilk defa bir lantı duyuyordu. Benzi sapsarı muştu, Sarı Çakal, Akayın yüzüne baktı. — Ne oldun? Hava mı vurdu? — Hayır. Başım dönüyor. midem, bulanıyor. Sarı Çakal, Akâyın yüzüne dikkat- le baktı: — Anladım, dedi, sen Hele şu karnına bir bak büyümüş! Ve birden haçerini çekerek Akayın üzerine yürüdü: — Karnındaki çocuğu gebertmek istiyorum, Akay! Onün babasi Subo değil mi? Akay, Meşum Kartalın ayaklarına kapandı: — Hayır, dedi, onun babası sen- sin! Hele bırak onü.. doğsun. O 7a- man sanane kadar çok benzediği. ni görecek ve onu Seveceksin! Akay, karnındaki çocuğun Subo- dan olduğuna emindi, Zira, Sarı Ça- kal ile, düğünden tam iki ay sonra birlikte yatmıştı. Zeki kadın bu su- retle Kârrnındaki çocuğu" korumağa muvaffak olmuş ve Meşum Kartalı yatıştırmıştı. Sar Çakal bu sözü işitince çerini kırına soktu. Gülümsemeğe başladı; — Demek © kârmmdaki çocuğun babası benim.. öyle mi? Akay yavaşça yerden kalktı: — Ben Suboyu unuttum artık. Onun çocuğunu kamımda taşıya- mam. Bundan sonra benim kocam sensin! Ve karnımdaki çocuğun sön- den başka babası olamaz Dedi. Genç kadın, zekâsile, Meşum Kartalı yenmişti O günden sonra, Akay, daha gü- zel av etleri yemeğe ve Sarı Çakaldan saygı görmeğe başladı. Sarı Çakal; — Yarın bir çocuğum olağal büyüteceğim... Bozkımın orta bütün göçmenleri başıma toplayıp yeni bir kabile kuracağım. Sarı Ça- kalın soyu sönmiyecek. Ve karnında- bu- ol göbesin! ne kadar han- ki çocuk, ben ölsem de, seni ve ka- bilemi koruyacak, Diye seviniyordu. Sarı Çakalın bir dredi vardı: — Ya karnındaki çocuk mazsa?..! Akay korkuyordu. Gerçek, Akay O zamana kadar bu- radan kaçmağa muvaffak olamaz ve çocuk ta kız olarak doğarsa, Sarı Ça- kalın elinden nasıl kurtulacaktı? O: — Kız doğarsa keserim çocuğu- nu... Demişti. Akay, günler geçtikçe uykuları kaçıyor, zayıflıyor ve kaçmak çarele- rini arıyordu. Sarı Çakal bir akşam akaya: Sabahleyin kalktığın za şandaki taşların üstünde boncuk duran buğuları yala... Çocu- ğun erkek doğar! dedi. Bu, Sarı Uygurların eski bir âde. tiydi, erkek çocuk İstyienler, geceden kalan taş üstündeki nemleri dillerile kırk gün yalarlarsa, çocukları erkek doğardı. Akay bu inanışa belbağlıyacak kadar saf ve düşüncesiz bir kız de- gidi. Maamafih Sarı Çakalın dedi- ğlan doğ- | ğini yapmağa başladı. Her sabah gözünü âçar açmaz inden dışarı çi kıyor, temiz kayaların üstündeki ge- ceden kalma buğuları dilile yalı- yordu. Ve böylece günler geçt karnındaki çocuk büy kçe Akayın ordu Bir ayı göründü... Akay bir sabah gözlerini açtığı za- mah, inin ağzında homurdanan bü- yük bir ayi gördü. Korkudan dil tutuldu. Ba stedi,; ağzını aça madı. Yanında yatan Sarı Çakalı dürttü. Meşum Kartalın uykusu çok ağırdı. Güçlükle uyandı. Akây ayıyı gösterdi Sarı kal böyle te eri kolay ca sâvuşturmanıni yolunu bilir, icab ederse âyı ile boğuşmaktan ta yil- mazdı. Akâyın yüreği ağzına gelmişti, Sarı Çakal; Sakın bağırma... — Dedi. Yavaşça, başı ucunda du- ran yayını aldı. Gerdi. Ayının ağzı bir karış açılmıştı. Belliydi ki, hay- van aç kalmış, kamını doyuracak av arıyordu. Akay ölümle bu kadar yakından karşılaşmamıştı. Ayı homurdanarak bir iki adım yürüdü. Aç hayvan, aradığını bu- lanca âdeta sevinmişti. Mütemadi- yen ağzını açip esniyordu. Çok acık- tığı esnemesinden belliydi. Sarı Çakal: — Korkma, dedi, simdi o bize yem olacak. Karmındeki çocuğun talihi varmış. Ona güzel bir ayı postu çık- tı. Bu nimeti kaçırmağa gelmez. Meşum Kartal, aymın ağzına ni şan aldı Okunu attı Akay gözlerini kapadı.. kulakları vinladı.. . İnin ağ birdenbire Sarı Çakal adı Ve bir ok daha alarak yayını tek- rar gerdi — Bu canavarlar bir okla ölmez- ler... Diye söylendi. İkinci oku da kafa- sına nişan alarak boşalttı. Okların ikisi de ayının canevine isabet etmişti. Ayının ön ayakları yukarı kalktı. Sarı Çaka! hançerini çekerek ayı- nın üzerine atıldı. Ayının gözleri hâ- lâ açıktı Kımıldamağa takati yok- tu. Fakat. güreşte sırtı yere gelmiş mağlüb bir döğüşçü gibi, hain ba- kışlarile hasmını süzüyordu. Sarı Çakal birdenbire âyının boynuna atıldı ve hançerini hayvanın gırtlağı- na sapladı. çekti. birdaha sap- ladı -— İşte, şimdi öldü, Akay! Onu iyi- ce geberttim. Bu korkunç sahnenin karşısında değil, belki içinde yaşayan ve yalnız karnındaki çocuğu düşünen Akay bir köşeye sinmişti. Koskocaman bir ayıyı bir ceylân boğazlar gibi boğaz- layıp öldüren Sarı Çakal ne yaman adamdı. Akay korku ve heyecan içinde tit- riyordu. Sarı Çkla: — Bugün bana iş çıktı, dedi, ka- nı soğumadan postunu çıkarayım şü nun. Budlarını da kızartıp yeriz. — Ben ayı eli yemedim.:. Sen bâ- na kuş avla! — Ayının budları çok lezzetli olur, Akay! Ayı eti yersen, bu kadar öde- lek olmazsın. Ve her şeyden kork- n!Cesur olursun! Sarı Uygur- eti çok yerier. Onun eti kuzudan ıdır, Sarı Çakal, ayıyı inden dışarı ç- kardı yüzmeğe başladı. Akayın içine yeni bir korku gir- mişti, Bir gün Karakurumda Turakina- ya eski masallar anlatan cücelerden biri; da duran büyük ayı e yuvarlanmıştı. derhal yerinden fir (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: