25 Ocak 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

25 Ocak 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Kânunusani 1999 On yedi senedenberi karı koca gibi | yaşıyorlardı. Rıfat gençliğindenberi son derece çapkın bir erkekti. Fakat Samiye ona göz açtırmak istemiyordu. sokakta Rıfat şöyle yangüzle bir ka- dına baksa, Samiye: — Gene gözlerin velfecri okuyor... Gene gözlerin velfecri okuyor... diye | onu dürterdi. Bu yüzden aralarında hiç kavga eksik olmuyordu. Onların evlerine sık sık gidip ge Tirdim. Bir gün Rıfata sordum: — Ne yapıyorsun? Eğleniyor mu- #un? Günlerini nasıl geçiriyorsun? Rıfat gayet masum bir tavırla: — Birader, dedi, şimdi bana bir merak geldi. Böcekçilik ve kelebek- çilik merakı... Yanıma bir çanta, eli- me kelebek tutmak için ağlı bir kep- çe alıyorum. Dağ, tepe dolaşıyorum. Artık yeryüzünde o benim bundan başka hiç bir zevkim yok... Var mu yok mu böcek ve kelebek toplamak... Yakında nadide böceklerden ve ke- lebeklerden bir kolleksiyon yupüca- Samiye de Rıfatın bu halinden | pek memnundu. Bana: — Yaaaa... dedi, artık Rıfalın bü- tün zevki bu... Böcek ve kelebek tut- Benim, Rifatın bu zevkine pek ak- hm ermedi amma sesimi çıkarma- dım. Çünkü arkadaşımın ne eski ho- yardalardan olduğunu bilirdim. Rıfat bana tavsiye etti: — Azizim aklın varsa sende bu işe merak edersin... Tasavvur ede- mezsin bu ne zevkli, eğlenceli bir meş- guliyettir. Güzel güzel, nadide: bö- cekleri yakalamak, zarif kelebeklerin peşinden koşmak, nihayet onları ele geçirmek... Emsalsiz bir zevk, em- salsiz... Aradan iki üç ay geçli. “Bir “yaz günü, biraz hava almak için Adaya gitmiştim. İskeleden çıktım. Kalabalık ara- sında bir çift gözüme ilişti. Birden- bire durakladım. Bizim Rıfat yarın- da sarı saçlı, uzun boylu güzel bir kadın... Kolkola girmişler, güle oy- naşa gidiyorlar... Benim de yolum o tarafta idi, Onlar önde, ben de ar- kada ilerlemeğe başladık. Denize karşı bir otelin gazinosuna gitmek, dtada bir kaç saat geçir. mek istiyordum. Baktım, Rıfatla sa- rışın kadın aynı olelin kapısından içeri girdiler. Ben gâzino kısmına girdim. Onlar da kendilerine herkes- ten uzak, kimsenin göremediği bir yer seçtiler. Kenâi kendime: — Bizim Rıfat ta amma da böcek meraklısı imiş ha... diyordum. Adadan son vapurla İstanbula dö- nüyordum. Rıfatla sarışın kadın da aynı vopurda idi. Bir köşede yavaş yavaş, fâkat tatlı tatlı konuşuyorlar- dı. Yalnız arasıra sarışın kadının kıvrak kıvrak güldüğü işitiliyordu. Köprüye yanaştık. Onlar vopurdan çıkar çıkmaz bir otomobile atladı- Jar, Otomobilin pencerelerinin bü- tün perdelerini de kapattılar, Ertesi günü Rıfatın evine gittim, Arkadaşım da on yedi senedenberi beraber yaşadığı Samiye de pek memnun görünüyordu. Rıfat bana: — Azizim, dedi, dün Adada öyle güzel, öyle nadide bir sarı böcek ya- kaladım ki sorma... Vâkia epyece yoruldum. Geç vakitlere kadar uğ- raştım amma nihayet sarı böcek ele Merakla sordum: o — Peki sarı böcek şimdi nerede? Görebilir miyim? Arkadaşım biraz bozuldu; — Efendim bu sarı böcek çok na- Böcek meraklısı dide bir mahlük... Bunun için ken- disini yakaladıktan sonra Adada bir dostuma bıraktım. Bir mütehassısa soracağım. Böceği fenni bir tarzda kurutup muhafaza edeceğim. Sonra eve getireceğim. Samiye: —Amaw şu sarı böceği bir de ben görsem... dedi, Rafat telâşla: — Yok yok karıcığım, Şimdilik sen onu göremezsin... Aradan iki ay daha geçti, Bif gün sinemada idim. Gözüm yandaki lo-, calardan birine ilişti. Baktım, loca- nın arka tarafına âdeta sinmiş, sak. lanmış gibi bir erkek... Bizim Rıfat... Yanında âdeta zenci denilecek de- recede esmer bir kadın... Galiba Rıfat ta beni görmüş ola- caktı ki büsbütün locanın arka ta- rafına sindi. Bende onları daha fazla rahatsız etmek İstemedim. Bir daha başımı çevirip onlara bakma» dım. Fakat bana merak olmuştu. Acaba bu sefer de Rıfatın foyası meydana çıkmuyacak mı idi? Ertesi günü gene arkadaşımın evik- ne koştum. Rıfat: — Amam azizim. diyordu, sorma sorma... Dün bir kara böcek elime geçti. Fevkalâde nadide bir şey... Alâycı bir tavırla sordum; — Yaaa... Öyle mi? dedim. Rıfat devam etti; — Ne diyorsun birader?... Dün ya- kaladığım böcek karafatma cinsin- den bir şeydi... Pek mükemmeldi, Pek nadide bir mahlük... Güldüm: — Demek böcekçiliği oldukça iler- lettin... — Ne demezsin birader... — Peki hani senin kara böcek... —« Yakaladıktan sonra bir böcek mütehassıs dostuma bıraktım. Bir kaç gün sonra gidip alacağım... Artık bundan sonra Rifatı her gün başka bir kadınla görüyordum. Kendisine yalnız rasgeldiğim zaman Rıfat: — Kolleksiyon yapıyorum... cek kolleksiyonu... diyordu, Nihayet böcek yakalamağa çıktı. ğı bir gün Samiye, Rıfatın yaptığı marifetleri gözile görmüş, Kızılca bir kıyamet kopmuş... Bir akşam evine dönerken Rıfat bana yanayakıla anlatıyordu: — Ah kardeşim... Bu Samiye çok zalim kadın... Artık benim böcek ya- kalamak gibi masumane zeyvklerime bile mâni oluyor... Beni dizinin di- binden ayırtmıyor... Ah şu kadın. Bö- lar... Ah şu kadınlar... Hikmet Feridun Es Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. May ŞAN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Esa sapak te konser verilecektir. Herkes 1639 m. (163 Kes, 120 Kw. . 1974 m. 15195 Kes, 20 Kw. . 370 m. #65 Kes. 20 Kw. Çarşımba 25/1/839 1230: Program, 1235: Türk müziği» Pi, 13; Memleket, saat ayarı, ajans, meteoro- loji kaberlert, 13.10 - 14: Yiüzik (Riyase- tcümhür bandodu - Şef: İhsan Künçer): 1 - Vagner - Nibelungen - Marş, 2 » Joh. Strauss - Prünlingestimmen Walzer, 3 - Şubert - Rosamunde - uvertür, 4 - Ver- di - Alda - Opera, 5 - P, Lincke - Onthe Bosphorus - Türk entremey, 18,30: Prog- ram, 1835; 'Türk müziği (Saz eserleri ve şarkılardan mürekkeb karışık program, Okuyanlar: Safiye Tokay, Tahsin Kara- kuş, Çalanlar: Hakkı Derman, Eşref Knd- ri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri Üf- ler, 18,05: Konuşma, 19,20: Türk müziği: (Peşrev ve şarkı): 1 - Gazi Giray.han - ymm peşrevi, 2 - Medeni Aziz efen- » Kerem eyle mestane kıl bir nigâh, ş - “Arif bey - Guzinâk şarkı - Pabusuna ermek üzere ey yar, 4 - Arif bey - Suzi- nâk şarkı - Çekme elemü derdini bu deh- ri, 5 - Civan - Muhayyer şarkı - Niçin mahşerde, Okuyan: Semahat Özdenses, Çalanlar: Refik Fersan, Fahire Fersan, Vecihe, 1950: Konuşma (Mizah saati), 20,10: 'Türk müziği (Saz eserleri ve şarki- lar): 1 - Refik Fersan - Şetaraban peş- Trevi, 2 - Refik Fersan - Nihavend saz semaisi, 3 - Sadeddin Kaynak - Neveser şarkı - Hicranla harab oldu, 4 - Artaki - Nihavend şarkı - Koklasam saçlarını, 5 - Yesari Asım - Hüzzam şarkı - Ömrüm seni sevmekle nihayet, 6 - Faiz Kapancı « Hüzsam şarkı - Büklüm büklüm sırma saçının, 7 - Refik Fersan - Saz semai, Okuyan: Mahmud Karındaş, Çalarlar: Refik ve Fahire Fersan, Vecihe, 2046: Ajans, meteoroloji haberleri ve ziraat borsası (flat), 21: Memleket saat ayarı, 21: Müzik (küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 - Czemik - Dans eden kalb- ler - konser valsi, 2 - Leopolde - Çigan yortusu, $ - Brusseimans - Felemenk rak- 81, 4 » Arno Naudorf - Arzu - vals, 5 - Miroslav &hlik - İspanyol dansı, 6 - Karl Föderi - Viyans şarkısı, 7 - Felix Gless- mer - Kırlangıçların veda, & - Franz Lehar - Çocuk prens operetinden potpuri, 72: Esham, tahviât, kambiyo - nukud borsası (flat), 22,10: Sinema sesi, 23: Mü- zik (Opera aryaları), 23,45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program, Yarın havadan yağa- cak ölüme binlerce kur- ban vermemek için kur- banlarınızı Türk Hava Kurumuna vermelisiniz. BULMACAMIZ 1 — İkinci derece ehemmiyeti olan şeyler, 2 —bBaşma «V. gelirse nikâh töreni olur - Açıkgöz. 3 — Bir cins kilim - İle muhaffefi, 4 — Köpek yavrusu - Eski devrin posta müvezzii, 5 — Tersi çınsıraktır - Müsavi, 6 — Mikâb 77 — Mükedder olmak, 8 — Tersi isimdir - Bitişmeklik, 9 — Yunanistanın merkezi - Titreme, 10 — Çatma - Yiyecek. Yukardan aşağı: 1 — Doğumlar, 3 — Bir Rum kadın ismi - Şahsa. «3 — Nebalın yeni yetişen dalı - Sonu- na İ gelirse büyük olur. 4 — Sayi mahsulü - Sönuna K gelirse Bir göz rengi - Bedeli icar. 8 — Tehassür edatı - Cezire - Masiki Aleti, 9 — Kurnaz hayvan »- 'Telkih, 10 — Sorgu edalı - Bir muhacir kuş. Geşen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Zadeginlik, 2 — Evant, Ara, 3 — Yakarlı, B. T., 4 — Klima, Gar, 5 — Ka- naviçe, © — Ba, Lar, 7 — Emi, Dergâh, 8 — Dok, Avniye, 9 — İrs, İnab, 10 — İla, Ark, Ka. Yukarıdan aşağı: 1 — Zevkibedii, 2 — Aval, Amort,3 — Dakik, İksa, ei 5 — Giren, Dama, 8 - , 7 — Vemlik, 6 — Ya 7 vereli emeyi em ie Üsküdar Halkevinden: 77/1/1939 Cuma günü saat 21 de Halke- vimiz konferans salonunda İbsan “Tezer tarafından İstiklâl şairimiz Mehmed Akif bakkında bir konferans ve onu müteakip gelebilir. rım donmuş, Yeretdüşüncöye kadar TURAKINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ 'Tefrika No. 38 —-/ Şutkanın ayağı, ne temelleri köylü kanile yapılmış saraylara girmiş, ne de sırtı kuştüyü yataklar görmüştür! Şutka, o akşam yola çıkan Çe. kofa: — Moğollara yenilirsen, sakın geri dönme! Tatarlardan kurtardığın ba- şını ben koparırım. Demişti. K Genç Kazak ihtilâlcisi yolda gi- derken, Şutkanın sözünü hatırladı. « — Ne yaman kadın şu Şutka.. Beni delicesine sevdiği halde, Moğol- lara yenilerek dönmemi İstemiyor. Kendi elile kafamı koparacağını söy- lüyor. Şehirli bir kadın bunu yapar mi hiç? Ben Moskovada iken, ne zengin ve kibar kadınlar ayağıma düşmüştü, Bunlardan hiç birisi, ben- den intikam almak için canıma kıy- mâk istemedi. Çekof kendi kendine söylenirken, arkadan akseden muztarib sesler işit- ti. Atım durdurdu. Başını arkaya çevirdi. Dört çevresi karla örtülü geniş bir yoldan, dize kadar kara gömülen ayaklarını güçlükle sürükliyen Ka- zakları gördü. Burada çok defa ge- celer sakin ve fırtınasız, gündüzler de tipili geçerdi. Kafileler gece yü- rümeyi, gündüz konaklayıp istirahat etmeyi tercih ederlerdi. Gece yarısı olmuştu. Kazakların yoluna devam edemiyecek kadar yo- ruldukları belliydi. Önde giden at- lar sıra ile yere inip yorgun yaşlı- ları ata bindiriyorlardı. Ne de olsa elli atla yedi yüz kişiyi götürmek mümkün değildi. Çekof uzun sakallı bir köylünün sendelemekte olduğunu gördü. Ses- lendi: — Yoruldun mu? — Hayr, — Neden inliyorsun? — Dizlerimi zorluyorum. Ayakla- yürümeğe ant içtim, Yorgunluk duy- muyorum. Fakat, kanımn. soğudu. gunu hissediyorum. Çekof attan atladı. Sakalı Kazağı kucaklayıp kendi atına bindirdi. Bacaklarım uğuştur- du. Sırtına büyük ve kalın bir gocuk verdi. — Haydi, sın! İhtiyar sevinçle Çeköfun yüzüne baktı: — Ya şen, oğul? Sen üşümez mi- sin? — Üşüyünceye kadar bir kaç saat geçer. O zamana kadar da sen ısın- muş olursun! Ve kâmçısını şakırdatarak, arka- dan gelen athların önünü kesti. — Kaç saatlenberi at üstündesi- niz? Ön sırada bulunan on atlı cevab verdi; — İki saattenberi... Çekof haykırdı: — Haydi, ininiz aşağıya.. köpek- ler Arkadan yaya gelen şu zavallı- ların iniltisini duymuyor musunuz? Ön sıradaki atlılar derhal yere at- ladılar, Çekof ihtiyarlardan çok yorulan- ları bu atlara bindirdi. — İlk konak yerine varıncaya ka- dar, atlara sıra İle binilecek anlıyor musunuz? İhtiyar Kazaklar sevinçle birbirle rine bakıştılar, sür atını. Şimdi ısınır- Yerden ata binen iki yaşlı Kazak, yavaş yavaş konuşuyorlar: — Şutka, kendine çok İyi bir seçmiş. — Akıllı kadın. Eibette kalbini vereceği erkeğin de kendisi gibi mer- hametli olmasını ister. — Şutkanın kalkınması bize aci- dığından mıdır? Yoksa ileride Ka- zaklara büyük bir baş olmak isteyi. şinden mi? — O bugün de bizim başımızdır. Şutka hem ecdamın öcünü almak, hem de Volga Kazaklarını istiklâle kavuşturmak için ortaya atılmıştır. — Bu işi neden bir erkek yapmadı? — Yapamazdı. — Neden? Volga kıyılarında kanı ieeine ri amı MEŞM sermek ee iri. ateşli bir erkek mi yoktu? — Vardı şmma, hiç kimse peşin- den gitmezdi. Her köy halkı kendin- den baş vermek İstiyecekti. Şutka meydana çıkınca hepimiz peşinden koştuk. Bir müddet sustular. Yürüdüler. Tekrar konuşmağa başladılar: — Şutkağpığns Vlâdimirden yar- dım görmüş'diyorlar, Aslı var m? — Ben Volgg kıyılarında Vlâdimi- rin adamlarinâ Taslamadım. — Yardımcı kuvvet o gönderseydi, fena olmazdı. — Bence daha fena olurdu. Mo- golların pençesinden kurtulur, fa- kat prenslerin çizmeleri altında ge- ne ezilirdik. — Vlâdimir, Tatar deği, Rustur. — Ne olursa olsun. Bir asilzade- © nin tahakkümü altında yaşayacak- tık. Halbuki şimdi... — Bir kadınım idaresi altında ya- şayacağız. Son konüşmayı duyan bir başka köylü atını sürerek ihtiyarların ya- nina sokuldu: —- Moğülların işkencesini ne ça» buk unutuyorsunuz, budalalar? Şut- © ka içimizden doğmuş bir kadındır. Onun ayağı ne temetleri köylü kanile yapilmiş saraylara girmiş, ne de sırtı kuş tüyü yataklar görmüş- tür. Şulka, “bizi istiklâle kavuştur- mağa muvaifak olursa, belki de bü- tün Rus prensleri ona boyun eğe. © cekler. N İhtiyarlardan biri başımı sallıya- rak cevab verdi: N — Hakkın var! Prensler birbirleri- mi o kadar çekemezler ki, biri öbü- rünün idaresi altında yaşamamak için, hepside bir kadmın Ruslara baş olmasına razı olurlar, p i # “Rus asilzadeleri, Moğolların Rusya- yı istilâsından sonra birbirlerini çe- kememeğe başlamışlardı. Grandük âilesinin perişan olduğu gündenberi hiç bir prens, Moğollara baş kaldır- mağa cesaret gösteremiyordu, Grandük Jorj, Oktay han zamanın. da, Menkünün takibine uğrayarak allesile bir kiliseye sığınmış, ailesi kılıçtan ogeçirlimişse de, Grandük Jorj (Sin) suyu kıyılarına kaçarak, Kiyeften yardım beklemişti, Bütün Rusyayı Moğollar aleyhin- de ayaklanmağa teşvik eden Gran- dükün takibine şiddetle devam edi- liyordu O tarihte Grandükün kardeşi Ki- yef prensi Yaroslaf ta Jorja yardım edecek bir halde değildi. Halbuki Grandük, kardöşindön yardım bek- liyordu. Moğollar, Grandükü (Stin) suyu kıyılarında yakaladılar. Jorj burada topladığı bir mikdar askerle beraber telef olmuştu. Moğollar bu muzaffe- riyetten sonra, Rostof, Yargiyef, Di- mitriyef, Kaşyen, Volok, Korodost gibi Rusların büyük şehirlerini işgal etmişlerdi. Buâlrardaki Rus prensle- ri her yıl Moğollara ağır vergiler ve- | rirler ve Moğol idaresinde yaşalardı. Bu prensler arasında prens Vlâdi- mirden mi Moğollar aleyhinde &l altından çalışan Rus prensi yoktu. © Hepsinin Moğollara boyunları iyikti, hepsi de Moğollardan, Moğol yasa- sından korkarak yaşardı. : Vlâdimir, Volga boylarında Şut kanın Moğollara karşı baş kaldırdı- ğını duyuca onu teşvikten geri dur- mamıştı. , i Birinel Volga köprüsüne doğru ilerliyen yardımcı Kazak kafilesinde konuşan ihtiyar köylüler Vlâdimir- den boş yere şüphelenmiyorlardı. Çünkü, Viâdimir saltanat hursile ya- şayan bir prensti. «Büyük bir ülke- de boyunduruk altında yaşamaktan- sa, küçük bir köye hükümdar ol mak elbette iyidir!» demişti, işte Volga Kazakları Vlâdimirden bunun için korkuyorlar; (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: