3 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

3 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cezair, da Fransız müstemleke imparatorluğu Bu üç memleket Fransadan çok büyüktür. Nufusu Tunus, Fas 17 milyonu buluyor. Cezair geki imar Pm Fransız - İtalyan gerginliği git- tikçe artıyor. Bu yüzden iki hükü- met arasında harb çıkmasından en- dişe edilmektedir. Böyle bir harb çi- karsa Şimali Afrika mühim bir rol oynıyacaktır. İtalyanların 'Tunusa yüklenmeğe çalışacakları, Cezair ve Fas ile Fransa arasındaki münaka- Iâtı kesmek istiyecekleri anlaşılmak- tadır. Bu sebeble herkesin nazan dikkati Şimali Afrikadaki Fransız müstemlekeleri üzerine çevrilmiştir. Şimali Afrikada Fransaya tâbi üç memleket vardır: Cezair, Tunus v6 Fas. Cezair doğrudan doğruya Fran- sanın bir parçası hükmündedir. Fran- sızlar 1830 senesinde ilk defa bu kıtaya ayak atmışlardı. Sonra cenu- ba, garbe ve şarka doğru genişliyerek dünyanın en mühim müstemleke imparatorluklarından birini vücude getirmişlerdir. Bugün Cezair ile Tunus ve Fas bir bütünlük teskil etmektedir. Üç memleketin mesahalanitn mecmuu 750,000 kilomtere murabbaıdır. Fran- sanın Avrupadaki bütün toprakları ancak 550,000 kilometre murübbal olduğuna göre, bu üç memleket Fran- sarın yarısı kadar büyük demektir. Cezâir, Tunus ve Fasın çöl tarafı, yani Sahrâyıkebirin mesahası İki milyon kilometre murâbbaından faz- ladır. Bu büyük müstemleke imparator- Iuğunun nüfus yekünu on yedi mil- Fransızlar bu mem- ma kazanmışlardır. Meselâ Fransızlar, Cezâiri tama- mile ele geçirmek için geçen asrın son nısflında yerlilerle yaptıkları harplerde yüz binlerce zayint vermiş- derdir. Sarı humma hastalığı Frannsızlara Araplardan ziyade zayiat verdirmiş- tir. Ancak 1890 senesinden sonra bütün bu korkunç hastalığın mem- baları keşfedilip Şimali Cezairdeki çukur yerlerdeki bataklıklar kuru- tulmuş, buraları ziraate salih bir ha- le getirildikten sonra Avrupalıların biaman olan bu düşmanından Fran- sızlar kurtulmuşlardır. İdari cihetten Cezair, Fransanın bir eyaleti hükmündedir. Fas itiba- A olarak bir sultan tarafından ida- re edilmekte ve Fransanın himayesi altında bulunmaktadır. Tunus ta Fransanın himayesinde bir beyin idaresindedir. Cezairde bir valii umu- AKŞAM n tefrikası AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — O gün Beyoğlu caddesinde her zamankinden fazla bir kalabalık göze çarpmaktaydı. Galatasaray llse- si merasim kapısının iki kanadı açıl mış, ahali akın akın girip çıkıyordu. Yerli mallar sergisi ile beraber, her gefer âdet olduğu gibi, bir de resim $ergisi teşhir ediliyordu. Tablolar arasında en ziyade dikka- ti celbeden, mecmmuacılığı, matbaacı- nığı ile şöhret almış Perihan hanımın resmiydi, Ressam, maiyetinde çalıştığı | geng kadını büyük bir itina ile öze- ne bezene tualde canlandırmıştı. Perihan, sırtında kırmızı kadife- den bir elbise, boylu boyu: da görünüyordu, Dalma ç ığı ya” gı masasına bir elile dayanmış, canlı gözlerile, kendini seyredenlere bakı- yor gibiydi. Baş, harikulâde resmedil- | mişti, Kıpkırmızı ve biraz kalınca dudaklar arasından inci gibi dişler nazara çarpıyordu. Elbisenin geniş kıvrımlarına rağmen, beli sıkan gü- müş kemer, endamın harikulâdeliğini çiziyordu. “senesine kadar devam eden buhran tablo- | İ Söyliyecek bir sözüm vardı. , Birlikte çıkalım, hem konuşuruz, hem mi Fransız cümhuriyet hükümetini temsili etmektedir. Cezir deniz aşırı Fransız yerlerin- den en ziyade inkişaf bulan ve Ar- rupahlaşan bir memleketdir. Şimdi- ki Balde Cezair eyaletinde bir mil- yondan fazla Avrupalı yaşamakta. dır. Hiç bir müstemlekede bu kadar Avrupalı yoktur. Cezair ve Oran gibi mühim şehir- leri, Arap mahalleleri müstesna, tam bir Avrupa şehri gibidir. Umumi harbden sonra Cezair şehri son de- recede İmar edilmiştir. Şimdi Ce- zairde 350,000 nüfus yaşamaktadır. Seyyah getiren en büyük trans. atlântikler bile Cezair limanının nh- tımına yanaşmaktadır. Marsilya ile Cezair arasında işliyen gayet süratli yolcu vapurları Akdenizi yirmi sa- âtte katetmektedirler. Her gün ana memleketle Cezair arasında bir kâç vapur seferi vardır. Cezairin 320 kilometre garbindeki Oran limanı da ihraç ve tahmil işin- de Cezair limanına yetişmiş ve hât- tâ bazı hususlarda orasını geç- mşitir, Cezair çok zengin yerdir. Şimal- deki çukur arazi fevkalâde hububat ve üzüm yetiştirir. -1932 den 1935 senelerinde Fransa, Cezairin şarab ve hububalını o sarfedemediğinden bu müstemleke iktisadi noktadan bü- yük felâkete uğramıştı. Fransa hü- Nakleden: (Vâ-Nü) Salona girip seyreden sanat merak- liları hayranlıkla eserin önünde du- ruyorlardı. Birkaç erkek, toplanmış konuşu- yordu. içlerinden biri, bir aralık: — Susun! »- dedi. - Ratip geliyor... Perihanın adını ağzınıza almayın. Meraklılardan biri sordu: «< Araları mı açıldı? Açılmak şöyle dursun, adam 2- kıllı ayrılmışlar bile diyorlar. Otuz yaşlarında güzel bir erkek eşikte görünmüştü. Gruptaki deli- kanlılardan «susun': ibtarında bu- lunana yaklaşarak: — Vay, Vehbiciğim!.,. Sana bura- da rastladığıma pek memnun oldum. — Benim de sana. Ne tuhaf tesadüf... — Nerede yemek yiyeceksin? — Demin Saniye hanımefendiye rastladım. Beni eyine çağırdı. — Ben de o tarafa doğru gideceğim. Yolumuz ayni istikamete düşüyor. kümeti hazineden verdiği tahsisat ile yedi milyon hektolitre şarab sar tın alp bundan ispirto çıkarimağa mecbur olmuştu. Petrol sarfiyatında yüzde on ispirto konulması için ka- nuni mecburiyet vazetmişti. Bu ikti- sadi sıkıntılar Cezairdeki yerli ve Avrupalı ehali arasında derin mem- nuniyetsizlik uyandırmıştı. Son se- nelerde vaziyet düzelmiştir. Cezairin hububat ve üzümden son- ra başlıca servet membaı zeytindir. İki senedenberi Fransa hükümeti Cezair (o zeytinyağlarının dotörlerde kullanılması için mühim tecrübeler yaplırmakladır. Şimdiye kadar ha- si olan neticeler iyidir. Bir otomo- bil zeytinyağı ile 12,000 kilometrelik mesafeyi Aârızasız katetmiştir. Mülkünde petrol membaları bu- lunmıyan Fransa bir harb zama- nmda Cezairin zeytinyağları ile şa» rablarndan çekilen ispirto ile geçi- neceğini ve harlce ihtiyacı azalaca- ğını ümid ediyor. Cezairin başlıca madeni serveti demirdir. Cezair demiri, Şimali İs- panyadaki Bilbao demirleri kadar safi ve eritilmesi kolaydır. Cezair de- mir cevherlerinin başlıca müşterisi İngiltere ile Almanyadır. Fransada- ki sarfiyat azdır. Cezairin bütün şehirleri otomobile mahsus şoseler ve demiryolu şebeke- leri ile birbirine bağlıdır. — F. de seni gideceğin yere bırakırım. İki delikanlı, sergiden ayrıldılar, Dışarda hususi otomobil Kendilerini bekliyordu. İçine atladılar, Vehbi ço- cukluktanberi devam eden arkadaş- ıklarına güvenerek, büyük bir lâü- balikle sordu: — Söylenenler sahi mi Allah aşki» na? — Ne diyorlar bakayım? — Babıafli ile alâkanı kesmişsin. Saniye hanımefendinin güzel kın Belkısla işler yolundaymış. Yakında küçük hanım gelinimiz olacakmış, öyle mi? — Hem doğru, hem değil... — Anlat bakalım, — Azizim! İzdivaç aleyhinde bu- Yenmak istemem amma, doğrusu şim- dilik hiç evlenmek niyetinde değilim, Bilhassa Belkıs hanımla... Asla... — Neden?... Son derecede zengin- miş diyorlar... Harikulâde güzelmiş... — Gözüm! İnsanın nikâhlı karısı asla harikulâde güzel olmamalıdır... Yalnız, bilmiyerek, bu kızcağız bana bir hizmette bulundu, Bu hizmet de- min bahsettiğin havadislere taalluk ediyor. — Perihandan syrimana mı? — Evet, — Niye?... değil mi? — Hem de nasil... Facia halinde... Metresin seni kıskandı, GEÇMİŞ ZAMANLAR: Geçen asrın sonlarında Paris hayatı İtalyanın iştihasını çeken şimali Afrika- pariste işçi halkının geçinişi, zenginleri, milyonerleri (Vefatını teessürle yazdığımız | mütekaid büyük elçi Salih Mü- nir Çorlunun hastalanmazdan evvel gazetemize gönderdiği ya- sılardan sonuncusunu bugün dercediyoruz.) Pariste işçilik ile geçinen, ailelerin kâzançları nisbeten azdır. Halbuki bu sınıf halk iyi yiyip iyi içerler ve temiz giyinirler. Bu muammanın &ir ve hik- metini keşfedemiyenler merakta ka- lırlardı, Vakıa umumiyet itibarile kadın, erkek Paris işçilerinin günde- likleri 2-10 frank (altın para) ara sında idi. Yalnız kuyumcular ve hak- kâklık, oymacılık gibi nazik sanatle- re müteallik ince ve artistik işler ya- pan ustalar günde nihayet yirmi frank | kazanırlardı. Hükümet dairelerinde bankalarda ticari ve sınai müessese- lerde ve mağazalardaki satıcıların ve ufak işlerde ve hizmetlerde çalışan- larm kazançları ayda doksan frank ile üç yüz frank arasında idi. Tasarrufa son derecede riayetle ev- lerini idare etmenin usullerini bilen alje kadınlarının birçoğu dar bütçe- lerinden biraz para arttırmanın da çaresini bulup kocalarını ve kendile- rini sigortaya koyarlardı. Bunlardan hastalananları sigorta şirketlerinin hekimleri meccanen tedavi ederler ve ilâçlarını verirlerdi. Yevmiyeden mah- rum kalanlar da şirket sandığından isne alırlardı. Bu tarzda ekonomi ile yaşıyan aile- ler, aralarında topladıkları cüzi para- larla mahallelerinde ucuz bir salon ki- ralayıp hafta tatili akşamları çalgıl, şarkıb, danslı müsamereler tertip eder. ler, eğlenirler, tatlı sohbet ederlerdi. Bu işçi sınıfında olanların kendile- rince pek mühim addetlikleri bir vazi- fe de evlâtlarına ciddi ve mükemmel bir tahsil vermek idi, Onun için ana- Yarı, babaları ihmal etmeyip ilk tah- silini yapan çocuklarını sıkıca neza- retleri altında iyice çalışlırırlar ve mü- sabakalarda muvaffak olarak yüksek derecedeki mekteplere meccanen gir- melerini ve nihayet sağlam bir fenne ve kârlı bir sanata sahip olmalarının yolunu hazırlardı, Bu suretle iyi tah- sil görüp yetişen işçi evlâdlarından sa- natkârlıkta, fabrikalarda, kimyager- Hkte, doktorlukta, avukatlıkta, ban- kalarda ticari ve iktisadi mesleklerde ve hükümet dairelerinde, matbuat ve edebiyat âleminde, artistiiklerde, me. buslukta, âyanlıkta vükelâlıklarda nam kazanmış ve küliyetli mal ve sere vet sahibi olmuş şahsiyetler vardır. Reisicümhurlardan (Feliks For) ile (Duma) bu işçi ailelerine mensup idi- ler. Paristeki meşhur Bonmarşe mâ- ğazası muazzam ve müzeyyen saray gibi bir müessesedir, Bu müessesenin Biliyorsun ya, sonra Belkis hanıma çaylarda filân birkaç kere rastladım, Bir iki defada evlerine gittim. Akrabalarından bâa- anları hattâ onunla evlenmemi mü- nasib gördüler. Bu hususta ufak te- İek dedikodular ortalığa yayıldı. Pe- rihanın da kulağına gelmiş, — Müdhiş bir kavga mı çıkardı? — Yok amma, bak neyaplı... O gece sabaha karşı üçte dönüyordum. Beni balkonunda beklemiş. Soğuk havada donmuş, bayılmış,.. Hani ge- çen akşam kış gibiydi yı — Amma da çılgın Şey... — Çılgın ya... Az kaldı, ölecekti, Mosmor kesilmiş... Doktorlar, üç gün müddetle ümidlerini kestiler. Fakat iyileştikten sonra büsbütün sinirleri bozuldu. O zamana Kadar sakin ge- çen hayatımız bir cehennem oldu. Onun gibi akıllı, yüksek seviyeli bir kadının en âdi dalaverelere tenezzül edişine şaşıyorum... Beni gözetliyor, takib ediyor.Tahammülfersa birşey... Nihayet işte iki gündür kararımı ver- dim. Kısa ve kati bir mektupla bütün alâkamı kestiğimi bildirdim. — Ne yaptı? — Şaşıyorum. Ses sada çıkarmadı. Büyük bir sükünla karşıladı, — Sükün mu?... Perihan ve sakin- İik!1?... Yok canım... Eğer böylebin şey olursa şaşarım... Tekrar görüş prezante edildikten setli, sahibi de küçük bir tuhafiyeci mağa- zasi açmış, iyi tahsil görmüş zeki, di- rayetli (Busiko) namında bir delikan- lı ie dikişcilik ile geçinen kendi gibi zeki ve açık göz zevcesi idi. Bunlar ucuz ve süslü tuhafiyeye mü. teallik eşya meraklısı kadınların sa- bah akşam en çok gelip geçtikleri bir yerde bir mağaza kiralamışlar ve işçi sınıfının mizaçlanını iyice anlayıp hoş- larına giden ucuz ve göslerişli eşya- nın dirayetleri iktizasınca en beğenen- derini ayırıp camekânlarında teşhir ederek ve satış şartlarını ve usullerini kolaylaştırıp sadeleştirerek az vakit- te birçok müşteri kazanmışlar ve sa- tışlarını arttırdıkça mağazalarını bü- yüterek nihayet yirmi sene içinde mil- yonlar kazanıp saray gibi bir mağaza. ya malik olmuşlardı. Busikolar hilkaten hayır sahibi idi- ler, Varisleri de yoktu. Kendi namla- rına mensup olarak büyük ve muntâ- zam bir hastane yaptılar. Kocasınm vefatından sonra madam Busiko ser- vetini sermaye itti ile bir şirket te- sis ederek mağâzalarında çalışan emekli memurları ve satıcıları hisse- dar etli, Hastanelerinin mâsarifini bol bol temin etti. Meşhur Pastör lâbora- tuarlarımı tevsi ve fonni taharriyata devam eylemesi için bir milyon frank (altan) iane verdi. Pariste Bonmar- şeden başka muazzam saray gibi (Luvr) tuhafiye mağazasının mües- sisleri de işçi (ailelerinden oyetiş- me (Şoşar) ve (Heryo) namında işgü- zar iki satıcıdır. Bunlar da biraz ser- maye tedarik ederek Parisin göbeğin- de işlek bir cadde üzerinde açtıkları tu- hafiye mağazasını halkın mizacına göre ucuz ve gösterişli mallar satarak büyülmüşler ve tedricen milyonlara malik olarak o cesim binayı yaptırmış. Jardır. Bunlar da hayır ve hasenati s€- verlerdi, muhtaçlara ve felketzedele- re iane etmekten çekinmezlerdi. Gene bir işçi ailesi evlâdından (Ba- der) namında açık göz, işgüzar biri de Parisin diğer bir tarafında büyük bir istasyona karşı işlek bir dört yol ağzımda iptida küçük bir mağaza açıp bazı ucuz fanteziye envamdan ©€$- ya teşhir etmişti. Mizaçlarından anla- dığı genç kadınlara mallarını beğen- dirdi. Rağbet kazandı. Az vakitte müş- terilerini çoğalttı. Mağazasını o nis- bette büyüttü ki satışlarında mevsuk rivayetlere göre yüzde otuz kadar kâr etmeğe başladı. Nihayet zengin Ser- mayedarlar ile anlaştı. On beş yirmi milyonluk bir şirket teşkil ett. Oda saray gibi Galeri Lafayet namile her türlü eşya ile dolu birkaç büyük ma- gazayı yaptırdı, milyonlar sahibi ol- du. Salih Münir Çorlu mek için teşebbüste bulunmadı m1?... — Hayır... Belki uslanmıştır... İş- te geldik... Vehbi, arabayı durduttu ve elini sıkıp arkadaşına veda ederken sordu: — Yarın seni görebilecek miyim?,.. Gözet, kendini sıkı tut! Sakın bu gece güzel Belkis hanım senden bir izdivaç vadi almasın... 'Ratib gülerek: — Merak etme,.. - dedi, - Kalbimi zırh içinde muhafaza ediyorum. Otomobil uzaklaştı. — Ratib bu saatte tenha olan Ni- şantaşı sokaklarında yap yalnız kal- dı. Yağmur birdenbire şiddetle yağ- mağa başlamıştı, Delikanlı, ceketinin yakasını kaldırarak hızlı hızlı yürü- dü, Saniye hanımefendinin Kapısına geldi. 'Tam elini uzatıp zile basacağı 8r- rada, yan taraftaki tamir kalaslarr nın arasından bir gölge belirdi. 'Boğus bir 6cs; — AJ, alçak... Hiç olmazsa bundan böyle onu göremezsin... . diye hay- kırdı. Delikanlı, bir mayiin yüzüne doğ- ru atıldığını hissetti. İnsiyaki bir hareket yapıp elile gözlerini muhafa- sa etmişti, Derisinin yandığını his- (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: