12 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

12 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AY ve BABLÂLİNİN İÇ YÜZÜ BAR a “ Yazan: SÜLEYMAN KANİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Telrika No. 283 Abdülhamidin vesveseleri artıyor - Mütercim Rüştü paşanın sözleri Yusuf bey Abidin beyle görüşmek istedi. İsmall Hakkı bey Abidin beyi bularak Yusuf beyin Valide çeşmesin- deki evine götürdü. Orada üçü birlikte Jâyihayı okudular (1) Abdülhamid böyle istişarelerle lâyihadâ kendisinin «hukuku seniyesine» dokunacak nok. taları tesbit ettiği gibi bü «hukuku se- niyeyi» teyid edecek cihetlerin de açık , Olarak görünmesini isteği, Meşhur 113 üncü mâddenin kendi- sine mutlak bir hükümdar kudretini temin eyliyecek bir şekil almasını dâ işte bu sırada ileri sürdü. Kanunu esasi için bir encümen teş. kil edilmişti, Pariste çıkan Le Temps gazetesinin İstanbul muhabiri 25 teşrinisani 1876 tarihinde gâzetesine gönderdiği bir mektupta bu encümende mebusların ve âyanın yeminleri bakkında çıkan bir ihtilâftan bahseylemişti: Ulema bir islâm devletinde sadakat yemininin ancak halife namına edile- bileceğini söylüyorlardı. . Hıristiyan nzadan biri şu beyanatta bulundu; — Yeni başlıyâcak rejimde ruhâni ve cismani meselelerin ayrılması en zcühim bir noktadır. Gayri müslimler. den müslümanların halifesi namına sadakat yemini istenilmesi dinlerine dokunacak bir mesele teşkil eder. Ulema encümeninde umulduğundan ziyade itllâfkâr davranıyorlardı; her meselede tenevvür etmek için ciddi bir arzu gösteriyorlardı. Ortaya sürdükle- ri reyin tatbik kabiliyetini refeden 88- bepler bu gayri müslim nza tarafın. dan izah edilmesi üzerine tekliflerinin müdafaa edilemiyeceğini takdir etti- ler. Encümenee sadakat yemininin hali- feye değil, padişah namına ifasını ta- zammun eden bir formül teklif edil- mesi kararlaştı, Bu ihtilâfın halli müş- kül olmamıştı. Halbuki 113 üncü mad- de yalnız bu encümende değil, vükelâ meclisinde de reylerin İnkisamını in- taç eylemişti. Müverrih Abdürrahman Şeref bey (Tarih müsahabelerinde) Mithat pa- şa hakkında şu hükmü verir: (Bazı kusurlarile beraber vatan. perverliğine ve hulüsu niyetine dil u- zatmak insafsızlıktır. Amma Avrupa. yı, Avrupa nazarında Devleti âliyenin siyasi vaziyetini yakinen bilmediği gibi büyük ve esaslı bir inkılâbın ba- şına geçip de onu selâmete getirmek için lâzım olan mümtaz evsafa da tâmamen malik değildi.) Mithat paşa hükümdardan kanunu esasiyi istihsal etmek için padişaha bu madde ile verilen hakkın tanınma» sında geçikmemek ve'bu fedakârlığa katlanmak daha muvafık olacağı mü- Jâhazasında idi ve: — Evvelâ binanın temelini, duvar- larını kuralım; tertibata ald teferrü- Bt vakti gelince tebdil olunabilir! Diyordu. (2) Sadrazam mütercim Rüştü paşa bu fikirde değildi. O bunu tehlikeli görü, yordu. Nihayet Mithat paşanın uy. salık gösterilmesi yolundaki fikri ga- lebe çaldı. Çekilmeğe zaten vesile arı. yan mütercim Rüştü paşa için bu fi- kir ihtilâfı da mühim bir sebep teşkil etti, Oğlu Süleyman Reşad beyin meş- rutiyetin ikinci ilânından sonra Ta- nin gazetesinde gördüğümüz bir mek. tubu (3) bu madde hâkkinda şu iza- hatı ihtiva ediyor: . (Babam sonuncu İstifasını vermiş, mühürü almağa mabeyir başkâtibi Baid bey gelmişti. Babam beni çağır- O dı: «Başkâtip zannedersem mühürü almağa gelmiştir. Şu mühürü aj; git. zannım gibi ise benim gölmeme lü- zum yok. Mühürü teslim et.» dedi, Ben Said beyin bulundüğu odaya Sald bey — Maksadları hasıl oldu. Ben — Mühürü mü istiyorsunuz? Sald bey — Evet. Başkâtip bey mühürü alıp gitti. Bonra babama istifasının sebebini sordum. — Kanunu esasinin biran eyrel tesis ve ilânı için vükelâca geceli, gündüz- © Yü çalışılıyor, müzakerlerimizde baş- kâtip Said bey de bulunuyordu. Ben 113 üncü maddenin ön fıkrasında za bıtaya verilen mutlak salâhiyeti ha len ve istikbalen maslahata muvafık göremiyordum, Buna hiç olmazsa (bil- muhakeme) kaydının ilâvesini refik- lerime ihtar ve teklif etmiştim. Bu reyim - şimdi beyan ve izah edemiye- ceğim bir sebepten dolayı- heyetçe ek- seriyeti haiz olamadı. Ben de iki gün evvel istifamı verdim. dedi, Mithat paşa kanunu esasiyi halile ilân edince babam gene bu maddeden bahslle; — Zabıtanın eline geçen bu kılıcı en evvel Mithat paşada tecrübe etme- sinden korkuyorum. Allah şu hami- yet sahibini korusun. demişti. Mithat paşa İzmir valisi iken bir devrinde Manisaya uğradı. Babamla görüştü. O sırada babamın 113 üncü madde hakkındaki reyini tasdik etti, Mithat paşa Talfe sürüldü. Babam da bir bölük süvarinin nezaretinde mev- kuf olduğu halde Manisada öldü.) Süleyman Reşad bey diğer bir mek- tubunda da babasının Said niçin görmek istemediğini şöyle izah etmiştir: (Abdülhamidin cülüsundan bir gün evvel babam Sadullah beyin mabeyin başkâtipliğinde ipkasını arzetmiş, Ab. dülbamid de tensip eylemesile keyfi- yeti Sadullah beye resmen tebliğ eyle. mişti, Halbuki damad Mahmud paşa delâletile Said bey başkâtip oldu. Ba- bam istifa ile kılıç alayında bulun. madı. Said paşa mühürü almağa gel. diği vakit de kendisini görmek İste- medi.) AÂmedci Mahmud bey - Nafia Nazırı Mahmud Celâleddin paşa- Abdülâzi- zin katli davasında (iL 1298) Filip efendinin Vakıt gazetesinde mütercim Rüştü paşa aleyhinde üç gün şiddetli makaleler yazmıştı. Süleyman Reşad bey buna da sebep olarak mütercim | Rüştü paşanın yirmi beş gün süren meclisi vâlâ riyasetinde meclisin baş. kâtipliğinde bulduğu Mahmud beya yüz vermiyerek mahremiyetine kabul etmemiş olmasına atfetmektedir. Mahmud beyin o zaman Rüştü paşa aleyhinde yazdıklarını matbuat ida. | resi tekzip eylemişti. Mithat paşanın kâtibi Kliçenin İ (Mithat paşa) eserinde verdiği malü- mata göre; Kanunu esasi ilânında encümende yemin şekli ihtilâfına taallük eder ma- hiyette şöyle bir hâdisecik de olmuş- tur; Duagü efendi (Emirülmüminine sıh-| hat ve afiyet) temenni ediyordu. | Mithat paşa: — Şeyh efendi! Padişah o yalnız müslümanların hükümdarı değil, bü- tün Osmanlıların padişahıdır! İhtarında bulundu. Mithat paşanın bu sözü müteassıp- | lar arasında birçok mırıldanmaları celbetti. Süleyman Nazif beyin (İki dost) ri- salesinde yazdığına göre! İ Sadrazam Said paşa bir defa avu- | kat bay Abdürrahman Adile; — Mithat paşa sultedebbürden kur. tulamazdı. demişti. Kanunu esasi ilânı gününü takip €den gece ezani sâat dört raddelerin- de Kabataş tarafından bir nümayişçi kafilesi saraya gelmişti, Abdülhamid baremden Camli köş- ke çıktı. Köşk önünde halk. Abdülhamid bu vakitsiz nümayiş. ten vesveseye düşmüştü? Bunun el- bette bir sebebi olacaktı! Müşevvikleri kimlerdi? Bu adamlar nereden geli, | yorlardı? Bunları öğrenmeğe memur gönderdi. Giden memur nümayişçile. rin Mithat paşa konağına gidip paşa- yı alkışladıklarını, oradan kendilerine saraya gitmeleri ihtar olunması Üre- rine geldiklerini haber verdi. Abdül hamid nümayişçileri taltif ederek sa- raydan üzaklaştırmasını damaâd Mah” müd Celâleddin paşaya emretti, O da nümayişçiler arasma girerek padişa. hin fltifatını kendilerine tebliğ otti. Bu sırada ağızları (Çok yaşalara!)) alışmış bazıları: — Mahmud paşal Çok yaşal Diyo bağırmağa başlamasınlar mu? a A Türkiye Radyodifüzyen Postalari DALGA UZUNLUĞU 1639 m. (o 185 Kes T.A.O. I0T4m. 15195 Kes TAP, 3i70m. 9485 Kes, ANKARA RADYOSU Pazar 12/2/9039 TÜRKİYE SAATİLE 1340: Program, 1249: Müzik (küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): i — De Micheli - İspanyol serenadı, 2 - Koeh- mann - Her zaman İçin dost - Marş, 3 - Ancel - Karmensita - İspanyol entermez- osu, & - Blume - Güneşte - Vals, $ - Tbaler - Kukkuk - Polka, 13: Memleket saat ayan, ajans, meteoroloji haberleri, 13,10: Müzik (küçük orkesiru devami): 8 - Volgraf - Kalbim aşkla doldu - Ağır vals, T - Jobann Strauss - Bu nağmeler seni sarsın ey dünya - Vala, $ - Kalmann- Çardaş prensesi opcretinden opotpurl, 13445: Türk müziği: Çulanlar: Vecihe, Ru- şen Kam, Cevdet Kozan, Okuyanlar: Me- lek Tokgöz, 1 - Muhayyer peşrevi, 2 - Udi Nevresin - Muhayyer şarki - (Gün ka- vuşta), 3 - İshak Varon - Kürdili hicaz- kâr şarkı (Çılgınca sevip), 4 - Yesari Asım » Suzinik şarkı CAyrı düştüm sev- diğimden), 5 - Cevdet Kozan - Ud taksi- mi, 8 - Bimen Şen - Segâh şarkı - (Sun da içsin yar elinden), 7 - Segâh saz se- maisi, 14,15 - 1430: Konuşma (Ev kadım saati), 17,30: Program, 1735: Müzik (pa- #ar çayı - P), 1815: Konuşma (Çocuk saati), 1845; Müzik (pazar çayı - Pİ, 19,15: Türk müziği - İncesaz faslı - Tah- #in Karakuş ve Safiye Tokay İştirakiy- le - Hicaz faslı, 20: Ajans, meteoroloji haberleri, 2015: Türk müziği: Çalanla - Vecihe, Ruşen Kam, Cevdes Kozan, Oku- yanlar - Necmi Riza, Radife Neydik, 1 - Giriftzen Asım bey - Rast peşrevi, ? - Abdi efendi - Rast şarkı (Senin aşkınla çâk oldum), 3 - Arif beyin - Rast şarkı (Zahir hale bakıp), 4 - Refik Fersan - Mahur şarkı (Dün gene günümüz geçti), $ - Ve- cihe - Kanun taksimi, 6 - Hafiz Hüsnü efendi - Mahur şarkı (Saba tarfı vefa- dan), 7 - Mahur saz semaisi, $ - Saded- din Kaynak - Muhayyer şarki (Batan gün kana benzi), 9 - Sadeddin Kaynak - Türkü ÇElâ gözlerine kurban olduğum), 10 - Refik Fersan - Türkü (Kız bürün de şalına), 21: Memleket saat ayarı, 2i: Ne- şel plâklar, 2140: Müsik (Riyasericüm- hur bandosu - Şef: Ihsan Künçer)! 1 - Sousa - Şanlı sancaklar - Marş, 3 - R. Strauss - Gülü Şövalye operasının valsi, 3 - Rossini - Hırsız Saksağan komik ope- rasının uvertürü, 4 - P. Vellones - Prolüd ve Hint dansı, $ - Brahms - Macar dan- si No. 7, 22: Anadolu ajansı (Spor ser- visi), 22,10: Müzik (cazband »- Pİ), 2245 - 23: Son ajans haberleri ve yarınki prog- ram. 120 Kw. v Kw. Kw. Avrupa istasyonları: Saat de Münih 20,10 Portekiz muzikasi — Viya- na 20,10 salon muzikasi — Bükreş 20 or- Berlin 21,10 konser — Breslav 21,10 Tiefland operası — Prankft, 2110 halk konseri — Kolonya ve Dental, 8. 21,10 Lehar muzikası — Leipzig 21,10 hafif mu- rika — Münih 21,10 orkestra — Ştutte. 21,10 opere — Bar! 21,15 Yunanca neşri- yat — Budap, II 21,30 çingene çalgısı — Droltviç 21,15 keman — Helsingfors 2130 otkesira — Kopenhag 21,15 orkestra — Londra 21,05 hafif muzika — Lüksemburg 21,15 hafif muzika — Oslo 21,08 orkestra — Rad. Paris 21 karışık muzika — Sofya 2155 operet muzlkası, Sanat 27de Budap. 2205 çingene çalgısı — Flo- rans 2250 gitara — Hilvers, I 22 kon- ser — Milâno 22 keman — Nis ve Stras | bürg 22.15 mandolin — Rad. Paris 2230 2430 orkestra — Sofya 2330 - 24 muzika ve dans — Varşova 2230 dans, Saat Yi de Hamburg. Berlin 2340 - 1 dans — İ Frankft,, Breslay, Leipzig, Münih 2340 -1 dans ve muzika — Kolonya 2335 - 1 ka- rişik muzika — Künigeberg 2335 karışık muzika — Ştuttg. 2830 - 1 danş ve muzi- ka — Budap. 23 orkestra — Hüvers, 1 İ 2025 hafif muzika — Londra ve Nis 2305 orkestra— Lüksembg. 2330 hafif muzi- ka — Milâno 23 konser — Oslo 23,15 dans, Saat 24 den sonra Alman istasyonları evvelki programları- na devam — Budap. 24,20 cazband — Helsinglorrs 2415 konser — Kopenlhu 24 - 130 dans — Lelpzig 24 hafif müzi- ka — Rad Toulouse 2445 cazband — Yrankft,, Königsbg., Leipzig, Ştutig. 1 - 4 gece konseri — Lüksebmg. 1 dans Rad. Paris i - 230 hafif muzika. İZMİR mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. Bu nidaların delâlet ettiği popülârite Abdülhamid nezdinde damad Mah. mud paşa için en silinmez bir leke ol. muştur! Saffet paşa kanunu esasiyi Osman. h elçilerine bir tamim ile bildirirken şöyle demişti: (Arkası var) (1) İsmali Hakkı: İzhari hakikat yahut sergüzeşt. (2) Mitat paşanın kâkibi Kllçen: Mitat paşa. .. 4) Tanlnin 25 ağustom 1908 nüshasında, TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ TTefrika No, 53 Gürgüz han, Papanın bile takdir ettiği bir devlet ada- mıydı. İranda Hıristiyanlığın neşrine mani oldu — Taraftar görünmediği gibi, Tu- rakinaya bu toplantıyı uzatmasını tavsiye edecekmiş, — Diğer prensler bu vaziyet kar- şısında susacaklar mı? — Mühür kimde ise, Süleyman o dur. Susmayıp ne yapacaklar? Baylan Bahadir bundan sonra Ka- rakurumda dönen entrikalardan hah- sederek: — Turakina, herkesin umduğun- dan daha zeki ve kabiliyetli imiş, de- di, bütün tehlikeleri sükünetle önle- mekte büyük bir mehâret gösteriyor. Timuç, Turakinadan ziyade Şi-Tin- gin adamıydı. Moğol tahtında bir ka- dının oturmasına taraftar değildi. — Turakina bu işi beceremez - di- ye mırıldandı, - Karşısındaki kurtlar onu bir gün kolayca yere vururlarsa, o zaman Moğol imparatorluğu sarsı- labilir. Her halde prenslerden birinin Okaty hanın yerine geçmesi gerektir. — Bence Turakina Moğol tahtında kaldıkça tehlikeyi düşünmek müâns- sızdır. Çünkü, prenslerin hepsinin de Moğol tahtında gözleri var, Turaki- nayı hepsi sever ve sayar. Bütün prensler ona kolayca boyun eğdiler. Fakat prens Keyük veya Kaydon ol- sa, diğer prensler kolay kolay boyun eğerler mi? Baylan Bahadır, Timuça sordu: — Sen ne fikirdesin: Moğol tahtı- na kimin geçmesini İstiyorsun? — Şimdilik bir fikrim yok. Fakat, uzun boylu düşünmeden diyebilirim Ki, Turakinatın o başımızda kalması bizim için dalma tehlikelidir. Ondan başka kim gelirse gelsin... — Turakina İran valiliğine Ergunu gödermekle iyi mi yaptı dersin? 'Timuç birdenbire şaşaladı: — Gürgüz han İran valiliğinden azil mi edildi? — Evet, senin bir şeyden haberin yok galiba!... Turakina, Gürgüz ha- ni dolapla Karakuruma getirtti ve hapsetti. Onun yerine Ergunu gön- derdi. Timuç Gürgüz hanı çok severdi. İranda uzun müddet beraber çalış- mışlardı. — Yazık, dedi, Gürgüz İrandan ayrıldıysa, İranın istiklâline kâvuş- ması yaklaştı demektir. — Niçin? Ergun, Turakinâya çok bağlı bir komutandır. İdare husu- sunda da ondan çok yüksek ve çok 'kabiliyetlidir. Timuçun canı sıkıldı: — Sen Gürgüz hanı yakından ta- nımâzsın! O, bütün Moğolistanda eşi bulunmâyan namuslu bir adam- dır. İranın başında Gürgüz han bu- Tunmasaydı, İranda kan gövdeyi gö- türürdü. İstiklâl peşinde koşan bir kaç kabileyi ondan başka kimse ya- tıştıramazdı. — Onun için çok müsrittir diyor- Tar. — — Yırsız valiler, İrâmı soymak fır- satını bulamadıkları için, Gürgüz gibi namuslu ve hesabını çok iyi bi. len bir valiyi lekelemek istiyorlar, Turakina bu hakikati anlamış ol saydı, onu İrandan kımıldatmazdı, — Ergun onun yerini tutamaz mı? — Ergun sadece meşhur bir akıncı- dır. Gürgüz han ise, hem tanınmış bir kahraman, hem de eşsiz bir dev- let adamıdır. Onun İranda takip ettiği siyaseti Papa bile tekdir et. miştir. ipa nereden tanıyor onu? Timuç anlatmağa başladı: — İrandaki Moğolları hıristiyan yapmak için, Papanın gönderdiği pa- paslar, İrana gelince, kendilerine ge- niş bir faaliyet sahası bul Kısa zaman içinde hristiyanlık tel. kinine başladılar. Gürgüz han bunu görünce, İran ülemasını gizlicey top- uyarak, bu adamlarla mücadele et- melerini söyledi, Gürgüz han, Papanın papaslarını 'kovabilirdi. Bunu yâpmadı, Ve on- lara karşı katiyen şiddet gösterme- di. Gürgüzün takip ettiği siyaset çok mühimdi.. bu işi halkın temayğ- lüne bırakmıştı, Müslüman Alimler, papaslarla mücadeleye başladılar ve müslümânlığın faziletlerini birer bis rer sayarak: «Biz hakikate inanıyo ruz; siz ise taşa, toprağa tâpıyorsür nuz... Bir mermer heykelin önünde diz çöküp o ağlıyorsunuz!; dediler, Papaslar, hükümetten hiç bir şid- det görmedikleri halde, İranda fazla kalamıyarak: «Biz burada bir ferdi bile hristiyan yapnuyacağız! de Yip döndüler. Papaslar, Romaya gis dince hâdiseyi şüphe yok ki Papaya da anlatmışlardı. İşte, Papa Nikola, o zaman; «Gürgüz han gibi bir akıllı adam İranm başında bulundukça, biz, oralarda hristiyanlığı neşrede- meyiz!»> demişti. Yabancı devletlerin bile takdirle andıkları böyle dirayetli bir adamı İrandan çekip, yerine bir akıncıyı göndermek doğru mudur? Ergun girdiği yerde çok şiddet gös- teren ve herkesi yıldırarak rencide eden bir komutandır. Onun idate- sinden İranlılar hiç bir zaman mem» nun kalmazlar. Oradaki Möğolların büyük bir kısmı müslüman olmuş- tur. İranlılar da müslümandır. İki millet arasnda bu suretle birlik, hattâ sarslımez bir kardeşlik teessüş etmiş demektir. Bu rabıtayı yaşat- mak ve derinleştirmek gerektir. Bu işi Ergun yapamaz. — Gürgüz han müslüman olmuş, diyorlar. Halbuki Ergun henüz bir din kabul etmemiştir. Turakinas «İranda bulunan velinin. hiç bir di- nin tesiri altında kalmaması siyase- timize daha uygundur.» diyor. —ı Yanlış bir düşünce bu. Müslü- man muhitine, islâmiyeti kabul et- miş bir valinin gönderilmesi, orada- ki halkın hissiyatını okşayabilir. Fa- kat, Ergun Gin düşmanıdır. O yalnız müslümanlara değil, hristiyanlara ve opübperestlere bile düşmandır. İranda uzun müddet tutunamaz. Bu 1$ kılıçla, mızrakla, şiddetle, işkence ile yürümez. İranda yerleşebilmemiş için, İranlıların kalblerini kazanma» uyız. — Turakina belki Gürgüz hana, İranlı olduğu için itimad etmiyor, — Turakina bu sebebi ileri sür- seydi, makul görebilirdim. Halbuki, Oklay han ölümünden önce, Gürgüz handan bahsederken: «Keşki her Moğol onun kadar Moğolistana bağlı olsaydı.» demiştir. Gürgüz hanın €0- dadı Türktür. — İyi amma, büyük babasının me- zarı Tahranda, anasının mezarı da Nişaburda imiş. — Gürgüzün ecdadının mezarları nerede olursa olsun, o, Moğolistana yaptığı fedakârlıklarla, ebediyen Cen- gizin yasasına bağlanmış demektir. Oklay hanın sözünü unutmıyslım... — Hakkın var, Timuç! Ben, Gür güz hanı bu kadar yakından tanr- mıyordum. Elime fırşat geçerse, ken- disine yardımı etmek borcum olsun, — Böyle bir adam hapsedilir mi? Turakinaya onun affedilmesi için yalvaran olmadı mı? — Hayır.. hiç kimse onun affına delâlet etmedi. Fakat o, çok kurnas davrandı. Türakinanın cariyelerin- den birini elde eğerek, onun yardı- miyle Kârakurumdan kaçtı, Timuç sevindi: — Gürgüz hapisten kurtuldu de- mek... Öyle mi? — Akay adlı genç bir kız kaçırmış onu... — Şimdi çok sevindim işte buna, Akay ceza gördü mü imparaloriçe. den? — Hayır. Çünkü o da Gürgüzün arkasından kaçmış. — Çok akıllı bir kızmış. * 'Timuç, Dimitriyefe geldikten beş on gün sonra, Şi Tingin emrile bu şehrin kalesini tahrib etmiş ve ka- pilarını, surlarını yıktırmıştı. Şehre herkes serbesçe girip çıkabiliyordu. Bir gece surların dışında eğerleri hazırlanmış üç alın kişmemesi bura- radan geçenlerin gözüne çarpmıştı. Karanlıkta yürüyen iki gölge, ab ların yânına sokuldu.. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: