16 Nisan 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

16 Nisan 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Makber Büyük şair Abdülhak Hâmidin ölümü- li mün ikinci yıldönümü münasebtile Dr. Sa- di Irmak onun en kuvvelli eseri olan «Makber: i tabettirmiştir. Kanaat kitab- evi tarafından hazırlanan yeni harflerle «Makbere den Hâmidin #ukaddimesini aşağıya alıyoruz. Mil a Makber - ki, âsüri mevcudemin en ahi- ridir - fern bulmuş bir yücudün bakası için yapıldı. Makabirde mündemiç olan yedili şilriyeden Makber'de bir eser bu- İ hunmadığını bilirim. Makber bir feryadı tahassürü şamildir ki, hiçliğe müstenid olduğu için mâtaleasından hasıl olacak metice de hiçtir; likin bence bir şeydir. Evet, bu kitabı pâyimâl mütalen eden #ikir bir kabristan: dolaşmış olur. Ve kabristanda vâki olduğu gibi, hiçbir şey ii aplımıyarak, içinden çıkıp gider. Bu kizabın mukaddemesini görmekle i neticesine vâkıf olmak, yahut mündere- ; eatını okumakla ismini düşünmek birdir. i Bu kitap kabristanda “yazıldı ki, bed. baht müellifini iyi tanıyanlara keder, ta- mumıyanlara ise, kelâ) verir. Tecssüratımı yalnız gönlümde saklamak, yahut yap da bastırmamak mümkün, belki de evlâ iken, bu süretle meydana çıkarmak lâ- am mı idi, susli vârid olursa onun ceva- Mı hazırdır: vadi süküta düşenlerin cevabından mürürü zaman ile bir avuç toprak kaldı- & gibi, gönülde olan en aziz bir yadigir- dan da mürurü zamanla bir belirsiz ha- yal kalır. Ben o hayale kani değilim. Kitabı yazıp da evrakım içinde hıfzet- mek ise, efkârı müteeyyise yahut âzâyi meyyite gibi perişanlığına hizmet, eder. Ben o perişanlığa tahammül edemem. Ya kitabı meydana çıkarmak, yukarıda Gmid ettiğim gibi, bakai nama hâdim olacak?.. O da değil., Makber, hiç Ol- mazsg, benden ziyade muammer olacak- tar. İşte bunun için neşrolundü. Gönlümdeki feryattan yapılmış bir me- #ardır ki, muhteviyatını taşlara yazılmış sözler gibi isterim, Heyhat... Makber'in havi olduğu feryatlar, ayrı cud defin bulunuyor. O vücud ise, bana sevdiğim bir yüzde tecelli eden insani- yettir. m bu kitabı kendim okuyayım di- ye yazdım. Zira hissiyatıma iştirak ede- eekler nadir, belki dahi birkaç nevadir alacağını bilirim. Bir de zaten kimsenin geriki teesslrüm olmasini istemem. Korkarım ki, o iştirak tecrübeye mütevakkıftır. Ben isterim ki, haline ağladığım biçare İçin yalnız ken- dim ağlayayım. Bü yalnızlık, pek büyük bir azab olduğu için, bena ayni tesliyet gelmelidir. Mutali görür ki, bu mukaddeme dahi kendim için yazılmış bir kitaba benziyor. Geçelim. Makber'in birtakım tekerrürattan fba- get olan muhteviyatı yalnız bir lâkırdıdır. O lâkırdı ise, yalız mezardır; Bütün Avâzelerin neticesi yalnız son nefes oldu- tu gibi. Makber'in âsârı sairem gibi, fena bu- lacağında şüphem yoktur. Zaten tecasü- rümün muhafaza şiddetine ebediyet bile kifayet etmez. Müellif Hâlikinin huzuru” na yüreğinden bu yaranın kanları cere- yan ede ede çıkacaktır. Barı kalblerde kederlerle sürür birbirine eânişin olamaz. Kalb vardır ki, perverde ettiği hüznü, dünyanın olanca haz ve meserrelleri izale edemez. Gehe'de o hü- ün hiçbir mesruriyete malik değildir. Bazı gönüllerde ise, hüzün ve meserret bulun; ir hüzünde safa bu- Resimlerinden kendisini derhal tani- dığım için arayıp bulduğumu ve hür- met ettiğim bu alle nartına kendisine ufak bir yardımda bulunmak İstediği- mi söyledim, Zavallıcığın felâket o ka- dar beynini durdurmuş ki, hemen inandı. Gider gitmez bana adresini bildireceğini vadetti, Bu sözlerin samimiyetinden biran bile Perihan şüphelenmedi. Sahte paşa devam etti: — Şimdi başka bir meseleyi görüş- mek lâzım; Tendu İle Fahrinin nikâhı için acele etmeli... Hazır sırası... Ratip beyin şimdilik bize mâni olmak ihti- mali yok! — Neden? — Çünkü başından geçen bir vaka bir müddet için sokağa çıkmasına mâ- ni olacaktır. — Ne vakası? Ne olmuş? — Bir otomobil kazası! Perihan helecanla yerinden fırladı, Dehşetle bağırdı: — Otomobli kazası mı? AKŞAM 'ın tefrikası AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — — Korkmayın hafi? bir yara, Birkaç lanması, bir tebessümün kederengiz ol- mast bundadır. Fakat gene kalb vardır ki, muhafaza ettiği kederi sevinç tesyit eder. Benim kederim bu ekdardandır. Kederimin artmas için, sevinmek İste- Pim. Bunu kimselere anlatamam, Bu his- #in İlsanı unlaşılmaktan beridir. Süküt edelim. Fakirin bir eseri olduğu için Makber'i sir diye telâkki etmek istiyen, okursa, mütaleasında benim şairbiğimden bir ni- şan bulmaz. Ancak düşünür ise, bir fer- yad duyar ki, isterse onu-bir şiir zanne- | der, O feryad, beşerin sesidir, Ra güzel, en büyük, en doğru Şir, bir | hakikati müthişenin tazyiki altında hiç- bir şey söyliyememektir. Makber ise, hi- Jabet ediyor. İnsan, bazı kere, hatırına gelen bir hba- Yali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninden bir fikre yetişemez, © kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir his- si bulamaz, © kadar derindir. Bu mez ile “bir feryad koparır, yahut pek karanlık bir gey söyler, yahut da hiçbir şey sö7- Yyemez de, kalemini ayağının altına slip ezer, Bunlar şiirdir. Makber, gönlümden doğmuş bir teessü- Tü havi iken, bazı taraflarınca benim, tarafından yazıldığına zahip olur. Hele yazdığım şeylerin bazısı o kadar benim değildir ki, münalarını Kendim de o anlıyamam. Hikâyel masiye dair olan cihetieri ki, en harap yerleri olduğu halde, en sey- diklerimdir « beni şalr sayanları giryan, yahut sayruyanları daha ziyade rastbe- yan eder, - Bazı vâdileri de gene benim şiizime de- il de, bir taze kızın mezarına benzer. Birinci neksisi edebiyeden, ikincisi ne- kaisi insaniyedendir. Tasviri fezâile tsallük eden ejhetlerine gelince: Pek nâkıs, yahut pek nâkâfidir. Barı tarafları Ga, feryad halinde oldu- Ku için, o kadar yerde kalmaz. Makber, umumiyeti ifibarile, pek çok Hazarlar için soğuk bir eserdir. Bu soğuk- Tuk, yalnız benim kalbimi ihrak eder. Âlemi edebiyatta bir ahret lâzimdır. Bakber, o ahretten nişandır. Makber, hayatı edebimizin kabristani- dir, benim zevalimdir. Makber, bir fikri birçok tarsı beyanda söylüyor. Elfazı havas için hiç, mânası havas ve avam için hiç, vücudü bir mer- hum için mezar, binmensleyh, bence bir şeydir. Makber, uğradığım felâketin ağırlığına nisbetle hafif, derinliğine nisbetle tebi, şiirliğine nisbetle hiçtir. Fakat, bana nis- değil bir mâbed, mâbed değil bir küre, Küre değil bir (ezayı biintiha olmal idi. Halbuki bir makber bile değil, Makber, nuru ilâhinin indiği, fikri inssninin çi- kamadığı bir mimber olmalı idi. Makber, bir mahşer olmalı idi. Hey- hat... Pikir çıkmamalıdır. demem. Çıkamaz bir halde bulunmalıdır. Makberde iniyor, müebbeden iniyor. Bu ebedi iniş bir de- rinliğe dâl olsa bile, hayfa ki, gene Mak- ber pimaktan başka bir şey değil: Mak- berin mânası mekabirin zevabirinden Wbaret. — Nekayisi edebiye, nekayis! İnsaniye demiştim. Evet, ne yapalım?... Hatayı “tashih için, ne yapalım ki, en büyük hata musahhihten sâdir oluyor. Güzel çehreler namina; büyük namlar eshabinâ heykeller yapıldığı gibi, güzel fikirler, büyük vâk'alar için de beyitler yapılmalıdır. Mezar, Allahin yaptığı bir heykel, Biz onu nasl tasvir ve tecsim edebiliriz? 'Tefrika No, 70 'Nakleden: (Vâ-Nâ) ! günlük iş.. Tehlike yok! — Aman Allahım! - diye genç ka- dın inledi. , Paşa devam etti: — Beni dinleyin bu fırsattan istifa- de edelim! Derhal nikâhı yapalım. — Pekâlâ! Başka söyliyeceğiniz yok değil mi? O halde lütfen beni yalnız bırakın... Süküte ihtiyacım var! Erkek çıkıp gitti. Şaşkın şaşkın Pe- rihan söyleniyordu: — Ratip yaralanmış... Hasta! Belki birleşmemiz . için bir . vesiledir. “İlk onunla tanışmamız.da böyle olmadı mı... Hiç tereddüd etmemeli son bir teşebbüste bulunmalıyım!» Hemen giyinmeğe başladı. Uşağı koşturup bir otomobil getirtti ve der- hal İstanbula Ratibin evine indi. Yavaşça kapıyı çaldı. Açan hizmet- çiye endişe ile sordu: — Beyefendi nasıl? — Demin doktor geldi. Hamdolsun kendisini daha iyi buldu. İstirahat et- 16 Nisan 1939 şiirleri bize ilham eden tabiat ler, suda görülen akse benzer Ki hariçte bir müsebbibi olur. Bam ekâbiri edeb, bir şairin meziyatı kendi beyninde tevellâd ettiğini iddia ederler. Ben bu fikirde değilim. Benim, eğer varsa, mehasinim dağların, bayırla- rın, güzel yüzlerin, çiçeklerindir. Seyyia- tam benimdir. Bitirmede evvel şunu da söyliyeyim: Makber'in bende vukuunu haber vet- diği musibet, her halimle beraber, eş'arı- ma da bir büyük inkılib getirdi. Bu in- kılâbın sadmesile fikrimin ettiği hare- küt, tedenni, yahut terakki midir?... Orür sini ihvanım temyiz eder. Mukeddemede bile iki sözü bir araya getiremediğime" dikkat buyurulsun, Dedi- #im ininlâp, sema ile iicrafin müsademe edecekleri bir noktada, yahut bir fezayi nâmütenahide - bulunmaktadır. ; Kalbim, mâddetlerce, bu iki kuvvel harikylâdenin arasında kaldı. Bunlar, yakınlaştıkça, ben tesliyet bulur, ayrıldıkça mevmld olur- dum. Nihayet birleştiler. Ben ezildim. Makber çıktı... Bu, şiir midir?., Ne müm- kün... Sema ile mezar birleşmemeli, daha doğrusu ayrı kalmalı idiler, ben iftirak v0 istiğrak ile fiğan etmeli idim. O, gir olurdu. Makber'den evvel yazdığım şeylerin pek goğunu beğenmem, bazısını pek az beğe- nirim, Makberi ise, hiç beğenmiyorum, çok seviyorum. — Beğenmediğim şu sebepledir ki, bu kitabın edebiyat ile pek üz münasebeti var. Sevdiğim şunun içindir ki, bu kitap Odur. Bütün mevcudatı şiir İçörenler nazarın- da, belki Makber de birişlire benzer. Ben- ce bir şaireyi andırır; ö:şalre sanli kud- retin bir şiri idi. Makber'in muhteviyatı, bunca nekayisi, haşviyâtile beraber, bir merhumenin ruhaniyeti, bir ruhun ma- neviyatıdır. — Makber onun hâli, onun resmi, onun hayali, onun heykeli, onun mezarıdır; onun hiçbir beğenilecek yeri kalmıyan hayatıdır. Gene tekrar edeyim: Makber mutlaka, Odur. Bunun işin seviyorum. lâkin Makber, edebiyat noktai naza- rına karşı çirkin bir çöcuktur: Masum, fakat gözel değil; hakir bir filozoftur; hikmet, fakat şüpheli; kusurlu bir hü- sündür; feryad, fakat musanna; ma'mur bir mezardır; hazin değil, bir mağrib, fakat parlak; bir güzel, fa- kat serimsiz; bir şiir, fakal kafiyeli. Bunun için, beğenmem, Fikrin serhaddi memat olduğu gibi, şi'rin de çellaza intikalde hududu kafiye oluyor. Ne yapalım... Makber için bir fikri şeri beyan et- mek lâzımsa, işte bu kitap bir merhüme- nin mezarıdır. Zâirinden fatiha niyaz ederim. Abdülhak Hâmid Bu hafta çıkan kitaplar Edebi telif eserler Makber: Abdülhak Hâmid (yeni harf- lerle tab' - Kanaat Kitapevi, Ateş kamçı- ları; Hadi Riza Çaydan (roman). Edebi tercüme eserler Dafnis ie Klee: yahut Longüs'ün çoban hikâyeleri: Longüs - Ragıp Rıfkı (Hilmi Kitapevi) Mektep şarkıları; Sözlerini Mesude Kongar'la Hasan Bedreddin Tunçel'in ha- arladıkları ve musiki muallimi K. Ksanto tarafından bestelenen dört şarkı bu Isim- le ve notalarile tab'edilmiştir. rim, Fazla oturmam. Diyerek Perihan içeri girdi. Ratip sobanın başında derin bir kol. tuğa oturmuş okuyordu. Kölü ve ba- şi sarılıydı. Genç kadını karşısında gü- Tünce hayretle bağırdı: — Siz... Siz buraya mı geldiniz? — Kazayı haber alir âlmaz koş- tum. Delikanlı sert ve soğuk bir eda ile: — Neye?... Ne hacet var! Perihan mütevazi bir sesle: — Yübariti öllete kalacağınızı" tah- min ettim... Size bakmak için geldim. — Teşekkür ederim... İhtiyacım yok! Bir hastanın başında ancak Insanın karisi veya pek candan bir - arkadaşı bulunabilir! — Lâkin birkaç sene evvel sizi biç tanımadığım halde gece gündüz sizin- le meşgul olmuştum. Gözleri yaşlarla dölü ilâve etti: — O zamanlar size bakmamı mem- nuniyetle kabul etmiştiniz. Ben sizi derhal sermeğe başlamıştım. Siz de sonra yavaş yavaş bana mukabele et- meğe başladınız. Hep bunları unuttu. nuz mu Ratip? — Hayır unutmadım! Fakat saade- timiz nisbetinde de kavgalarımız, göz yaşlarımız vardır. — Hiç olmazsa candan arkadaşınız mseini sıkı sıkı tenbih etti. — Ben biraz kendisini görüp gide- . Bir Fransız eden bir karı kocaya kurban gitti Pariste Komedi Fransez artistle rifideri madam Ghyslaine pek mahi. f râne bir surette dolandırılmıştır. Güzel artist Niste bulunduğu sırade Marcon - Dubose namında bir karı koca ile tanışmış ve ahbep olmuştur Bir gün madam Gihyslaine Paris- teki mükellef apartımanında bulun- duğu . sırada kapısının önünde bir otomobil durmuş ve içinden madam Dubosc, üç çocuğu ve çocukların iki dadısile beraber çıkmıştır. Artist, mükedder görünen muhib- besini büyük bir samimiyetle karşi- lanmıştır. Madam Dubose, salona girdikten sonra artiste demiştir ki: — Mahvolduk. Bizi ancak sen kur- tarabilirsin, Montekarloda kalan ko- cam bir kaç gün sonra buraya gelecek» tir. Beş parasız kaldık. Yufka yürekli olan madam Ghys- laine, hazır parası bulunduğu için ar. artistin apartımanına damlamıştır. Dubosc, sevinçle ellerini uğuşturarak ve gözleri parlıyarak zevcesine: — Keşfimi artık tatbik mevkiine koyabiliriz. Bu keşiften milyonlar ka- zanacağız... demiştir. Karı koca arasında cereyan &dem bu muhavere artistin merakını tahrik etmiştir. Bunu gören madam Dubosc, artiste: — Ayol bilmiyor musunuz. Kocam pek mahir bir mühendis ve büyük bir riyaziyecidir, demiştir. Dubose'da böbürlenerek karısının bu sözlerini: — Esasen fen akademisine bu keş- fim hakkında tebligatta bulunacağım sözlerini ilâve etmiş, sonra artiste dö- nerek; muhibbem! Bize o kadar büyük iyilikte bulundunuz ki, size bir mukabelede bulunmazsa vicdanım ve kaibim rahat edemiyecek, Bu keşiften sizi de istifade ettirmek istediğim için kuracağım şirkete hissedar yapaca- demiş. Plânlarla keşfini izah ettikten sonra muzaffer bir kumandan edasile: — Bu dimağ oyunudur. Rulet oyu- nunda muhakkak kazanmak için bu âlete dayanmak lâzımdır. Artist, birdenbire milyoner olmak hülyasile, kari kocanın tatlı sözlerine kanmış ve «Fransız « Portekiz ekono- mik inkişafın namile kurulan: şirkete hissedar olmuştur. Şirket, Duboscun rulet oyunundan kazanmak için icad ettiği âleti imal ederek tatbik mevktine koyacaktı. Dolandırıcı karı koca, şirketi yürüt- geçemiyeceğim yegâne sevdi- ğim insanla evlenmeme mâni olan siz — “Artık yalanada mı tenezzül edi- yorsunuz! Kadri Memduh paşa beş parasız Suriyeden avdet edince siz onu deruhte ettiniz. Hattâ kendisinin bir- çok vislerine yardım etmek için avuç dolusu paralar veriyorsunuz. Lâkin buna mukabil de izdivacımıza mâni ol- masını temin ettiniz. Bu mazi hikâye- #ini ortaya attırdınız. Ben paşayı iyi- ce anladım! O böyle hislere ehemmi- yet verecek insanlardan değil! Üste- lik bunlar yetişmiyormuş gibi Lütfi- ye hanımefendinin ağzından kaçmak ü öğrenince derhal pa- şaya haber verdiniz. Ve bizi yakalat- tanız! Yalan mı? Bunu da mi inkâr edeceksiniz! — Hayır inkâr etmiyeceğim... Evet izdivacınıza mâni olan benim. Seni se- yiyorum... Bunu sana yüz kere söyle- dim, bu aşk benim hayatımdır onsuz yaşıyamam! Beni öldürmek mi istiyor- sun Ratip? — Perihan, beyhude yere kendinizi üzüyorsunuz. Ölmüş bir his zorla can- landırılamaz... Ben sizi artık sevmiyo- rum, Bütün aşkımiz Tenduya bağlı- yım. Sizin de ona karşı derin bir şef- katınız olduğuna kaniim. Aramızda bitmiş olan bir rabıtanın imkânsız ih- yası yüzünden onu kurban mı edecek- iğ dnizüdii artisti 480 bin frank dolandırıldı Rulette kazandıran sistem bulduklarını iddia ! | | Madam Ghgslaine mek ve âleti imal etmek için safdil ar» tistten para çekmeğe başlamışlar, son- ra da âleti tecrübe etmek üzere artis- ti Montekarloya götürmüşlerdir. Ar- tist, bu âlete bakarak oynadığı halde kaybetmiş ve ortağına bu vaziyetten acı acı şikâyette bulunmuştur. Dubose zavallı artiste: — Oyun oynamazdan evvel benim ymetodumu iyice öğrenmekliğin lâzım- dır cevabını vermiştir. Bunun üzerine artist, günlerce kâ- fa patlatarak ortağının anlatmağa kalkıştığı bir takım karışık hesapları öğrenmeğe uğraşmış, ve metodu öğren- diğini zannettikten sonra tekrar rulet masasına giderek talihini denemek is- temiştir. Fakat bu defa da kaybetmiş, mücevheratını rehine koymuş, beş pa- rasız kaldığı, çihetle,. Parise dönebil- mek için ötel garsonlarından ödünç para âlmağa mecbur kalmış ve zabi- taya baş vurmuştur. Zabıta, yaptığı tahkikat neticesinde Duboscun sabı- kalı bir dolandırıcı olduğunu tesbit et. miş ve yakalamağa teşebbüs etmiştir. Artistin dolandırılan parası 480 bin frank kadardır, siniz. — Edeceğim!... 7 Çıldırıyor müsunuz? — Evet, Seni büsbütün kâybe& mektense herşeyi yapmağa hazirim... Bak, istersen Tendu ile evlen... Razı ©- Turum, Hattâ bu akşam babama teklif eder sizi yeniden nişanlandırınım! — Nasıl? Bu iyiliği yapacak mısi- nız? — Evet, amma şartı biliyorsun... — Bu iğrenç teklifi bana vaktile bir kere daha yaptınızdı. Nefretle reddet- miştim. Bugün de ayni hisle ediyo- rum... — O halde Tendu asla senin olmi- yacaktır. Sekiz güne kadar Fahri bey- le nikâhları kıyılacak! — Çok hainsin! O sırada sokak kapısı çalındı. Dışar- da bir konuşma sesleri işitildi, hizmet. çi kapıyı vurdu, İçeri girdi: N — Bir küçük hanım gelmiş, beyefen« diyi görmek istiyor. Pek helecanlı! — Bir küçük hanım mı? İsmini söy- ledi mi? Bu sözleri hizmetçi efendisine gayet yavaş söylemişti. Lâkin Perihan işite- rek: — Bu Tendudur... Eminim ki odur! « diye bağırdı. — Ne diyorsunuz? Hayır hayır Ten- du buralara gelmez! (Arkası var) Mi 5 ve ZLE W»UE EN va ii —

Bu sayıdan diğer sayfalar: