11 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

11 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ayas paşanın 400 üncü irtihal yıldönümü Bu sadrazam kadınları severdi, halefi ise karısısultanıdöğmeye kalktı Evvel zaman içinde Suriye valisi Nazım paşa ile müşir Abdullah paşa arasındaki zıddıyet İkisinin arasını bulmak için Beyrut valisi 13 temmuz 1539 da Vebadan ölen Ayas paşa, arkasında 120 evladi Reşid Mümtaz beye tebliğ edilen irade bırakmıştı. — Bu meşhur şahsiyetin muharebelerdeki maceraları —| A4) 1308.1892 de pederim Beyruta gi- Halefi Lutfi paşanın zevcesi sultanla kavgaları Öbür gün Kanuni Sultan Süleyma- nın meşhur Yeniçeri ağası, sonra da Sadrazamı olan Ayas paşanın veba- dan vefatının 400 üncü yıldönümüne müsadiftir, Bu münasebetle Osmanlı devletinin bu tanmmış şahsiyetini yadetmeği muvafık buluyorum. ... Ayas paşanın aslı Arnavuttu, Marini Sanato'nun 1526 da yazdığı raporda kendisinin 44 yaşında olduğunu yaz- masına nazaran, 1482 de doğduğu an- Jaşılıyor. Üçü de rahip olan üç kar- deş, analarının memleketi olan Av- lonyada yaşıyorlardı. Ayas paşanın - aşağıda göreceğimiz gibi - Venedik menafiline müsait bu- Yunması bu sebeplendir., diye müla- Malar yürütülmüştür. Ayas paşa, okuması yazması olmı- yan, hattâ divanlarda parlak lâf ot- mesini beceremiyen Sadrâzamlardan- dı. Sivrilmesine sebep iyi-asker ve hakşinas olmasıydı. Kadınlara fev- kalâde iltifat etmesinden dolayı zama- nında ayıplanırdı. Evinde kırk kadar beşik bulunduğu olmuştur. Öldüğü zaman yüz yirmi kadar çocuk bırak- mıştır. Ayas paşanın yerine gene Arnavut olan Lütfi paşa Sadrazamlığa geçti. Onun da aksi gibi kadınlardan başı hoş değildi. Hattâ padişahın hemşi- resile evlenip ona fena muamele et- tiği için, kayınbiraderinin gözünden düştü (1) Memuriyetinden azledilip zevcesi tatlik ettirildi ve kendisi Di- * metoka'ya sürüldü. Ayaspaşanın ca- hil olması hilâfına, Lütfi paşa âlim bir zattı, Arapça ve türkçe eserler yaz- mıs, azlinden sonra bir de Osmanlı tarihi kaleme almıştır, ... Fakat biz selefle halef arasındaki bu tezadı bir yana bırakarak, asil mevzuumuz olan Ayas paşa hakkın. da tarihte rasladığımız lâvhalara gö- zümüzü çevirelim. Onu, Haremi hümayundan ağalık- la dışarı çıkarak bir müddet çalıştık- tan sonra Yeniçeri ağası olmuş ve Ya- vuz Sultan Selimin Mısır seferinde tebarüz etmiş görüyoruz. Selim, fet- hettiği memlekete şiddet salıyor. Pa- kat memlükler, bir seferinde Osman. liları iki ateş arasına alarak, kendile. ri dört bin telefat verip Selimin adam- larından altı binini öldürüyorlar, Bu- nuh üzerine Ayas ağa, - çok şedid olan ve bu gibi ihtarları ölümle ceza- landıran - Yavuz Sultan Selime bir tavsiyede bulunmak cesaretini ken- dinde bülüyor. Onu mutedil bir siya- sete meylettiriyor. $ Türkler Mısırda Memlükleri iyice sıkıştırıyorlar. Artık mukavemet ot- melerine imkân kalmamıştır. O ana | kadar şaşılacak bahadırlıklar göster- miş olan Tuman Bay kendisine sadık kalan birkaç beyle birlikte Hasan isimli bir Araba iltica etmeği düşün. dü. Evvelce bu Arap hapisteyken Tu- (0) Padişahın hemşiresile Sadrizam Lütfi paşanın kavgalarındaki sebep gayet gariptir. Bir gün müslümanın biri sefahet esna- sında yakalanır. Sadrözam - ismini zikretmek ayıp olan - bir uzvunu ustura Me kesmeleri için emir verir. Bu vahşiyane emir herkesi nefrete du- çar eder. HAHA sultan da kocasının ma- Kifetini işiterek fena halde kırar. Acı acı sözler söyleyip: — Bu kadar canavarca, bu kadar edep- sizce bir cezayı nasıl icad ettin? - der. Vezir şu cevabı verir: — Oca, cinayetle mütenasiplir. Dine, kanunlara riayet etmiyerek namuslarını Wekeliyenlere bep böyle yapılacaktır. — Edepsiz! Vahşi! Gaddar! Lütfi paşa, pürhlddet kesilerek bir to- Puz yakalar; sevcesinin üzerine yürür, Sullanın feryadını işiten cariyeler ve hadımağaları imdada yetişirler; velini- metleri olan kadın kurtararak, paşayı Göğe pataklıya hrremden dışarı atarlar İşte bu hadise Sadrüzamın sukutuna ve nöfyine sebebiyet vermiştir. Lüşü paşa menfasında ölmüştür. man Bay cülüsunda kendisini tahliye ettirmişti. Binaenaleyh, onun med- yunu şükran olduğunu saniyordu. Araplar mağlüp beyleri ihtiramla kar- Şıladılar, Bir de ziyafete çağırdılar. Fakat Tuman daveti kabul etmiyerek gizli bir yerdeki geniş bir mağaraya çekildi, Oraya giderken, beylerine: — Bu mağarada, bir kaleden daha emin bir yerdeyiz. Eğer Hasan bize ihanet etmezse... - demişti, “Onlar da hep bir ağızdan: — Allah halne hiyanet etsin! - di- ye haykırdılar. Annesi, Hasana: 4«— Oğlum, misafirlerin hukuku- na riayet et! Sadakat gösteri, tavsi- yesinde bulunmuştu. Lâkin Arap Hasan, kendine sığı- nanları, Yeniçeri ağası Ayas'a teslim etti, Türkler yaklaştıkları sırada bir- kaç Memlük kaçabildiyse de Tuman Bay artık mukadderata boyun eğdi Ayas ağa, onun karşısında hürmet le eğilerek: — Eilerini kavuştur! - ricasında bu- handu. Esirinin bileklerini bir mendille bağladıktan sonra mağlüp hüküm- darı bir ata bindirdi . Sultan Selime götürdü. Padişah bu haberi duyunca: - Elhamdülillâh,.. Şimdi Misir fetholundu! - dedi. (Yavuz, evvelâ Tuman Bay'a karşı müşfik davrandıysa da, sonra, padi- şahın yolu Üzerinde bir adam «Allah Tuman Bay'ı müzafler etsin!» diye haykırdığından, bu hâdise Mısır hü- kümdarının asılıp idam edilmesine sebebiyet verdi.) $ Anadolu beylerbeyi olan Yeniçeri ağası Ayas, 1521 senesinde Halep | (Şam) valiliğine tayin edildi. $ Onu Rodos 'muhasarasında da görüyoruz: Osmanlılar şehri şimnaiden cenuba doğru şu tertipte kuşatmış. Jardı: Sağ cenahta, Fransiz ve Alman burçları karşısına Rumeli beylerbeyi Ayas paşa; sol cenahta, İspanya ve Overgne burçları karşısına üçün- cü vezir Ahmed paşa; merkezde ve İngiliz burcu önünde ikinci vezir Mus- tafa paşa bulunuyordu... Padişahın ordugâhı, Mwstafa paşanın işgal et- tiği mevkiin arkasındaydı. Fakat Rodoslular müthiş bir mu- kavemet gösteriyorlardı. Hattâ İngi- liz burcunun müdafaasında maktul diye tavsif edilecek derecede bir hare- kette bulundu: İki çocuğunu kucakladı. Alınlarına haç işareti 'yaplıktan sonra göğüsle- rine hançer sokarak ateşe fırlattı. Kendi de âşığının kanlı mantosunu giyip eline bir Kılıç aldı. Kavganın en kızgın tarafına koştu. O da orada dö- düşe döğüşe öldü. Padişah; Türk ordusunun bu hü- cumda muvaffak olamayışmın sebe- | bini Rumeli beylebeyi Ayas paşanın beceriksizliği sayarak onu azil ve hap- settiyse de, ertesi gün serbes bıraktır- dı ve vazifesini geri verdi. $ Bu muharebe âlemlerinden son- ra, Ayas paşaya İstanbulda yapılan düğünlerin en muhteşeniinde raslı- yoruz. Kanuni Sultan Süleyman henişi- resini Sadrazam İbrahim paşaya ve- riyordu. (Yıkılan hapishane binası yerinde sarayı olan zat, ki bilâhare i padişahın emrile idam edilmiştir.) Bu düğünde vezir Ayas paşa sağdıç vazifesini görüyordu. Yeniçeri ağası İle birlikte saraya giderek padişahı düğüne davet ettiler, Süleyman, da- vetçileri iltifatla kabul edip ihsanla- ra boğdu. $ Ayas paşa, Buğdan seferinde; Bar- baros Hayreddin paşa ile beraber, Korfu'nun muhasarasında da bulun- du. Yukarıda ismi geçen İbrahim pa- vebaya yakalanarak, 13 temmuz gü- nü 57 yaşında vefat ofti. Yürük Çelebi Satye binası tahkikatı Ankarada bulunan bazı zevatın şahid sıfatile müracaat edildi malümatlarına Satye yolsuzluğu tahkikatı dün de devam etmiştir. Tahkikatla meşgul bulunan dördüncü sorgu hâkimi B, Sami dün Setye şirketi müdürü Laz- yanı adliyeye celbederek yeniden din- lemiş ve şimdiye kadar inkişaf eden tahkikat safhalarına göre kendisin- den daha bazı hususat etrafında iza- hat almıştır. Sorgu hâkimi, hâlen Ankarada bu- Tunan bir kaç zatın da bu mesele et- rafında şahit sıfatile malümatlarına müracaale lüzun görmüştür. Bunun için hazırlanan istinabe talimatı An- kara sorgu hâkimliğine gönderilmiş- tir, Ankara sorgu hâkimliği bu tali mata göre oradaki şahitleri dinliyerek evrakı iade edecektir. Şahit olarak dinlenmelerine lüzum görülenler ara- sında bâzı mühim isimlerinde bu- lunduğu söylenmektedir. Yolsuzluk tahkikatı son safhaya geldiği cihetle şimdi Ankaradan isti- nabe evrakının gelmesi bekleniyor, Evrakın bugün gelmesi ihtimali var- dır. Bu evrak geldikten sonra sorgu hâkimliği tahkikat evrakını müddei- umumiliğe verecek, iddia makamı bu- na göre Son tahkikatın açılmasına dair evrakını ve talebnamesini hazır- lıyarak mahkemeye verecektir. Kendilerine yolsuzluk isnad olur nan kimselere Denizbank Amir ve memurlarından bulundukları ve De- nizbankın merkezi de Ankarada ol- duğu cihetle bu hadisenin muhake- mesinin Ankara mahkemesinde yapı- lacağı hakkında bir şayin çıkmıştı. Dün alâkadar makamlar nezdinde yaptığımız tahkikata bu şaylanın yersiz olduğu < anlaşılmıştır. Sorgu hâkimliği veya müddelumumilik ta- rafından böyle bir karar verilmiş de- gildir. Esasen cürüm mahalli İstan- bul olduğu cihetle davanın Ankara mahkemesine intikali için kanuni bir ! sebeb de yoktur. Alâkadar makamlar ! da böyle bir ihtimali varid görme- mektedirler, Bir kaç gün evvel maznun ştfatile ve İstinrbe yoluyla evinde sorguya çe- kilen sabık Mill Reassürans müdürü B. Refi Bayarın mevkuf maznunlar- dan avukat Atıf Ödüle zarf içinde dört bin lira gönderdiği ve Atıf Ödü- Tün de bunu ortağı avukat Ekrem İl. hamiye yolladığı hakkında bir şayia çıkmıştı. Müddelumumilik dün bu şayia etrafında tahkikat Avukat B. Ekrem İlhaminin, dün ad- Hyede müddelumumillik ikinci tedkik bürosu şefi B. Sabri tarafından ma- Iümatına müracaat olunmuş ve bu pars meselesi etrafında kendisinden izahat alınmıştır, derken Beyruta muvasalatından bir kaç gün sonra kimseye haber vermek- sizin doğruca Şama giderek Suriye va- lisi Nazım paşa ile (eski Zaptiye Nazı- rı) beşinci ordu müşiri Çerkes Abdul- lah paşa aralarındaki zıddiyet ve mü. naferetin mahiyeti hakkında tahkikat ifa etmesine, bir taraftan da merkezi Şamda bulunduğu ihbar olunan «Jön 'Türklersin beş bini geçen adedi ve hü- viyeti hakkında mahremane sondajlar yapmasına dair bir iradei seniye tebliğ etmişti. O devirde emsali olmıyan bu tarzın, birinci defa olarak memuri- yetle taşraya çıkışının ilk safhasında kendisine teveccüh etmesi, babamı hay- li sıktı, Maahaza, evvelce uğradığı bir Jurnal yüzünden Dahiliye müsteşarlı- ğı ve Takvimi Vekayi Nazırlığından menkuben azilden bir hayli seneler sonra memur edildiği Şürayı Devlet mülkiye dairesi azalığında kırk gün oturmaksızın Beyrut valiliğine resen tayin olunduğu için ilk telâkki etti- Zi iradeli seniyeye arzı itizar etmek istemedi. Ve, Beyruta muvasalatından on güsf sonra bir yolcu trenine binerek Beyruttan hareket etti 28 temmuz 1308! Ben de beraberinde idim. B) Babamın mektep arkadaşı ve dostu olan Nazım paşa garda bizi is- tikbal etti. O zamanlar içinde bir vali. nin hodbehud hududu vilâyeti haricin- de dolaşması mümkün olmadığı cihet- le bunu bilen Nazım paşanın çehre. sinde bir tereddüd ve tevehhüm âlâ. meti gözüküyordu. (Hakkı da vardı. Zira o vakitlerde: Akla gelmiyen şey- ler başa gelir; hiç yoktan padişahın vehmi tahrik edilerek insanları belâ- lara sokabilirdi). Şimendifer mevkiine gelen diğer zevat ile bir müddet konu- şulduktan sonra pederimle Nazım pa- şa doğruca hükümet konağına gitti. ler, Arabada: Sebebi ziyaretimizi kıs- men anlıyan Nazım paşa müsterih olarak hükümet konağında neşeli gö- rünmekle beraber muttasıl pederime «Burası mutaassıp bir müslüman memlektidir. Hemen makâmatı mü- bareketi ziyaret eylerseniz halk mem- nun olur» gibi sözler söylüyordu ki bu sözler pederime de mülâyim ve mu- vafık gelmişti. Bir saat sonra hükü- met konağından çıkıldı ve akşam üze- ri misafiri olacağımız Şam eşrafından Şem'a paşanın konağına gidildi. Ve: Gene o akşam bizi yemeğe davet eden Nazım paşanın konağında birçok ka- labalıkla buluşuldu. Ancak müşir pa- şa orada değildi. Paderim, gara kadar gönderdiği seryaveri beye ertesi gün kendilerini ziyaretine geleceğini söyle- mekle iktifa etmişti. C) Ertesi gün Şem'a paşanın kona- ğında öğle yemeğine gelen Nazım pa- şa pederimle bir hayli konuşduktan sonra sofrada bermutad şâkalarına başlamış ve lâkırdı arasında müğşir Abdullah paşanın fevkalâde namuslu fakat çok azametli bahusus konuşmak- Ja yazmak arasındaki farkı takdir et- miyen bir ıstılahçı olduğunu söylemiş- ti. Ve: Bu söyleyişte o kadar israr ve devam etmişti ki yemekten sonra arabalarımıza binerken Nazım paşa pederime doğru bağırarak: (Birader, çagatayı unuttum. Nasıl konuşacak- sın!) demişti ve bunu bizi almağn ge- len müşir paşanın yaverleri dahi bit- tabi duymuştu! Ç) Müşir Abdullah paşa bizi hüsnü kabul ediyordu. Fakat Nazım paşanın tarifinden daha Üstün ve #caip bir tarzda konuşuyordu. O kadar ki ken- dimi güç hal ile zaptedebilmiştim. Ve: Gençiki bu ya: Müşir paşanın bazı cümlelerini zapt vesonra derhal kaydetmiştim. Abdullah paşa böyle konuşuyordu, Aynen: (Zatıâlli atufile. ri Beyrut valii vâlâsı atufetli Reşid Mümtaz beyefendi hazretleri!) (Zi- yareti vâlâi vakıanızdan pek mahzuz ve müteşekkir olduğumu beyan sade- dinde zatıâlii atufilerine ihdaj hürmet ve muhabbet ederim gibi). Bizi teşyi ederken: (Canibi senaveranemden vü- kubulan işaratı sadakatkâraneden do- layı şerefmüteallik buyrulan iradel cis han muta hümayun dairesinde kışla- larda istirahat ederken iksa etmeleri zımnında osakiri şahaneye manendi rengi marpuç kırmızı pabuçlar işti ra olunmuştur) gibi... Son cümle İle askere kırmızı terlik aldığını söylü- yordu. Bereket versin ki beni islira- hat etmekliğim bahanesile yaver bey efendilerin odasına göndermişlerdi. Yoksa itiraf ederim bir pot kırmaklı. gum muhakkaktı, Bir saat sonra mü- şir paşadan ayrıldık ve kendisini 0 ak- şam yemeğe davet ettik. Nazım paşa» nin da yemekte bulunacağını ve bu davetin tarafı şahaneden vuku buldu. ğunu pederim ilâvei mekal etmişti, Müşir paşa bilâ tereddüt daveti ka- bule mecbur oldu ve vaktinde geldi hem biraz keyifli geldi. Sofrada müsa- habeyi ve mülâtafeyi edebiyat vadisi. ne kadar düşürdü. Artık Nazım paşa ile anlaştıkları ve barıştıkları için Na- zam paşanın, (gene müşir paşanın ta- birince) «Dirayeti müstahsenci eşar ve edebiyatından; takdirlerle bahsetti durdu. Nazım paşa da nedense bir ara- lık vecde gelerek ve bililtizam müşir paşavari konuşmağı iltizam ederek şiirlerinden en güzeli olan birisini oku- du. Ve sofradakilerin ricası üzerine bir daha okudu ki, bu güzel ve pek meşhur olan şiirin son mısraı budur... «Neticetülhikem olmuştur elcünunu fünun», D) Yemekten sonra pederimle bera» ber Abdullah ve Nazım paşalar sant- lerce konuştular. Bu konuşmalardan ve bir hafta kadar oturduğu Şamda yapılan tahkikattan çıkan netice ağ- latıcı denecek kadar gülünç bir gaflete kadar indi. Valile müşirin arasını bo- zan ve çirkin bir şekil alan mesele bir takım kâselisler tarafından masnu maşallah dedikodusundan; beş bin ka- dar Jön Türk davasıda bir sarhoş menfinin uydurduğu Jumalden ileri- ye geçemedi. Gerçi Şamda da, Akâda, Beyrutda ih.. olduğu gibi bir hayli menfiler ve değerli adamlar vardı, An- cak buüların o zamana göre kabahatı Avrupa gazetelerini okumaktan, ec nebilerle konuşmaktan başka birşey değildi ve dikkat ederdim yüzde sek- seninin derdi İstanbula kavuşmak- ti, E) Nazım ve Abdullah paşalar bizi gardan teşyi ederlerken pek neşeli bu- lunan müşir paşa İren hareket eder- ken: Pederime doğru bağırarak: (Se lâmeti seyahatı vilâyetpenahilerine Tefi dua ederim) diyordu. Nazım pa şa da «Ben de öyle, ben de öyle diye- rek gülüyordu. Semih Mümtaz 8, Gönen kaymakamı mülkiye müfettişi oldu Gönen (Akşam) — Gönende bu- lunduğu kısa müddet içinde hum- malı faaliyetle elektrik, su ve yol iş- lerini başarmış olan sayın kaymaka- muımız bay Nureddin Aslan'a açık bu- lunan mülkiye müfettişliğine tayin rg Li eler BİR OTOMC 7S7ğ1 ll YL Kd ,TAKŞAM, KUÇUK İLAN iz madliğeiiidi annelik dir ye lil ME

Bu sayıdan diğer sayfalar: