27 Temmuz 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

27 Temmuz 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 12 BİR ANLIK İHMAL Matmazel, odadan çocukların çıktı. Fını farketmeden geçip giti Belli ki, aklı fikri yerinde değildi. Mediha ile Bedia fırsattân İstifade ederek bahçeye fırladılar, Küçük Ve. dad pembe, tombul bacakları üzerinde yuvarlana yuvarlana ablasının arka» #ındarı koşuyordu. Mürfebbiyenin yaptığı olar iş de gildi. Hem çocukların başından çekil- miş, hem bahçenin kapısını kapama- ğı unutmuştu. Fakat böyle şeyleri düşünecek hali mi vardı? Bugün gayet kıymetli bir Aşk mektubu almıştı. Bu harikulâde, bu nâdir hâdiseyi göznönünde:tutar. sak, Mürebbiyenin yaptığı ihtiyatsız. lığı mazur görürüz. Böyle sevda mektubu aldı diye kız- Câğızı sakın hoppanm, şırfıntının bi- Ti sanmayın. Bilâkis kendisi ciddidir, İzzeli nefsini düşünür. Fakat bir cenebi gazetesinde bir müstemleke memurunun kendi mem- Jeketlisi bir la evlenmek istediğine dair bir ilân görünce müracaat etmiş- ti. Bütün hamzedler arasında meğer hizmetçilerin dairesine geçti, Kalbi nde kabaran sevinçi biri. ne anlatmak, içini dökmek ihtiyacını yordu, Mangala eğilip çocuk- lara mahajlebi pişiren Arâp kalfanın yânına yaklışarak meseleyi anlattı, Bacı, akıllı bir kadındı. Alaycı alay- çı sordu — Sen o herifi tanıyor müsün? — Ben İanımıyom amma, © bana yazmiş: «Sen çok güzelsin. Seni sev- dirş. Seninle yaşamak istiyor ben! diyor. Böyle sözleri işitmeğe alışık aklarını büktü. Hem görmeden âşık olmak da ne demekmiş? Eski Zaman. da mıyız? Matmazeli'şöyle yan gözle süzerek: Resmini sen ona yolladı mi bari ayo? — Elbette. Fiihakika mürebbiye resmini gön. dermişti. Fakat harpten evveline aid bir fotoğdaftı bu. Mürebbiye şimdi kırk yaşlarında görünen bir insandı. Pek de çirkin değil. Yalnız dişleri biraz faz- la uzun. Maamafih, mesele erkeğin hoşuna gitmiş olması. Yakında efendilerinin oturduğu bu evden ayrılacak; evlen- mek üzere hareket edecekti, Zenci, ihtiyatla sordu: — Ganş mi, guze mi? — Yok mektep çocuğuna yarmak ben... Matmazel kızarak çekilmek üzerey- di, Uburluk zâfı olduğunubilen kal. ” fa, gönlünü almak için Semaverede © kaynıyan çaydan ikram etil, Taze ta- £ ge kızarmış ekmeklerin üzerine tere- Yağlar sürerek ona yedirdi. Bu vesiley- “de de soruyordu: — Guze mi? Anlat ayol Çok var güzel... Çok akıllı adam.. en gibi yazı yazıyor. 0 Ekr iğ Saadet, kızın iştihasını açmış ola- çak ki, uburcasına yiyordu. Reçel, ek- mek, tereyağı... Bir daha.., Bir daha... Mektubun vüdettiiğ hayallere. dal mış, mesuliyetini yüklendiği çocukla» ii rın mevcudiyetini dahi unutmuştu. Meciha, Bedia, Vedad, fırsat bu fir. olmu. | yan bacı bu ifadeyi garip bularak du- sattır diye köşk kapısından çıktılar, Vedad, önde koşuyordu. o Çayırda top gibi yuvarlanarak sahile indi. Oyuncak ayısını göğsüne sımsıkı bas- tarıyordu. Aman! Su ne güzel parıl parıl par- liyor. Altında taşlar bembeyaz görü- nüyor. Birbiri arkası sıra kıyıyı yalı- yan munis dalgalar âdeta çocuğu da- vet ediyor: «— Gel buraya, küçük Vedad... Bak benim sularım ne güzel... Dal içime... Ne kadar eğleneceksin...» Vedad, ayısile konuşuyor: — Oğlum! Süya dalalım mı?... Oyuncak ayı razı olmuş galiba ki, ikisi birden -Gop!- suya girdiler, Fakat, hayret! Vedadı davet eden bu suların sanki kolları vardı. Çekme. ge başladılar. Çocuk şaşırmıştı. Dalgalar yavrucağı sarmışlar, yu- varlayıp sürüklüyorlardı. Mediha ile Bedia sahilde kahkaha. larla gülüyorlardı. Yarabbi! Küçük kardeşlerinin topaç gibi suyun orta» sında yuvarlanması ne tuhaf şey! Vedadın, kolları arasında sırasıkı tuttuğu kauçuktan ayı çok şükür ki, adamakıllı şişmişti. Sahibini suların üstünde muhafaza ediyordu. Fakat dalgaların üzerinde ikisi birden dönü. yorlar, dönüyorlardı. Onu seyreden kızlar, el çırpıyor, bağırıyorlardı: — Aferin!... Aferin Vedad... Ne de güzel yüzüyorsun... Fırıldak gibi dö- nüyorsun. Lâkin en büyükleri olan Mediha, | önce güldüğü halde sonra oğlanın sap-| sarı kesildiğini, gözlerinin faltaşı gi- bi açıldığını farketti ve bu işte bir teh- | like olduğunu anladı. Sular yavrucağı alıp götürüyorlar, Neredeyse Vedad uzaklarda kaybolup gidecek. Mediha şimşek süratile elbisesini fır. | lattı, Denize atladı. Yüzmeğe başladı. Bedia meseleyi pek iyi kavramamak- la beraber, artık korkmağa başlamıştı. Ne olursa olsun, azar işitmeği de gö- ze alarak, haber vermeği muvafık bul. du. Hem koşuyor, hem de avazı çıktığı kadar bağırıyordu Matmazel, saçları havada, kollarını sallıyarak, deli gibi koştu. TA uzak- tan, küçük Vedadın boğulmak üzere olduğunu, Medihanın ona yardım için gittiğini dehşetle görmüştü. Şimdi mürebbiye çılgınca koşuyor. Taşların üstünde yuvarlanmağı dü- şünmeden sekerek, tekerlenerek ilerli- yordu. Sahile geldi. Tereddüdsüz, de- nize atladı. Uzun bacakları, uzun kollarile sula- | nı yarıyordu. Vakıt kaybetmenin ne demek olduğunu pek iyi havrıyordu. Zira ilerde akıntı vardı. Şayed kapılır. larsa çocukların ikisi birden mahvolur- du. Aman yarabbi! Yetişemiyor. Çocuk- lar uzaklaşıyor. Ancak mücize olufsa kurtulacaklar, Mürebbiyenin feryadını işiten bir ba- hıkçı sandalını o tarafa doğru çekti. İki kürekte çocuklara yaklaştı. Artık akıntıya gelmişlerdi. Sandalı idare etmek güçtü; İhtiyar adam, ken. disini tehlikeye koyarak, büyük bir gayretle yavruların hizalarına geldi. Baygın olan Vedadı yakalayıp çekti. Cesur bir amca, olan Mediha da Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu z 1848. 183K6/8120Kw. Ankarıi Ankara Radyosu TAG 1974m. 15195 Ke/a 20Kw. Radyosu TAP. 70m. 0468 Ko/s. 20Kw. TÜRKİYE SAATİLR Perşembe 21/1/959 1830: Program, 1235: Türk müziği; 1 — Surinâk peşrevi, 2 — Mustafa Nafiz - Buzinâk şarkı - Sensiz bu sabah, $ — Neyzen Rıza Ef, - Surinik şarkı - Çaldı- rıp çalgıyı, $ — Lemi - Suzinlik şarkı - Yeter hicranlı sözler, 5 — Mustafa Na- ix - Suzinâk şarkı - Ürmidsiz bir sevişle, 8 — Halk üsü - Rsmerim K na, 13: Memleket saat ayarı, &ja meteoroloji haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Karışık program - Pİ) 19: Program, 1905: Müzik ÖWeber - Valse davet), 1915: Türk müziği (Wasıl heyeti), 20: Memleket saat ayar, ajans ve meteoroloji haberleri, 20/15: Konuşma (Ziraat saati), 2030: 'Türk müziği: i — Uşşak peşrevi, 2 — Şevki bey - Uşşak şarkı - Gülzara nazar kıldım, 3 — Tan- buri Paize - Uşşak şarkı - Niçin malende- sin, 4 — Tanbur taki Ziya - Uşşak şarkı altı dalma, 6 — Halk türküsü rine kurban olduğum, 7 Şehnaz şarkı - Etmodin bir lâhsa ihya, 8 — Şemseddiri Ziya - Şehnaz şarkı - Hem aldandım hem aldattım, 9 — Rahmi bey dilberi işvebaz, 10 — Şehnaz siz semalsi, 2110: Konuşma, 21,6: Neşeli plâklar - R., 2130: Müzik (Wagnerin eserlerinden — PL), 22: Müzik (Küçük orkosira - Ş Necip: Aşkın); 1 — Lumbye - Şampanya (gak Slede - Nahirn Cİntermezz), 3 —7 Sirausı - Artist hayatı, 4 — Paul Lineke - Olimpiyadlarda o (marp), 5 — Relnhold Becker - Tlkbaliar (melodi), 6 Robert Btolx - Viyanada ilkbahar, 7 — Franz Lahar - Çigan aşkı, 8 — Ernst Arno Naundort - Arzu (Vals), 23:,Son ajans ha- berleri, ziraat, esham, tahvilât, kambiyo — nukud borsası (fiat), 23,20: Müzik (Caz- band - P1.), 2305 - 24: Yarinki program. Avrupa istasyonları Suat 20 de Presburg 2030 dana; muzikası Atilane 2030 orkestra — Bükreş 2025 Rumen orkestrası — Mldiand Rez. 20 ke- man ve piyano — Sofya 20,15 senfon. kon ser — Toulouse 2045 hafif muzika, Saat 21 de Berlin, Danzig, Frankfurt, Königsberg, Leipzig ve. Viyana 21,15 karışık muzika — Münih 21,15 Dostalın «Clivlan opereti — Şiutigart 21,15 orkestra — Athlone 2135 piyano — Bari 21,15 Yunanca neşriyat Budapeşte 2110 Viyana muzikası (or- kesira) — Florans 21.30 öperet muzika- si — Hüversum 21,35 karişik muzik; Londra 2105 orkestra —: Monte © 3145 mandalin könseri — Sofya 2150 Jon muzikaa — Sot Btokholm 2140 solistler. Saat 22de 2240 eğlenesli mruzika 40 dans — Bükteş 22,15 kon- 22.25 orkestra Lille Koma 22 Leonca- potası — Sofya 22,4) dans — Bottens 22,45 hafif murika, Saat 23 de Berlin, Könlgsberg 2340 - 1 dans or- kestrası — Breslav, Frankfurt, Lalprig, Danzig, Ştütiyart 7330 - 1 hafif muzi- ka — Hamburg 23,40 orkestra — Kolon ya 2340 piyano konseri — Münih 2320 karışık muzika. — Viyana 2330 - 1 ha- fif muzika ve dans — Belgrad 23,15 hafıf muzika — Budapeşte 23 orkestra — Flo- rans 330 dans Laibach B,15 or- kestra — Milâno 23,20 keman — Stok- holm 23,15 hafif muzika, Saat Yiden sonra Prag 2i Çek muzlkas — Budapeşte 24 çingene çalgı (Macar şarkıları) — Lon- dra 2410 dans — Hamburg, Münih Ştuttgart 1 -4 senfon. ve hafif muzika. Akşamın neşriyatı Meşhur Arsen Lüpen Serisi resimli 6 büyük cild her cildin fiatı 80 kuruş Tevzi yeri: Akşam gazetesi Ankara caddesi Acımusluk sokük 13 numara Hamburg Kolonya ve Yüzde yirmi iskonto kuponu: Bu kuponu kesip «Akşam matba- asi kitap servisineş getirir veya gönderirseniz fiatleri üzerinden size yüzde 20 iskonto yapılacaktır, soğukkanlılığını kaybetmeden sanda» ın kenarına yapıştı. Yorgun, bitap, kendini içeri attı, Kurtulmuşlardı. Fakat matmazel? Matmazel ne oldu? Midesi yediği yemeklerle şiş, suya atlar atlamaz, könjestlona yakala. narak, baygın bir halde suyun dibini bulmuştu. Onu kurtardıkları vakıt, artik çarpmıyan kalbinin üzerinde meçhul nlşanlının aşk mektubunu buldular. Nakleden: Hatice Süreyya Tefrika: No. 13 17 Temmuz 1939 LEYLÂ ie MECNUN Yazan : İskender Fahreddin Mehdinin muhafızı Leylâyı kucakladı, kalenin merdivenlerinden aşağı iniverdi — Yapılacak şey, mukavemet et- | mektir, dedi. Fırsat veri mıza kadar sokulacaklar yağmuruna devam £ Can bey, isinin kolunu tuttu: — Şu bağıran adamı bir kere di liyelim... Bakalım neler söylü, Zombo cahil bir adamdı. Can b yin sözüne karşı gelmedi. Duvardan eğlidi: — Söyle sun? Yüksek sesli a kalkti: Şeyhimiz, kızını reisin oğluna verecektir. Size bunu şöylemeğe gel- dik Leylâ inanmadı — Babamın hilesidir. Ömere beni vermek için, bütün kabilemize ve onun ailesine söz verdi. Babâm sözü- | nü geri almaz. Beni böyle bir tuzak- la buradan alın mek istiyorlar Zombo: — Belki doğrudur, dedi, bu adam- Ja bir kere görüşseniz fena olmaz. Sizi zorla atıp gidecek değil ya Leylâ, babasının böyle hilelerde mahir bir adam oli unu çok iyi bi- liyordu. Fakat, Can beyin — Elçinin kabahati yoktur. kere onu dinliyelim Demesi üzerine, Leylâ yayını boy» nuna taktı. Zombo ait kata inerek kapıyı açtı ve Leylânın arzusile yalnız elçiyi üst kata alıp tekrar kapıyı kapadı Kalenin üst katına gelen Arap mu- hafızı, şeyh Mehdinin en çok vendiği muhariplerden biri id iriyarı ve kuvvetli bir adamdı kata çıkar çıkmaz, Leylâya; Bu zenci köle esiri olmağa nasıl . razı oldun, â k yarın Can beyi öldür dağdan dağa kaçıracaklır Şeyhin elçisi $u sözleri yan gözle Zomboyu da tecessüs mek fırsatını kaçırimıyordu. Can böy çok saf bir çocuktu. Bu- nu duyunca: - Zombol dedi. Bizi buraya bu | maksadla mi a sen babamın sadık kölesi değil miydin? Bizi neden düşmanımızın eline dü- şürdün? Zombo birdenbire şaşırdı — Siz bu heriflerin rine na- sıl inanıyorsunuz? Onlar şimdi do- lapla, desise ile Leylâyı sizin elinizden alacaklar! Benim öyle bir maksadım olsaydı, size bu kadar yardım eder, canımı tehlikeye atar mıydım? Leylâ Arap muhafızının üzerine atıldı: — Sen bizi aldatıyorsun! Haydi, defol buradan. Babama söy Tey- k, yanı Haydi, ok bakalım, dedi, ne istiyor- ada sindi, rden ayı Bir ü- Çok Üst. | lâ dağların kızı oldu artık. Geri dön- miyecek, de, Bu sırada hiddetinden dişlerini gi- cırdatan Zombo, yayından fırlayan ok gibi, elçinin boynuna sarıkver. mişti. Can bey: — Elçiye hücum edilmez. pıyorsun sen? Diye bağırmağa başladıysa da, Zombonun gözleri dönmüştü bir ke- re. Morarmış dudaklarının ucundan beyaz köptkler saçılıyordu. Can be- ye cevap bile vermemişti. Leylâ geriye çekildi. Kalenin üstündeki sahanlıkta şim- di iki boğa boğusuyordu. İkisi de yaman ve kuvvetli döğüş- çülerdi. Leylâ.bu döğüşte zenci kölenin sırtı yere gelmiyeceğinden emindi, Kavgadan Döğüş çok sürmedi, Zenci kölenin demirdena sğlam kolları arasında ezilip bükülen ve in- lemeğe başlayan Arap muhafızı ni hayet elini beline atmak fırsatını bul- muştu. Karanlıkta parıldayan bir hançerin birdenbire nereye saplan- dığını görmek mümkün olamadı. Fa- kat, korkunç bir inllti yükseldi ve eb e my « Ne ya- sonra.. çi ın devrilişi gibi, iki büklüm ola rak yuvarlandı. nermerlerin üsünde Kan le- keleri belirdi. Zombo — Alçak kahbe... Zoru hançerine sarıldın, değil mi? bağırdı ve bir daha ağzını görünce Can bey bir köşede sinmiş, çocuk gibi titriyordu hançerinin kânını eteğine silen muhafızın yanına sokuldu ve na şiddetli bir tokat vurarak: — Ne yaptın? - diye bağırdı - rek sin sadık kölesini yaraladın! Mehdinin muhafızı omuzunu &il- kerek cevap verdi — Şeyhin emri böyledir. Önüme çıkan engelleri yere vurmağa mec- burum. — Haydi, defol buradan. . — Sizi götürm eldim. dan bir yere gidemem. — Ben Can beyden ayrılmamağa karar verdim. Babama, yurduma dönmek istemediğimi söylersin. Mehdinin muhafızı, Leylâyı fazla konuşturmadı. Birdenbire üzerine ati- larak elile genç kızın ağzını tıkadı — Ben seni götürmenin yolunu bi- Tirim, Bu sırada kaleyi saran Araplar birbirinin üstüne binerek yukarıya çıkmışlardı. Can bey kalabalığı gö- eda — Leylâ! Kuvvete karşı gelmek doğru olmaz. Haydi git artık baba- cisimlerimizi ayır- imizi ayırmağa mu- olamıyac Aramızdaki bağları hiç bir . kuvvet koparamıya- cak Mehdinin muha, ladı. Ki Almâr fızı, Leylâyı kucak» ık merdivenlerinden 1. Dışarda kalan muhari anda kalenin içi- ni doldurmu Can bey, yerde yatan yaralı köle nin başı ucunda gözyaşı dökerek: — Bizim yüzümüzden sen de vu- ruldun, Zombo! Yazık oldu sana... Bizim için elden geleni yaptın. Fa- kat, çöl karıncaları etrafımızı çabuk sardılar. — Can kın Reisin oğlu, Zombonun başı ucun- dan yıp kalktı. Kalenin yıkik burçları arasından baktı. Sevgilisini bir Arap alına bindirmişlerdi. Can saçlarını yolarak bağırdı — Seni unutmıyacağım, Leylâ! Günün birinde sen benim olacaksın! Leylânın saçları omuzuna dökül müştü, Atlılar etrafını bir çember gibi sar dılar.. taşların arasından &kip git tiler Leylâ gözden uzaklaştıkça, Can, ri vunu çekip kopa- miş gibi, inliyor ve dizlerinin çözülüyordu. Bu ayrılık ona her zamankinden çok daha aci gel mişti. — Koskoca dünya içinde bize şu yıkık, harap kaleyi bile çok gördüler, Tanrım, ne zalimmiş bu insanlar. Diyerek, burçların arasında yıkılıp kaldı. Can, damarlarının koptuğunu his- seder gibi oluyordu. Kizgin bir şiş kalbine saplanmıştı sanki, Yüreği o derece sızlıyor, gözlerinin içi o ka- dar yanıyordu ki... Artık hiç bir şey düşünemiyordu. Beyni, boş bir su tasına benziyordu; ne hafızası, ne zekâsı kalmıştı. Dizleri de tutmuyir- du. Çöktüğü yerde saatlerye yapyal- nız kaldı Can... Beni unutma sa- * Zombo kendine geldiği zaman, gü- neş, mavi kubbenin ortasında dün- yayı yakıp kavurmağa başlamıştı. Reisin kölesi birdenbir. kindi.. bar şinı kaldırdı. etrafında kimseyi gö- remedi: — Leylâyı kaçırmı: sin oğlu nerede acaba?

Bu sayıdan diğer sayfalar: