17 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

17 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftalık piyasa İhracat maddelerinde hararetli satışlar oluyor Muhtelif devletlerle Beynelmilel vaziyet gergin bir saf haya girdiği sırada ihracat madde- lerimizin satışları da hararetli bir devreye girmektedir. Klâsik ticaret usullerine göre, si- yasi hadiselerin piyasada menfi te sirler bırakması lâzımdı. Halbuki vaziyet hiç te böyle olmuyor. Maama fih siyasi vakalardan istifade etmek istiyen, bu sayede flatleri düşürmek istiyen piyasa adamlari da yok de- ğildir. Nitekim geçen hafta içinde, Almanya: «On beş ağustostan sonra mal almıyacaktır» diye ortaya çıkan şayianın ne kadar gülünç olduğu meydana çıkmıştır. Geçen hafta yazdığımız gibi, bü- tün bu şayialar, piyasada sistematik bir surette devam. eden bir propa- gandanın eseridir. Dış ticaret işlerile meşgul teşkilâlımızın buna mukabil propaganda yapması lâzımdır. Nite- "kim yapılmaktadır. İstanbul tcaret müdürlüğü, piya- sada çıkan bu dedikoduların mahiyeti hakkında tedkikler yapmaktadır. Dış ticaretimize bir bakış Amerika ile aramızdaki ticari münasebetlerin inkişafı, yeniden bir düşünce mevzuu haline girmiştir. Vakia bir kaç ay evvel, her Iki mem- İeket arasında serbes döviz esasına dayanan bir ticaret anlaşması yapıl mıştı. Fakat bu anlaşmanın ümid edildiği kadar tatbik kabiliyeti görül memiştir. Esasen anlaşma, yapılırken, tatbik kabiliyeti hakkında bir şüphe hasıl olmuş olacak ki, icabında yeni. den müzakereye başlanacağına dair bir kayd ilâve edilmiştir. Nitekim Ankarada Amerikalılara anlaşma nın tabiki şekilleri etrafında müzake- relere başlanmıştır. Alâkadarların Madesine göre Türkiye - Amerika an- Jaşması bir tecrübe mahiyetinde idi. Ankara (o müzakerelerinden sonra, ticaret anlaşmasına daha pratik bir şekil verilecek, o zaman her iki mem- Jeket arasında daha geniş ticaret münasebetleri tesis edilecektir. Bunu ümid ediyiruz. Türkiye - Fransa anlaşması ve Türk - Alman ticareti Türkiye - Fransa anlaşması, kle ring esasına istinad etmekiedir. Pariste, ticaret müsteşarı B. Halid Nazminin riyasetindeki (heyetimiz anlaşma müzakerelerini bitirmiştir. Heyet Paristen Londraya geçecektir. Türkiye - Almanya ticaret müna- sebetleri, dış tcaret bilânçomuzda, birinci plânda gelmektedir. Yukarı da da yazdığımız çeşit, çeşit rivayet ve dedikodulara rağmen, ibracat maddelerimiz en ziyade Almanyaya sevk edilmektedir. Bunu, ihracat maddelerimizden, ayrı ayrı bahsetti. Tefrika No. 41 | SEVİLEN KADIN — Yolunun üzerine ben çıkmasay- dım, bugün Karun gibi zengin olmak göyle dursun, meşhur müflisler arası. na girecektin... Çünkü malından ziya- de borcun var. Onu da unutma. Hem de ayni mülkü birkaç yere göstererek istikrazlarda bulunmuşsun. — Dinle efendim, sözü mevzu ha ricine çıkarma... Sadede gelelim. — E.. Neymiş saded? — Mihrinur hanımefendi dünyaya kazık kakacak değil ya... Doktor homurdandı. — Ölümüne dun etmekle mi oyala- nacağız? — O öldüğü gün paran! hemence- cik almanın hiç bir mahzuru, mânli kalmıyacaktır, muhterem sırdaşım, dostum, arkadaşım doktorcuğum. — Tabii amme... — Amması ne? — Öyle cadaloz kocakanlar vardır ki, seksenini, doksanını bulurlar... Ya bu da onlardansa... Ölme eşeğim öl me... — Bu o cinsten değildir. ticaret münasebetleri ğimiz saman yazacağız. Dost ve müttefik memleket Ro- manya ile aramızda ticaret anlaşma s müzakereleri başlıyacaktır. Müza- kerat İstanbulda Tophane köşkünde bu ayın on beşinde başlıyacaktır. Bir kâç güne kadar Ankaradan İstanbu- la gelecek olan dış ticaret müdürü B. Burhan Zihni müzakeratı idareye memur olacaktır. Dost Romanya ile âramızdaki en büyük ticaret münasebetlerinden bi- ri, belki de en mühimmi Köstence yolile yaptığımız transit nakliyattır. Bu yol vamtasile, ihracat tacirleri- rimiz, Merkezi Avrupaya, sürat ve emniyetle mallarını sevk ediyorlar. Bu yol hakkında ihracat tacirlerimi- zin temennilerini bir kaç kelime ile hulâsa edebliriz. Bu da Köstence - İstanbul arasında vapur seferlerinin artmasıdır. Çünkü Romanya posta- ları haftada bir defa işlemektedir. Diğer postalar Köstenceye daha son- Ta vasıl olmaktadır. İngiltere ve İtalya ile ticaret İngiltere ile ticari münasebetleri- mize daha büyük bir yer ayırmak lâ- zımdır. Dost memleket İngiltereden, İhracat tacirlerimizin firmaları iste- nilmektedir. Mütemâdiyen İngiliz ithalât mü- esseseleri, ihracat (omaddelerimizin mikdar ve kalitesi hakkında izahat alıyorlar. Bütün bunlar, her iki mem- leket arasındaki münasebetlerin in- kişafına delâlet edecek güzel bir mu- kaddimedir. Maamafih mevcud şart- lar içinde de Türkiye - İngiltere mü- nasebetleri, diğer memleketlere nis- betle daha fazladır. İtalyaya gelince, son günlerde İtal. yaya onin ihracatımızda bir azalış göze çarpmaktadır. Maamafih bu azalış her hangi bir sebebe istinad ettirilmemelidir. Nitekim İtalyadan yu- af, arpa Üzerine yeniden siparişler gelmeğe başlamıştır. İhracat maddelerimizin vaziyeti Tiftik — Son hafta içinde en zi yade tiftik üzerine iş olmuştur. Sov- yet Rusya ticaret mümessliliği iki gün evvel, piyasadan 500 bin kilo tif- tik satın almıştır. Bu arada Alman firmaları ile, Sovyet ticaret mümes- sliliği arasında flat hususunda bir rekabet başgöstermiş, ilk defa olarak, Alman firmaları ucuz fiatle tiftik almağa muvaffak olamamışlardır, Maamafih Almanların aldığı tiftik mikdarı 15 bin kiloyu tecavüz etme- miştir. Bununla beraber yeniden mal almak için müracaatlar vardir. Bu müracantinr, son günlerde piyfsaya gelen Alman komisyoncular tarafın- dan vaki olmaktadır. Ekseriyetle he- Nakleden Nü Sıhhatinin mükemmelliğini ben daha iyi anlarım... Gayet sağlam nâ- tura... Ömrü refah ve saadet içinde geçmiş... Hepimizi yıpratan harp ona wiz gelmiş... Hem karakteri noktasın- dan da geniş yürekillerden... Her hâdi. seyi soğukkanlılıkla karşılıyor... Vur- dum duymaz... Hodbin... Böyle insan- lar çok yaşar, paşam... O cihetlerden ümidi kes... Kısa boylu, şişman, sakil doktor, kollarile havada daireler çizerek hid- detinin derecesini ifade ediyordu. Yü. #li kıpkırmızı, sonra da mosmor kesil | mişti. Doğrusu, şerik ve müttefiki olan | Vehbinin sözlerine zerre kadar itimad | etmiyordu. Birşey biliyor ve behemebha)! istiyordu: Parrra!... Hele Mihrinur hanimefendinin ona hakkı süküt ka- bilinden temin ettiği nisbi refah, hır. sını, iştihasını kabartmıştı. Bedava parayı vurgunu tatmıştı. 'Tadı damağında kalmıştı... Daha isti. yordu... Daha... Vehbi, bin dereden bin su getirerek İ itizar ediyordu. Muazzezin katili Hüseyin yakalandı Katil Hüseyin İzmir (Akşam) — Turgutlu kasa- bası civarında bağlar içinde müthiş bir cinayet işlendiğini, Muazzez adın- da bir kıza tecavüz eden Rakıp oğlu Hüseyin adında birinin, Muazzezin ana ve babasını öldürdüğünü yaz- muştık. Katil, takip neticesinde Hamza- beyli köyünde Kalaycı Tımarında, elinde bir balta ile kaçarken yakalan- mıştır. Katil, suçunu İtiraf etmiş ve adliyeye verilmiştir. Yukarıki resim- de katli Hüseyin görünüyo: gelen ve doğrudan doğ- ruya piyasa ile temas eden bu Alman komisyoncuları ve tacirleri hakkında ticaret odasının malüâmatı yoktu. Halbuki ecnebi ticaret heyetleri, ilk defa olarak ticaret odasını ziyaret ederdi. Hububat maddeleri — Alman fir. maları piyasadan 3 kuruş 10 para- ya, buğday almışlardır. Bu suretle satılan buğdaylarımız, dünya buğ- #iatleri seviyesindeir. Halbuki mallarımızı pahalı satmak için ancak klering sistemini tatbik etmeklen başka çare yoktur, diye bir iddia var- dır. Bu iddin pek te doğru değildir. İhracat maddelerimizin fiatleri, bik hassa huhuba' fiatleri, beynelmilel flatler seviyesindeir. Bu hafla içinde Almanyaya salı- lan arpa ve yulefin mikdarı 150 bin kiloyu bulmuştur. Kuru meyvalar — İzmirde, kuru Üzüm piyasası açılmıştır. Muhtelif mıntakalardan İzmir ticaret borsası- na mal sevk edilmektedir. Evvelce de yazdığımız veçhile ku- ru üzüm üzerine, ümld edildiği ka- dar alivre satışlar olmamıştır. Fa- kat buna mukabil İngiltereden sipa- rişler çoktur. Fındık hakkında da ayni şeyi söy- liyebiliriz. Fakat fındıkla, kuru üzüm arasında rekolte farkı vardır. Fındık mahsulü çok, kuru üzüm mahsulü ise nisbeten azdır. Fakat bu böyle olmakla beraber, her İkisi de ayni ticari şartlara tâbidirler. — H. A. Ne yapsındı?... Vaziyet, ümidinin hilâfına, bilmediği, istemediği bir şe- kil abvermşiti, O melün avukat karısı- nin servetini aşılmaz mânialarla çe- virmişti. Birşey araklamanın çaresi yok. — Oh beyim oh... Maşallah paşaza- dem... Lüüüp,.. Hem servete, hem de kıza kondun... Bana avuç ynlatacak- sın. Böyle döne döne ayni mevzu et rafında münakaşa ederek Koruluğun içlerine doğru dalmışlardı. Artık sü- küt etmiş, yanyana yürüyorlardı. Her biri kendi nahoş hayaline dalmıştı. Vehbi, kaşları çatık, gözleri öfke do- Tu, bıyığını dişleri arasına alrmış, ısıra- rak, düşünüyordu. Kendisine karşı bü Kadar küstah davranan, terbiyesiz söyliyen doktorun haddini bildirmek isterdi amma, neylesin, eli ayağı bağlıydı. Ayni zamanda dün ge- cenin macerasını düşünüyordu «— Acaba kim beni ele verdi? » di- | yordu. - Herhalde Seza olsa gerek. Metresinden başka o mektubu kim- se okumuş olamazdı. «— Halbuki - diye meseleyi anla- yamıyordu. . Eski dostumu da kızdı. racak birşey yapmadım... Oda bana dargın gibi durmuyor... Sadece lâka- yıttır...» Kendisini görüp izahat elmak is- terbiyesiz ! Manisa vilâyet şürası toplantılarına başladı Şüra, vilâyetin ihtiyaç ederek muktazi ve menfaatlerini tedkik kararları verecek Manisa vilâyet şürası içtima halinde Manısa 16 (Akşam) — Her sahada kalkınması yönünden hayırlı karar- lar ittihaz edecek olan Manisa vilâ- yet şürası İsmet İnönü enstitüsünde toplantılarına başlamıştır. İlk toplan- tıda merkez daireleri rüesası, kay- makamlar, nahiye müdürleri, nahiye. lerden seçilen iki köylü iştirak etmiş- tir. Bazı kazalardan müzakereleri takib iç gelenler de salonda dinle- yiciler arasında idi, Vali B, Falk Tü- rel, vilâyet şürasını açarken bir nu- İzmir plâjlarında İzmir (Akşam) — Son hafta içinde İzmirde havalar serinlemiş, plâj ve deniz banyolarında, denizden istifa- de edenler azalmıştır. Mevsim sonu münasebetile havaların serinlemesi, | 'Manisa ve civarına düşen yağmurlar» tiyordu. Fakat şimdilik imkâ Her ne halse, Necilenin çiz: içinde kalarak hattı hareketini mun arzusuna göre uydurmak en muvafığı | idi. Dışarıda istediği gibi eğlenebildik- ten sonra Borçlarını da düşünmek zaten pek âdeti olmadığı için Kadri Ahmedin de katlanmasını gayet tabii bultiyordu. Doktor ise öfkeden fok gibi soluyor- du. Birdenbire delikanlıya dönerek: — Demek israr ediyorsun... Paramı katiyen veremiyeceksin?... -— Şimdilik imkânsız, monşer, — Bir kısmını dahi veremez mi- sin? — Ancak geliri nisbetinde bir pa- rayı verebilirim. — Bu böyle senelerce mi sürecek? — Bakâlım ayinel devran ne suret gösterir! — Hanımefendi öldükten sonra da müşkülât çıkarmıyacağın ne ma. Tüm? — Yok, o cihetten emin ol Söz mü? — Tabii, canım... Mihrinur hanım. efendinin, Necilenin servetinden ayrı, müthiş parası var... Hemde nakid olarak... O ölür ölmez, intikal muâ- melesi esnasında, içinden istediğimi çekebilirim. | tuk irad etmiş, her şeyden evvel vilâ- yetin bütün ibliyaç ve menfaatleri Üzerinde salâhiyetle durup isabeti kararlar almak mevkiinde bulunan azaya (muvaffakiyetler dilemiş, inkâr edilmez bir hakikat ola rak vilâyetin ihtiyaçları mevcud ol duğunu söylemiş, uzun süren nut- kunda âzaya verimli bir çalışma te- menni etmiştir. Müteakiben muhte- Mf encümenler üyeleri seçilmiş ve en- cümenler, çalışmağa başlamışlardır. havalar serinledi | ia alâkadardır. Maamafih İnciraltı plâjı cumartesi ve pazar günleri faz- la kalabalıklaşmaktadır. Yukarıdaki resimde İnclaltı plâjında banyo alan- lardna bir grup görünüyor. — Ah buna emin olsam... — Ne yapardın?... - diye delikanlı, arkadaşının kanl gözleri içine baktı. Kadri bey: — Hiç... - dedi. « Boşuna çene yor- rmyalım... Ney Bekliyeceğim am- mA, iki şartım var... Evvelâ şu faiz bahsi: Ne zamandan ne zamana p* — Üç ayda bir. — İlk fırsatta da bütün sermayeyi İ elden geleceksin... - 'Tabii canım... Söyledik işte! — Yani, hanımefendinin vefatının haftasında teslim etmeli! Vermezsen, bak o zaman kıyametin sonu kopar. — Söz! S Açık hâva Vehbinin &inirlerini ya- tıştırmıştı. Yavaş yavaş neşesi yerine geliyordu... Biraz av yâpsak. - diye teklif etti. — Ben hoşlanmam... Hem zihnimde bin bir düşünce var... İki şerik biribrinden ayrıldı. Vehbi köşke doğru yürürken Kadri bey de bir 'patikaya saptı. Gözden kayboldu. Yürürken kendi kendine: «— Koca karının gebermesinden bir hafta sonra elime yirmi bin lira geçe- cek... Çocuklar için bana emanet edileğ para da var... Bu işi yapmak değer... Bir düşüneyim. .» iz! (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: