27 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

27 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yeryüzünün cenneti Boraboy gölüdür 1300 metre irtifada bulunan bu gölün güzelliğine a derin olmaz ve alabalıkların Samsun ( Ab- gam) — Bam ar Gc arkadaşların, | Akdağın eteklerin« de fevkalâde gü zel manzaralı biz sayfye bulundu. ğunu anlatır dü ve burasını Ukte kokulu çam- Jaria muhat ber. rak bir göl, güzel bava, buzlu sular, meyvalar, alaba lıklar... «Boraboy gölü: O kadar med hettiler ki nihayet bu güzel yeri ben de görmeğe karar verdim. Bir gün evvelinden bir ar. kadaşımla birlikte hazırlıklarımızı ya- parak, av takım- lanmızı da yanı- mıza alarak geçen hafta cumartesi günü Boraboya gitmek üzere er- kenden otomobillerle yola çıktık, Vilâyetimizin asfalt kadar düzgün ve güzel olan yollarında, lâtif mansa- | ralar arasında üç/saatlik bir yolcu- Tuktan sonra Tokad vilâyeti hudu- dunda Destek nahiyesine geldik. Samsundan buraya kadar tam yüz ki- İIometre katetmiş bulunuyorduk. Bu mesafeyi üç saatte katedişimize oakı- | larak yolların bozuk olduğu zannedil. | mesin, Zira biz Kavakta, Akdağ ma- deninde ve Lâdikte tevakkuf ederek oradaki dostlarımızla bir müddet gö. Tüşmüş ve bu yüzden bir buçuk saat kadar vakit kaybetmiştik. Destekte Boraboy gölünün yolunu öğrenerek dört kilometre Kadar de- vam eden bir toprak yolu da aştıktan #onra küçük Borâboy köyüne vardık. Burası bol meyva ağaçlı şirin bir köy- dür. Köyden yanımıza aldığımız bir klavuzla gölün yolunu tuttuk. Üş ki- )ometre kadar, gittikçe yükselen bir dağa patika yolundan müşkülâtla iler. Tiyerek gölün 200 metre yakınına ka- dar tırmandık. Otomobili daha yukarı çikarmak imkânsız olduğundan bu- Tada bırakarak göle yaya olarak çık- © tuk. Bizden bir gün evvel gelmiş olan arkadaşlar gölün kenarındaki gölge- likte oturmuşlar, öğle yemeği olarak yiyecekleri kuzuyu kızartıyorlar, bir - Tefrika No. 5i Yukarda: Borabey gölünden bir maznara (X işaretli zat hususi mubabirimizdir), aşağıda: Göl kenarında kuzu yiyenlerden bir grup kısmı da gölde balık avlıyorlardı. Manzara cidden güzel ve harikulâ- de idi. Tahminen bir kilometre kadar uzunlukta girintili, çıkıntılı berrak bir göl; dört yanını yüksek, kokulu çam- Jar kaplamış, Etrafa lâtif bir koku ya- yılıyor, Su o kadar berrak, o kadar berrak ki, etrafın manzarası suya ak- setmiş. 1300 küsur metre İrtifada içinden kaynıyan ve bir tarafından küçük bir şelâle yaparak alçaklara dökülen ve biraz ilerilerde küçük bir çay meydana getiren bu güzel suyun içinde dünyanın en kiymetli balığı bulunuyor. Alabalık. Yerlerde çam yo- sunu ve çam sakızından başka bir şey görünmüyer. Gölün yamacında cam- ların dibinden fışkıran bir âbı hayat yar. Samsundan beraberimizde gö- türdüğümüz meyvaları soğututuz di- ye arabaya aldığımız bir kalıp Dozu, orada bizi bekliyen köylüler gördük- leri zaman: — İlâhi bey, buraya da buz yetiri- lir mi hiç? Bizim suyumuz buzdan 50- Kuk... dediler. Hakikaten bu su, buzdan soğuktu. Bir kenara bıraktığımız üzüm sal- kumları birkaç dakika zarfında buğu- lanıverdi. Bu kadar soğuk olmasına rağmen, terli terli içtiğimiz bardak- Yar dolusu sular da insana hiç dokun. SEViLEN KADIN Suzan, bilâkis pek açık göz, pek çalış- kandı. On kişi gibi çalışıyordu. Sanki feleğin vurduğu darbelerin acısını ki- © tap okuyarak çıkarmak istiyordu. Yü- 4 reğini mütemadiyen bir elem eziyor- © du. Hayatında bir esrarengizlik oldu- gunu, aile arasında cereyan eden tek tük kelimelerden anlıyordu. Babası » Bedri onunla şakalaşırken: — Misafir küçük hanımi... derdi. Saf bir köylü kadını olan karısı ise, © hemen yerinden fırlar, elini Bedrinin © ağnna kapatırdı: — Sus Allahını seversen... Utanmı- yor musun? Yavrucak böyle söyledi. Zin zaman fena halde bozuluyor! « di- » yordu. Paralar suyu çekip de aileyi sefalet basınca telmihler, kinayeler büsbütün ti. © Bundan birkaç sene evvel, yatağı- "ya girmiş, ablasının gelmesin! bekli. yordu. Ablası yirmisini geçmiş bulu- 'puyordu. Türlü bahaneler ileri süre- hemen dalma eve geç gelmenin ç pi keşfederdi. Suzan terziha- Dede işe başlamıştı. Ablasının mddına | Nakleden : ( Vâ - Nü ) olarak büyük bir dikkat ve gayretle işine sarılmış, arkadaşları arasında kendini göstermişti. Ablası ise böyle avara mı avaraydı. Suzan yatağında Haticenin gelmesini beklerken, kula- ğına yan odadan sesler çalındı. Anne- sile babası konuşuyorlardı. Duvar in- cecik olduğu için söylenenler işitii- yordu. Bedri: — Allah belâsını versin! - diyor- du. - Felâketimizin sebebi hep bu uğursuz kızdır! Eğer aramıza karış- masaydı şimdi gene Bursada bulunur. duk. Bu İstanbul köşelerinde sürün- mez, çürümezdik. Kadın şöyle cevap verdi: — Böyle söyleme, efendi! Zavallının ne suçu var,.. Senin ve benim kaba- hatimizdir bu... Verdikleri ö para bizi birdenbire şaşırttı... Fena para da de- ğildi. Amma neyleiyelim ki başımıza felâket geldi. İstersen gene Bursaya döneriz. ,— Haydi haydi!... lar arasında rezil Benim eski ahbap- olmağa vaktim AKŞAM Havzada seller Birçok evler ve dükkânlar su altında kaldı Havza (Akşam) — Kazanın cenu- bu garbisinden âni olarak gök gürül tüsü fle pek şiddetli bir yağmur gel- miş, gittikçe şiddetini artıran yağ- murdan caddelerde seller akmağa başlamış, birçok kahve ve bakkal dük- kânlarını sular basmıştır. Mahalle aralarından ve çarşı için- den gelen seller dere kenarında bu- Tunan evlere dolmuştur. Aşağı çarşıda birçok ekin ardiyeleri sular altında kalmış, şehir dahilin- deki bilâmum harmanları su basa- rak, mahsulâtı tamamen götürmüş- tür, Nüfusça zaylat yoktur. Karamürselde spor Yüzme birincilikleri bu hafta neticelendi Karamürsel (Aksam) — Yüzme bi- mincilikleri İzmitte yapıldı. İzmit Ak- yeşil, İdmana karşı Karamürsel İd- man Yurdu çok fazal puvanla birin- cilik aldı. Eskidenberi kuvvetli yüzme ekibi çıkaran Karamürsel gençleri bu yıl de çalışarak İyi dereceler almıştır. Bu seneki 'Türkiye ne birinei- Mklerinde Kocaeli birinci olacağı kuvvetle muhtemeldir. Takımın ba- panda bulunan Karamürsel İdman Yurdu kaptanı Yusuf Ünal, Türkiye kurbağalama şampiyonluğunu yedi senedenberi muhafazâ etmektedir. Bu haftaki yüzme birinciliklerinde 3/5/3 derece yaparak yeni Türkiye reköru yapmıştır. muyordu. O gün bol bol balık avlamakla ve serinlerde istirahat etmekle vakit ge- çirdik, Gece burasi başka bir manza- ra arzediyor. Ertesi yünü de balık avlamakla ve civarda dolaşmakla geçirdik, Bizim geleceğimizi haber alan na. hiye müdürü de bizimle beraberdi. Dünyanın beş kıtası İçinde pek na- dir bulunan bu güzel sayfiye yerini maalesef bugüne kadar bilemiyor. duk. Destek nahiye müdürü şimdi -gö- Yin yanına rahat çıkılabilmesi için civar köy halkile 'birlikte bir yol yaptırmakla meşguldür. Bu yol ya- pıldıktan sonra göle gelen ziyaretçi- lerin. artacağı şüphesizdir. Şimdi gölde iki kayık vardır. Arkadaşlar bir de kulübe inşa ettirmişlerdir. Ya- vaş yavaş burasını hakiki bir sayfiye yeri haline sokmak mümkün ölacak- tar. Burasını bir defa gören artık bir türlü unutamıyor. Ben buasını cennete benzettim yer yüzü cenneti... Zarifi M. Ataimer namdik diye bizi defe 'korlar ali. mallah. — Ah, ne kibirlisin, yok mu?... Tabii değil mi? İnsan arkadaşla- rının alayına uğramasını istemez. Bedrinin bir de gizlediği cihet var- dı. Burada, İstanbulda fena halde tembelliğe alışmıştı. Sabahtan akşa- ma kadar kahvede kumar oynuyordu. Hem de kaybetmecesine! Kaybettikçe hırsı, hevesi artıyordu. Evindeki pa- rasızlığın, nizamsızlığın asıl müsebi- bi, mesulü oydu. Karısının hakkı var. dı: En muvafıkı gene köye gitmekti, Zira, erkeğin malı, mülkü satıldıysa da kadının bir tarlası ve evi vardı. Orada işlerle, hayatlarını temin eder- lerdi, Zaten yaradılışları noktasından, şehirde değil, köyde yaşıyacak insan- Jardı. Bedri ile karısı hakikatte fena in- sanlar sayılmazdı. İki çocuğa da se- nelerce ayni muameleyi yapmışlardı. Erkek, Haticeyi arada sırada daha bile hırpalardı. Ammâ bu son zaman- da vaziyet değişmişti. Bunun da se- bebi vardı. Büyük, hastaydı. Şüphesiz ki ve rem. Doktorlar ondan ümidi kesmiş bulunuyorları Hastalık birdenbire suhur etmişti. Kimbilir ne randevu larda, ne fena saatler geçirdikten son- ra, artık nahif bünyesi böyle bir sefih hayata dayanamamış, isyan etmişti, yok... e | serin Sel emme ys iç ağlarlar, ao Bolivyanın “37 Ağustos 1939 İ numaralı vatanperver adamı! Bolivyanın bugünkü Paris sefiri, küçük bir tahsildarken 195 dolara aldığı bir arazi, ken- disini dünyanın en zenginlerinden biri yaptı Boliviyanın Paris sefiri Patino'nun çok maceralı bir mazisi vardır. Bundan 35 sene evvel Boliviyanın merkezi olan La Paz şehrinde bir sa- tış mağazasının tahsildarlığını yapan küçük bir memür yaşıyordu. İsmi Pa- tino olan bu tahsildar ekseriya şehir haricinde yaşıyan ve çifçilerie maden sahiplerinden ibaret olan borçluları dolaşarak hayatını kazanıyordu. Bir gün Hilarion Arce ismindeki bir adam-| dan 195 dolar tahsil etmiye gitti. Bu borçlunun hiç parası yoktu, ve bor- cundan dolayı mahkemeye verilmek- ten korktuğu için Patino'ya borcuna mukabil bir küçük maden arazisi ver. meyi teklif etti ve madenin kıymeti yöksa dahi arazinin 195 dolar edece- ğini söyledi, Patino bu teklifi kabul etti ve Hilarlon'la bu hususta bir mu- kavele imzaladı, Fakat mağaza sahibi bu tarzdaki anlaşmayı kabul etmedi, Patinoyu pa- ra yerine kıymetsiz bir kâğıt parçası getirdiğinden dolayı kovdu ve şayet 195 doları hemen tedarik etmezse ken- disini mahkemeye vereceğini söyledi. Hilarion'un maden arazisini Patinoya bıraktığını da ilâve etti. Patino'nun hiç parası yoktu. Mah- kemede sahtekâr diye mahküm olma sından korkan amcası, ailenin şerefini kurtarmak için, 195 doları ödedi. İşsiz kalan Patino ise kansile beraber ma- denine çekildi. Orada bulunan bir ku- Yübeye yerleşti. Patino içi sıkıldıkça madeni kazıyor ve bir takım parlak parlak taşlar mey- dana çıkarıyordu. Bir gün bu taşlar- dan bir miktarını yanına alarak «La Paz»a gitti ve onları bir kimyagere tah. Mi ettirdi. Fikrini sorduğu bir maden mühendisi bu taşların kalay ihtiva ettiğini ve cevherin yüzde aitmiş ka- lay ihtiva etmesine nazaran, bunun dünyada mevcut kalay madenlerini en zengini olduğunu Patino'ya söyle- di. Bunun üzerine Patino madenini iş- letmek için tertibat aldı. Amcası ken- disine 300 dolar verdi. Bu sayede Pa- tino birkaç amele tutarak günde bir miktar cevher çıkarmıya başladı. Ame Hyata karısı da iştirak ediyordu. San- Ta Patino çıkarılan cevherleri bir ara. baya yükliyerek götürüp La Paz'da sa- tayordu. Patino maden satışından ha- sil olan paralarla civardaki arnziyi sa- tan alarak mülkünü tevsi etti. Aradan İki sene geçtikten sonra Patino made- ninde yüzlerce amele çalıştırıyordu. Araba kafileleri hergün cevheri La Paz'a taşıyordu. Bir gün Patino'yu birisi ziyaret etti, Bu adam Nevyorkta büyük bir banka grupunun mümessili idi. Patino'ya ma- miş bulunuyordu. O zamandanberi al- lenin bütün mali vaziyeti altüst oldu. Zira Haticenin getirdiği para artık kesilmişti. Bedriler bütün yardımı kü- çük kızdan bekliyorlardı, Gerçi bizzat baba da çalışıyordu amma, bu, dostlar alışverişte görsün kabilindendi. Yarım gün iş görürse bir hafta aylâk dolaşır- dı, Zavallı Suzancık hep şöyle düşünür- dü: — Acaba onların nesiyim?... Haki- katte kimim ve nazarlarında neyim? İşte gene, alâkalarının derecesini bilmediği bu ailenin evine gidiyordu. Gece çok karanlıktı. Kendi aç ve sinir- leri bitgindi. İhtimal bunun içindir ki yüreğinde müthiş bir korku vardı. Etrafına bakınıyor; bir polis, bir bik:| | çi arıyordu. Eğer bulsaydı: «— Beni gözden kaybetmeyin... Hat- tâ mümkünse evime kadar götürün!» diye rica edecekti. Şimdiye kadar hayatında birçok fena adamlarla karşılaşmış, onların tehdi- dine uğramıştı. Fakat her seferinde de kolaylıkla yakayı sıyırabilmişti. Ya- a itibarile genç kız, fakat görünüşte ü uk gibiydi. Bakışları çok te- Kendisine taarruz edenlerin gözlerine şöyle bir baksa belki de on- ları kötü niyetlerinden alıkoyabilir- di, Suzanda öyle bir saf ifnde vardı ki en küstahlar bile kendisinden çeki. denini yarım milyon dolara satın al- mayı teklif etti. Patino bu teklife he- men razı oldu ve mukaveleyi imzala- mıya hazırlandı. Fakat karısı müda- hale ederek kocasına, Amerikalılar bir şey İçin yarım milyon teklif ederlerse onun mutlaka 50 milyon kıymeti ol ması lâzım geleceğini söyledi. Patino mukaveleden vaz geçti. Aradan üç sene daha geçtikten son Ta Patino Nevyorklu bir bankalar grw punun emrine tahsis ettiği bir tayya- Teye binerek bir gün Nevyorka vasıl oldu. Orada Guggenheim grupu ile bir mu kavele İmzaladı ve bu sayede kurulan kalay madeni şirketinin yüzde elli bir hissesine malik olduğu gibi nakten de 50 milyon dolar aldı. Sonra Tino ci- han kalay sendikasının reisi oldu. Bu sendikaya büyük kalay madenlerine sahip olan Hollanda kraliçesi de da- hildir. Patino memleketine çok hizmetler- de bulundu. Meselâ geçen Şako muha- Tebesinde hükümetinin emrine 39 mik yon İngiliz lirası tahsis etti, Beş se- ne sonra muharebe bittiği zaman Bo- iviya bunu ekseriyetle Patino'nun yar. dınına medyun bulunuyordu. Buna mükâfaten Bolivya” hükümeti ken disine «1 numaralı vatanperver» ün- vanını verdi. Patino bugün 65 yaşındadır ve Bo- Hviyanın Paris sefiri'dir, Oğlu bir Bo- urbon prensesile, üç kızı ise asilza- delerle evlidirler. Geçen gün bir ga- zeteci kendisine hayatının en mes'ut anının hangisi olduğunu sorduğu za- man Patino: «La Paz'daki satış mağa- zası direktörüne (hâlâ Hilarlon made- ninin 195 dolarlık kıymeti olmadığım zannetmekte berdevam mısın, diye telgraf çektiğim an» cevabını vermiş» tir. Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız mektuplardan «AKŞAMsı mutlakz şu veya bu mutavassıt- lardan tesarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de- gildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden ârzu edenler her zaman «AKŞAM; idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM» -idaresine mektup zarak bayi sartlarını öğrenebi lirler. Buna rağmen işle titriyordu. Her nedense, bu akşam pek korkuyordu O gün aldığı ve eve tamam olarak götürmek istediği için bir kuru sarfetmediği parasın, cebine soktu elinde sımsıkı tutuyordu. Artı kanın apartımanları da bitmişti Yol- lar binaca da, insanca da iyice tenha- lâşmıştı. Mehtapsız bir geceydi... Be- lediye ışıkları ne de az yanıyor! Yokuştan aşağı inmeğe başladı. Ku- lakları arkadaydı. İki adam, adımla- rm onunkilere uydurmuşa bensiyor- du. “ Hesapladı, muvafık bir noktada ba- şını döndürdü. Kolkola girmiş iki ser- seriyi, bir lâmbanın ziyası altında seç- ti. Bu gördüğü manzara içini hiç de rahatlandırmadı; bilâkis... Maamafih, hayatında daha pek fe. nalarına, pek sarhoşlarına raslamıştı da hepsinden yakayı siyırmıştı, Hem duracak, sığınacak bir yer yoktu ki... Kendini Allaha emanet etti. Yürüdü. Mümkün mertebe hızlı gi- diyordu. Ne garip!... İki serseri de tempola- nn hızlandırdılar. Aradaki mesafeyi muhafaza ediyorlardı. Bereket versin, suiniyetlerini belli eden birşey yorlardı. Kısa boylu şişmanı, kının ara nağmesini tutturmuş, lenip duruyordu. Aman minnoş minnoş! (Arkası var) dk İeelağiil c she

Bu sayıdan diğer sayfalar: