8 Eylül 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

8 Eylül 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KEŞAM Almanyanın sulh yolunu aramağa başladığı bildiriliyor İngiltere ve Fransanın sonuna kadar harp etmiyeceklerini zannediyorlar Halbuki İngiliz ve Fransız gazeteleri “ Hitlerizim mahu olmadıkca sulh pilin 5 sağa Böle 7 AA) — İsviçre gazeteleri, resmi Alman mahafilinin, hâlâ şim- diki harbin mevzilleştirileceğini gös- termeğe çalışmakta olduklarını yaz- maktadır. Basler Nachriehten'in Berlinden #stihbarına göre, resmi mahafil, ge- rek Almanyada ve gerek hariçte ef: kârı umumiyeyi Fransa ile İngütes renin Polonya Jehindeki müdahale- lerinin sonuna kadar devam etmiye- ceğine iknaa çalışmaktadır. Bu g&w zete diyor ki: «Alman makamları namına &8ÖZ söylemeğe salâhiyettar olan kimse. ler, Almanların maruf parolası olan: «Almanların Fransadan bir istedik. leri yoktur.» Sözünü dillerine dola- yarak ecnebi matbuatı mümessille- rine, Alman ordusunun garb cephe- sinde hiç bir taarruzda bulunmiya- cağını beyan etmektedirler. Bunlar, Alman kuvvetlerinin de İngiltereye karşı bir harekete kıyam etmiyeceğini, yalnız kendilerine bir taarruz vukuunda mukabele edecek- lerini söyliyecek derecede ileri git- mektedirler, Almanyanın harbi mevziileştirme- ği fevkalâde ümid etmekle olduğuna işaret eden Basler Nâchrichten di. yor ki: «Alman milletinin âskeri harekf- tin umumileşmesinin önüne geçilme- si mümkün olmadığını ne kadar bü- yük bir hayal inkisarı İle öğrenece- fini tahmin etmek müşkül değildir.» o. Fransız gazetelerinin ma makaleleri Paris 7 (A.A) — Petit Parislen gazetesi, harbin şartları hakkında şöyle yazıyor: Birkaç gün sonra B. Hitlerin mü- "rüvetkâr bir mutavassıtırı yardımile sulh meselesini müzakere masasına naklettirmek için manevi bir taarruz yapması beklenebilir. İddia edebiliriz ki, bu manevi ta- mi bir muvaffakiyet elde etmesine ve yalnız Polonyayı esaret altına al. mak için değil aynı zamanda Avru- pada müsamaha ile bakılması gayri. kabil bir hekemonya tesis etmesine asia müsaade etmiyeteklerdir. Tefrik Tefrika No. 63 63. SEVİLEN KADIN Necile hanımefendiye nasihat ediyo. Tüm; şunu yap, bunu iste diye aklım- ca muvafık gördüğüm tavsiyelerde Du- Tanuyorum, Halbuki o tekmil işleri. nin idaresini kocasına terkediyor, me- nafii ile alâkadar olmuyor. Misafir: — Neylersin?... - diye acı acı gülüm- sedi. - Aşk meselesi... Kadıncağız ko- casını seviyordu. Seni onu dinlemeği müraccah buluyor. Avukat, dudak büktü: — Bilemedin. — Niçin canım? — Öyle tafsilâttan haberim var ki, şayed sana anlatsam memnun olacak- sın. — Allah Allah... Ne münasebet? — Haydi, inkâr etme... Biliyorum... Eminim. — Neymiş? — Mektupta da yazdım ya: Necile hanım kocasını katiyen sevmiyor. — Emin misin? — Katiyetle, Cemil birdenbire coşmuşken kendi- i topladı. Lâkayıd bir tavırılakınd | garb cephesinde muharebeye giriş Fransız ordusu başkumadanı general general Gort (sivil kıyafetli) ile birlikte İngiltere İle Fransanın umdeleri, daima şu olacaktır: «Sonuna kadar, Hitlerci Alman- yaya tamamile galib (gelinciye ka- dar; Matin gazetesinden: «Bundan 25 sene evvel Gamelin, Joffre tarafın- dan dikte edilen Marne muharebesi emirnamesini yazmıştı, bugün, önun yıldönümüdür. O zaman memleketin selâmetinin bağlı olduğu bir harb başlamıştı. Bugün tekrar edilen ci- nayet karşısında ya caninin veyahud bizim helâkimizle bitebilecek olan bir harb başlamıştır. Galib gelmeğe kati surette karar vermiş olalım ve bizi idare eden şeflerin icraatını bekliye- im. Selâmetimiz iyi ellerdedir.» Epoguc gazetesinde okunmuştur: «Alman erkâmharbiyesinin hiç ol. mazsa düne kadar, Fransa ve hattâ İngiltereye karşi tamiri gayrikabil bir harekette bulunmamak emrini almış ve bu emri yerine getirmiş ol- duğu âşikârdır. Bunun sebebi nedir? Çünkü Polon- yada uğrıyacakları zayiatın derece- sinden henüz gafil - olan Almanlar, Nakleden : alâkadar edeceğini sarıyorsun, - diye sordu. Ferid, gözlerini arkadaşının yüzüne dikti, — Farkında değil miyim sanıyor- sun? Sen Necileye âşıksın... Hâlâ onu seviyorsun. Cemil sapsarı kesildi. Birşey söyliyemedi. — Şayed bu sırrını bana daha ev- velden söyleseydin iyi ederdin. Öyle esrar vardir ki, ağırdır; bir insan on- | Yarı tek başına taşıyamaz. Mutlaka iyi | bir dost bularak, tevdi etmeli. Hem ben ' sır küpüyüm, yavrum... Müşterilerimin bile derdierini dinliyorum da, kimse- | ye sezdirmiyorum. Yutuyorum, unu- tuyorum. — Yoksa Necile hanım da sana bir- | şeyler mi anlattı? | — Hayır! Fakat anlatsaydı da or- taya vurmazdım. | —— Peki, öyleyse bu aşk sıtrını nere. | den biliyorsun? pamir pa silâtile olmasa, bile kısmen... | miyeceğime dair yemin etmiştim. Lâ- Gamelin, İngiliz ordusu başkumadanı meden evvel kuvvetlerini tazelemek imkânını muhafaza etmek İstiyor- lar. Almanların bu oyunları, meydan- dadır. Zaman kazanmak için Alman- ların büyük mikyasta bir manevra çevirmelerini bekliyebiliriz, Fransa hükümeti, tehlikeyi görmüştür. Zar. lar, atılmıştır. Almanya, her ne bahasına olursa olsun mâni olmak istediği şeye şahit olacaktır ki, oda umumi harptir.» İngiliz gazetelerinin makaleleri Londra T (A.A.) — Sabah gazete- leri, İngiltere ile müttefiklerinin Hit- lere karşı muharebeye, nihai zafere kadar devam edeceklerin! yazmakta- dır. Gazeteler, Hitlerin plânının şarkta kati netice almak için garpte mu- vakkaten tedafül vaziyette kalmağı istihdaf etmekte olduğunu yazıyor- lar. Gazeteler, Almanyanın bilâhare İngiltere ve Fransaya sulh teklifin- de bulunmasının muhtemel olduğu mütalâasındadır. Fakat bu plânın tatbik edilmesine meydan verilmiye- cektir. Müttefikler, Hitler rejimi or- — Demek şimdi tahminin; Mesud değil... — İşte bak, buna kalıbımı basa- rım... Dalma mahzun, bedbaht bir ha- li var... — Herhalde benden daha az bed- bahttır. — Aldanmıyorsam, elemlerinizin membaı ayni, Sorduğun suâller de bu- nu gösteriyor... Gençliğimizde Beyoğ- lunda bizimle beraber dolaşmazdın da hep Acıbademde otururdun. Bunun sebebi Nevile idi, değil mi? — Pekâlâ... Söylediğin gibi olsun... Lâkin sana bir sır tevdi edersem bu odada kalacağına emin olabilir miyim? — Tabii... — Öyleyse bu anlatacaklarım, ka- sanın içine gizlenmiş bir vasiyetna- me gibi kalsın... Evet, bon İstanbul- dan onun sebebinden çıkmış, seneler- ce gurbette yaşamıştım. Şimdi de bu. raya tekrar onun için avdet etmiş bu- Tunuyorum. Doğrusunu istersen dön- kin kendi kendime verdiğim sözü tu- tamadım, Fakat Necileye karşı besle- diğim his, aşk değildir; emin ol; kin- dir. Bir lâhza sustu. Dudaklarını, kemirir gibi ısırdı. Par. | mukları o kadar âsabiydi ki mendili- ROMANYA MEKTUPLARI Bükreş radyosu ve tatlı sesli spikeri Bükreş radyosunda Türk müziği geceleri yapmak istiyorlar Romanya matbuat dairesinin de- lâletile, Bükreş radyosunu ziyaret ettik, Bizimle berâber Ankara mat- buat dairesi Balkan müşaviri Kemal Altınkaya da vardı, Bükreş radyosu- nun memleketimizde çok dinlenildi- ğini, hattâ Ankara radyosu neşriya- tından sonra, Bükreş istasyonunu arayanların çok alduğunu söyledik. Beyaz elbise giymiş, siyah papyon bo- yunbağı takan uzun saçlı bu şef, bu sözlerimizden çok memnun olduğunu söyledi, İsmi Diyamandi olan bu 58 vimli artist bize stüdyoları gezdirdi. Bükreş radyosu, Ar ra radyo bi- nası gibi, büyük ve yeni değildir. Bükreşteki binalara nisbetle basit ve küçüktür. mandi, binayı küçük bulduğumuzu anlıyarak: Yükinda büyük bir radyo bina- sı yaptıracağız, İnşaata bu sene baş- landeaktır. Gelecek sene, radyomu- | zu görmeğe geldiğiniz zaman, bizi, bu küçük binada bulamıyâcaksınız, dedi. En vevvel, küçük sü: Hepimizin merak ettiği, mekti, Ekseri akşamlar, Bükreş rad- yosunu açtığımız zaman «Radyo Ro- manya, radyo Bukareeth» diyen sem- patik bir kadın sesi duyuyorduk. Se- nelerdenberi, uzaklardan dinlediği- miz bu sesle karşı karşıya gelecektik. Radyo spikerleri de, sinema ve tiyat- ro artistleri gibi, beynelmilel bir sem- pati kazanmaktadırlar, Sinema artistlerinin, seslerini ve hareketlerini, adlarını tanıyoruz, fa- kat radyo spikerleri, hiç de böyle de ğildir, Ne adını biliyoruz; ne de yü- zünü tanıyoruz. Onun sesi İle alâka- darız, Diyamandi, bizi küçük stüdyo- dan, #pikerin odasına soktu, orta boylu, esmer bir Rumen kadını ile karşılaştık. Saçlarını diğer Rumen ka- dınları gibi, bakır rengine boyamıştı. — İşte, dedi, radyomuzun spikeri. Kendisini her akşam dinlediğimizi söyledik, Bükreş rasdyosunun kadın Spikeri, bu sözlerimizi dinlerken, ba- şını yere iğdi, hiç birşey söylemedi. Pek mahçup olmiştu. Arâdan bir da- kika geçmedi, Diyamandı bize elile, işaret etti, Yavaş bir sesle: «Bir daki- ka: dedi, Mahçup spikerin önünde inerer Er araEEEEEEE FASEENEEEEAEEEEEEREEENNN ta kaldırılmadan harbe fasıla vermiyeceklerdir. Times gazetesi diyor ki: «Bu ma- nevra hakkında şöyle demek, kâfi dir: Hitler rejiminin bekası demek, dünyanın mütemadiyen bir buhran- dan, diğerine düşmesi demek olur. Şu halde, bu rejime kati surette ni- hayet vermek lâzımdır.» - Benim maceram çok gariptir! - diye devam etti. - Biliyorsun ki, Neci- le ile yanyana büyüdük. Lâkin ara- mızda mühim bir fark vardı. O, ken- Gini asil sayan ve hakikaten kaidelere göre asil olan bir ailenin evlâdı idi. Bense bir kâhyanın oğluydum. Çok mütekebbir olan Mihrinur hanımefen- di, sultan Mahmudun sülâlesinden indiğini bir türlü unutamıyordu. Se- Benin büyük bir kısmını geçirdiği Acı- badem köşkünde onlarla buluşurdum. Pek küçüklüğündenberi gördüğüm Necile hanımını yavaş yavaş büyüdü- güne şahid oldum. Aramızda yaş farkı olmasına rağmen beraber oynardık. Çocukluğu müddetince beynimizde tehlikesiz bir samimiyet belirdi. Ne lâ- tif, tatlı ve güzel bir çocuktu. Bana karşı büyük bi mad besliyordu, Fa- kat doğrusu o saf hissini hak etmedi- ğimi sonradan kendim de anladım. O on yedisine bastığı sıralarda ben yir- mi üçünde bulunuyordum. Buluşma- larımız, seyrekleşecek yerde bilâkis sıklaştı. Mürebbiyesi olan İngiliz ka- dın kitap okumağa, hayalete dalma- ğa kendini vermişti, Bundan istifade ederek biz de, başbaşa gezmeler tertip- | diyorduk. İşte o zaman kanım damar- larımda alev gib! dönüyordu. Neclâ bana mektuplar yazıyor; ben de ken- disine cevap veriyordum. ya -girdik. | “spiker i gör- kırmızı bir lâmba yandı, Bükreş rad- yosunun meşhur sesli spikeri catan- siyone» diyerek, plâk nı lanacağını, Rumence ifade etti, mızı lâmba söndü, küçük stüdyoda, plâk neşriyatı o başlamıştı. Spikere teşekkür ederek ayrıldık. Diyamandi, bizi diğer arkadaşları- na takdim etti, Biri, radyonun hava- dis şefiydi. Hep beraber radyonun umum direktörü Tatareskonur sına girdik. Tataresko, bu mizden mehun olduğunu, ne daha büyük ve yeni caklarını söyledikten , Ankara radyosu hakkında arkadaşımız Kenial Altınkayadan izahat aldı. - Dost memleketlerin radyoları arasında sıkı bir münasebet başlama. lıdır, dedi, Biz Bükreş rüdyosunda, Türk gecesi yapmak istiyoruz. Böyle bir gecede Türk müziğinin ik parçalarını çalmak istiyoruz. Radyodaki şefler, Ankara radyo- sunda yapılan klasik müzik neşriya- tını, bilhassa Dedenin ve koro halin- de söylenen şarkıları pek beğendikle- rini söylemişlerdi. 'Tataresko, bu ârzusunu İfade et- tikten sonra, Ankara radyosunda, Rumen havları çalınırsa, pek mene nun olacaklarını, bu gibi hareketlerin dost devlet Türkiye ile kültür mi sebetlerine vesile teşkil edeceğini söy- ledi. Hüseyin Avni Ku- Bir çocuk tabancayı kurcalar- ken kız kardeşinin ölümüne sebep oldu İzmir (Akşam) — Bergamada Sin- del köyünde 13 yaşında Halil Gülü, babasına âid tabancayı kurcalarken ateş aldırmış, hemşiresi sekiz yaşın- da Haticenin yaralanarak ölümüne sebebiyet vermiştir. Hadise tahkika- tına adliyece el konmuştur. İzmirde belediye işleri İzmir (Akşam) — Belediye tara- fından Basmahane civarında inşa ettirilecek merkez hâl binasının 37$ bin liralık kısmı münakasaya çıkarıl- mıştır. Şehrdeki havagazı şebekesi nin mühim bir kısmı da ıslah edile- cektir. Belediye mezbahasında yeni ve büyük bir buz havuzu inşa ettiri- lecek, buz İstihsalâtı şimdikinin iki misline çıkarılacaktır, Belediye, şehir yollarını inşa ve tâ- mire devam etmektedir. İsmelpaşa meydanından Eşefpaşaya kadar İki. çeşmelik caddesile . Basmahaneden Tepeciğe kadar Kemer caddesi, yeni- Gen paket taşı döşenecektir. tim, Cürüm sözü doğrudur, Bu kaz be ni son derece cezbediyordu. Buna rağ- men kendisinden uzaklaşmak istiyor-. dum. Bu, vazifemdi. Bunu haber ver. mek üzere onu bir randevüya çağır- dım. Aklımca sonuncu bir buluşma olacaktı bu. Yemin ederim ki niyetim ancak ayrılmağı teklif etmekti, Tayin ettiğim yere gizlice geldi. Akşamdı. Bir ilkbahar akşamı. Hava aşk içinde kaynıyordu. Çiçek kökuları, kuş sesle. ri, böceklerin uğultuları başımı dön- dürüyordu. Yalnızdık, gençtik... Arka- sının nasıl cereyan ettiğini anlarsın. Kendimi kaybetmiştim, Ahlâksızlığım- dan vtanıyordum, fakat hırs içinde sarhoş olmuştum. Artık ne yaptığımı bilememişlim. İşte o tarihten itibaren başka hiç bir kadına bağlanamadım. Fakat sevdiğim kadın da kendisin- den nefret etmemi icap ettirecek ne varsa hepsini yaplı! Yâlnız bir defa daha, da aylar sonhra- kendisini görebildim. Aramızın bir uçurumla açıldığını hissediyordum. Büyükanne- si beni aşağı tabakadan telâkki ed yor, torununa lâyık bulmuyordu. Uzun müddet sonra Necile bana bir mektup yazdı, O geceki aşk maceramızdan fe- ci bir netice çıkmış meğer: Hamile imiş... Sevgilim ümidelzlik içindeydi, Aradan birkaç ay daha geçse, rezalet âlemin nazarına batar bir hal alacak- tı. Mihrinur hanımefendiyi tanırsın. 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: