2 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

2 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dün şehrin içinden geçen en neşeli kafile er sene 1 teşrinisanide lise ve iiniversite tahsillerini ikmal edip bu mek» teplerde iken askerlik dersleri gençler askerlik şubeleri tarafıdan yedek subay okuluna sevkedilirler, Dün Fatih Askerlik şebesinde işlerini bitirerek Harbiyedeki Yedek subay oku- #unn doğru yola çıkan neşeli bir grupla otobüste beraber seyahat ettik, Yirmiden fazla idiler, Henüz sivil elbiseler içinde oldukları halde araların- daki uzun boylu, iri yapılı bir gence «Hakkı çavuş» diye hitap ediyorlardı. Bu âdettir: Şube, Yedek subay okuluna girmek üzere toplu olarak müracaat eden- terin muamelelerini tamamaldıktan sonra şube reisi onları selâmetlemeden evvel içlerinden en iri yapılı ve becerikli görüneni çağırarak arkadaşlarını mektebe götürmek vazifesini ona verir, Bu vazileyi alana da arkadaşları der- hal eçavuşu rütbesini yapıştınrlar, görerek yüksek ehliyetnameyi almış Hakkı çavuş arkadaşlarını «dağılmıyalım çocuklar» tembihlerile otobüse bindirdi. Şoföre hiçbir yerde durmadan doğru Yedek subay okulu önünde «demirlemesi» emri verildikten sonra içeride bir eğlencedir başladı. Sivillikle alâkalarını kesmişlerdi. Biribirlerinin o gün kesilecek olan saçlarile alay edi- yorlar, maamafih briyantin ve tarak masrafından kurtulduklarını not olarak ilâveyi unutmuyorlardı. Şoför otobüsü tramvuylor arasından kurşun gibi geçire geçire, rakip ote- büslerile yarış ede ede ve gafil yolcuları çil yavrusu gibi dağıta dağıta koşturur. ken otobüsün içi hakkahadan kırılıyordu. Nihayet Yedek subay okulu önünde) demirledik, Başta Hakkı çavuş olduğu hake hepsi koşarak büyük kapıdan içe- ri daldılar, Dün şehrin içinden geçen en neşeli kafile, bahçesinde, bölüklerinde, kori- dorlarında her Türk münevverinden tatlı bir hatıra saklıyan Yedek subay oku- Tuna sevinçle giren bu gençlerin teşkil ettiği kafile idi. Şevket Roda leş NELER Gk? YOR Dalaylamanın ruhuna malik çocuk nasıl bulunmuş? Ruhani bir devlet olan Hindistanın şi- malindeki (Tibet) in devlet relsi nihayet keşfedilmiştir. Ananeye göre bu devletin başında bulunan adam mutlaka aelefinin ruhuna malik bulanmalıdır. Böyle bir ru- hun hangi çocukta olduğunu keşfetmek 439 çok güçtür. Birçok tecrübeler ve imtihan- tar yapıldıktan sonra ruhun İp ucu bulun- maktadır. Son Dalaylama, yani Tibet deve let reisi vefat ettikten sonra birçok seneler geçmişken eski Dalaylamanın ruhu bulu- nan çocuk tesadüfen bulunmuştur. Bu ço- cuk Amdo Ari'de orta halli bir ailenin ev- Jâdıdır. Doğduğu zaman evin üzerinde alâ- imi sema görünmüş olması, çocuğun hari- kulide bir şey olacağına deli sayılmıştır. Fakat annesi ile babası kendisin. den ayrılmamak için o fevkalâdeliklerini mümkün mertebe gizlemeğe çalışmışlardır. Tibet hükümdar naibi kulaktan kulağa gelen rivayetler ile bu çocuktan haberdar olunuş ve kendisinin mutemedlerinden bi- rini tacir kıyafetile mütenekkiren çocuğun evine göndermiştir. Mütemed eski dalayla- manın ruhu bulunan çocuğun yaşadığı evi rüyasında görmüştü. Amdo Ari'ye geldiği saman çocuğun bulunduğu evin kendisi- nin rüyada gördüğü erin ayni olduğunu anlıyarak sevinmiştir. Bundan sonra çacuğun hakiki ruha ma- Yk olap olmadığı şöylece imtihan edilmiş- tir: Nalbi hükümet, eski dalaylamanın du ederken dalma kullandığı tesbih ile birlik- te taklidini göndermiştir. Çocuk, kendisi- ne umutlar tesbihlerden hakiki olanı bo Evnerek aldığından, hakiki ruh sahibi ol- duğuna hükmedilmiştir. İşte bu çocuk şim» di Asyanın en mühim devletlerinden birle nin reisi olmuştur. Alev almaz kumaş İngilterenin kumaş sanayii merkezi olam Braüford'da yanmaz ve hicv atmaz bir ku- maş bulmak için birkaç aydanberi mühim bir lâborafuarda araştırmalar yapıldığını Lonâra “gazeteleri haber veriyor. Gayet gizli tutulan usuller ile yapılan bu tecrübelerden maksad yanmaz bir nevi taş olun asbelüs gibi alej almaz eiyâl keğ- fetmektir. Bu tecrübeler artık muvaffakı- yetle neticelenmek üzeredir. Kati netice Alındıktan snra yağmura Karşı muşamba gibi, ateşe ve yanığına karşı da lev almaz hususi elbiseler yapılacak ve bundan son- ra itfaiyo efradına bu elbise verilecektir. Umumi Meclis toplandı (Baş tarafı 4 üncü sahilede) yapılmış, kısmen de yapılmakta bulunmuş- tur. En son olarak hiçbir yeni gelir mev- zuubahs olmaksızın, hatti bütçemize mev- rü tahsisatlardan hiçbirine dokunulmak- sızan sırf tahsilâta ve hesap işlerine veris len ehemmiyet Ye gayretin bir neticesi ola- rak biraz önce bütçemizden bahsederken arşeltiğim 938 senesi tahsilât fazlamız ve 939 senesine müdevyor serbes nakit mev- cağumuz olan 894,099 liranın 125,000 lirası ile şehrin büyüklüğü, güzelliği, eşsiz değeri ile mübenasip bir Belediye sarayı yapmak unklinmı elde etmiy bulunuyoruz. Belediyemizin şehirie mütenasip olmı- yan harap ve girkin binasının bugünkü #h- tiynea tekabül etmekten ne kadar uzak ol- duğu ve munmtazam bir Belediye binasında çalışmanın gerek memurlarımizin ve ge- rek halkın ruhi hâleti üzerinde bırakaca- ğı iyi tesir Wa işlerimizin daha sürat ve se- lâmetle ifasını temin hususunda inkâri ka- bil olmıyan faydaları düşünülürse bu ka- rarımızın isabeti pek güzel anlaşılmış olur. Binaenaleyh müteakip senelerde de #08 senesinde olduğu gibi, muhammenat- tan fazla tahsilât temin ederek bütçeleri- mize bar olmaylan Belediye sarayını ikmal edeceğimizi, yakın bir istikbalde Içilmala- Timin moğerh Belediye sarayımızn büzük sülonunda yapacağımızı ümid ederim. Tahakkuk ve tahsil şubeleri binaları Şimdiye kadar teşkilâtımızın büyük bir Soksanı da halkla olan irtibat ve münası- betin asıl makarri olan tahsil ve tahakkuk şubelerimizin kira İle tutulan, Pesmi daire Ktuhazına, elverişsiz daracık binmlarda kal- muş olması İdi. Bunun için &e bütçemizin müzandesi nis- betinde tahsisat ayırarak bu sene Üsküdar şubemiz için yaptırdığımız binanın resmi Küşadını yapmış bulunuyoruz. Âyni zaman- da Fatih ve Beyoğlu şubeleri binalarının İnşası da ihale edilmek üzeredir. Müteakip seneler büçesine kâfi tahsisat koymak su- retile en kisa bir zamanda halkın ve me- murlarımısın ihtiyacına tamamen tekabül edebilecek yeni şube binaları temin etaniş olacağız. İş başına geldiğim tarihten bugüne ka- dar geçen bir seneden az bir zaman içinde başardığımız işleri her tür! uzak oarak hülâsaten araeti “stanbul halkının sihhi fi ihtiyaçla; için bü mesinde başta Alli m! yet hükümetimizin göste tunduğu himaye Önünü #orom balkile birlikte duydu arretmek vazifemdir. Sözlerime nihayst vorirken edeni, nın en 4e- mirle ler n ve Cümhüri- mek lütfunda bu- anbulun. yühe um şükenne yi bi esek heye mübalâğadan ler tasnif edildikten sonra B. Necip birinci reis vekilliği için 50 ler mürettep Âzanın nisfının bir fazlam ol- madığından, bunların intihabının oniz olup olmadığı tereddüdü muclib oldu. vümeninin Belediye meclislerinin o talimatnamesine tevfikan bu gibi intihaplarda mutluk ekse- riyet lâzım geldiğinden, intihabın yenilen- mesini muvafık görüyordu. Yeniden yapı- lan ikinet rals vekilliği intihabında B. Fa» ruk Derelinin 5$ reyle ssçildiği anlaşıldı. Kâttpük için de B. Sadi 59 rey almıştı. Di- yanı riyaset intihabi bu suretle tamamlan- dıktan sonra Daimi encümene, noksan ka» lan dört Azan intihabıne Burada Vali, celseyi tatl suretle üraya hitaben evvelki ckseriyete yakın rey alanların nazarı dik- kats alındığı takdirde intihabın koluylaşa- biteceğini söyledi ve Suphi, Refik Ahmed, Ekrem Tör ve Fuad Pazlının ekseriyet at- dıklarını ilâve etti. Gelse tekrar rak Da- di B. Suphi, k Spin 41, B. Ekrem Tür 40, ve Kazandık- “Cümhuriyet bayramı Tam-lamaaa, tam tam tam tam... | Rap rap rap rap... Beyazıd meydanından 1939 senesi Cümhuriyet bayramı merasimi. Ma- ziyi cami temsil ediyor, Minare, kub- be kati hatlarla kesilmiş, sade cep- hesi, yer yer bulutlar geçen mavi kubbenin altında bembeyaz. Karşı sında Üniversite kapısı, sira'ile ve karşı karşıya tribünler, içerileri bay- lar ve bayanlarla dolu. Veznecilere gi- den geniş yolun iki türafındaki yaya kaldırımlarma ip çekilmiş, arkasın- da saatlerden beri alayı bekliyen ka- dın, erkek ve çocuk kalabalığı, Ünl- versite önünden gelen alay askeri talebe yurdu köşesindeki ağacın önünde kıvrılıyor, tatlı bir !'vicacla geçidin muntazam yürüyüşüne tabit bir güzellik veriyor. Yurdun pencereleri gençler ve âilelerile dnlu. İğne atsa- nız sesini duyabilirsiniz. Çünkü halk © kadar sessiz, Yalnız her alayın önünde biran için tam tamaaa tam, tam tam tam diye döğülen küçük trampetelerinin sert ahengi ve ona karışan mütemadi rap rap rap... Yedek subaylar, piyade, süvari, mo- törlü kuvvetler, itfaiye, polis, esnaf sporcular, talebe hep geldi geçti. Bun- ları görmek için geceden kalkan s0- kağa dökülen (o halk heyecanlıydı, fakat aralarından ikisi o günü dâha derin hissetti, ikisinin de istikbal ve hattâ mesleğinde bu manzara büyük rol oynadı Biri, elektrik, kumpanyası binası önündeki amele kılıklı uzun boylu zayıf bir adamın olmuzundaki sarı saçlı küçük oğlandı. Arkasına mavi bezden bir şoför gömleği giydirmişlerdi, babası- i geçerken, alkışla ürküp şaha kalkarken, yahud muzikaya ayak uydururken © babası- nm başı, altında bir at başı, ku- lakları birer yularmış gibi yakalıyor, çekiyordu. Bu yuvarlak sarı baş 58- yircilerin alay kadar gözünü aldı, ateşli, hulyalı iki elâ çocuk gözünün tesadüt ettiği gözlerde uzun bir hatı- ra izi kaldı. Öteki baş açık, çatık kaşlı, çökük yanaklı, derin gözlü bir hukuk talebesi idi. Kimse dikkat et- medi, çünkü alayda çok talebe . vardı. 1970 de zamanının en. “meşhur «metoranson» | Hifzı Elâgöz büyük bir filim çevirmeğe hazırlanıyordu. O günlerde alayı, kalabalığı, maşeri sah- neleri bol sergüzeşi eserleri gene moda olmuştu, Onun için oluz sene evvel yazılmış «İki arkadaş» isimli eski bir romanı intibap etti. Eserin birin- di kısmı Anadoluda geçiyordu. Roman Erzurumlu bir çavuşla İstanbullu bir genç neferin İstiklâl harbindeki meceralarile başlıyordu ve birinci kısım cephede geçiyor, Erzurumlu çavuşun şehadeti ile bitiyordu. Birin- ci kısmını teşkil eden sâhne çevrilmiş bitmişti. İkinci kısmı Beyazıd mey- danında, Cümhuriyetin on altıncı yıl- dönümü bayramında başlıyordu. Romanın İstanbullu kahramanı şimdi zengin bir müteahhid bulunu- yordu. Apartıman, yal, köşk, yat, çifte otomobil, yedi rakamlı banka hesabı herşeyi vardı. Yalnız heyecanı yoktu, çünkü para İle alınacak her zevki almış ve tüketmişti. O gün oto- mobilini alay için boşaltılan yok dan geçirmedikleri için halkın ara- sına karışmıştı. Geçidi seyrederken bir piyade taburunun önündeki sancaktar ona şehid arkadaşını ve gençlik maceralarını hatırlatmıştı ve ona ilâve olarak halk arasındaki genç bir mektepli kızla tanışmış, kızın kü- çük kardeşini, alayı göstermek için omuzuna oturtmuş, gece öksüz olan kıza şenlik göstermek üzere kardeşilâ beraber otomobilinde bir gezinti yap- mıştı, Ve bu hâdise ile mütcahhidin köhnemiş, hodgüm kafasında ve kal- binde yep yeni bir hayat başlamış, kızla beraber halkın hizmetkârı ol mağa karar vermişler, servet ve ha- yatlarını halka hasretmişlerdi, Belki bu bir masaldan ibaretti fakat halk masalı sever ve filmi çeviren Hıfzı Elâgöz de filimin getireceği şöhret ve para kadar, kendine kir Cümhuri- yet bayrami sahnesini sinemaya ge- çirmeğe fırsat verdiği için memnun- du. İşte muhayyel bir müteahhidin Yazan: HALİDE EDİB köhne kalbinde yeni bir hayat filizi sürdüren bu maşeri sahnenin bu kadar parlak ve tantanalı olmasına bu sebebiyet vermişti, Ve filmin bu ikinci kısmını müzakere ve tesbit için Elâgöz, Mhtiyar muharriri, baş sanat- kârları, ses mühendisini, dekorcuyu, hülâsa bir filimin yapılmasında âmil olan başlıca eşhası toplamış müna- kaşa ediyordu. Yalnız bütün «metor ansen, lere bas olan istibdad ve inad- Ie etrafmdakilerden fikir almaktan ziyade kendi fikirlerini onlara dikte etmeğe çalışıyordu. Diyordu ki: <Evvelâ ses mühimdir. Sahne €s- nasında (tam tam) larla (rap rap) lar mütemndiyen İşitilecek, bazan yakın bazan uzak, fakat hiç susmıyacak. Bunun ahengi ve temposu pek mü- himdir. Bizim o günkü ordumuzun yürüyüşünde bir hususiyet vardır. Sonra bu (tam tam, rap rap) ın ar- kasında başka bir ahenk ve trampe- te sesi de vardır. Çünkü müteahhid güzlerile Beyamddan geçen alayı sey- rederken şuurunun altında başka bir alay hatırası uyanıyor... O alay kur- tuluş harbinde, bir merasim meyda- nında değil, harp cephesine yürüyen- lerin dağda, tepedeki ayak sesleri... Bu sahneyi havada bir heyulâ alayı gibi göstereceğiz. Rap raplar daha yumuşaktır. Çünkü ayaklarında ça rık vardı. Dövul frampete olmuya- caktır, çünkü Erzurumdüân Sakarya ya yaya gelerek iltihak eden çavuşun sevkettiği alay muzikasız yürümüş- tü, Kıyafet de mühimdir... Roman bu hususta sarihtir. Dikkat edilecek bir noktada şudur: Yerdeki alay değiştikçe havadaki alay da değişe- cektir. Meselâ yerde askerden sonra esnaf, mektepli ve saire geçiyor, gük- tede sahne değişmeli köylere intikal etmeli, bazan yanan bir köy, kaçışan boş dönen köylü, sonra orduya ilti. erkekler, sırtlarına çocuk- z&k, cephane lar... «Bir mühim nokta da yerdeki ala- ya hayat ve gündelik bir tabillik ilâ- ve edebilmek için yurdun pencere.« sindeki gençlere yedek subayları, as- keri mektebi geçidini fazla alkışlat- tırmah... Yanlarındaki bayanlarla ko- nuşmalarına birkaç külhani cümle Hâve ettirmeli. (Elâgöz en genç aktri- se göz kırptı) başka bir nokta daha var, Bence müteahhidin âşık olduğu kız seyirciler arasından alınmamalı, Bayraklı mektepli kız alayının önün- dekini almalı... Daha çok tesir ya- par... Yürüyen bir al bayrak orma- nı gibi dalgalanan bayrakları taşı. yan kızları en güzel ve boylu (ilgü- ran) lardan seçeceğiz. Sen ne dersin Semiha?» Semiha baş aktristi, eserde müte- ahhidin âşık olduğu km oynıya caktı. Düşündü. — Kostüm ne olacak? — Hikâye — — Çocuğu, nerede görecek? kamyonda. — Nasıl kamyon? — O göce Sarı çizmeli mahallesi, çocuklarını, gençlerini, mahalleden nakliyat şirketi kamyonu şoförü Adil - palronunun müsaadesile kamyona bindirir - şehri dolaştırır. Bu vesile VW gece şenliklerini de göslerir. Sonra kamyon tam Galatasaray önünde bir tramvaya çarpar, kızın kardeşi yaralanır, müteâhhid imdada koşar..« Mubarrir fakat eserde kamyon mamyon yök. Elâgöz (anud) — Cümhuriyetin ot sltıncı yıldönümünde öyle bir kam- yon vardı, Muharrir — Ne biliyorsun? Elâgöz Kamyoncu babamdı. Gündüz bana alayı omuzunda Beya» sıdda seyrettirdi. Gece mahalle çö- cuklarını kamyona doldurdu, Beyoğ- Yana götürdü. Halk hep bize baktı... Muharrir — Bu senin alaym mi benim alayım mı? Elâgöz — 'Tabil benim alayım, hangi filim de eser tmetoransen» in keyfine tâbidir, çünkü sanata can ve ren odur... İki sanatkâr biribirlerile bu mese- leye dair münakaşa ederken başka bie mecliste de Cümhüriyet bayramının on altıncı yıldönümü merasimine gil hatıralar itiya ediliyordu. Bu Beyand civarında küçük bir apartımanda ya- Şıyan yaşlıca bir müverrihin misafir. lerine intibalarını anlatmasile baş- Tadı. — Hukuk talebesiydim. Onun için tarihi o günlerde herkes ktisad ba- kımından tedkik ederken ben hep hukuki şümulünü düşünüyordum. Malüm ya o günlerde ikinci büyük dünya harbi başlamıştı, Herkes dün- ya servetinin milletler arasında daha makul surette taksiminin sulhün esası olabileteğini söylüyordu. Fakat ayni zamanda sulhü ferd ve millet arasın- da hâkkın, yani manevi servetin adaletle tevzii de konuşulmağa baş- lanmıştı. Bu mesele üzerine ne yazılsa ökur dudurdum. Oyün alayda bir müşahede bana bir çök eserden daha manidar geldi. Anlatayım: 'Tribündeki kalabalık ile kaldırım. dakiler aresında hem Kıyafet höm de Alkışladıklatı şeyler itibarile hayli fark vardı. Beyana Aksaraydan gittim, aske. rin geçeceği köşelerdeki halkın kıya- feti çök pejmürde id. Fakat tribün- lerdeki halktan daha slâkadar olmuş olacaklar ki saatlerce sokak başların- da ayakta sabırla ve slâka ile bek- Miyorlardı. Tribünler hemen herşeyi nezaketle alkışladı. Halk ordudan sonra neyi alkışladı bilir misiniz? Ec. mebi devletleri temsil eden otomobil- ler arasında geçen Polonyayı. O gün- lerde Polonya kuvvete kurban olmuş, ismi var cismi yok “bir memleketti. Başımda şapka olsa halkın hak mef- humuna çıkaracaktım. O kadar hal- kın hukuk mefhumunun ebedi ölçü- lere dayandığını hissettim. «Bir müşahede bana halkın Cüm- huriyeti niçin kendine mal ettiğini de hissettirdi... Çünkü halkın..» Bir misafir — Söyliyeceklerini emi- nim «Halk ve Cümhuriyete isimli eserinde okuruz. Nafile nefes tüket- me,.. Müsaade edersen radyoyu aça- yım da... Bayan Samime ööyliye- cek... HALİDE EDİB GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Eski ve yeni Ticaret Vekilleri Ticaret Vekili 3, Cezmi Erçin istifa et- miş, yerine Aydın mebusu B. Nazmi 'Topçu- oğlu tayin edilmiştir. B. Cezmi Erçin Ksk! Ticaret Vekili B. Cezmi Erçin İstan- bulludur. 185 te doğmuştur. Mülkiyeden mezundur. Yranszca, Alma biraz da İngilizce bilir, İhtisası maliye ve iktisad olan B. Erçin'in mebusluktan evvelki va- sifesi Zirast bankası Umum müdür mua vinliği idi. panyol gazeteleri küçük hacimde çıkıyorlar Maârid 1 (â-A.) — Kâğnd fikdanın. dan dolayı İspanyol gazeteleri yarın. dan itibaren sahife adedini azaltmak Evlidir, bir çocuğu vardır. B. Nazmi Topçuoğlu Yeni Ticaret Vekili B, Nazmi Topçuoğlu Aydında, 1888 de doğmuştur. Mülkiye #n6- sunudur. Ecnebi dil olamk Fransızca bi- lir. İhtisası ticaret ve Iktisadda olan yeni vekilin mebuduktan evvelki meşguliyeti ticareti ve Ayın Zirsi Batış kooperntifle- ri idare meclisi relsliği idi, Kendisi evlidir, çocuğu yoktur. Fransız hariciye müsteşarı sefirimizle görüştü Pariş 1 (A.A) — Hariciye müste şarı B. Champefier de Ribas, öğle den sonra, Türkiye büyük elçisi EB. Behiç Erkini kabul etmiştir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: