3 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

3 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BİR HİKÂYE KARTLA ZE SAA Bedad gazinoya girdi, Kendisini bir kemleye atarak: — Aman, dedi. başıma öyle hir iş geldi ki, mayınz, Efendim, dün akşam üzeri işim- den biraz erkence çıkmıştım. Niyetim eve gitmek, elbise değiştikten sonra tekrar $0- kağa çıkmaktı, Çünkü akşam saat yedide genç, gürel, arif bir kadına randeyum Yarât, Benim oturduğum evi bilirsiniz. Bu raya gitmek için mutlaka bizim Cemliin &vinin önünden geçmek lâzımdır Ben de saat yedide buluşacağım genç ka- dını düşünerek dalgın dalgın Cemilin ovi- win önünden ordum. Birdenbire tar dığım bir sesin ismimi çağırdığını işitilm. Dönüp baktı ri balkonuna çik- mış, beni çağırıyordu. Arkadaşım, benim durup kendisine baktığımı görüne€ — Aman, dedi, sana mühim birşey anla- tacağım. Biraz içeri gir. Merak ettim; arkadaşımın evine girdim. Cemil arkamdan sokak kapısını kapadıktan sonra: 15- — Kuzum kardeşim, dedi. ortalığı daha ye-! ritim. Kirlenmesir çıkar da yukarıya ö Gemilin bu Çünkü onun evinde ayakkabı çıkarmak âdı ti filan yoktu. Uzun uzun iskarpin Çıkar. mağa bayağı üşeniyordum. Bunun içi milç: » Şu iskarpinle- edim, şimdi iskarpin çıka- Fakat Cemil israr ediyordu — Olmaz, olmuz kardeşim... İskarpinleri- a ortalık kirleniyor, temizlet- tirilmesi pek güş oluyor. , Cemilin bu sözleri üzerine iskarpinlerimi çıkardım. O bana bir çift terlik verdi. Bun- ları #iyerek yukarı çıktım Bir aralık Cemil; — Ben şimdi geliyorum kardeşim!... Dİ- yerek bulunduğumuz odadan dışarı çıktı. On dakika bekledim, Cemil yok, yirmi dakika bekledim yok... Meruk ettim. Odadan dışa- ri çıktım. — Cemli.. Cemli!.. diye seslendim. Arka- daşımın sesi işitilmiyordu. A mda terlikle aşağı indim. Her oda- ya girip çıktım. Cemil yok, yok... Hayatım- da bu derece hayrete düştüğümü bilmiyor- dum. Şaşkın şaşkın odadan odaya girip çı- karken gözüme bir mektup ilişti. Bu Cemli tarafından bana yazılmış bir mektuptu. Adela kaparcasına aldım. Okudum: sAzizim kardeşim, Seni Allah gönderdi. İskarpinleri giyip mühim bir yere gidiyorum. Bilirsin ki, iki- de ayakları ayn! büyüklükte ve bi- çimdedir. Bunun için iskarpinlerin ayağıma gayet iyi uydu. Sakın evde bana aid fazla ayakkahı filân aramağa kalkma... Çünkü 5-6 saat kadar evde bek- rsun. Gelince İskarpinlerini ub hayretimi büsbütün fazlalaş- andan da fena helde canım at yedide genç, güzel, gık ınla randevum olduğunu düşündük- çe çileden çıkış Ş saat terlikle ayağımda del utaya gidip ge- dt » Ayağında hâlâ be- ardı, Elinde bir pake Ce- | ! | n belki de kavga et- | Lâkin kavgaya başlama” dan önce beni dinle. Onda; liyeceksen söyle. lerini giyip soka mın sebebini anlatayım... Vakıâ Cemile karşı son derece hiddetli idim. Fakat kendimi tuttum — Pekâlâ.. dedim. anlaş bakalım. Neler yumurtluyacaksın. Dinliyorura. Cemil bir izkemleşe oturdu: — Mekteptenberi arkadaşlarımın bana eğair» dediklerini bilirsin. Bütün hayatım» lâ senin iskarpin» ğa mecbur olma- da topu topu iki üç manzume yazdığım hal- | de ismim şair kaldı, Vakıâ edebiyata mera- kun vardır amma şairlik nerede? Ben ne- rede?, Bundan iki ay evvel Necmiye ile tanış- Tefrika No. 117 sonr ne söy- | tım. Bu genç kadın son derses Boşuma gi- diyordu. Necmiye bir gün bana! — Siz şairmişsiniz öyle mi? dedi, Güya büyük bir tevazü gösteriyormuğum gibi. — Arkadaşlarım öyle derler. verdim, Necmiye bana sokularak: - Ben size hiç birşey Hham etmiyor mı- yım?.. diye sordu. G ke — Birşey orsunur. — Öyle ise benim için bir şiir yazınnıza.. demez mi? Tabii: — Peki - Zaten ben de böyle birşey dü- günüyordum... demeğe mecbur oldum. Artık o günden sonra Necmi ber bu- luştuğumuz zaman bana soruyordu Hani benim şilrim?... Ne kadar kendimi sıksım Necmiye için bir şiir yazamıyorum, Vakia gençlik hizile şiire benziyen Iki üç şey karalamıştım. Fa- kat bunları yazdığım zaman on dokuz ya- şında idim. Her akşam eve gidince elime kâğıdı ka- lemi alıyor, kafa patlatıyordum. Üç hafta içinde ancak iki mısra çıkarabilmiştim. Bir yandan da Necmiys mütemadiyen ben kiştırıyordu. Nihayet bu sabah kendi ke: me karar verdim. Akşama kadar mutlaka Necmiye için yazucağım şiiri bitirecekt Bu sırada meşhur bir romancinı haya- tana dair vaktile okuduğum bir kitap aklı- ma geldi. Bu eserde meşhur edebiyatçıla- rn yazı yazmak için baş vurdukları garip wsüller anlatılıyordu. Bunların içinde bi- ri pek tuhaftı. Büyük sanatkâr başladığı bir romanı bitirinceye kadar sokağa çıkmamak n garip bir usule baş vurmuş.. Romanı- nı yazacağı zaman ne kadar kundurası var- sa hepsini toplar, evinin damına atarmış... B retle evinde kapanır kalır, romanını yazarmış. Eserini bitirdikten sonra dama bir adam çıkartır, kunduralarını toplatır- miş. hem bu sul ona uğur getirir zitınini açarmış, Düşündüm bu usul hiç de fena de- gildi. Ben de böyle yapacak akşama kadar kendi kendimi evde hapsederek cağı şiir için çalışacaktım. Dört çift Iskarpinim vardı. Bunları biri- birine bağladım. Açık percertden bizim evin damını nişan aldım, İskarpinleri salladım. Salladım. Bütün kuvvetimle fırlatıp attım. Fakat o derece hızlı atmışım ki, iskarpin- lerim bitişik evin damma gitmez mi?... Şim- di ne halt ödecektim. Kendi kendime. — Canım dedim, bir kere şu manzumeyi yazıp bitireyim. Sonra bunun çaresine ba- karız Lâkin akşama kadar evde kendi kendimi hapsettiğim halde yazdığım iki mısraa bir üçüncüsünü llâve etmek mümkün olama- di. Üstelik saat boş buçukta da Necile ile randevum vardı. Şimdi ne yapacaktım. Or- tada kunduralarım yoktu. Can sıkıntısından çıldıracak bir ruddeye geldiğim zaman pen- cereden seni gördüm. Ne kadar sevindiğimi Hikâyenin bundan « Kuzum karde- Cevabını değil, pek çok şeyler ilham edi- Hikmet Feridun Es Parasız Diş bakımı Cumartesi, salı günleri 8. 13 den 15 e kadar diş çıkarmak ve teşhis fukaraya meccanendir. Diş röntgen filminden de yarı ücret alınır. Ankara caddesi: Bemihlütfi apartı- man No, 149 Diş tabibi: Cevdet Germeyen Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassısı Divanyolu 104 Muayene saatleri Pazar hariç ber çün 25-6 Salı, Cumartesi 9,5-12 fukaraya Tr. 22398 SEVİLEN KADIN Gözleri iki kızın üzerindeydi. Zih- nine bir fikir geldi. Cemil Aciba'ya doğru ilerledi, Yüzünde tatlı bir sandet ifadesile; — Bulundular, öyle mi?... - diye haykırdı. - Anlatl Söylet... Erkek, cevab vermekte (ereddüd gösteriyordu. Necile ile Süzi biribirle- rini gözlerile âdeta kucaklıyorlardı. Cemilin müdahalesine imkân olma- dan dansöz, annesine doğru yürüye- rek: - Siz, Mihrinur hanım efendinin. torunu Necile hanım mısınız? - diye sordu. — Evet, — Zevciniz kimdi —! Cemil, ânne ile kızın arasına girdi. — Rica ederim, susunuz! - diye yalvardı. Süzi, hazin hi başını salladı. — Sussa da ben bilmiyor muyum?.. Vehbi bey, değil mi? Bana sizin ma- ceranızı hikâye ettiler, Nakleden : ( Vâ - Nü) — Kızım... Evlâdım!... — Ben sizin kızınız değilim... Sizin ikinizi de aldatıyorlar. Yanlış biriz Üzerindesiniz... Ben Yunanlı bir kı- zam... Helen ırkındanım... Seviyesi itibarile de öyle bir kadınım Xİ, na- muslu âile kadınlarının meclisinde bulunamam... Birdenbire hışımla : — Renza! Gel! Buradan gidelim... Çabuk. Gemile dönerek: — Beyefendi!... Beni lütfen eviniz den çıkarınız... Beyoğlundan getirdi. ğiniz yere bırakınız. Erkek onu tutmak tecrübesinde bulundu. Fakat dansöz, babasını itti. Zavallı Cemil artık düşünmek has- sasını bile kaybetmişti. Yalvararak, evlâdının arkasından yürüdü : — Süzl! — Bırakın beni! — Çacuğum! — Allah rızası için, bırakın... Ne derece ıztırap çektiğimi bir türlü an- Matbuat takımı bayramda Ankaraya gidecek Şeker bayramı tatilinden istifade edile- rek şehrimiz Matbuat takı mak karalı m dan-An il zi intişar e rin spor muharrirleri- nin meydana getir matbuat takımına bu samimi dostluk maçından başka ayrıca Ankarada spor teşkilâtı hakkinda tedki- katta bulunmak imkânı verilecek ve ken- dilerile, beden terbiyesi umum müdürlüğü erkânı arasında temaslar yapılacaktır. Bu dostluk » işliraki tekarürr eden matbuat tal cuları hazırlıklı bulun» mak ürere antremanlara başlamışlardır. Takımın azami şekilde kuvvetli giti başkan EB. Ahmed İhsanın mezarı da yapılan çalışmalar şemereli neticeler ver- mektedir. Matbua: takımı be mdan bir gün evvel dehrir lerek bayramın ikin» el günü Ankara matbuat takımı ile karşı- laşacak ve ayn! akşam şehrimize avdet edecekti Galatasaray - Beşiktaş maçı Şeref stadında yapılacak Fikstür mucibiüce gelecek büfta yapıl ması İcap eden ve Hg maçlarının en mühim karşılaş, arından biri olan Galatasaray - Beşiktaş müsabukasının oynanacağı stad hakkında iki kulüp arasında bir ihtilaf çıkmış ve her iki klüp bu maçın kendi sta- dında oynanmasını ileri sürmüştü Hafta arasinda yapılan hususi bir top- Yantıda bu meselâ görüşülmüş ve karşılaş- manın Şeref stadında yapılmasını Galata- #aray klübü idarecileri kabul etmişlerdir. İkinci devrede yapılacak Galatasaray - Be- şiktaş maçı Taksim stadında oynanacaktır, Bu haftaki maçların proğramı Beden Terbiyesi İstanbul Patbol alanlı- ğından: CUMARTESİ Taksim stadında; Beyoğluspor - Davutpaşa saat 1430 ha- kem Fikret Kayral yan hakem Rahmi « Badık. PAZAR Taksim stadı: Ortaköy - Demirspor saat 1030 hakem Halit Ösbaykal yan hakem Hami - Bekir, Beylerbeyi - Kale sant 1230 hakem Ah- “med Göğdün yan hakem Şevki - Mufah- ham. Fenerbahçe - Vefa sâat 1430 ha- kem İzzet Apak yan hakem Halit Özbay- kal - Pahrötdin. bdar - Şişli saat 1090 hakem Basri Bütün yan hakem Turgut - Necdet, Altın- tuğ - Hilâl saat 0 hakem Eşret Mutlu, yan hakem Beşiktaş - Süleymaniye saat 1430 hakem Şazi Tezcan, yah hakem Ziya Kuyumlu - Belâmi Akal. Fener stadı r Anadolu saat 1030 hak; Bılkı Eryar yan hakem Kenan - Hazım lataspor - Altınordu snat 1230 hakem Nec- det Gezen yan hakcm”febil - Emin, Kara- gümrük - Anadoluhisar saat 1430 hakem Refik Top yün hakem Harun - Salih. KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında, EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır, Alım satim, Kira işlerin. de'iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! Uuyamazsınız... — Annen cektir. — Mazide çektiğim bütün azaplar şu anda çektiğim işkencenin yanında hiçtir, — Nereye gidiyorsun, peki? Evime dönüyorum. Cemil, gözlerinde bir hiddet şim- şeğile evlâdına baktı. Genç kiz, acı acı: — Korkmayınız, . diye tatmin etti, - O eşikten içeri artık hiç kimse adımını atamıyacaktır... Yarın, ya- hut daha sonra düşünüp bir karar vereceğim... Bu gece, rica ederim, bırakın beni, buradan gideyim... — Lâkin yarın?... — Evet, sizi göreceğim... Siz ge- lirsiniz... Size herşeyi anllırım... — Gitmeyin. — Söyledi: sizi tapınırcâsına geve- Şu anda öyle bir iş- kence, öyle cehennem azabı his- sediyorum ki... Bu hale dayanamı- yorum... - Burada düramıyorum... Beni alıkoyup kahretmek niyetinde misiniz? — Peki, yarın? — Yarın sizi görürüm Gelirsi- hiz... Size hislerimin, düşünceleri- min inkişaf şeklini anlatırım. -- Yemin edin bari... — Neye dair? — Hiç bir delilik yapmıyacağınıza... a Kuyumlu - Halit Üzer, | 'Tefrika: No, 107 Yazan: İskender Fahreddin Hatice; yüzünde tül peçe olarak huzuruna gelen kadını yabancı hissetmemişti . . Gerçi Leylâ Abdullahın döndüğüne dair bir haber almış, fakat bu haber tecyyüd et- mediği için inanmanıştı. Hatice nihayet hakikati it oldu! Ben Abdullahı gördüm, Lâkin o şimdi eski Abdullah yaşında bir delikanlı ©) ön dürdü kadar güzel, ya irafa mecbur Leylâcığım! değil. Yirmi nuş. Hem de ayın şıklı bir delikan» Leylâ hayretini gizliyamedi: — Abdulah nüş olsaydı, bana golir- di. (Canla gönderdiğim mektubu Ur daği- pa nasl götürdüğün, orada neler gördüğü- nü anlatırdı, « Bunları yolda geçen gün bana da an- lattı amıma, ben onun Abdullah olduğu- na inanmadım. Leylâ! Eli yaşında, çirkin bir adam bir anda bu kadar gençleşir ve güzelleşir mi? Buna inanmak için aptal emeğe başladı: — Bu dakikada içime bir ferahlık çök- tü. Kulağıma gelen bir 305: «On. İnan. Abdullah miştir!e diyor. Onu be- nâ neden getirmedin, Hatice? - Bözlerine inanamıyorum. Abdullahtan bazı şeyler duymuş da bana söylüyor gi- bi.. içimde gistikçe derinleşen bir şüphe var, Bizim gönderdiğimiz Abdullahi dağ- da kurdlar parçalamış diyorlar. Leylâ gözlerini kaparmıştı, Başını arka- sındaki duvara dayamış hareketsiz düru- yordu. Birdenbire gözlerini açarak arkada- şının yüzüne baktı; - (Tusumlı sudan fçmişse gençleşmiştir, Hatice! Ur dağındaki su insani hem çirkin- leştiri, hem de gençleştirir. Kıys'e bakarak herkesin unun gibi olacağını mi sanıjor- sun? — Evet. Kıya ken, bunun aksini n. Leylâ başım sallıyarak yavaş yavaş arlat- mnağa başladı: Ben henüz sekiz on yaşlarında bir ç0- cukken, kabilemize Şamlı bir misafir gelmiş ve birkaç gün burada kalmıştı. Bir akşam Ur dağının esramdan bahsediyordu. Ben de o sırada babamın dizinin dibinde otu- Tuyordum. Bu şamlı misafir, babama: «Ur dağındaki tılsımlı suyu Türklerden alsanız çok zengin olursunuz!» dedi. Bu hi- kâyeyi merakla dinliyordum. — Baban ne cevap verdi? İlk önce ehemmt: ründü. Fakat, Şamlı misafir (Tılsımlı su)- yun mucizelerini birer birer sâyip dökmeğe başlayınca gözlerin! açtı: «Türklerden bu suyu nasil satın alabiliriz?. diye sordu. amlı misafir: sUrman ile anlaşırsınız. ona para teklif edersiniz. Satın aldıktan ria yurdunuza getirip durur- miş gibi gö- öndermişler. wan baban buna muvaf- sarayın bahçesinde de bir uzu bulunacaktı. Daha he bekliyorsun? — Babanız hesabına iyi otur d yorum da. Yoksa sen de besi eşi bulunmıyan kızlı yok. Ley âve etti: — Mühim bir noktayi süyun en büyük kı geli çirkin ve 1 yapması Ul » herkes is- tifade edemez. Hiç kimsenin bir yudum iç- mesine cesareti yoklur ve olamaz, Eğer AD- dullak (Tılsımlı su) dan içmişse, ona yol gösteren (Can)dır, Onun temiz yüreği, to- — Birşeyden kork ıztiraplar çeklim ki, darbeye şi kaşarlanmıştır... ısmarladık. Sudan çıkarılmış bir balık gibi çırpıniyordu. Onu burada tutamıya- cağını herkes anladı. Arkası sıra ko- şan babasile birlikte merdiven sahan. lığına kadar geldi. Necile ise, büsbütün şaşkındı. Bu sözlerden, bu hareketlerden birşey anlıyamamış, bitkin bir halde ken- dini bir koltuğun üzerine bırakmıştı. Dansözün asabiyetini mucib olan muammayı anlamak için zihnini yo- ruyordu. , Ancak otomobilin hareke- tinden sonra kendine gelebildi. Rosso, kalbi sızlıyarak salondan çekilmişti. Cemil avdet ettiği vakıt Necileyi tek başına ve perişan bir halde buldu. Genç kadın: — Cemil! « dedi. - Burada benim anlıyamadığım esrarengiz hadiseler cereyan ediyor. Fükat felâketi hava- dan anlıyorum. Kimdir bu kız? — Sirin kızınız | — Öyleyse? — Durun... size izahat vereceğim. — Duramam, bekliyemem... He- men söyleyin! — Çok vahim bir vaziyet... — Bir yara daha alırsam ne çikar? Feleğin evvelki darbeleri beni öldür- medi ki bu öldürsün... mayın Öyle ruhum her vürlü Alaa | | e düşü- | Buna ihtiyacımız | , lar, Bunları okur; miz düşünceleri nihayet Abdullahın feda- kârlığı ona bu nimeti vermeğe sebep ol- muştur. Hatice bu bahsi açtığını pişman olmuş gibi görünüyordu. Güya Leylâ, Abdullahi görürse hemen sevecek, ona Âşık olacaktıl Hatice bu düşünce ila Abdullabı saraya gir4 mekten menetmişti, Leyli — Sen yarın o buraya getirmelisin, Hatice! Ben onun yüzünü görür görmez. iCunlın yanından gelip gelmediğini anla- rım, dedi, (Can) benim mektubumu almış- sa, muhakkak ki, ona bir cevap vermiştir. — Cevap vermediğini söyledi, takat, çük bir hediye getirmiş, Ben bu hediyı inanmadım. Abdullah eminim ki, Ur dağın» da ölmüştür. Hatice, Leylânın israrı üzerine, ertesi gün hu bulup getireceğini söyl sonra her ikisi de yataklarına Bir gece «Ayın on dördü» Leylâya güldü! i, kızımı yola getirmek ve (Canj n iyice soğutmak için, çölün bütün si- hirbazlarını kendi zaviyezina davoç etmişti. Mehdinin odasına bir hayli kalabalık var- sihirbazlara: n yün kızım için bir at yarışı yap« i Leylü bu yarışçılardan bi- rini beğenir de gönül verir ve Urman'ın oğ- unu unutur diye bekledim. Halbuki, kizı- min gönlü hâlâ Canda, Onu bu serseriden ayırmak İçin ne mümkünse yapmanızı isti» yorum. Buna muvaffak olursanız, hazine- min bir kısmını size vereceğim. Mehdi sihirbazlarla konuşa dursun.. ayni saatte sarayın kapısında dolaşan genç bir Arap kızı nöbetçilere yaj — Ben yabancı değilim ken bir hocadan ders aldım. Onun çocuk- luk srkadaşızım. Bana haber göndermiş; geldim, Kendisini göreceğim. Yol veriniz de geçeyim Nöbetçiler müşlerdi. — Hele bir kere şeyhin kızına haber ve. relim. Kabul #derse, dairesine kadar götü- rürüz. Diyorlardı. Arap kıri beklemeğe Tazı ol- du. Nöbetçilerden biri Leylâya haber gö- türdü. Leylâ birdenbire şaşırmıştı. Onun böyle bir şindan yoktu, bu güzel kızı kapıda hayli üz- y kabul ediniz.. getirsinler. Dedi. Leyli eyeyer düşündükten belçiye emir kı Gölde rıları gezerdi. Diğerleri yüzü ardı. sini kaldırdı Leylâ o ii kadar #el yürlü bir insan görmemişti — Gökten bir melek imi geldi? Yoksa ayın i canlandı? Sen kimsin. nereden rap kızı, Hatizenin yüzüne Hatice, Arap kızından Şüphelenimişti, Bu kız bana yabancı gelmiyor. Diya mırıldana n yanına 80- « kimin Kızsın, söyle bakayım? Arap kızı gözlerini Leylâya dikti izl görmeğe geldim. sultanım! Ur da- ğında yaşıyan (Cun) bey tarafından geli- yorum. Hatice: (Arkası var) — İnanın bena... nızı toplayın. olun ricâ ederim, Erkek Süzinin Jadı: Soğukkanlılığı- Kendi: Yarına kadâr bekleyin. — Hayır, yarın olmaz... Hemen şimdi... Bu meçhul tarafından harap edilmektense herşeyi, herşeyi tercih ederim... Erkek başını iğmiş, yerde bir nok- taya dalmış, bâkıyordu. Sevgilisini, onu çekti, Gözlerinin içine gözlerini dikti, — Dinle beni... Herşeyi anlıyor gi- biyim... Süzi değil mi bunun adı? — Evet... — Orada, inzivaya çekildiği çif- likte, her türlü gazetelere, mecmua- Jara aboneyim... Hele mizah mecmu- alarının sütunlarını arada sirada dedikodular da akseder, Meşhur bir hovardadan, yani kocamdan bol bol bahsederler. Onun Süzi isminde bir Yunanlı dansözle paralar savurduğu- na dair apaçık telmiblerde bulunur- okumamış, gör- memiş gibi davranırım, Zira hiç alâ- kadar olmam... Demek o bahsedilen Süzi benim kızımmış... Kocamın metresi!,.. Kızım... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: