30 Ocak 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

30 Ocak 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Ingiliz - Japon ihtilâfı Yeni Avrupa harbi Lehistan ve Finlândiya gibi mahdud sahalar istisna edilecek olsa Abloka ve mukabil abloka faaliyetine münhasır bulunuyor. Bu hal lâakal ilkbahara yahut yax mevsimine kadar devam edecektir. Fakat sbioka harbi © saman da chemmiyetini kaybedecek değildir. Bilâkis daha riyade genişliyecektir. Zaten şimdiden bütün Atlas Okyanusuna ve Ak- denize yayılmıştır. Son günlerde Büyük Okyanus da abioku fasliyeline sahne olmuştur. Almanya kendisinin üdeta müttefiki denilecek kadar dostu bulunan Sovyetler vasıtasile bütün Uzak Şark ve bahusus Japonya ve Amerika ile ticari münasebatta bulunup Atlas ve lina Okyanasları üzerinden tedarik edemediği ham miâddeleri şimdi bu yeni yol ile temin etmeğe çahşıyor. İngiltere Alman; yanın bu yeni muvasala yolunu körletmek fizere ablokayı Büyük Okyanusun şimaline ve Japon sdalarmın önüne kadar teşmil etti, İn- gili kruvazörleri ilk faaliyet olarak içinde Almanyaya dönmek üzere Al man bahriyelileri bulunan Asma Maru İsmindeki Japon transatlântiğini dur. durup Almanları esir Japonya İngilterenin bu hareketini bir hakaret ve prestijine bir teca- vüz saydığından İngiltereye şiddetli bir nota vermiş ve mezkür gemiden nlı- nan İadesini ve bir daha Japon vapurlarımn durdurulmamasını istemiştir. İngiltere Avrupada büyük bir harbe girmiş bulunduğundan Ja ponya ile membaı olan Malaka taraftar değildir. kalay ve kauçuk gibi en mühim ham maddelerin başlıca yarımadası ile Hindistanı tehlikeye maruz bırakmağa Bunun için İngiltere cevabında yalnız hukuki noktadan hareketini mü- el Japonya ise hukuk! noktadan da kendisini haklı görüp İngiliz mağ tlântiğini Japon harp gemileri transa tevkif et mişlerdir. İşin içinden nasıl çıkılacağı malüm değildir. dan hareket eden bir İngiliz İngiltereyi sıkıstırmak için Şanghay- F.K. General Deeds dün akşam Ankaraya gitti General “Türkçeyi çok seviyorum. Güzel diller çabuk unutulmaz, diyor Türk - İneiliz yardım heyetinin mü- meseili Brigadier feneri S5 Wyndham » refakatinde mihinandarı doktor mzi Gönenç olduğu halde dün ak- şamki ekspresle Ankaraya gtimiştir. General Deeds, hareketinden evvel muharririmize şu beyanatta bulun- muştur; <— Türkiyedeki zelzele dolayısile felâketzedelere yardım etmek için Türk dostu olan | İngiliz hükümeti tarafından memleketinize gönderildim, Derhal zel- zeie wıntakaların görmek üzere Du ak- şam Ankaraya gidiyorum, Büyük Britan- yada Türkiyeye yardım edilmek üzere Lord Uloyd ile Türk sefiri B. Tevfik Rüştü Arasın müşareketi ile bir Türk » İngiliz yardım komitesi teşekkül elmiş- tir. Bundan başka İngiliz hükümeti ta- rafından 25 bin İngiliz lirası verilmiş ör, Lord Lloydun, bu hususta İngiliz halkına hitabı pek büyük samimiyetle karşılanmış, halk geniş mikyasta teber- rüe başlamıştır. Ben İngiltereden ayrıl- madan önce The Times'in açlığı inne Batesinin 15 bin sterlinge vardığını bili- yorum. Bu gayri resmi iane devam et- mektedir. Hükümet, 25 bin İngiliz | lirasından manda 35 bin kişiyi giydirecek melbu- #a1, tıbbi ecza ve birçok eşya gönder miştir. Bunların bir kısmı benden evvel gelmişti. Bir kısmı benimle geldi, diğer mühim bir kısmı da benden sonra gele- sek olan profesör Tohn Garstang ile Cumartesi günü aramızdan ebediyen aynlan genç gazeteci ve #porcu mrkada: x İzzet Muhiddin Apakı, Gecazesi Sün merasimle kaldırılmıştı. Bir gön ev- vel evinden Cağaloğlundaki esnaf ce- miyetleri hastanesine kaldırılan > dün saat on birde gazeteci V* bise arkadaşlarile aile ve diğer dosfi ri iştirak ettiği kalabalık bir cemante S7 karılarak tabutu omuzlarda BeyaZt mine götürülmüştür. Camide cenaze namazı kılındıktan sonra tabut, m nakliye otomobiline konmuş ve birso etomebil ve otobüslerle merasime işti” tarafından 1Zesİ # gönderilecektir. Profesör, Boğazkesendeki hafriyatta Türk tarihine hizmet etmiş, Türk tarih kurumu tarafından takdir edilmişti. Bana gelince, ben de Türkiyede hiz- met etmiş bir adamım. 1911 den 1914 senesine kadar Dahiliye Nezare- tinde jandarma ve mülkiye müfettişi olarak Bursada bulundum. Bursa dün- yanın en güzel yerlerindendir. 1912, 13 Balkan barbi senelerinde Çatalcada İn- giliz Salibishmerinde çalıştım. 250,000 Rumeli mubacirini iskân ettik, Bu sırada | Hindistandan Emir Ali, İngilteredeki Hind müslümanlar cemiyeti namına bi- ze mühim miktarda eşya göndermiştir. 15 senedir mütekaidim, Türkçeyi çok esviyorum. Nasıl oluyor da 15 senedir Türkçeyi unutmadığımı soruyorsunuz. Güzel diller böyledir. Fazla olarak, 15 senedir ben, bir Türk gazetesinin abo- nesiyim de. — Biraz da dünya ahvalinden bah- sedelim: — Bugünden yarına ne olacağını kim- »e kestiremez. Dünya birçok sürprizlerle doludur. Başvekil B. Chamberlain bile, yarını bildiğini iddin edemez.» | Sir Deeds, dün, vilâyeti, İstanbul ku- İ mandanlığını, Kızılay hemşire mektebi- ni ziyaret etmiştir. Mütekait general, hemşire mektebini çok beğenmiş, Lon- dradaki emsali derecesinde modern bul” duğunu idare ve tedris erkânına söyli- yerek kendilerini tebrik etmiştir. Genç yaşta ölümile hepimizi büyük te- in cenazesi göz defnedilmiştir. ye muhtelif yerlerden gönderilen çelenk- lerin adedi yirmiden fazla Mi ——— a İş bankasının İskenderun şubesi Haber aldığımıza kasının sis etiği Bide Gn N | tande açılacaktır. Yeni gubenin müdürlüğü- ne İş bankasının emekli ve tanınmış mg. murlarından bay Münir tayin . Bay Münir İskenderunu giderek banka için bir münasip bina kiralamış ve banka- Dın organizasyonuna başlamıştır. Edebiyatta yeni - eski meselesi Şair Necip Fazıl Kısakürek davanın esasını izah ediyor “ Büyük harp sonrası neslinin önünde, herhangi bir nesil iddiasına girişebilecek, yalınayak, başıkabak herhangi hir teşebbüse izin yoktur,, Edebiyatta yeni - eski münakaşası ortaya bir nesil dâvası çıkardı. Fa- kat ileri sürülen iddialar yeni nesil İle eski nesli kati surette ayırmaktan uzak, görünüyor. Yazdığı müteaddid yazılarla nesil davası üzerinde ısrarla duran ve İsmi bu son münükaşaya da sık sık karışan kiymetli şair Necip Fazıl Kısakürek'in gerek edebiyatta tasfiye meselesi, gerek nesil davası hakkında fikirlerini öğrenmek iste- miştik. Ankarada bulunan güzide şair bu bahis etrafında arkadaşımız Şev- ket Radoya şu şayanı dikkat mektu- bu göndermiştir: Yepyeni bir gaye uğrunda harekete geçmek istiyen yepyeni bir ordu tasav- var edelim. Kafasi yeni, ruhu yeni, disip- İlini yeni, teşkilâtı yeni, teçhizatı yeni, talim ve terbiyesi yeni ve saire... Bu ordu, merkezinde bir eser inşa edil- mek üzere, yabancı bir toprak çevresine ye koymuştur, Onu zaptetmesi lâzım. toprak çevresi, aslında kof, bayat, gürük bir devletin kuvvetsiz ordusu elinde. Fakat kuvvetsiz ordunun bazı avantajları var. Bir takım tabiat engel- İleri, çöller, bataklıklar, kayalıklar... Bun lar, onu her hangi bir taarruza karşı ko- ruyor. Yeni orduya ne düşer? En ince kurmay hesaplarile plânlarını yapıp, bütün bu engelleri yenecek şid- — ve kıymette bir hareket tertip et- , Bu hareket de, bütün bir dava, bütün bir bilgi, bütün bir mimari işidir. Viyana önlerinde, Kanuni'nin geniş lerinden sonra, bir de muhteris ra Mustafa ordularının boy gösterişi gibi, sala günübirlik ve faydasız nümayişler tarafından becerilemiyecek, belki de harcanacak bir iş! İşte, yeni ozdu kurmayına mensup big» kaç şahıs, davanın esas plâm üzerinde İanberi manevralar tertip ve me- seleler tatbik ederken, sadece bu taar- ruz havasının doğurduğu, beslediği ve büyüttüğü birkaç çocuk, heyecana gelip de belierindeki mantar tabancalarını çe- ker ve ayni düşmana karşı (hat, hut!) etmeğe başlarsa, davn sahipleri derhal araya girmeğe ve (hat, hut!) çuları ya derhâl tensik, ya derhal tasliye etmeğe mecburdur, Son zamanlarda bir gazetede, açıkgöz gazeteci antrenörlüğü altında ve gangs- ter şivesile sahneye konulan edebi tas- fiye hareketini, işte ben bü mahiyette görüyorum. Fekat satıh üzerindeki bu zahiri ma- hiyetin bir de iç yüzü var. Hakikaten Türk sanat ve fikir dünyası, henür kıy- met hükümlerini merasimle Beyazıt ku- lesine çekemediği yeni ve hakiki bir mer- baleye girmiş ve bu giriş hâdisesi, ortaya 10 senedenberi koskoca bir nesil davası çıkarmıştır. Başıboşluk ve bilgisizlik yüzünden ken- dilerini ilk hamlede acınacak bale sokan meçhul tasfiyeciler, şüphesiz ki bu aza- metli davanın, cemiyet hamuru içinde şahıstan şahisa kayıcı ihtibaslarile dolu, birer tedkik mevzuudur. Onlar, dillerinin altında bir türlü çözemedikleri bir ukde ünden tepiniyor ve nebati sesler çi- orlar, Onlar şimdilik birer varlık olarak değil de, davayı, muvakkat ço cuk şuursuzluğu içinde, ihtar edici birer işaret cihazı diye tefsir etmek lâzımdır. Büyük kaya blokları yuvarlanmaya baş- lamadan, etraflarındaki çörçöpün hare- kete geçmesi gibi, onları, kendilerinden gok evvelki bir hamle hazırladı, Nitekim, yaşları ancak birkaç senelik farklarla benim yaş seviyem (etrafında gezinen, Said Faik, Abidin Dino, Nail V gibi nesil mensuplarım, gerek mahud gazetedeki ifadelerile, gerek ondan son- raki çevik ve düzgün hareketlerile mese lenin hakiki plânı sezmişler, işi nâra safhasından sentez çerçevesine .ntikal et- tirmişler, böylece basit bir ihtibas hıçkı- rığının altındaki büyük illeti, lâboratuar masasına oturtmaya doğru, güzel bir te- şobbüse kalkmışlardır. Bir sabah gazete- sinde, saydığım isimlerden, bir zümre namına ikisinin imzasını taşıyan ve ka- bataslak hatlarla bir tarih ölçüsü vaze'den desi; Muhtelif ferdi ve içtimai tekevvünler- den sonra, ana dilimiz öz türkçe, ternel ve klâsik âlet mevkiine geçer geçmez, yalnız ilk defa öz türkçe maktan başka marifetleri olmıyan sanat- nlık ve istiklâl belirtmektedir. Garip me ye en fazla 28 - 40 arasında toplu bir züm- re vardır ki, nesil mefhumunun en bariz farikaları altnda, tam 10 senedir bir »y- Hemen bildirmeliyim ki nesil deni muğdil vakıa, basit yaş çerçevesine & bilecek bir hâdise değil. Fakat muay ferd kutupları ve içtimai vakıaler elinde tefekkür ve tahassüs seviyesi muayyen derecelere yükselir ve o derecelerin do- Kurucu ve yetiştirici hassaları, “ortaya muayyen bir idrak muhiti çıkarırsa, ne- sil vakıam kendi kendisine meydana gel- miş demektir. O takdirde o nesil men- supları, kendilerini kemiyet ölçüsile belir- tecek bir takım sosyal doğum tarihleri bulmakta da zahmet çekmezler, Şu kadar ki, keyfiyet ölçüsile, kendilerini geçmiş zaman ve merhalelerde vâdetmiş her sa- nat ve fikir adamını nesillerinden sayabi- İecekleri gibi, yaşça nesillerinden olar birçok istidadamı da kapı dışan edeskilir. ler, ü Yy Bundan tam 7 yıl evvel, bugün içle- rinden Abidin Dino ve Badri Ralımi gi- bi iki kuvvetli sanatkâr fışkırtan (D) grupu, ilk resim sergisini benim bir kon- feranmımla açmak istemişti. (Beklenen | sanatkâr) başlığı altında verdiğim konfe- ransı, üç beş resim mersklısile, neslimin fikir ve hayat dolu beş on sanatkân din- ledi. ii gisi vesilesile nesil problemimizi ortaya koyan bir dava yazımndan başka bir şey değildi. Daha sonra birkaç yerde tekrar edilen ve (Ağaç) mecmuasında çıkan (Beklenen sanatkâr) yazısında, bir (Ta rih hükmü - Höstoriğue) elde etmeğe ça lışmıştım. O günden itibaren her gün biraz daha inandığım ve (Manzaralar), (Abdülhak Hümid ve dolaymile), GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ (Türk sanat ve fikir hayatı üzerinde tas laklar), (Neslimizin kıymetlendirilmesi) isimli seri yazılarımda mütemadiyen in kişaf ettirmeğe çabaladığım bu ölçü, ke saca şudur: | — Türk sanatkâr ve entellektüel! ti Pi, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşun- dan Tanzimat günlerine kadar, kendi za- man ve mekân içinde ve kendisine göre, içtimai, ferdi, bedil ve müverai kıymet ölçülerine ermiş, halis ve gerçek bir şah- siyet ve kemal örneğidir. 2 — En sathi bir taklid plânda ve küçük politikacı elinde: bir kopya hare» keti olarak başlıyan Tanzimattaa sonra, Türk sanatkâr ve entellektüel tipi, mün- ferid ve nadir birkaç doğuş müstesna, topluluk ifadesi içinde, müflis ve perişan bir muvazaacıdır. Ne maziyi bilir, ne hali anlar, ne istikbali duyar! 3 — Bütün dünyada zelzeleli bir çıkış başı olan Umumi Harbin iğneli fıçısında yetişen nesil (bizim nesil), getire getire öz Türk ve öz türkçe şuurundan baska hiçbir şey getirmemiş olan bir evvelki ve beş evvelki nesillere nazaran, şarkla parp arasındaki mahbüp muamelesini tâ kö- künden kavrıyabilmiş; kafasına dayı, mesele ve #entezi, ruhuna da iztırap, humma ve sami ilk defa olarak aşı- hyabilmiş biricik nesildir. Hüküm: Cümhuriyet inkılâbının sanat ve fikir kadrosunu, eski bir tabirle (ağyarım ma- ni efradını cami) olarak bu nesil teşkil et- meli; ortalıktaki korkunç zevksizlik ve anlayışsızlık bataklıklarında yemiş veren ve ayni bataklıklar yüzüsuyu hürmstins bazı muvaffakıyetler kaydeden âdilik molozları, bu neslin silindiri altında, tar fiye değil, tesviye edilmelidir. Hulüsa neslim, bütün hiymet bükümlerile sanat ve fikir borsasını ele geçirmeli, kendisini akademileştirmelidir. Yukaru ylediğim gibi, kendisin. den evvelki devreler içinde yetişmiş ka» Nte örnekleri, bu neslin sadece ve sade- ce baş taçlarıdır. Misaller: * Füzult ile Şeyh Galip arasındaki bü- yük kolu takiben, Tanzimat sonrası ik kalite örneği Abdülhak Hâ lk har kiki Türk romancılan Yakup Kadri, Hü- seyin Rahmi, Halide Edip akil siz- tem sahibi veya değil, ilk Türk tefekkür hamlesi Ziya Gökalp; davasına inanan İnânsın, inanınıyan inanmasin, dava sa: hibi ilk Türk şairi Mehmed Akif; yalnız plâstik ve fantezik kadroda birer kıymet olan Ahmed Haşim, Yahya Kem, , Bitti, İcab ettiği takdirde üzerinde kitaplar- ca konuşmaya #made olarak ben, tek cümle içinde iddia ediyorum ki, nesline gelinciye kadar, Tanzimat sonrasına sit bu isimler dışındaki şöbretlerden her bi- ri, şiirde, romanda, piyeste, hikâyede, ve doğrudan doğruya saf tefekkürde, paşa elbisesile dolaşan cücelerden başka bir şey değildir. Ama tarihi bir tekevvün içinde, cücelerin ve amelelerin de işi ok duğuna göre onlar, pekâlâ edebiyat ta- rihinin ikinci plânında gerdeğe girebilir. ler. Bana her iki cepbeyi birden tanıyanlar cevap versin: (Sully Prudhomme) ve (Frwnçois Copâ) dışında, Tevfik Fikret ve alayı.» (Devamı T net sahifede) On yedi meşhur sima Mebus ve muharrir Sadri Ertem, Vakit «Nesli kavgası» serlâvhası al- tında fikir ve sanat yazıları yazıyor. AJâ- kayla, istifadeyle okuyoruz. Anctk beş on satır içinde geçen beş on meşahir isminde bazı tertip halaları olmuş. Bunları doğ- rulturus, Bailean diye yazılan isim Bolleau'dur. (1696 - 1Tİİ arasında yaşamış bir Fransız şair ve münekkidi.) Rasin, Racine'dir. (1639 - 1809 arasında yaşamış meşhur Fransız şair ve trajedi müellifi, bla, aRasim;: diye tanırız) La Roehofausınld, La Rochefoucauld'dür, (1613 - 1680 arasında yaşamış ve kör olup «Maximese diye bir eser yazan Fransız asiradesi ) Malllere, Mollâre'dir. (1622 - 1673 ara- sında yaşamış maruf Fransız muharrir, mizahçı ve komedi müellifi) Bacan, Bason'dur. (1561 - 1698 arasında bir İngülr siyasi ve #lorofu ki, ecri #imlerin esasını kurmuştur) Cevvantes, Cerrantes'dir. 1547 - 1618 arasnda bir İspanyol müellifi ki, yaşamış Don Kişot'un müellifidir> sında yaşamış meşhur Fransız şair ve Bâsiri ki kilise taassubu ile mücadelesi biz- de dinsirliğine alem olmuştur.) Rouscau, Rousseau'dur. (1712 - ITTT ara” sında yaşamış meşhur Fransız fit ve muharriri ki tablate svdet noktal nazarı- ni telkin etmiştir. Fransız inkılâbı üzeri. De müessirdir.) Buffan, Buffon'dur. (1701 - 1188 de yan #amiş bir Pransız tabiiyatçısı ve Alimi.) Dioterot, Diderot'dur. (1713 - 1704 ara- sında yaşamış Fransız filozofu, muharrir ve müneklddi ki, ansiklopedinin banileri arasındadır. On sekizinci asır felsefesinin en yüksek mümeszilerindendir.) Blamarcbüls, Beaumarchels'dir. (1732 - 1709 arasında yaşamış Fransız muharrisi Ki, operaları meşhur olmuştur.) Bolzac, Balzac'dır. (1799 - 1850 arasında yaşamış meşhur Fransız romancıs.) Ula Martine, Lamartine'dir. (1790 - 1809 arasında Yaşamış meşhur Fransız şair, #i- yasi ve tarihçisi ki sekiz cild ta- e yazmıştır.) Ri Byron'dur. (1788 - 1624 arasında yaşamış meşhur İngiliz şairi) Heojel, Hegel'dir. (1700 - 1831 arasında yaşamış Alman #llozofu ki Alman fikriya- tanın inkişafında müessir olmuştur.) Sermontor, Lermontof'dur. (1814 - 1841 arasında yaşamış Rus şairi) AMAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: