6 Mart 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 3

6 Mart 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hükümet hayat pahalılı- ğı ile mücadele ediyor İstihlâk maddelerinin iptidai maddelerin- den bütün rüsum ve vergiler kaldırılıyor Ankara, 5 (Hususi) — Hükümet, hayatı ucuzlatmak için başlıca istihlâk maddelerinin iptidat maddelerinden bilcümle Tüsum ve vergileri kaldırmağa karar verdi. Bu hususta hazır- lanan proje, bütün Vekâletlere tevzi edilmiştir. Bunun için çıkacak olan kanunun, mali yılbaşında mer'iyet Mesi isteniliyor. mevküne gir- İstanbul, 5 (Hususi) — Hükümet, sanayiin inkişafı için bazı tedbirler almıştır. Bü arada sanayiimiz için lâzım olan iptidai maddelerin gelirken gümrüklerde ve içeride tâbi oldukları re- simler tamamen kaldırılmıştır. B W roncsbe Bu ayın 15 inde Ankara'ya geliyor İstanbul, 5 (Hususi) — Ro- men hükümeti; Romanya ha- Ticiye nazırı B. Antonesko'nun Mart'ın 15 inde Ankara'ya geleceğini hükümelimize - bil- dirmiştir. Romen nazırı İstanbul'a ge- lir gelmez derhal Ankara'ya geçecek ve hükümet merke- zimizde iki gün kalacak, dö- nüşte İstanbul'da da bir gün istirahat edecektir. Ziraat bankası Yeniden buğday alacak İstanbul, 5 ( Hususi ) — Ziraat bankası, yeniden buğ- day mübayaatına başlıyacaktır. Papazlar Kiliselerde halktan iane toplıyamıyacaklar.. İstanbul, 5 (Hususi) — Ev- idaresi, papazların kilise- lerde halktan para toplamala- Hnı menetmiş ve bu husustaki kararını alâkadarlara bildir- Miştir. Muzır bir film Ankara, 5 (A.A) — Hasta ir Avrupa ekzotizminin mah- Sulü olan ve şark memleket- Tini birer panayır yeri gibi Böstermek ve anlatmak mak- Sadını taşıyan piyeslerden biri Olduğu için Sidyey Sones'in Maruf Geyna operetinin mem- İeketimiüde oynanmasına hü- kümetimiz müsaade etmemiştir. Teberrü Ankara, 5 (A.A) — İstan- Ul'da kuyumcu Saran, 29 Tinciteşrinde Ankarâ'da açı- elişleri sergisinde kazan- Tiş olduğu mükâfatın bin Tasını hava kurumuna teber- TÜ etmiş ve kendisine kurum tafından bir altın madalya “erilmiştir. ANADOLU Günlük siyasal gazete T ajYazgam uPlaydar Rüşdü ÖKTEM Mümi neşriyat ve yazı işleri İzmir İkinci Beyler sokağı Halk Partisi binası içinde İzmir — ANADOLU 127716 - Pösta kutusu 405 va,, ABONE ŞERAİTİ İlh 1200, alla aylığı 700, üç aylığı 500 kuraştar. fabencı memleketler için senelik e Ücreti 27 liradır. He yerde 5 kuruştur *Nlnonw MATBAASINDA LLMIŞTIR Bay Ş. Adana'da on gün kalacak İstanbul, 5 (Hususi) — Ce- nub vilâyetlerimizde tetkikler yapmakta olan Dahiliye Ve- kili ve Parti genel sekreteri B. Şükrü Kaya, Adana'da on gün kalacaktır. Maliye Vekili Tedavi için Avru. pa'ya gidecek İstanbul, 5 (Hususi) — Ma- liye Vekili Bay Fuad Agralı, Ankara'dan şehrimize geliyor. Vekil, tedavi için buradan Ayrupa'ya gidecektir. Mes'ud bir evlenme İstanbul, 5 (Hususi) — İran Şehinşahı Riza Han Pehle- vi'nin — kerimesinin evlenme merasimi çok parlak olmuştur. B. Titulesko Kaya Riyasetinde bir par- ti teşekkül ediyor.. İstanbul, 5 (Hususij — Bük- reşten gelen haberlere göre, eski Romanya hariciye nazırı B. Titulesko'nun riyasetinde Romanya'da bir milli parti teşkil edilecektir. Hava nakliyatı Ankara - İzmir hattı da mayısta başlıyor. İstanbul, 5 (Hususi) — İs- tanbul ile Ankara arasında hava nakliyatına başlanmıştır. İzmir . Ankara - İstanbul hat- tının da mayıs ayı içinde açı- lacağı bildirilmektedir. Bir İngılıı şirketi de hükü- metimize — müracaat ederek, Atina ile İstanbul arasında hava nakliyatı - şartlarını bil- dirmiştir. Tekâlifi harbiye Bu hususta bir proje hazırlandı İstanbul, 5 (Hususi) — Da:- hiliye — Vekâleti — seferberlik umum müdürlüğü, tekâlifi har- biye kanunu projesini — hazır- lamış ve Vekâlete — vermiştir. Seferberlikte alınanak - şeyler, on bir- maddeden ibarettir, bu maddeler projede tesbit edilmiştir. Güreşçilerimiz İsveç'te mağlüp oldular. İstanbul, 5 (Hususi) a Fın- landiya'dan İsveç'e —“geçmiş olan güreşçilerimiz, dün ilk maçlarını yapmışlar ve 5 * 7 mağlüp olmuşlardır. Bay Delbos'un annesi öldü Paris, 5 (Radyo) — Fransa hariciye nazırı Bay Delbosun annesi ölmüştür. F | AA el Bence.. Gazete delileri Delilik türlü türlüdür. Bir adı da “Gazete deliliği, dir bence, Ruhi bün- yelerinin zemini paranoittir bu gazete delilerinin.. Yâni Türk- çesi, anadan işkilli doğmuş- tur bu divaneler. Onlar sa- nırlar ki, bütün âlem kendileri ile meşguldür: Matbuat onlar için yazar, kanunlar - onların şahsi durumunu bozmak - için çıkar, başvekil mecliste nutuk söylerken hep kendilerini kas- dederek imalarda bulunur. Bu delilerin can düşmanı muharrirler vardır. Sanki de- linin aklından ne geçerse mu- harrir onu duyar, bilir, yakalar ve ertesi günü gazete sütunun- da gammazlar. Deli ister bir kahvehane köşesinde gün ge- çiren kırk yıllık bir mütekaid olsun, isterse sabahtan akşa- ma kada şuraya buraya koşan bir simsar... Mevküni, halini düşünmez, herkesin kendisi ile meşgul olduğuna kanidir: Vergiden bir parça birşey kaçırdığını nasıl duymuşlar... O Pgece sohbet esnasında bir dostunun kulağına söyle- diği “Muhalefetkârare,, sözleri, dün gece esbak meşayihten filâncanın evindeki dini mü- bahaseyi nereden öğrenmişler.. İşte bütün bunlar teşkilâtı esasiyenin tadiline, filâncı mu- harririn yazısına, filâncı veki- lin beyanatına sebep olmuştur. Delilerin bu kısmı hem deh- şetli işkilli, hem korkak, hem de mütecavizdir. Muharrire imzasız mektup, sesini değiş- tirerek telefon yollıyanlar bun- lardır. Hele daha eski zaman- larda — memleketimizde akıl hastalığının gazeteciler - tara- fından tanınmadığı o mübarek *Hürriyeti matbuat!,, devirle- rinde bu divaneler marazi heyezanlarını gazete sütununda terennüm ederlerdi. Bir delinin yazı yazıp hlara okuttuğunu bir dü nün hele.. C*O Davacı Paranoiya, paranoit Kuerlantlar nasıl mahkemele- re, hâkimlere musallat olur- larsa matbuat Paranoitleri de muharrirlere asarlar baltayı, Hele fıkra ve küçük hikâye köşesi, onların cehennemidir. Küçük hikâyede kocasını al- datan Totma, hastanın mu- hayyelesinde tıpatıp öz karı- sıdır. Fıkrada geçen mendebur tip te “Biaynihi,, kendisi... Divaneyi bir düşünce alır. Divane gider, gelir. Divane oturur, kalkar; efkârını birtür- lü dağıtamaz. — ,Hele sabah olsun baka- hm -der- ne yazacak? Aksilik bu ya, ertesi gün küçük hikâyeci başka bir ka- dinin sevgilisi - ile yağlandıra ballandıra anlat: maz mı? '.. Hulâsa gazete, sade, “Ten- viri efkâra hâdim,, bir nesne, değil, işte böyle bazan diva- nelerin “Teşvişi ezhanını bâdi,, korkunç birşey oluyor. Dr. Necati Kemal ——— Paris'e dönüyor Belgrad, 5 (Radyo) — Yu: goslavya'da seyahat etmekte olan Fransa posta ve telgraf nazırı B. Royer Jardilye pa- zartesi günü Belgrad'a gelecek ve Paris'e dönecektir. kaçtığını | Yahudiler ve Türkçe “ Biz asla hissiz ve Şu-| ZiynHdükk ursuz değiliz! ,, 50-60 sene evel Musevi'ler na- sıl bir karar vermişlerdi? “Yahudiler, cemdat hayatını bırakmalı, mekteblerini kapamalıdırlar. ,, 4i ya l Muallim Bay Mitat Yahudi vatandaşların Türk- çe konuşturmanın neye müte- vekkif -olduğu, kültürel pro- paganda ve irşad hareket- lerile mi, yoksa kanunun ve nizamın kuvvetile mi bu işin başarılacağı hakkında dün de temaslar yaptık. Erkek lisesi tarih muallimi Bay Mitat'ı gördük. Bay Mitat, Türkocağı ve Halkevlerinde bu uğurda çalışmış münevverlerimizden- dir. Fikirlerini şu suretle an- lattı: — Kart dajıtmak, levhalar asmak, irşad kolları tertib et- mek gibi tedbirler, hakikatte gelib geçici tedbirlerdir. Yani bunlar kat'i, esaslı ve mües- sir mahiyette rol oynıyamıyor- lar. Eskiden: — Osmanlının gün sürer. Derlermiş. Sık-sık başlıyan fakat biraz sonra kesiliveren, yâni takibedilmiyerek yüzüstü kalan tedbirler, korkarım ki, yeni bir harekette de bizi ayni mevkide — bırakacaktır. Herşeyden evel işaret etmek gerektir ki; Türk milleti asla hissiz ve şuursuz değildir. Hattâ ben, Türk'ün, bu meselede çok hassas bulun- duğuna kaniim. Bizim bu da- vayı kendimizin - kararlaştırıp tatbikatına başlamamızdan zi- yâde alâkadar olanların bizzat faaliyete geçmeleri ve — başar- maları icabederdi. Beklenen de ancak bu olabilirdi. Türk- çe bilip konuşmak mümkün iken bunun tam aksine olarak dilimizi konuşmamakta devam etmek, bu memleketin evlâdı olmaktan kaçınmak demektir. Türk milleti bu kanaatımı, on- ların menfi hareketlerdeki 1s- rarlarında bulmuştur. Yani bu yolda ısrar gösterenler, bu memlekette bizim gibi ebedi- yen mes'ud olarak yaşamak kararında ve kaygısında olmı- yanlardır. Düşünmek gerek- tir ki, Türkçe konuşmak, on- yasağı üç lar için yalaız bir Türk'lük ve | vazife meselesi değil, bir. hür- met, bir nezaket meselesidir de.. İnsanın, ömrünü geçirdiği | gil, Abdülhamid devrine, yani 50-60 sene evveline kadar da- yanan eski bir tarih hâdisesi- dir. Geçirdiğimiz -tecrübelere bakarak diyebiliriz ki, bütün teşebbüsler sadece göz boya:- mak, hükümet ve Türk kitle- sini atlatmak şeklinde tecelli etmiştir. Şimdi yanımda ol- saydı, size de gösterirdim; 5060 sene evel çıkmış olan bir gazetede oku- duğuma göre, o tarihte de Hahambaşının riyasetinde bir Musevi heyeti toplanmış ve Musevi'leri Türkçe konuşma- ğa sevketmek kararı vermiş, Bende, menfi olarak gördü- ğünüz kanaatlerin saikleri ara- sında bu da vardır. Aradan geçen yarım asra rağmen bir adım bile ileriye gidildiğini görmüyoruz. Bence, Türk milleti ile kay-B naşmak için, yalnız; Türkçe konuşmak bile kâfi değildir. Meselâ, hâlâ ve hâlâ yaşa- makta oldukları cemaat haya- tımı terketmeli, aramıza girme- lidirler.. Musevi mekteblerine ne lüzüum * vardır? Niçin bir ekalliyet manzarası arzediyor- lar? Bu mekteb ve cemaat meselesi, davanın samimi ve hakiki şekilde halli bakımından çok mühimdir. Yahudiler de bizim gibi lâyik olmalı, yeni prensipleri- mizi, âdetlerimizi ve yeni te- şekkül eden yenilik an'aneleri- mizi, bizim kadar temiz bir açık kalblilikle alıp benimse- meleri İâzımdır. Onlara ayni zamanda ha- tırlatmalıdır ki, Türk — milleti, kendi toprağında mütemadi- yen çoğalan, artan, kuvvetle- nen, zenginleşen bir millettir ve eğer bir dil davası yürütüyor veya yürütmek istiyorsa, bun- da, ekalliyetlerden beş-on ki- şiyi kazanmak isteği bir mak- sad, bir endişe yoktur. Hayır, biz böyle bir ihtiyacı kat'iyyen bissetmedik.. Yanifonların Türk- çe konuşmasile biz onları ka- zanmış - olmiyacağız. Bilâkis onlar Türk'lüğü kazanabilir- lerse ve bizi, Türk olduklarına ikna edebilirlerse, kendilerini bahtiyar saymalıdırlar. Yani şeref te, saadet te onların olacaktır. Türkçe konuşturmayı resmi ve kanuni bir mecburiyete sokmak meselesine — gelince; zannediyorum ki isxân kanu- nunun bir maddesi ile, bu bakkı esascn devlet kendi eline almış bulunmaktadır. — Sonu 5 inci sahifede — | TAKVİM (DRumi- 1553 | Arabi-1355 Şubat 21 Zilhiece 22 MART İzmir'de ve refah gördüğü bir memle- (e ketin diline hürmet etmesi, borç değil de nedir? Yahudi'lerin Türk'çe konuş- ması meselesi , yeni — de- İGüneş I TA,OS öğle — 6,19 ) 1,30 19,3) kinci 9,33 15,38 imsak 10,12 - 4,4 ÇAA Süngü ucunda yaşıyan sulh., Hep biliriz ki, silâh, ölüm içindir, öldürmek, yıkmak, ha- rab etmek içindir. Gene hepi- mizin de ittifak ettiği nokta şudur ki; Sulh, yaşamaktır, ya- şamak içindir ve, silâhın tam zıddına olarak, yıkılanı kaldır: mak, harab olanı imar etmek içindir. Yani silâh ve sulh, yekdiğerine tamamen zd iki mefhumdur. İnsan oğullarının dile doladıkları ve tarih ba- yunca değişmez bir nas haline getirdikleri “İki kutup,, “Ke. di ile köpek,, “Ateşle su,, “Yerle gök, tezddi ve birleğme imkânsızlığı, sulhla silâh mef- humlarında da ayni sertlik ve taşımaktadır. Mana ve ideoloji noktasından da bu böyledir. En küçük bir inhina yapmalarına imkân ta- sarahatı savvur edilemez. Daha doğ- rusu, edilemezdi. .Bu ciheli böylece işaret et tikten sonra, bir de hayatın, yaşıyan ve yürüyen hakikatın, daha doğrusu hayat ve haki- katı maskeleyip ortaya atılan iddianın kendisine bakar ve onu dinlersek birdenbire şas şırırız. Çünkü gördüğümüz şey şu olacaktır: Sulhun perisi, göklerin ilâhi nurundan yuğrulmuş bir gelin halinde, arabaya binmiş de geliyor. Başına çelenklerini takmıştır. Dudaklarında acayip bir tebessüm toplanmıştır. Ya: nında da serapa çelikten ma:- mul, yüzü gaz maskeli, beli bombalı, eli silâhli bir dev yürüyor.. Bu araba, bir top arabasıdır. Yukarıdan uçan tay: yareler de bu çiftin » gidişini takip ediyorlar.. Fakat gidiş nereye? Bu kız, zifaf odasına mı, mezara mı gidiyor? Evet, manzara budur. Kol kola gidiyorlar ve ayaklarının alttından, yıllar hiç durmadan kayıp geçiyor. Bunlara bakarken kulağımıza çarpan sözler de aşağı-yukarı şunlar olacaktır: — Evet, silâhlanıyoruz. Sa- dece müdafaa ve sulh için.. Biz kuvvetli bulunmadıkça, sul- hün beka ve istikrarı mevzuu- bahs olamaz. Bu yıl, şu kadar milyonluk bir plânla iki dret- not, otuz. tahrelbahir, onbeş muhrip vesaire.. Keza, biz de devletin emniyeti ve sulhun müdafaası namına şu kadar milyonluk ve 3 senelik bir programla kuv- vetlerimizi şundan şuna çıka- racağız. Medeniyeti ve insan- lığı korumak, sulhu yaşatmak için başka çare yoklur.. Evet, dişinden tırnağına de- ğil de, toprağının ve suyunun dibinden semasının yedinci ka-: tına kadar silâhlanan her mil- let, sadece bunu söylüyor: Sulh namına silâhlanmak! Yirminci Asırda bu en koyu tezadın ve yekdiğerinden bil- mem ne kadar uzak iki kut- bun elele, kucak kucağa ve- rişine bakınca, yarın öbürgün: — Ateşle su bir odada dört sene beraber yaşamış, kediler köpek doğurmağa başlamış! haberini beklesek çok mudur? Orhan Rahmi Gökçe

Bu sayıdan diğer sayfalar: