18 Şubat 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

18 Şubat 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mümkündü. Artist, muharrir, sa- 18 Şubet Ha:p, güneşt: doğan ta.- havvüllerie mi patlıyor? Güneşe tapanlar Yalnız Asyada değil Al- manyada da var! Onların mabedinde görülen şeyler çok garip ve esrarengizdir Almanyadaki cemiyet, güneşe ibadet halinde Berlinden yazılıyor: Almanyada Saks-Altenburgun “aerkezi olan Altenburg şehri tarihin o eski kıymetini çoktan kaybetmiş bir şehirdir. Şimdi orada tam bir sanayi şehrinin nümunesini görürsünüz. İmalât. hanelerin, fabrika bacalarının dumanları şehri kaplar. Altenburgda bir kış akşamını geçirmek kadar sıkıcı bir şey yoktur. Şükür ki, can sıkıntısın- dan patladığınız. bir gün yanı- nıza tanıdık birisi gelir; ve size umulmadık, çok alâkabahş bir teklif yapar: — Bu akşam sizinle güneş âyinine gideceğiz.. — Nasıl güneş âyini? Diye hayretle sorarsınız.. Benim de başıma böyle bir Şey geldi. Muhakkak, “Faüstün uğradığı dumanlı, loş, bira kö- püklerinin insana zevk verdiği meyhanelerden birine arkada- şımla beraber gittik. Bunun altı gizli güneş - ki ân merke- keziydi. Hitler rejimi güneş iba- detine güç halle müsaade et mişti. Lâkin azaların bütün ha- ketleri sıkı bir. kontroldan ge- çiriliyordu. a Kapının üzerindeki A, K. H. Alkol, az zamanda tesirini gös- terdi. İlk kadehlerde başlıyan ciddiyet sonradan hiç kalmadı, Güneşe ve ateşe aid ibadetin, hayranlığın bu kâdar dehşetli- sini değil görmek, bir yerde bile okumamıştım. Nihayet bu coşkunluğu garib bir dans ta- kib etti. Şarkılar gene başladı. Bir cam müsellesin içinde parlı- yan güneş önünde hepimiz eğil- dik; ona bağlılığımızı isbat et- tik. Güneşe ve ateşe olan iba- detin yalnız Almanyada yapıldr ğını zannetmeyiniz. İranlılar baş- ta gelmek üzere Asya milletleri güneşi asırlarca takds etmiş, onun canlı ve cansız mevcudat üzerinde yaptığı tesiri mübale- galı bir surette anlatmışlardır. Âvesta, güneş ibadetinin hususi meras/mini bütün tafsilâti etmektedir. Güneş 'mi de yanan ateş bir an bile sön- dürülmez; ve o daima tazelenir. Yunanistanda ve İtalyada da bu ibadete tesadüf edilmektedir. Atinada, Apollon ve Delf ma- bedlerinde daima birer mukad- des ateş bulunurdu. Romalılar da bu mezhebi kabul etmişler ve #sırf mabedlerindeki mukaddes ateşi muhafaza etmek üzere ka- dınlar için bir de rahibeler kol: MEHLT di SAĞNHABERLERİ Aydında köy kalkınması Köylünün salğından kur- tarılmasına çalışılıyor Zeytincilik kursu açıldı- Doğanspor- Aydın maçı yarım kaldı- Belediye kömür fıktanının önüne geçti Aydın, (Hususi) — İzmir Do- gânspor takımı, Aydınspor ku- lübile bir maç yapmak üzere bayramın ikinci günü Aydına | geldi. O gün hava yağmurlu ve fırtınalı olduğundan maç yapr lamadı. Üçüncü günü havanın bir az açılmasından istifade edilerek oyuna Dr. Apturra- himin idaresinde başlandı. İlk Aydin takımı bir » Fakat hakem bunu saymadı. Bundan sonra hava birdenbire bozdu, şiddetli — sa- ğanak ve - fırtınalardan — oyuna devam edilemedi. Hakem oyunu tatil etti ve bu suretle maç da berabere sayıldı. Bayram nasıl geçti: Et bayramında, dört gün Ay- dında hava yağmurlu ve fırtı- nah geçti. Bu yüzden çocuklar gezip, eğlenemediler. Bir yaralama vak'ası: Muharrem, bu köy halkından Abanoz oğlu Rızaya ötedenberi husumet beslemekte imiş. Mu- harrem bu yüzden Rızayı takib etmekte ve hıncını almak - için fırsat kollamakta iken, evelki gün Rızanın köy kahvesi pey- kesinde uyumakta olduğunu gör- müş ve bıçağını çekerek üzeri- ne atılmış; göğsünden ve iki yerinden ağır surette yaralamış- tır. Muharrem yakalanarak hap- se tıkılmış; Rıza da hastaneye kaldırılmışsa da yarası ağırdır, hayatından ümid yoktur. Aydında kömür bukhranı kalmadı Belediyemizin kömür — ihtiya- cını karşılamak ve ihtikârla mü- leji açmışlardı. Hindistaada elân bu mezhebi kabul eden binlerce insan var- dır. Mabedlerinde daimi bir ateş yanar. Bu ateş güzel rayi- halarla ve kıymettar ağaçlarla mütemadiyen tazelenir. Mukad- deş ateşe yaklaşmak için ağzın bir bezle kapâalı olması ve elle- rin eldivenli bulunması şarttır. Ateş söndüğü zamanlarda, onun tekrar yanması ancak güneş ziyasının kuru yapraklarda tek: sifi ve bu suretle hararet mey- dana getirilerek ateşlendirilme- sile imkân haline girerdi. Bombaydaki Guecbre mabe- dinde, onüç asırdanberi mukad- des ateşin hiç sönmiyerek yan- dığını söylersek bu mezhebin ehemmiyetini anlatabiliriz. Bu ateş, islâmların hücumu ile hie- ret eden ateşprestler tarafından Hinde getirilmiştir. Güneşe verilen bu ehemmiyet bazı müfritler tarafından ilmi bir surette izah ve isbat edil- mekte, hatta bazı harplerin gü neşte vakubulan tahavvüller za- harflerinden bir şey anlamadım. Bu barfleri, ben de sizin gibi Çince rümuzlardır. sandım. f;e— riye girdiğim zaman süslü eski pençereler nazarı dikkatimi çekti, Geniş bir masanın etrafını kap- hyan azalar büyük bir süküt içinde önlerindeki — sürahilere bakıyorlardı. Bu akşam onların resmi ziya- fetleri vardı. İçeride her sınıf- tan insanlara tesadül etmek n'atkâr, amele karma karışıktı. Bunların içinden birisi, sizi on- lara takdim ettikten sonra me- sele birdenbire değişiyordu. Çün- kü itimat ve hislerimiz en çok gayede birleşmelerimizle husul buluyor... Azaların hepsinin bâşında Ti- bet rahiplerinin giydiği takkeler vardı. Yakalarında birer işaret takılıydı. Bunun üzerinde şu ke- limeler hakkedilmişti. “Arslan, koç, balık,.. Duvarda dâ on iki ayı gös- teren sembolik bir takvim var- di (Kuş, müselles, çam, ok..) Her azanın önünde birer bar: daktan maada birer de mum vardı. Ortada üç mumlu bir şamdan duruyordu. — Zıyafette nebati yemekler yenilmesine rağ: içkiye istenildiği kadar vEziR e arir, Borsa büdcesi Şehrimiz ticaret ve - sönayi borsası büdcesi hazırlanmak. tadır. Haber aldığımıza göre bu seneki borsa varidatı, — horsa binası inşaatından - mütevellid hesabları tamamen kapatacak mizliyoçeklir. neş babaya şiirler, dualar okun- duktan ve ona mezamir söylen: ' ve tel cadele etmek üzre ruhsatiye alarak belediye adına kömür yaktırıldığını bildirmiştim. Bele- diye kilosu dört buçuk kuruştan halka 23,000 kilo kömür dağıt- miş ve ayrıca ihtikârla mücadele etmek üzre stok hazırlamıştır. Belediyenin bu suretle piyasaya çıkması kömür fiatlerini düşür müştür. Şimdi Aydında 4-4,5 kuruştan istenildiği kadar kömür bulmak mümkündür. Aydın belediyesi, yoksul hal- ka nüfus başına beşer kilo ol« mak üzere 1500 kilo da bedava kömür dağıtmıştır. Köy kalkınması İlimizde köy kalkınma faali- yeti ve çalışmaları müsbet bir şekilde yürüyor. Beş yıllık ça- lışma programı — hazıl Vilâyet, her köyün zeytin, por- takal, incir ve meyva ağaçlarile koru, mer'a ve ekilen arazinin hakiki miktarını tesbit ettirmek- tedir. Ayni zamanda her köyün n yıl istihsal ettiği zeytin, ::f:ıılı.y' incir ve diğg:h.ıımüı hakiki miktarlarını toplamak- tadır. Vilâyet, şimdiye kadar yap» lan işleri bilmek ve gelecek yıllarda çalışmalarına temel ol. mak üzere 934 den — 937 yılı sonuna kadar olan imece ve salma miktarile bunlardan işle: nen ve tahsil edilen ve bankaya devrolunanla, sebeplerini arar maktadır. Ayni zamanda 937 köy büdcelerinin tahmii e kuk ve tahsil sarliyat ve kasa mevcudları miktarları da tesbit — edilmek- tedir. Her köyün tapulu ve tapusuz gâayri menkklleri ve menkul eş- yalarile demirbaşlarının delter- leri yaptırılarak bunlardan ta- pusuz gayri menkullerin tapu işleri tamamlattırılmaktadır. İlbay Özdemir Günday, köy kalkınması iç'in şu düsturu koy- muştur; *Köylüyü salgın ve imeceden kurtararak köy masraflarını köy manevi şahsiyetine maledilecek gelir kaynaklarile temin etmek., Bu — düsturun — tahakkukuna doğru bu yıl daha esaslı ve cezri tedbirler alınmıştır. Her köyde her çift köy adına bir dönüm tarla ekecek, tarlası ol mıyan köyler bunu kira ile temin edecekler.. Köylümüz, kendi menfaati ve kalkınması yolunda alınan bu tedbirleri alâka ve sevgi ile karşılamakta ve çalışmaktadır. Zeytincilik kursu: Halkevinde dün zeytincilik kursu açılmıştır. Kursu Ziraat Vekâleti Ege bölgesi zeytincilik mütehassısı Ferruh Barsal idare etmektedir. Kursa ziraat müdü- rile, ilin ziraat — muallimleri, evkaf müdür, fen memuru ve zeytin kolcuları ve bir çok köylü müstahsiller iştirak etmektedir. Kursu, ilbayımız bir söylevle açmıştır. İlbây söylevinde, kur- sun gayesini ve kurstta yetişen- lerin öğrendiklerini diğer arka- daşlarına öğretmek - suretile ve kendi zeytinlerinde tatbik ede- rek elde edilecek büyük fay- dayı tebarüz ettirmiştir. Dersle- rin nazari kısmı Halkevinde verilecek kırlara çıkılarak zey- tinliklerde ameliyat yapılacaktır. Kurs 15 gün sürecektir. Fakir köylülerin kurs masraf- ları, köy sandıklarından temin edilmektedir. Halkevinin yardımları: Halkevi sosyal yardım şubesi bu yıl ortaokul yoksul talebe- lerine 200 kitap dağıtmıştı. Dün 41 yoksul talebeye 174 kitap daha dağıtmıştır. Ödemişte Deve güreşleri,. Ödemiş, (Hususi) — Pazar günü Ödemişte Çocuk Esirgeme Kurumu menfaatine deve güreş- leri tertip edilmiştir. Ege böl- gesinin tanınmış pehlivan deve. lerinin iştirak ettikleri güreşler çok heyecanlı ve alâkalı olmuş, başı Molla Mehmedin devesi almıştır. Uzümlerimiz Almanya satışları ve permi meselesi Almanyadan şehrii ki zi ihracatçılara - bildirildiğine göre Almanya fiat kontrol da- iresi, üzümlerimizin bazı numa- raları üzerinde fiat tenzilâtı yap- miştir. Fakat bazı numaraların fiatleri, borsa satış fiatlerine tekabül etmektedir. rağmen henüz üzümle. FİMİZ “için Almanyaya idhal Permisi verilmemiştir. attti dllküramessa «i sadlikilekeklik Üü e di — Büyük köyhükâyesi — 3 | Billür Köşk Sevgili, köylü kardeşlerime armağan | — d Doğan artık uğuldıyan kulak: larile hiç bir şeyler duymuyordu. Gülsümün lâfını keserek geri döndü, başı alevler içinde yant yana gelişi güzel — yürümeğe başladı. Fadimenin kendinden bucak bucak kaçışının sebep- lerini anlamıştı. Artık demek başka birini seviyordu?. Doğan gelişi güzel 'yürürken hiç bilmeden çardaklı kahven n önüne gelmişti. Bir az dinlen- mek için içeri girdi. - Kahve tenha idi. Yalnız köşede dört beş ihti- Hyar köylü seyyah şair D.kmeni aralarına almışlı çaldığı cu- rayı - dinli Doğan bu kahveye, köye ilk geldikleri za- man da bir defa gelip oturmuş: tu, o gün de şair Dikmen saz çalıp Fadimenin bir türküsünü söylemişti. Etrafına bakınca bu kahveye ilk geldiği günle, bugün ara- sında çok fark gördü. İlk gel- iği gün kirli peykeler işsiz güçsüz pinekleyip esniyen bir sürü ümitsiz ve mahzun insanla doluydu. Kahveci kullanılmış fincanları pis bir kabın içine daldırıp sözde yıkadıktan sonra içine yeni pişirdiği kahveleri doldurarak müşterilere sunuyor- du. Doğan o gün kahvesinin içinde tam dört tane sinek leşi bulmuştu. Kara sinekler bir or- du halinde kahvehanenin içinde vızıldıyarak oturanların — perva: sızca ağzına burnuna giriyor- lardı. Bugün kahvede ancak dört beş ihtiyar köylü vardı. Kah- veci kirli fincanları akar suda yıkıyordu. Hepsinin üslünde de tek kara sinek — vızıltısı yoktu. Çünkü kahvehanenin yanıbaşın- daki durgan sular - kurutulmuş tu. Şair “Dikmen, gene Fadi- menin o hazin şarkısını — çalr yordu. Ben bir kuşum kırık dallarda Garib yuvamı seller götürdü Geceler bastı ırmak köpürdü Nazlı kuzumu eller götürdü Ağla ey gözlerim durmadan ağla Ey yoksul ocak ciğerimi dağla Seyyah Dikmeni dinliyen ih- tiyarlardan biri: — Şair.. İçimiz, bağrımız dağ- landı. Bu eski gusseli türküyü bırak ta köyümüzün yeni şen şarkısını söyle ne olur? Diye yalvardı. Şair gülerek sazının akordunu değiştirdi ve gene Fadimenin düzdüğü yeni şarkıyı çalmağa başladı: Bir güneş doğdu köyümüzün başına Uğurlar sindi toprağına taşına Bereketler doldu ocağımızın başına Al kınalar vuralım gelinlerin kaşına İnil inil ses ver ey dumanlı dağlar Bağrım inan dolu yüreğimde sevinç var Doğan Fadimenin bu türkü- sünde kendisine karşı duyulmuş ince hisler sezerek yüreğinde bir ferah duyar gibi oldu. Fakat saz ve türkü bitince gene can sıkıntılarına — kapıldı. Daralmış yüreği hiç bir yere sığmıyordu. Yavaşça kalktı, fabrikaya dön- 'dü. O geceyi delikanlı yatağında uykusuz geçirirken beri yanda Fadimecik te, akşam üstü köy kızlarından — duyduğu haber, içinde bir yara gibi sızlıyarak #denberi onu hep yanıbaşında © tatlı anı hatırladı. İşte gen nefesini keserek ü yordu. Sonra n bir nefes alarak hıçkırdı. Artık bir daha Doğan: göremiyecek, uyuyordu. Fadime yavaşca kalktı. Sibifa * YAZAN: Nezihe Muhiddin erkence yatağına sindi, Anasma yorgunum diyerek, akşâm çor- basını bile içmem şti. Kulübe- nin içinde Fadimenin küçücük bir odacığı vardı. Fakat duvarı öyle ince idi ki kıpırdasa, ne- fes alsa dışarıdan duyuluyordu. Halbuki mahzun — Fadimecik, içini dolduran coşkun acıyı göz- lerinden boşaltmak - ihtiyacında idi, Hıçkırıklarını boğazında dü- gümleye düğümleye başını yor: gâanının içine saklıyordu. Demek Doğan evlenecekt |. Kız kardeşi Gündüz gelini uçak- la getirecekti? Göz erinin önüne gelen o meçhul gelini görme: mek için gözlerini yumuyor fas kat bir türlü hayallerden kur: tulamıyordu. Gözlerini yamunca Doğanı ta yanıbaşında görü. yordu. Zaten ilk gördüğü gün- görmeğe o kadar alışkındı ki., Doğan, ateş gibi yanan ellerini avuçlarına alıyor. Tatlı sesi ku: laklarının içine: — Fadime.. Fadimecik.. Üzül- me artık. Aç gözlerini diye he sıldıyordu.. Göklere uçar gibi taşınıyor.. Daha sonra, oh daha sonra: Doğan onu kollarının arasın- da kulübesinin önüne kadar getirdikten sonra eğilip alnını öptüğü zaman nefesinin sıcak- - hğı altında duyduğu tatlı ür. pertiyi tekrâr yüreğinde duy- mak için Fadime gözlerini sım- sıkı yumar nefes bile almadan onun-seşini işitmiyecekti. Uçakla — gelecek mutlu gelin aylarca yü- reğinde yaşıyan bu güzel ve erişilmez delikanlıya sahib ola- caktı.. i Fadime saatlerce yatağında — çırpındıktan sonra gönül ve vücud yorgunluğundan uyuya | kalmıştı. Uyurken de nefesleri — | derin birer hıçkırık gibi çıkı- yordu... Gene titrek ve uzun — bir. hıçkırıkla — gözlerini — açtı. — Daha gün doğmamıştı.. Köy sisli bir alaca karânlığın altında | Hiç kimseyi uyandırmadan ağıla — gitti. En çok sevdiği beyaz ko- yunu önüne kattı, yeni doğur- duğu biri siyah, öbürü inadına — ak iki kuzuyu kucağına alarak — yola çıktı. d Arkada kalan koy hâlâ uyu: yor, ne bir kayun çıngırağı, ne de bir horoz sesi.. Ormana dal- — madan önce ince bir keçi yo- —| luna tırmanırken nefti çamların — arasından esen mis kokulu ılık bir rüzgâr, koyu ve basık sisle — dolan ciğerlerini tazeledi. Derin | derin nefes aldıkça kendine ge- — | liyor, kızgın vücudu dinleni- yordu. Keçi yolunun iki tara. | fındaki - bayırlarda — çiğdemler — kırağı damlalarile panl paril | yanarak Nisan sabahını karşılır — yorlardı. Fadimenin kucağındaki körpe kuzular başlarını dilber — kızın omuzlarına dayamış uyuk- lar gibiydiler. Ana koyun mele- meden arkadan — geliyordu. Fa- — dime yavaş yavaş sık koyu nefti — çamların arasına daldı. Koca orman alabildiğine sessiz ve ıssızdı. Oh daralmış yüreği bu — tenhalıkta ne rahat rahat neles alıyordu. Fadime gönlündeki derdin anlaşılmaması, hu larinin duyulmaması iç'a, kendini sıkıp, içini daraltı Yt ğ — Sonu

Bu sayıdan diğer sayfalar: