24 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

24 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EBUCAFER dna Tefsircinin “yeryüzünde bin yıl yaşasan bundan daha üstün bir söz duyamaâzsın,, dediği Tasavvuf târifi: savvuf,. O'nun eseridir, yeryüzünde A daha aç- ge “kah gizlediği eseri, Telsirci — Evet, ae: bin yıl yaşasan, hiçbir sana bun- dan güzel söz in O, gök- lerde: ve zünde KA sıfat- larını açık ge DEME ze dostlarının 'gözün re kadar hiçbir iie Delik dedi ir İşte yalnız bü yüzdendir ki, o dost: lar, beri kösçe aranır, sorulur, ziya- ret edilir. Ve hiçbir Allah dostuna, günüüşüzi gece etmek reva değil- r, Günd ü gece etmek, yâni bu incelikten habersiz, tek birgün geçirmek, EBUABDULLAH .(BERKİ) Has atağında... — içim su venisler. yirmi k — Mekke'de şu pl bir hâs dise oluyor. > yle öğfen- meden i e . Ded On Yük ne yüği ne 'İçti. Nihayet ya geldi: Bazı düşman- lar “Haremi Şerif, e hücum etmiş- İsi birçok Miğeloiyan, İREM, “Ha- eri Esved, koparılm Şeyh haberi alla sonra yiyip A vir e bu malüm oluş'hâdi- sesini duyan m bir veli şu ülebelede-bu — Bree iş deği bu. “ Dediler: a — Eğer büyük iş değilse sön söyle öyleyse, şu dakikada Mek- ke'de.ne oluyor? Cevap verdi : — Bugün «Mekke bulutludur. — ki bütün'Mekke bulut: altın- Ve Talha kavmiyle ' Bekri'ler Gla cönk 'vardır. Talha kav- minin başındaki öyle bir adam ki, siyah ata binmekte ve başina kızıl tolbeht sarmakta Tahkik ettiler; dediği gibi çıktı. Bir Veli de diyon di tif sayılmaz o “kimse ki, eiralâketisidş herhangi birşey: kı- pi veya doğarda bündan ha- olmaz.. Mani aynına Tefsirci : — Bu son söz bâtıldır. Kulluk, gibi | baştanbaşa bilmeğe müteham- ZAN klerler.. Yoksa eğil... Herşeyi, yalnız Allah bilir. (Salât ve selâm)ın sa- hibi bile, ağlat sorulduğu zaman şöyle buyururdu: ““Bilm miyorum, ben bir e yalnız Mevlâmin bildirdiğini bilirim, bildirmediğini de bilmem...,, EBUCAFER (MECZUM) Zamanının gavsi... Gavs gizli olur iğ Büyüklerden biri anlatıyor: — Seferde bana yoldaşlarım- dan: sıkıntı: geldi. Afalarında sık sık çekişmeler oluyordu, incindim ve sıkıldım. Ayrılıp tek başıma yol almaya karar verdim. Kadisiye mes- cidine girdiğim zaman, orada, cüz- zamlı bir ihtiyar gördüm. Üzerinde 1 Pr AŞ ! EZ10011151 İşte Hazreti Ömer zamanında Müs- lümanların Müslüman olmayan tebaa- sına tatbik edilen ölçü: Bir şehrin fethinde imzalanan mu- ahededen bir madd “İhtiyarlar çalışamıyacak hale gelir, bir kazaya uğrar, yahut mallarını kaybederler de yardıma muhtaç vazi- yete düşerlerse, cizyeden affedilirler; ve Müslümanların memleketlerinde kal- dıkları kadar onların yardımı altına » Fakat başka bir memlekete hicret edecek olurlarsa, Müslümanlar. dan yardım borcu kalkar.,, Böyleyken ?.. müthiş bir belâ... Beni selâmladı ve dedi : “Hacca mı gidiyorsun ?,, Öf- ke ve isteksizlikle “evet, diye ce vap verdim. Dedi : “İster misin sana yoldaş olayım; ister misin beraber gidelim ?,, İçimden düşündüm ki, ben sıhhatli ğllaşlardan ayrıldım da şimdi bu öüzamlıylâmı beraber .olacağım ? “Hayır, lüzum yekl, diy cevap verdim. Israr etti, yine kabul etmedim. Nihayet dedi: “Allah, kuvvetlilerin başaramadı- ğını, bir zayıfa Kanala kadir- dir. Sözünü Aya ettim “ve kal- bimden yine bu ihtiyarı inkâr ederek yola çıktım. İleride bir ko- : nağa mor ye ai ihtiyar orad tü brş söyledi: “Allah iel rin vi Se e) ADIDEĞ ME şaramâdığinı bir zaife am . ya kadirdir.,, Hiç.cevap vermeden tekrar'yola çıktım, Fakat gönlümde vesvese we tereddüt... Hızlı hızlı yol almaya başladım. Ertesi sabah başka bir konağa erişip oranın mescidine girince yine onu gör- düm. Sakin ve rahat, oturmuş... Yine aynı söz: “Allah, kuvvetlile. lerin başaramadığını bir zaife ba- şartmağa kadirdir.,, Yanına gittim, yüzümü yere çalarak yalvardım: “Allahtan ve senden özür dilerim!, Sordu: “Dileğin ne?, Cevap ver- dim: “Hata ettim, seninle yoldaş olmak istiyorum! Dedi «Bunu za- manında istemedin ve kabul etmi- yeceğine and verdin, şimdi bana, seni yemininden döndürmek çok ağır gelir...» yalvardım: «Hiç ol- mazsa $izi her konakta görebilsem.» Dedi: «Öyle olsun..» Böylece, âde- ta koşar adımla yürüdüğüm yollar boyunca her konakta bu ihtiyarı bularak mesafeleri hece hece sök- meğe başladım. Öyle olduki, her yolun sonunda, çabucak yetişsem de onu bir ân önce görsem diye kanatlanacağım geliyordu. Nihayet Mekke'ye vardım. Hikâyemi ora- daki Allah ehline anlattım. Bana, ihtiyarın Ebucafer (Meczum) oldu- ğunu ve kendilerinin de onu gör- mek istediklerini söylediler. Tavaf esnasında onu gördüm ve dönüp görmek isteyenlere haber verdim. İkinci: bir görüşümde hemen ken- dilerine haber vermemi istedi- ler. Söz verdim.” Birkaç kere ara- dımsa 'da bulamadım. Bir gün, Arafat'da biri bana selâm verdi, baktım, tâ kendisi!... Gözüm ona değer değmez, içime bir fena- lık pi baygın yere düştüm. Bir kaç onra, namazımı. bitirir bilimidir biri beni arkamdan çekti ve dedi: «Bir daha başkalarına ha- ber vermek istiyecek misin?» «Ha- ve hayır, aslâl» diye cevap ver dim. Ve vine yalvardım: bana bir dua et Dedi: « etmem, sen etde ben âmin diye- yim...» Üç kere dua ettim, üç kere «âmin...» dedi. Duada ne diledimse ona ömrüm boyunca ayniyle nail oldum, Tefsirci : ey ESRAR hakaret göziyle Hak- aya mel. Unutma ki, ar in gizlidir, “binbir şekil, kıyafet ve ifade altında gizli...

Bu sayıdan diğer sayfalar: