4 Kasım 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2

4 Kasım 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İslâm İnkılâbı - satıhçı ve kışırcı şeriatçiler Gg Satıhçı ve kışırcı şeriatçiler, bu dinin, insani tem- sil çerçevesinde, en derin ve en hazin ukdesidir. © Bu ukdeyi sihhatle çözebilmek ve başta Şeriat olmak üzere her hakkı sahibine irca edebilmek, ne zor, fakat ne aziz iş! © Hak adıma, satıhçı ve kışırcı şeraitçiyi yaralar- ken, insân, bizzat Şeriati incitebilir; o zaman topye- kün varlık elden gider. Yahut, satıhçı ve kışırcı şeri- atçiyi korurken, insan, bizzat Şeriatin muradından uzak düşebilir; o zaman da, bütün tarih boyunca ba- şımızdan geçtiği gibi, dinin zaman ve mekân üzerin- deki saltanat ve hâkimiyet hakkı kaybolur ve İslâmi temsil çerçevesi öksüz ve mahküm kalır, © Bu dâvada, beyin ameliyatı yaparcasına, kılın ucunu kırk yaran bir dikkat ve ayırd edebilme kabi- liyetine malik olmak şart... Vücudun en hayati mer- kezine gömülmüş bir kıymığı çıkarmak isterken, asli hayat merkezini tahrip etmek gibi bir tehlike her ân mevcut... Onun icindir ki, satıhçı ve kaışırcı şeriatçiyi, her ölçüsiyle doğru ve hak, mukaddes ve muallâ Şe- riatin aslından ayırd edemiyenlere bu bahiste söz ya- saktır, © Nitekim satıhçı ve kışırcı şeriatçiye, sırf din ve Şeriat düşmanlığı adına, kâfir de, kâfirimtrak da, rö- formacı da, havai ve nefsani tefsirci de zıttır. Halbuki marifet, satıhçı ve kışırcı şeriatçiye, din ve Şeriat dost- luğu adına zıt olabilmekte... Acaba bu zıddiyet nasıl olur? Bu zıddiyet, satıhcı ve kışırcı şeriatçinin, haki- katte, Şeriatin ruhunu ve namütenahi inceliklerini görmediğini görmek ve göstermekle olur, G PFvet, satıhçı ve kışırcı şeriatçi, hakikatte, Şeria- tin ruhunu ve namütenahi inceliklerini görmiyen, gör- düğü kışri ölçüleri de kendi nefsinin aynasında, Allah ve Resulünün muradına aykırı olarak şekillendiren ve bu gayretini din ve Şeriate nusret sanan en zararlı mahlüktur. Gg Zaorarının korkunçluğu da, hem bâtım ve hem zâhiriyle nokta ve zerre feda edilmez bir bütün teş- kil eden, hem bâtımı ve hem zâhiriyle nokta sekmez bir mutabakat belirten Şeriatin, sadece zâhirde mü- dafaacısı görünmesindedir. Ham ve kaba softanın tıpatıp aynı olan ve başka bir ifadeyle aynı seciyeyi temsil eden sdtıhçı ve kışırcı şeriatçi, bellibaşlı nisbetler ve hadler mahfuz tutul- mak şartiyle, sırf nefsini korumak ve hâkimiyetini muhafaza edebilmek için en gerçek vatan hâmlelerine vatan hiyaneti damgasını basmak âdetindeki şeni do- landırıcılara benzer. Matbaaya küfür, trene bid'at, elektriğe şeytanlık göziyle bakacak ve bu gözü Şerlate nusret sanacak bir telâkki, Şeriate ihanet bakımından, deminki misal- den de şenidir. f Bu kanaatlere yakın telâkkilerin ise, din adına, tarihimizde ve cemiyetimizde uzun zamanlar hüküm sürdüğü, inkâr kabul etmez bir hakikattir. Yoksa, Şeriatin, gerçek mânasiyle satıhçısı ve kışırcısı olmaktan büyük rütbe düşünülemezdi. Fakat bunlar, sathımı ve kışrımı da tenzih ve tebcil etmek- ten üstün gaye olmıyan Şeriatin değil, en basit idrak ve bedahet duygusunun sathında ve kışrında kalmış zavallılardır. Keşke Şeriatin kışrına olsun, ulaşabilse- lerdi, Bunlar doğrudan doğruya insanın sathında ve 2. kışrında kaldılar, © Haklarındaki satıhçı ve kışırcı şeriatçi tabirini işte bu mânada, yani kendilerinin hak ve hakikate zıd gayret istikametlerine göre kullandığımız bu tip- ler, vecd, hikmet ve bilgiden yüzde yüz mahrum- durlar, Satıh ve kışırcı şeriatcide, asla, sonsuz girijt- lere karşı bir esrar duygusu yoktur. Oysa ki, Şeriat, baştan başa esrar; ve baştan başa esrar âleminin mut- lak mizan tablosudur. Esrarı mutlak hüküm ve mut- lak hükümleri esrar e «İslâmın Hücceti» gibi muazzam bir isimle anılan mam-ı Gazali, bu tipler için «Şeriate nusret ettiğini sanırken ona ihanet eden insanlar...» buyurdu; ve aynı mam-ı Gazali, bu tiplerden bazıları tarafından dalâ- letle suçlandırılmak istendi. Ruhunda, zâhiri güneşi kıvılcım kadar küçültücü bir güneş pırıldıyan «Hüc- cet-ül-İslâm» a karşı bu ithamın sahibi, nasip ehli bir insan glacak ki, bu feci hareketine mukabil, rüyasın- da Peygamberler Peygamberini gördüğünü ve onun emriyle yediği sillelerin maddi acısını aylarca vücu- dunda hissettiğini nakleder. © Haşmet ve hâkimiyet devremizle, küfre teslimi- yet ve küfrü taklid devremiz arasında kalan ricatı ve hezimet çığırımız boyunca başımıza ne gelmişse bu tip yüzünden gelmiştir. © Fierbutip olmasaydı, olanlardan hiçbiri olmıya- cak olduğu gibi, İslâmiyet de, aynı bu tip soyundan, fakat onlara zıd istikametteki beyinsizlerce, yüksel- meğe ve ilerlemeğe mâni bir müessese telâkki edilmi- yecekti. n © Bu tip, Allahın, bellibaşlı noktalara dikilmiş Şe- riat işaretlerine saygı şartiyle her sahada açık ve ser- best bıraktığı, hattâ kat'i olarak emir ve tavsiye ettiği insani tefahhus hakkını, eşya ve hâdiseleri zapt ve fethetmek hamlesini körleştiren, böylece bilmeksizin İslâmi temsil çerçevesini küfür âlemine karşı zayıf düşüren, dolayısiyle Şeriatin ruhuna ihanet eden, sa- dece niyeti iyi, fakat işi en kötü ve karşısında mu- kavemet imkânı çok zor, bir felâket kutbudur. Ve bu- günkü halimizin ilk misebbibi bizzat kendisidir. © Başlangıçtaki büyük vecd ve nizamı kaybeden ve sonra kendi öz vücudunu yiyen yeniçeriler, bunların; dinin tecessüs etmemek şartına rağmen asırlar boyu zorla zina tesbiti icin ev basanlar, bunların; farkına varmaksızın kendilerini müçtehit mevkiine çıkarıp din adına eşi görülmemiş safsata masalları icat edenler, bunların; Kâinatın Efendisi «Hakikat müminin kay- bolmuş malıdır; nerede bulsa alır» buyururken bütün ilm ve hakikat keşiflerine karşı dirsek çevirenler, bunların; yine Cihanın Nuru «Mescidinizi sade vd şehirlerinizi ziynetli bina edinizi» emrini verirken mescitlerini mermerden ve evlerini teneke veya te- zekten yapanlar, bunların; daima Âlemlerin Fahri «Şimdi ölecekmiş gibi âhirete, hiç ölmiyecekmiş gibi dünyaya çalışm fermanını lütfederken, hem âhiretini, hem de dünyasını harap edenler, bunların âletleri ve eserleridir. © Bunlar, İslâmiyetin, her sahada bütün insanlığı kurtarıcı iç ve dış ölçülerinin feyz akışını tıkadı ve onu olduğundan başka türlü gösterdi. Nihayet aksülâ- meline, şuur sahibi olmadan, küfrü ve küfre iltica yo- 6

Bu sayıdan diğer sayfalar: