8 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

8 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Mayısl935 Cumhuriyet Kadınlık âleminde GERİDE KALANLAR Şakute Nihal Bundan once yazdığım yazılarda: «Bizde artık kadın sorumu üzerine bağlanan düğümler çözülmüştür; kadın ayıb (bahsi) artık modası geçmiş bir şeydir.» demiştim; hayır! Bizde de daha bütün anlamile kadın sorumu çözülmüş değildir ve bu sorum, biraz deşilmedikçe, korkanm, daha pek uzun sürecektir. Kadımn gerçek olarak yükselisi icin eline verilen haklarla ona ancak bir yol gösterilmiş. olur; halbuki genel bir bakışla, kadın, daha beklediğimiz tepelere ulaşmış değildir. Evet, o tepelere doğru giden yol açıkbr; o yolda umduğumuzdan daha yükseklere erişenler de vardır; ama, geride kalanlann sayısı da pek ve pek çoktur. Çünkü, sağda ve solda bazı zik zaklar yc.pbran, hatta çıkmazlara saphran yollar vardır; önüne açılan doğru, geniş yolun en güzel, en yararlı yol olduğunu görerek oraya doğru yönelmek her yaratık için kolay birşey değildir... Birçok insanlar öğüd, irşad isterler... Bu yüzden, gözlerimizin dikildiği o yüksek tepelere doğru giden anayolu uzaltan öbür yollar kapanmadıkça kadın daha pek çok «ndeliye cek, pek çok geri kalacak*jr.~. Kadının hürriyeti, ter'jiyesi, yükselişi onun için eJbette \xt fantezi, bir süs değildir. Bir insai yığını içinde düşünülecek şey; şun'.n, bunun değil, genelin kazancıdır Kadınuı veya erkeğin yükselişi ise huna bir vasıtadır. Kadın benliğini tarjmıs.. düşüncesinde hür, i$lerinde «&ıâhiyet sahibi, doğru, iyi düşünc^e alışkın olursa, bundan doğa cak kazanc yurdundur; ulusundur. Ulusun yansı demek olan kadın bu toprağın içinde yaşıyor; bu toprağın ço cuklarına analık ediyor. Onun içinde birkaç tanesinin bile hava ve hevesine uyarak yurda yararlı olmadan yasamasına razı değiliz... Kadın, kendi kazancını, kendi zevkini yurdun kazancına üstün tutmayı öğrenmiş, buna inanmış olursa o gün ancak yurd ger çek anasını, gerçek kadınını bulmuş olur... Bugün, eski kıntkan kadın; bebek ve oyuncak kadın; herşeyi erkeğinden bek,ledıği,içiav yalnız ona hoj görüne cek şeyleri yapmağa özenen kukla ka4m beJlfKjOttadan W.kb; halbukı o nun gölgesi, kopyesi hâlâ bir başka biçimde aramızda yaşıyor... Meselâ, nedir şu, sabahm saat dokuzunda dudaklannı kızıl yakuta boyayarak yola düsen on sekiz. yirmi yaşındaki genc kız> Nedir şu, bir saat ayna karşısmda durarak kirpiklerini rimelle dikleştirmiş, gözlerine en fettan bir kadın manasını veren küçük bayan? Hangi Türk anası kızlannı bu biçimde kapı dışan bırakıyor? Nedir şu, yirmi, otuz lira, belki de daha az bir para ile çalışmağa giden çb'kük yanaklı, solgun benizli, iyi doymamış genc kızın dizlerindeki ipek çorablar? Nedir, şu, kocasının kazancına bakmadan büyük terzilerden giyenlerle yanş etmek icin evde kavga, gürülrü çıkaran; aileyi borca boğan, çocuklarma iyi Rida veremiyen kadının giyun derdi? Ve... Ve nedir, şu, büyük terziler ekspozisyonunda ortada dolaşan mankenlere ruhunun bütün ışığını harcıyarak b^.n; elindeki karneye ısmarlıyacağı roblann numarasmı yazan; kumaşı muayene ederek takdirler gösterirken iri tirriyen ellilik şık, zeng'm bayan? Taşlar, pınltılar, çiçekler ve ipekler karşısmda gözlerinde turusan kıvılcımlara, yüzünün hevesli çizgile rine bakarak düşündüm: Parmakla n pırlantalara gömülen; omuzlan asır kürklerle örtülen şu bayamn gözlerinde parhyan keskin ışıklar bir gün olsun öksüt, çıplak bir yurd çocuğunun karşısmda yandı mı> Boyle olsa, degil Anadolunun, köylerin sokaklannda sürünen sefil yavrular; şu lstanbulda, gözümüzün önünde sürünenler olsun ortadan kalkardı... Elinde maadî, manevî en ufak güç olandan bile bu yurd yardım umar • ken, hangi kurumun başmda hangi zengin kadınm çallşıp fedakârlık ettiğini görüyoruz? bilmezsek bugün gördüğümüz güneşler çabuk kararır... Ve onlan görmek, bulmak için hangimiz Adadan, Modadan bir adım dışan adım atmayı düşünüriiz?.. Evet, kadını bekliyen tepeler daha pek tanhadır. Ben, bunun için yalnız kadını suçlu görecek yerde bu suçun biraz da erkeğe yüklenmesini isb'yo rum. Kadın geri ise erkek te geridir... Bir toprak üzerinde erkek yükselip te kadın ondan geri kalamaz. Bunlar bir ulusun, bir ailenin çocuklandır. Bugün, erkek kadmdan ne bekliyor? Bana göre, yalnız kendisini oyalaması • nı... Erkek hangi kadına karşı alâka gösteriyor? Süsü, tuvaleti yönünden ençok göze çarpan, ençok şen ve kıntkan olan ve erkeğb isteklerine en kolay, en kısa zamanda uyabilen, cevab veren kadma... Istersek, ortaya adlarile örnekler bile koyabiliriz! Bazı, en değerli kadınlann kocalannın, hiçbir değeri olmryan; bütün bildikleri erkek avlamak ustahğmdan ibaret olan kadmlann ardından koştuğunu gorüyoruz. Hergün birer birer yıkılan yuvalar, çöken damlar bunun en açık belgesidir Bunun böyle oldugunu gören ve zaten birçok yönlerden daha pek zayıf olan kadın yaşama kavgası bu!erkeklerin hoşuna gitmek için birbirile yanşa girişir... Karşısındakinden daha üstün giyinmeğe, daha göze çarpacak biçimde güzelleşmeğe, »alon hayatında her kadmdan daha çok monden gorünmeğe çalışır. Bunun için her vasıtaya başvurur... Aileyi borca sokmuf, kendisi veya çacuklan iyi gıda alamamış; (yerli malı giyeliml) diye yapılan bütün özenlere rağmen tuvaleti için memleketin dışma avuc avuc para serpmiş; bunlar, artık onun gozünde yoktur. Esasen bu sorumlar onun içinde yer etmemiştir. Düşünülecek şey, onun içini kemiren şey, yanşta üstün gelmektir. Kazanc kaç gün sürer? Sayılıdır. Çünkü hiçbir manevî değere baglanmayı öğrenmemiş olan erkek, ışıktan ışığa koşar. Daha çok parlıyanı gordülsfe öbürü gözlerinde sönük kalır. Kaybeden kimdir? Elbette bu zavallı yurd!... Bazı bayanlanmızın yaphğı cidclt, ağırbaşlu yurda yararlı olmak için mutlak erkek kıyafetine girmeyi hiç dü şünmedim; tersine olarak bunu pek soguk buluyorum. Bunun gibi. yurdun derdleri karşısmda, bizden beklediği şeyler Önünde koskocaman bir gafletle vanmızı, yoğumuzu kumaşa, boyaya vermeyi; kafamızı, ruhumuzu boş yere harcamayı da hoş bulmuyorum. Kadın bunlan yaparken, yukanda söylediğim gibi gene bedbahttır. Çünkü görünüş ardından koşan erkek, elbette bunlann hiçbirisine bağlanmaz... Atalanmız kadını daha başka, daha ince bir gözle görürlerdi; onlar için kadın, kendi beşerî zevklerini do yurmağa yarayan bir yarabk olmaktan çok daha yüksekb. Çünkü kendilerin den önce düşünülecek bir yurd ve o yurdun çocuklan vardı. Onlara fay * dalı olan kadın en değerli, en güzel ve erkeğe en çok dost, arkadaş olabilen kadındı. On birinci yüzyılda (Kudatkobilik) i yazan (Yusuf Has Hacib), Kâşgar hükümdan (Buğra han) a Uygur türkçesile şunlan söylüyor: «Eğer kendine kadın bulmak istersen meziyetli kadın ara... Güzelliğe bakma! Eğer servet istiyorsan, şunu bil ki, seni yükseltecek kadmm sana vereceği şeref, alun gibi bir şereftir.» Gene (Kudatkubilik) te §u öğüdler vardır: «Güzel yüz peşinde koşma; güzel huy peşinde koş. Kadının güzelliği, doğruluğudur. Kadınlann bu güzelliklerini göz değil; görmeyi büenler bi lir!..» Görmesini, duymasmı bilen erkeği yaratbgı gün bu yurd da. kadm da bahtiyar olacakbr... Bursa ovasında kurutulan bataklık Burada yeniden üç köy yapılacak Bursa (Hususî Muhabirimizden) Istanbuldan tetkikat için şehrimize gelen Mühendis mektebi son smıf su şubesi talebesi; Nafıa Bakanlığının mıntaka su mühendislerinden Memduhla birlikte Bursa ovasınm ıslahı için yapılmakta olan tesisab gezmişler ve mühendis Memduhun bu yolda ver diği izahab dinlemişlerdir. Ovanın şarkında yapılan Gölbaşı su bendinin toplıyacağı su miktan 14 milyon metro mikâbıdır. Ankaradaki Çnbuk barajı 9 milyon metro mikâbı su topladığına göre buradaki gölün daha büyük olduğu anlaşılıyor. Ovanın garbinde meydana getirilmekte olan göl henüz kapatılmamışür. Bend tamamen bitaıediği için sular serbestçe Nilüfer kanalına verilmektedir. Nilüfer kanalının yanında açılan muazzam feyezan kanalı 70 meho genişliğindedir. Ovanın bataklık sahasındaki faaliyete gelince: 220 hektar tutan Bursa ovasmda şimdiye kadar 20,000 dönümlük kısım kâmilen kurutulmuştur. Serme, Kazıklı, Iğdir gibi meşhur bataklıklarla 34 köyün azçok müteessir olduğu diğer bataklıklar için 17 kilometroluk bir ana kanal ile bataklığı yapan sulann birikmemesi için 13 kilomebroluk bir cenub kuşaklama kanalı açılmışbr. Her zaman taşmağa ımhaid olan dereler küçük kanallarla bu iki büyük kanala verildipinden Bursa ovası için feyezan tehlikesi artık habra gelmiyecek ve böyle bir tehlike olınıyacaktır. Sulama tertibatı için aynlan kısım Gölbaşı gölünün önüdür. Bu • rada 900 metro uzunluğunda bir toprak sed yapılmıştır. Bu sed sayesinde derelerin fevezanlanndan isb'fade edilerek 14 milyon metro mikâbı su toplamak mümkün olacak ve bu sular, kurutulan toprağın sulanmasında kullanılacakbr. İki milyon liradan fazlaya çıkan ve daha birkac milyon gidecek olan bu muazzam iş. Bursaya sayısız faydalar temin etmiş bulunuyor: Sıtma yüzünden kınlan binlcrce insan. sağlığa kavuştuğu gibi, Bursanm mühim bir serveti ve ikbsadî şöhrebni temin eden meyva ve sebze bahçeleri de su baskmlanndan kurtuluyor. Kanallar acıhrken köy yollan üzerinde pek çok beton köorüler de yapılmıgbr. Bu köprülerin dört tanesi yalnız Nilüfer kanalı üzerindedir. Bunlardan ba«ka batak sahasmda kurutulan 20,000 dönümlük toprak kazamlmışbr ki: Burada yeniden 3 köy kurulacak ve bunlar Bursa ovası nm zengin ve en güzel köyleri olacaklardır. Dttnya Edebiyatıniffm Korku ve izzetinefs Jan Jak Rusonun çocukluk haUralarından Köyde, Mösyö Lambersiye namında bir protestan papazmın evinde oturuyordum. Yegâne arkadaşım bü yük yeğenimdi. Kendisi bilhassa geceleyin çok korkardı. Zavallının korkaklığıyla eğlenir ve daima kendimi methederdim. Bunda o kadar ilerıye varmıştım ki öğünmemden bizar olan Mösyö Lambersiye benim cesaretimi denemeğe kalkıştı. Karanlık bir sonbahar gecesi kili senin anahtarını vererek kürsünün üstünde bırakılan încili almamı söy ledi. tzzetinefsime dokunacak öyle kelimeler de ilâve etti ki artık kabul etznemem imkânsızdı. Işıksız gittim. Çünkü alsaydım belki daha fena olurdu. Mezarlıktan kahramanca geçtim; zira kendimi açıkta hissettiğim müddetçe hiçbir gece korkusu duymadım. Kapıyı açarken kuvvetll metanetimi sarsmıya başlıyan sadaya benzer bir takım gürlemeler işittim. Kapı açılınca girmek istedim; fakat daha henüz birkaç adım atmıştım ki durdum. Bu geniş yerde derin bir karanlığın hüküm sürdüğünü görünce saçlarımı havaya diken bir korku hissettim. Geriledim, çıktım, titreyerek koşmıya başladım. Bahçede köpeğimize rastladım; onu okşadıkça cesaretim adeta tekrar geliyordu. Korkaklığımdan utanarak geri döndüm, köpeği yanıma almak istedim, fakat gelmedi. Kapıdan hızla geçtim, kiliseye girdim. Girer girmez beni tekrar korku aldı, bu korku o kadar şiddetliydi ki ne yaptığımı bilmiyordum, kürsünün sağda oldugunu bildiğim halde, gayriihtiyarî solda aradım; artık nerede olduğumu da bilmiyordum, ve ne kürsüyu ne de kapıyı bulamayınca tarifi kabil olmıyan bir şaşkınlığa düştüm. Nihayet kapıyı gördüm, mabedden çıkmıya muvaffak oldum, ve bir daha gündüzden başka hiçbir raman oraya yalnız girmemeye ahdederek birinci defaki gibi uzaklaşüm. Eve kadar geldim. Girmiye hazır • lanırken kahkahalarla gülen Mösyö Lambersiyenin sesini farkettim. Bu kahkahalardan tabiî almdım, nefsimi hakarete maruz bırakmama utandım, kapıyı açmakta tereddüd ettim. Bu sırada Matmazel Lambersiyenin beni merak ederek hizmetçiye bir fener alıp gelmesini söylediğini içittım, Mösyö Lambersiye de beni aramaya hazırlanıyordu; kendisine bu araştırmanift bütün |erefi verileceğine şiiphe olmıyan yeğenim refakat edecektl. Bir anda bütün korkulanm kayboldu, uçarcasına mabede koştum, hiç zor luk çekmeden, hatta tutunmadan kürsüye kadar geldim, üstüne çıktım, İncili aldım, aşağıya atladım. Üç adımda mabedden dışan fırladım. O kadar acele etmiştim ki kapısını kapamayı bile unutmuştum. Odaya girdiğim zaman nefes nefeseydim. İncili masanın üstüne attım. Korkunc bir haldeydım, fakat kalbim, benim için hazırlanan bir muavenetin onünü aldığımdan; sevincle çarpıyorduVARAL Italyada kendi kendisini kaybeden bir adam Yüzlerce kişi meşhur bir profesördür, yüzlerce kişi de eski bir sabıkalıdır, diyorlar Bundan dokuz sene evvel Torinoda «Brumeri Camella» meselesi dıye bir vak'a çıkmış ve bütün Italyayı meşgul ebnişti. O zamandanberi unutulan bu mesele şimdi yeniden canlanmışhr. 1926 senesi marhnm onuncu günü, Torino şehri mezarhğmda meçhul bir adam düşünceli ve endişeli bir tavırla geziniyordu. Bu adamın garib halle t rinden şüphelenen mezarlık başmuhafızı, bir mezann arkasma gizlenerek, j adamı tarassud etmeğe başladı. Adam, nihayet bir mezann önünde durdu, ürkek ürkek etrafına bakmdıktan sonra birdenbire elini uzatb, mezann üstündeki bronz vazoyu kapınca paltosunun altma sakladı. Bu vaziyeti gören başmuhafız he • men yerinden fırladı ve yanma bir muhafız daha çağırdı. Vazo hırsızın bağınp çağıracağını, küfür edeceğini, ellerinden kurtulmağa çabalıyacağmı tahmin eden muhafızlar bu tahminle rinde yanıldıklannı gördüler. Adam aptal aptal muhafızlann yüzüne bakarak abuksabuk sözler söylüyordu. Kendisini, hüviyeti meçhul bir şahıs sıfatile Collegno hmarhanesine koydular. Fakat bmarhane müdürü bu hastanm hüviyetini muhakkak surette öğrenmek istiyordu. Bu garib adamın eşkâlini gazetelerle ilân etti ve resmini basbrdı. Ertesi gün, bmarhane müdürüne, Lyafeti itimad ve hürmet telkin eden bir zat müracaat etti, büyük bir heyecan içinde idi. Müdüre: Ben Verone Universitesi pro fesörlerinden Fransesco Camellavım, dedi. Gazeteye resmini basfardığmız adam, 1916 senesinde yüzbaşı rütbesini taşıdığı sırada Selânikte öldüğü rivayet edilen kardeşim orta tedrisat muallimlerinden meşhur lâtince mütehassısı Giulioya benziyor. Müdür, bunun üzerine, mezarlıkta yakalanan adamı derhal odasma fçetirtti. Meçhul adam kapıdan içeri girer girmez profesör Camella: Giulio! diye haykırdı. Fakat berikinin hiç aldırmadığını gö runce: Giulio.. Ben kardeşin Francesco degil miyim? Beni tanımadm mı? Diye sordu. O zaman, adamın yü • zünde sevinc alâmeb belirdi, kollarını uzatarak: Ah Francesco! Diye profesörün boynuna sanldı, gözyaşlan içinde sarmaşdolaş öpüştüler. Profesör Francesco, yengesini birlikte getirmiş, civarda bir otele bırakmışb. Hemen girti, kadmcağıza kocasının meydana çıkbğını, bin türlü ihtiyatla anlatb. Arbk aile yuvasınm tekrar saadete kavuştuğunu söyledi. Madam Camellamn kocasmı tanıyarak onun kollan arasına abldığı zamanki sahne, iki kardeşin kucaklaşma sahnesinden daha heyecanh oldu. Mezarlıkta hırulan adam şimdi arbk bir yuva sahibi olmuştu. O kadar uzun zamanlardanberi öldüğü zannedilen bu adamın şimdi kendisini seven bir kansı, etrafında dolaşan çocuklan vardı. Giulio Camella, tekrar universite profesörü sıfatmı iktisab ermişti. îmzasız mektub Giulio Camellanm aile yuvasma tekrar saadet avdet ebniş, bmarhaneden çıkan hasta bu yuvada yalnız şefkat ve sevgiye değil ayni zamanda büyük bir refaha da kavuşmustu. Fakat aradan biraz zaman gect'kten sonra, bir gün Torinoda çıkan Reale Questura gazetesine imzasız bir mekhıb geldi. Bu mektubda, mezarhk hırsızınm, yeni ismile Giulio Camellanin, bir sahtekâr olduğu, Bruneri diye çağmldı gı, müretbblik yapbğı, evli ve çoluk çocuk sahibi bulunduğu, dolandmcı * hktan mahkumiyeb" olduğu yazılrydı. Gazete işe ehemmiyet verdi ve tahkikat yapb. Hakikaten Bruneri adında bir kimsenin bir müddet mahpus yathktan sonra muvakkaten serbest bırakıldığı ve bundan istifade ederek kaçtığı anlaşıldı. Aç kaldığı, ve vazoyu satarak para tedarik etmek için mezarhğa gırdiği tahmin edildi. Gerçi, kendisini, Selânik ordusunda kaybolan profesörün yerine koymak icin hicbir teşebbüs yapmamış, fakat bir müşabehetin doğurduğu vaziyetten istifade etmişti. Asıl ailesîni aklma bile getirmiyor, şerefli ttalyan zabttanm seneierce meşgtd mdmn ve hüviyeti elân bilinmiyen adam işte budvrr. bir mazinin verdiği iftiharla koltuklannı kabartarak yerleştiği yuvada, yepyeni bir hayattan nasibini almakla ömür sürüyordu. Adliye erkânı bu fikîrde idiler. Maamafih Brunerinin bu zat olmaması da muhtemeldi. Bu takdirde harbde aldığı müthiş bir yaranın kurbanı olan bir adamın henüz kavuştuğu saadeb ihlâl ebnek fena bir hareket olacakb. îşin doğrusunu anlamak için elde bir çare vardı. Dolandmcı Bruneri tevkif edildiği zaman, hapisanede parmak izleri almmışb, bu izler bmarhanede alınan izlere mutabık gelirse, adamın hakikaten sahtekâr olduğuna şüphe kalmı • yacakb. Yapılan tecrübe müspet nebce verdi. Sahte Giulinonun parmak izlerinin dolandmcının parmak izlerine bpkı tıp1 kısma benzediSi görüldü ve zabıta, hüviyet sahtekârlıeınm yapılmış olduğuna kanaat getirdi. Roma polis mektebi lâboratuar şefi Sorrentinonun yaphğı derin tetkikat nericesinde verdiği bu hüküm üzerine dul Madam Camellanm yeni kocası tevkif edildi. Efkân umumiye büyük bir asabiyete kapıldı. Zabıta bu adamın saadetine ne hakla en^el oluyordu> Serefli bir profesör, ayni zamanda harbde ağır surette yaraîanmış bir kahraman, nasıl o* luyor da bir dolancıncıya benzetiliyordu> Kansı, kardeşi, birçok dostlan onu hiç tereddüd etmeden tanımışlardı. Baska şeye lüzum var mıydı? Adliye, gazetelerin yaygarasına ve halk'.n söylenmesine aldınş ebneden bir sürü tecrübeler ve muayeneler yaph. Yazısı tetkik edildi, kan tahlili yapıldı. Bütün bunlar, adamın dolandincı Bruneri oldugunu kat'î surette is • pat ediyordu. En sonra, sahtekân, Madam Bruneri ile çocuklanna gösterdiler. Camella ailesi, adamı nekadar kat'iyetle tanımış ise, Bruneri ailesi de ayni kat'iyetle tanıdu Madam Bruneri: Yüzbaşı Camella on senedenberi kayıb. Halbuki benim kocam beni bırakıp gideli daha beş on gün olu yor, nasıl tanımam! dedi. Bruneri Camella ise, bu bir yıgm delil karşısmda hiç istifini bozmuyor du. Müddeiumumiye: Dünya tersine dönmüş! dedi. Eskiden kanun çocuklannı tanımak hakkını babaya veriyordu, şimdi bunun aks'ni mi yanıyorsunuz? Pîrodellovari bir kitab ismi Nihayet adamı serbest bıraktılar, efkân umumiye sükunet buldu. Vak'anın unutulması için Camella, Brezil • yaya gitti, kansile beraber yahud daha doğrusu Giulionun dul kansile beraber orada yerleşti. Şimdi, yeni hayabnı kâfi derecede rahat bulmamış olacak ki bir avukat tutarak, eski ekspertiz raporlannın ramamile zıddı yeni raporlar almış, habrabnı fotoğraflarla süslü iki cild'ik kitab halinde neşrebniştir. Kitabına koyduğu Pirandellovari isim de «Kendi kendimi ararken» dir. Yeni Giulio Camella, bütün bu ra porlan ve habrabnı Lyon şehri polis lâboratuan direktörü doktor Edmond Locarda göndermiştir. Hakikî hüvi yetinin Giulio Camella olduğuna dair inkâr kabul etmez bir fikir uyandır mak ıstedı^i besbelli. Halli, uzaktan, kolay ve miinakaşaya değmez «ibi görünen bu meselr ü/erind*. âlim eksperler n« Musa ATAŞ Müsteşann tetkikleri Şehrimizde bulunan Gümrük ve Inhisarlar Müsteşan Adil dün öğleye kadar gümrüklerde meşgul olmuş ve umumî bir teftiş yapmışbr. Adil Okuldaş bilhassa eski 6 numaralı satış am bannı, yeni satış salonunu ve gümrük mahzenini gezmiş; bazı kalemlerde memurlann yaptığı muameleleri tetkik ebniştir. Gümrükler Müsteşan öğleden sonra înhisarlar Umum Müdürlüğünde meşgul olmuştur . Bigada göçmenler için köyler yapıhyor Biga (Hususî) Biga kazasında yeni göçmenler için yerler aynlmışbr. Göçmenler Karabiga nahiye merkezi ile civar köylerine kısım, kısım taksim edilmişlerdir. Karabürçek civannda yeniden bir köy tesisine başlanmışbr. Buralarda nümunesine göre yeni evler yapbnlmakta ve göçmenlerin müstahsil haJe gelebilmeleri için kendilerine arazi gösterilmektedir. Umumî müfetb'ş lbrahim Tali göçmenlerin durumlannı tetkik için kazaya birkaç defa geldi, son gelişinde yerli sanatkârlara göçmenler için pulluklar sipariş edildi. Yeni bir tahkikat Gümrük heyeti teftişiyesi son za manlarda gümrükte mühim bir işin tetkikile meşgul olmaktadır. Bu işten dolaja bir kısım memurlar isticvab edil miş ve İstanbul gümrüğü başmuayene memuru Hâmid Gümrükler Bakanlığı emrine alınmışbr. Diğer taraftan bir bankaya aid muameleyi meydana çıkardıklanndan dolayı üç gümrük memuruna verilen ik ramiyenin istirdadma karar verilmiş br. Ayasofyada hafriyat Ayasofya hafriyab devam ebnektedir. Yeni bulunan eserler de eskilerinin ayni olmakla beraber kmk ve döküktür. Bundan sonra kazılmamış yerler kazılacakbr. olan Basın Kurumunda toplantı SÜKOFE NİHAL Tenkid biraz acıdır; ama, bu toptajhn çektiği, ondan çok daha acıdır!.. Kızılay Kurumu yeni bir teşkilâta Genc kızlann, genc kadmlann beğe»ilmek, kendilerini göstermek, hem ken tâbi tutulmuştur. Şimdi Hilâliahmer reisliği namile idare edilen bu teşek • dilerini, hem etraflanndakini oyala kül badema Kızılay Istanbul mümes mak için başvurduklan tek çare, gi silliği namını almış ve mümessilliğe esyinmek, süslenmek ve oyun oynamaktar. Hangi yüksek salonda hangi yurd ki reis General Ali tayin edümiştir. Kızılayın İstanbul kazalanndaki başsözü söylenir; hangi yurd derdi konu§ulur? Bu toprakta daha bütün ağh kanlan muayyen günlerde toplanıp yan sesler kesilmiş değildir. Gözlerimi Kızılay kurumuna aid kararlar vereti kamaştıran güneşlerin ardında daha cektir. Kaza teşekkülleri malî ışlerde ' karanhklar var... Onlan görmesini müstakil olacakbr. Kızılay Kurumunda yeni teşkilât tçtünadan bir görtin&f Dün îstanbul Basm kurumunda kültür, mizah, çocuk, salon mecmu • aları sahib ve müdürlerile şehrimizde çıkan rumca, fransızca, almanca ve ermenice gazetelerin sahibleri toplanarak aylh yirmi beşinde Ankarada toplanacak Basın kurumu kongresine iştirak etmek üzere birer murahhas seçmişlerdir. Gelenlerden hemen kâffesi kongreye gitmek arzusunda bu lunmuşlardır. Fakat buna imkân görülmediğln den birer murahhas intihabı zarurî görülmüştür.

Bu sayıdan diğer sayfalar: