11 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

11 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11 Mayıs Cumhuriyet TELGRAF HABERLERİ IBUGUN DEBLLI Romanya ve Fransa Buda kendi derdimiz abahleyin, müvezziin kapıdan bıraktığı gazeteyi, sıcak yatağınızın içinde, yahud ki kahvalh sofranızın karşısında açnğınız zaman, size günün havadislerini sunan, gözlerinizi ve gönlünüzü oyahyan bu sahifelerin nasıl kurulduğunu, bunun üzerinde kaç dimağın ve kaç çift gözün emeği bulunduğunu acaba hiç düşünmüş müsünüzdür? Dünyada, mesleklerin en çetini, en yıprandıncısı ve en nankörü gazetecilik olduğunu bilir misiniz? Öğle üzeri başlayıp, geceyanlanna, bazan da sabahm erken saatlerine kadar süren, lâmbanın kör edici ışığı altmdaki mesaisile bir gazetecinin ne kazandığım acaba merak ettiniz mi>. Gazeteci, biran için, hakkile takdir edilip te, onun namına sembolik bir abide dikilecek olsa, kaidesinin üzerine feragati, kanaati, fıkaralığı temsil cder resimler hâkketmek lâzımdır. Gazeteci, eğer yüreğinde taşıdığı, hiçbir aşka benzemiyen meslek aşkı olmasaydı, bu saydığım şeylere tahammül edemezdi, fakat o, bir kere kendisini kaptırmış olduğu bu mesleğe, huysuz, zalim, nankör bir kadma nasıl bazan daha ziyade bağlanılırsa öyle bağlanmıştır. Ve bunun sonu olmadığını, ve yahud ki sonunun nasıl olduğunu, her sene birkaç emsalini göre göre öğrenip, bildiği halde, gene de zerre kadar zâfa uğramıyan bir şevkle devam eder. Gazeteci için dinlenmek, hastalanmak, yorulmak, tatil etmek yoktur. O, durmak bilmiyen bir hızla masasına, kalemine, kâğıd destelerine, lâmbasına, telefonuna bağlı olarak, çaiı • şır.. Çalışır.. Bu çalışmanm ucunda ne biraz refah, ne de bir istikbal ümidi vardır. Eline bakanlann gündelik ekmeğini çıkarmak gazetecinin biricik hazzı, biricik mükâfandır. Günün birinde göz görmez, dimağ işlemez, el tutmaz olur... O zaman, gazetecinin tecellisinde en acı safha başlar. Ömrünü, mesleğinin uğuruna helâk eden bu adama el uzatan yoktur. Binlerce okuyucunun yüreklerini heyecanla doldurmuş, senelerce ara nılmış, kapışılmış bir imzanın sahibi kadar çabuk unutulan kimse tasavvur edilemez... Böylece nisyan kuyusuna yuvarlanan biçarenin son demleri yoklukla, kimsesizlikle, ıstırabla geçer. Nihayet ölür. Basın Kurumu, cemaatsiz kal • kan cenazesine, istihza eder gibi bir çelenk yollar. Her birine yıllarca emek verdiği gazeteler, üçer beşer satırlık bir teşyi yazısı koyarlar. En son bulunduğu gazetede geride kalanlann gözyaşlannı değil, midelerinin feryadmı iki üç gün dindirecek kadar bir para verir.. Olur, biter. Dünyanın baska taraflannda, bu böyle değildir. Gazetecilerin oralarda bir sendikalan, yardun sandıklan, tekaüd müesseseleri vardır. Gazetecinin de insandan madud olduğu takdir edilen ülkelerde onun da, ailesinin de istikbali sağlama bağlanmşnr. Şimdi biz de, yakında Ankarada toplanacak Matbuat kongresinde bunu temine çalışmalıyız. Fakat biz bunu kendi kendimize başaramayız. Hükumetimiz • den, bize önayak ve.destek olmasını istiyoruz. Bizim de ne olacağımız dü şünjilsün, haklanmız, istikbalimiz gozetilsm gerektir. T a ki bizden aramlan ulusal ve soysal vazifeyi biz de başımız ve gönlümüz dinc olarak başara lım! ErcSmend Ekrem TALU NASIL TANIŞTIK HaUd Ziya Uşaklıgil Tanımadan evvel ve tanıdıktan sonra Tevfik Fikretin şahsma, seci yesine aid hususiyetlerle, san'atının günden güne serpilen ve yükselen görünüşlerile o kadar ve o derece ihtiyar haricinde bir meclubiyetle meşgul oldum, ve, onun daima etrafm dakilerin üzerinde bir âmir nüfuzile tesir yapan varlığmı öyle derinden duydum ki ona taalluk eden andar zihnimde bir daha silinemiyecek iz ler bırakmıştır. Hayatın vehleten her türlü ehemmiyetten ari zannedilen nice küçük küçük intıbaları vardır ki, bir kısa müddet yaşadıktan sonra çekilip atılan binlerce mühim tees sürler nisyanın karanlıklarına gömülürken, onlar, ömrün son günlerine kadar zihinle beraber yaşar, bırak tıkları levhalar en ufak teferruata kadar daima celi çizgilerle parıldar, daha dün vukua gelmişçesine gözlerimizin kulaklarımızın içinde canlılık larmı duyurur. İşte Tevfik Fikretle ilk tanışma gününü, aramızda Hüseyin Siyretle, Galatadan îstanbula doğru köprüyü geçerken görüyorum. İkimizde de. sanki aramızda tamiri zor bir niza vaki olmuş ta bir üçüncü sahsın, bir ba rıştıncı dostun, çarpışmağa mâni müdahalesi icab ediyor denecek, bir içtinab ve ihtiraz hali vardı. Onun geniş omuzları, havsalasma sıkışan kuvvet ve metanet sermayesinin bolluğunu gösteriyor zannedilen iri gövdesi, icab ederse hakkı müda faa, zulme mukavemet için müthiş yumruklarını saklayan büyük elleri, içinde birikmiş infial ve iğbirarlan taşmaktan alıkoymak azmile sıkışmış duygusunu veren kavi bir çenesi; ve, bana bakmadan, biraz yanına doğru çarpıkça başı basılacak yeri önceden görmek istiyorcasına aşağıya doğru inik, ağır ağır adunlarla bir yürüyüşü vardı ki, bütün cismaniyetinden taşan bu kuvvet ve metanet bana o nun mektab hayatından dinlenilmiş menkıbelerini ihtar ediyor, onları teyid ve tekrar eden gözle görünür bir bürhan oluyordu. Ben onun daha küçük yaşında iken Galatasarayda büyüklere bile kendi ni tanıtan bir hükmü olduğuna, em saline pek az tesadüf edilen pazula rınm kuvvetile küçüklerin hakkmı müdafaa ettiğine, ilk sınıflardan başlıyarak gittikçe pekleşen bir saygı ile onun adeta isteği dinlenir bir kuvvet olarak tanıldığma vâkıftım. Hatta bir gün bir imtihanda bir küçüğün hak kını gasbetmiş bir nüfuz sahibi paşa oğlu ile o küçük arasında geçen çarpışma vak'asmı ve onun herkesi susturan müdahalesini anlatmışlardı. Yaşça ve boyca hasmmdan pek kü çük olan çocuk öç almak için bir kolaylık bulmuş ve onun merdivenden çıkacağı bir zamanı kollayarak üst taraftan iniyor gibi tam karşısına, boyca onun hizasına gelince, olanca kuvvetile bir şamar atmıştı. Derhal gü rültüye ve toplantıya sebeb olan bu cesaret üzerine işin varacağı yeri anhyan küçük kaçacak ve bannacak bir yer ararken o sırada kalabalığı yararak Tevfiğin o zaman sadece Tev fik imiş kolu uzanmış ve küçüğü çekerek arkasmda sipere almış... Araya girebilecek olan büyükler de mubassırlar da dahil olduğu halde zaten küçüğün hakkı gasbedildiğine tevatürle vukuf hasıl olduğundan, bır flakika, hareket durmuş ve sonra bir sükut içinde toplantı dağılarak bu vak'aya bir netice verilmemiş. *** Köprüden geçerken neler bahset tik. Buna yalnız şuradan buradan denebilir, fakat şuradan buradan bahsedilirken ikimizde de birbirimizi daha iyi anlamağa yardım edecek ne viden bu manasız sözlerin arasma daha derine giden istiknahlar karış tırılıyordu. Eminim ki o zamana ka dar benden birşeyler okumamıştı. Pek te iyi etmişti. Ben de ondan o kunmuş şeylerle san'at zemininde pek yüksek bir fikir edinmemiştim. Naz ma hakimiyetini, nakiseden, sakat tan ari lisanını; kafiye seçiminde, hele istenilen kafiyeyi getirebilmek için intihab edilmiş yolu atlamak meha retinde, aruzun zorluklarmı yenmek hususunda kolaylığına dikkat etmiş olmakla beraber onda Cenabın ilk genclik şiirlerinden duyulan zev ki bulamamıştım. Hükmetmiştim ki bu hükümde yanılmadığıma ileriye aid müşahedelerle de kanaat ettim Tevfik Fikret pek az, azın bütün anlamile pek az, okur bir şairdir. Fransız edebiyatınm son safhalarını takib ettiğine bir emare görmedim; öyle anladım ki Victor Hugo ile La matineden sonra daha yenileri belki arizen ve nadiren görmüştür; hele nesir âleminde ülfetinin pek mahdud olduğunu kendisi söylemişti. Şimdi den kaydetmelidir ki bu, bütün san'at hayatında, azçok fark ile hep böyle olmuştur. Ve hemen ilâve edeceğim ki onun hepimizi hayretlere boğan kudreti asü bunun için bir mucize kabilindendir. O ne ise onu kendi san'atkâr yaradılışının hamurundan yuğurmuş, nekadar yükselmişse o nfat payesine kendi ruhunun havasmdan gelen nefeslerle çıkmıştır. Türk şiirini o zamana kadar vâsıl olamadığı saffet ve fasahate ulaştıran, duymakta, görmekte o zamana kadar duyulmamış, görülmemiş yeniliklerle Türk hassasiyetine tamamile başka ufuklar açan Tevfik Fikret bunları bulmak için harice bakmağa lüzum görmemiş, gözlerini kapamış ve bütün san'atının ibdalarını kendi fıtratmın kaynağında bulmuştur. Hep öyle yürüyerek köprüyü geç tik. Ben onunla uzunca bir zaman bulunabilmek için Babıâli caddesinde bir kütübhaneye uğramak vesilesini icad etmiştim, sonra İran sefaretha nesine çıkan yokuşun köşesine gelince: Sonra uğrarım, dedim; size re fakat edeyim... Yokuşu çıktık, yokuşu çıkmakla arada devam eden mesafeyi de aşmış I olduk galiba, artık birbirimize, yekdi ' ğerini evvelden süzen güreşçiler gibi iğri bakmıyorduk; gözlerimizin sarih istikametlerle telâhuklan oluyor, teati edilen sözlerde bir nevi hasbıhal sıcaklığı başlıyordu. Cağaloğlunu geçtikten sonra far kettik ki ben semtimden birçok u zaklaşmışım: Sizi çok uzaklara kadar götür müş oldum; dedi. Mülâkat artık pek tatlı bir eda al mışken bunu feda edemezdim: Beis yok, sizinle mümkün olduğu kadar uzun bulunmak isterim; dedim. . öyle ise, o arzu bende de var, bir münasib yere ılişelim; cevabıru verdi, ve bu münasib noktayı Osman Bey matbaasınm bir tarafı Gedikpa şaya sarkan yokuşun başmdaki kah ve köşesinde, (şimdi mahallebici) bulduk. Oracığa, sokağa, arkasız yer iskemlelerinden getirttik,' bağdaş kurar gibi bunlara oturduk, birer iri fincanla kahve ısmarladık, o sigara içmezdi, ben müptelâsı olduğum tü tünümün dumanını içime sindire sindire savurarak karşı karşıya, daha doğrusu etrafta belki duyacak ku laklar vardır diye başbaşa. karanlık basıncıya kadar görüştük. Manevî mesafe kısalmıştı, o kadar ki artık iki taraf sözü hususî hayat lanna, geçmiş zamanlarma, daha sonra, yaşanılan zamanın mesavisine intikal ettirmek için bir mahzur görmedi. Bu musahabenin ne olabileceğini kolaylıkla farzetmek mümkündür. Yalnız bana Babıâlide memuriyetine devam etmediğini, maaşını almak istemediğini ve ısırır gibi ufak bir gülüşle Ticaret mektebinde hüsnühat muallimliği ettiğini, yazm Hisarda bir harabede, kışm da İstanbulda metruk bir evin bir tarafında, baykuş gibi bir kenara ilişmiş yuvacıkta yaşadığını söyledi. Nihayet, artık birbirini mutlaka sevmeleri, hayatm herkesi ayırdığı bir devrinde birbirine sokulup ısm malan lâzım gelen iki dost sıfatile, sanki bu kararı verinciye kadar ge cikdikten sonra artık karar alınıp ta iş bitince bir inşirah nefesi arasında daha ziyade beraber bulunmağa lü zum görmiyerek aynldık. Ayağa kalktıktan sonra evi tarif ederek: Bizim oracıkta pek ufak toplantılanmız olur; dedi; korkulacak bir tehlike yok, siz yakmlarda oturuyor olsaydmız, rica ederdim... Teşekkür ettim, fakat Şişliden bir aralık kısa bir zaman Gedikpaşaya nakledinciye kadar bu davetten isti fade edememiş, ve cServetifünun» zümresi doğuncıya kadar Tevfik Fikreti sık sık görmeğe fırsat bulama l HFM NALINA MIHİNA Trakya 1 M. Pol Bonkurun Romanya Parlamentosu tarafmdan kabulü münasebetile söylenen nutuklar Bükreş 10 (A.A.) Titulesko, M. Pol Bonkurun dün öğleden sonra Romanya parlamentosu tarafmdan ka bulü münasebetüe verdiği söylevde demiştir ki: « Romanyanm dış siyasası, ne bir adamın, ne de bir partinin elindedir. Bu tamamen ulusal bir siyasadır kı, kural ve amaç kökünü yurdun fay dalanndan almaktadır.» Bakan, son yılların arsıulusal zormnnn n fnrmuiilHIIUIlllIUHIII luklarıru kaydettikten sonra demiş tir ki: « Fikirlerimizi yatıştırmaya ve yüreklerimizi arsıulusal iş beraberli ğine hazırlamaya Bonkurun 7/6/933 tarihinde Dış Bakam sıfatile Roman yahlara yazıh olarak verdiği temi nat kadar hiçbir şey yardım etmemiştir. Fransa ile Romanya arasındaki bağlaşı ve belki bu belgede arama lıdır.> M. Titulesko, Bartuyu da anmıştır. Ünlü Türk hekimi Ali Ödemişteki abide merasimle açıldı ödemiş 10 (Hususî) Beş buçuk asır önce Mısırda Maristanı Mısır adındaki şifa yurdunun ünlü hekimi öde mişin Birgi köyünden Türk doktoru Hızır Alinin mermer abidesi büyük bir kalabalık ve Etibba Odasından gönderilen doktorlar, bütün ödemiş doktorlan önünde açıldı. Doktor Handan ve Manisadan gelen doktor Necdet söylev verdiler. Cumhuriyet çağında büyük Türk bilginin tarihin karanlığından çıkanlış ve bunun büyük Kurultay gününe rastlayı«u mutlu bir iş sayılmışur. Rusyaya giden heyetimiz geliycfr Heyet dost memleketten iyi intıbalarla ayrıldı Moskova 10 (A.A.) Muzaffer Gokerin baskanlığmdaki Türk sangıtı dün Odesadan vapurla Istanbula ha reket etmişlerdir. Muzaffer, Tas Ajansı muhabirine Sovyet Rusyada bütün gördükleri ve bilhassa 1 mayıs bayramı hakkındaki takdir ve hayranlığmı ifade ettikten sonra demiştir ki: « Ben ve arkadaslanm Moskova daki 1 mayıs halk tezahüratı ve büyük ordu geçişi hakkmda unutulmaz bir anı (hatıra) sakhyacağız. Moskova, Leningrad ve öbür büyük endüstri merkezlerde, Sovyetler Birliğinin sanayileşme yolunda işitilmemiş bir surette geliştiğini görmekle bahtiyar olduk. Moskova metropoliten hattı, su ile işliyen Dinyeper elektrik istasyonu ve civanndaki kurumlar mo dern teknik harikasıdır. Ayni zamanda her tarafta kültürel büyük gelisi gördük. Hulâsa dost memlekette bütün gördüklerimizden sonra ben ve arkadaslanm ancak şövle diyebili riz: Sovyetler Birliği uluslannm mukadderatım idare edenlerin, zaferi, ulusun dâhi önderi Stalinin bjr zaferidir. Sovyetler BirliŞinde gördüğümüz dostca ve samimi ilgiden dolayı bü tün kurumlara ve bütün dostlanrmza teşekkür için ajansmızm nazik ara cılığmdan asığlanmak istivoruz.» Imanyaya giderken, Sirkeci de gece başhyan yolculuğu muzun ilk sabahmda gözleri mizi açtığımız zaman ekspresin üze rinden kaydığı demir raylann iki ta rafında uzanıp giden topraklar, Yu goslavyanın çetin kayalık, vahşi va dilerden ibaret kısmı müstesna olmak üzere, kâmilen ekilmiş ve işlenmiş tarIalarla doludur. Bulgaristan öyle, Yugoslavya öyle, Macaristan öyle, Çe koslovakya öyle, Almanya öyledir. Hele bu son üç memlekette, ellerin den gelse adeta evlerin damlanna bile birşeyler ekecekler. Yol balastının kenarlarmdaki hendekler bile işlen miştir. Demiryolu boyundaki Alman topraklan baştanbaşa ya tarla ya ormandır. Dönüşte sabahleyin gözumüzü açnğımız zaman, kendimizi Çatalcada bulduk. Öteki memleketlerde hat boyunda boş yer bulmak mümkün de ğilken buna mukabil Trakyada, de miryolu boyunca, adeta, ekilmiş yer bulmak mümkün değil... Böyle söy lemekle koca Trakyanın, hiç ekilmemiş olduğunu iddia etmek istemiyo rum tabiî... Fakat, 28,000 murabb* kilometro tutan bereketli Trakya topraklannm çok mühim bir miktannın ekilmemiş olduğu meydanda ve mu hakkakur. Çünkü, Trakyamızm bütün topraklannı ekecek kol yoktur. Avrupadaki geniş Türk toprakla nndan elimizde kalmış olan bu son parçayı baştanbaşa ekilmiş, işlenmiş bir mamure haline koymak en müs tacel işlerimizden biridir. Trakyada iskân ve imar için hükumet tarafmdan sarfedilen himmet ve gayretleri artır mak ve hızlandırmak lâzımdır. Muhtelif Balkan memleketlerinden gele ceği söylenen 1,200,000 soydaşımı an hemen hepsini oraya iskân etmelidir. Bu, mümkün değilse Trakya nm besliyebileceği kadannı, mutlaka, Avrupadaki bu son Türk yurduna yerleştirmelidir. Türkiyenin her parcası bizim için birbirinden farksızdır. Fakat coğrafî, siyasî, askerî bakımdan Trakyanın ehemmiyeti pek büyüktür, memleketin diğer kısımlarile ölçülemiyecek kadar büyüktür. Her zaman söylediğim gi bi Trakyasız Türkiye, Türkistandan farksız olur. Türkiyenin Balkanlar da ve dolayısile Avrupada bugünkü nüfuzlu mevkii, hep o 28,000 murabba kilometroluk vatan parçasına dayanır. Bir memleketin hakikî kuvveti insan olduğuna göre, Trakyadaki nüfusumuzu arhrmak bizim için hayatî bir iştir. Artık bundan sonra, iskân ve imar projelerimizin basında, birinci olarak Trakya gelmelidir; her yerden ve herşeyden evvel Trakya... Tuna konferansı Musolini ile Şuşnig bugün görüşecekler Roma 10 (A.A.) Avusturya Başkanı M. Şuşing dün Floransaya gelmiştir. Cumartesi günü Musolini ile Tuna konferansmın hazırlanması hakkında görüşecektir. Romanyanm millî bayramı Bükreş 10 (AA.) 10 mayıs ulusal bayramı hususî bir parlaklıkla tes'id edllmiştir. Saat 11 de kıtaat Kralın önünde resmigeçid yapmış lardır. Hükumet erkânile elçiler ve askeri ataşeler hususi tribünlerde, ve Balkan Antantı Dış Bakanlan da Kralm locasında yer almışlardı. 300 binden fazla halk kıtaatı şiddetle alkışlamıştır. Prens Nikola, muhafız kıtaatının başında, Veliahd Mihail de dahil olduğu askerî mekteble geçmiş ve alkışlanmıştır. Yüz kadar tayyarc bu sırada sahanın üzerinde uçmakta idi. Gece fener alaylan vardır. Ve bü tün meydanlarda mızıkalar çalmaktadır. Habeşistan İtalya Italyan gazetelerinin neşriyatı devam ediyor Roma 10 (A.A.) Habeşistan meselesi, gazeteleıde ilk plânı işgalde berdevamdır. Gazeteler Habeşistan, düne kadar Italyaya karşı iktısadî ve ticarî sahada göstermekte olduğu ve bugün as keri sahaya nakletmiş bulunduğu düşmanlıkla ttalyanın almış olduğu tedbirlerin zarurî olduğunu göster miştir» demekte ve bazı vesikalar nejretmektedirler. Ulusal Partinin bövük isleri (Başmakaleden devam) dınlarak memleket gencliğinin okutulması yalnız Kültür Bakanlığinda toplanmak yöntemile ulusal kültür işlerine birlik verilmiş bulundu. Kafalan örümcek yuvası haline *okan tekkeler kaîdınlarak müslümanSann kendi tapmaklan (mabedleri) olan cami ve mescidlerinde diledikleri crtbi ibadet edebilecekleri esası belirtildi. Ulusal topluluğun yansı olan kadmlık, örtünme âdetinin haysiyet kıncı zincirlerinden çekilip çıkanlarak ulusun bu yüzden yarı yanya eksik olan bütünlüğü tamlandı. Dinin elbise ile ilişiği olmadığma ve olamıyacaqma göre tepeden tırnaga Avrupalı gibi giyinmenin akla yakm hiçbir engeli olmadığı, bunun tam tersine olarak fes giymekte sanki din icabı imiş gibi bir hal görmenin hiç doğra bulunmadığı açıkça ortaya konularalc bütün ulusça fesler şapka fle deŞiştirildi. GöriinÜ!=te o kadar büvük bir onemi olmamak lâzım gelen bu işin bile içeride, dnanda iyi tesirleri çok büyük olmus olduğunu söylemk gerektir. Yeni Türk alfabesi kadınile erkeğile bütün ulusun okuyup yazma nimetinden alabildiğine faydalanmasma gebgeniş ve koskocaman bir yol açh. Alfabe inkılâbmın zaruri bir somıncu olarak şimdi de Türk dili yabana kelimelerden kurtulmak ve kendi ö's köklerinde dallanrp budaklanmak yoluna dökülmüş bulunuyor. Ulusal Partinin büyük işlerinden bu yazdıklanmız, onlann ancak kalbur üstüne gelenleridir. Cumhuriyet Halk Parrisince başanlmış ve başanimak yolundaki işlerin yalnız fihristini yazmağa böyle beş on makalenin yetmiyeceğini habrlabnahyız. YUNUS NADİ Uluslar Kurumu 9 eylulde içtimaa çağınîdı Cenevre 10 (A.A.) Uluslar sosyetesi konseyi başkanı Tevfik Rüştü Aras sosyete üyesini 9 eylulde assamblenin toplantı devresine çağır mıştır. Assamble bu toplantısında savaş halinde bulunan uluslara silâh ve savaş kereçlerini (malzemesini) vermek yasaklığını konuşacaktır. İç İşleri Bakanı Ankaraya dondü Ankara 10 (Telefonla) Ispartadaki tarikatçilik hâdisesini mahallinde tahkik etmek üzere Ispartaya giden İç işleri Bakanı Şükrü Kaya, bu akşam refakatindeki zevatla beraber Anka raya dönmüştüjr. Bulgaristanm Paris sefiri niçin istifa etmi§? Sofya 10 (Hususî muhabirimzden, telefonla) Bulgaristanm Paris sefiri buradaki yakın dostlanna gönderdiği bir mektubda istifasınm sebeblerini i* zah etmektedir. Bulgaristanm Paris sefiri, resmen söylendiği gibi kendisine teklif edilen Londra sefirliğile Milletler Cemiyeti daimî murahhashğını ka bul etmediği için istifa etmiş değldir. Bugünkü Başvekil Toşefin riyaseti albnda teşkil edilecek bir kabmenin Fransız siyasî mehafilinde iyi karşı lanmadığı ve hatta fena karşılandığı hakkmda Krala kadar gönderdiği bir telgraftan sonra istifasmı vermiştir. Londra sefirliği ile Milletler Ce miyeti daimî mümessilliği kendisine bu istifadan sonra teklif edilmiştir. Fa kat sefir, Toşefin riyaset edeceği bir kabinede hiçbir vazife alamıyacağuu bildirmiştir. Şimdi kendisi Sofyaya gelerek Darülfünunda hocahk edecektir. Bulgaristan 25 bin amelevi askere cağırdı Sofya 10 (Telefonla) Bugun Bu'garistanda muhtelif nafıa işlerinde kullanılmak üzere 25 bin amele askerî kışlalara çağınlmışnr. Bunlar gecen seneden kalan bütün nafıa işlerini bi* tirecek'erdir. Belgradda büyük bir suiistimal Belgrad 10 (A.A.) Bugun büyük ölçüde bir irtişa ve vergi ka çakçılığınm muhakemesi başlamışnr. Büyük bir orman işletme kurumu ek siltmelerde haksız kazançlar e'de et miştir. Bu dava ile 107 kişi ilgilidir. Bunlardan üçü saylav ve biri eski bakandır. Bursadaki tahkikat Bursa 10 (Telefonla) Bugün Müddeiumumilik tahkikatla mesgul olmamıştır. Yeniden tevkif edilen kimse de yoktur. Yalnız Yalovada tevkif olunan bir şeyhle oğlundan baska iki lrişi daha tevkif olunmuştur. Mevkuflann sayısı bunlarla 20 ye baliğ ol muştur. Müddeiumumilik yann tah kikatı derinlystirmeğe devam ede mıştım. Halid Ziya UŞAKLICİL Konyada feci bir kaza Konya 10 (Hususî muhabirimiz Karapınardan gelen posta kamyonu yol üstünde oynamakta o lan tüccardan Hasanın altı yaşmdaki oğluna çarparak feci şekilde öldür müstür. Çekoslovakya Almanyayı protesto etti Prag 10 (A.A.) Dış Bakanlıgı, Alman göçmeni Lampelsbergin kaldmlmasmı protesto için Berlindeki Çekoslovak elçisine talimat vermiştir. Hükumet bu göçmenin derhal salıve rümesini ve kaçıranlann cezalandınl • masmı istcmektcdir. Varnada bir komünist asıldı Sofya 10 (Telefonla) Rusçukta Bulgaristanm Tuna filosu efradı arasmda keşfedilen komünist şebeke sinin reisi olan asker dün sabah Varoa hapisanesinde idam edilmijtir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: