22 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

22 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 Mayıs 1935 TEMİZLİK SAVAŞI ŞOkufe Nihal Cumhuriyet gazetesi birkaç haftadanberi bir ankete başladı: cNelere sinirlenirsiniz?» diye. Bana sorulsaydı, bugünlerde tam üzerinde bulun duğum bir mevzua dokunulmuş ola cağından hiç düşünmeden karşılık verecektim: «Sokaklarımızın kirli, ba kımsız, süprüntülü, iğrenç haline!» Kar, yağmur mevsimi geçti; sıcak lar başladı. Bizim sokaklarımız kar, yağmur mevsiminde de çok kötüdür, ama, tabiatin kiri galiba insan kirin den daha az iğrenç oluyor. Şimdi yollar kuruyup açılınca dört yana savrulan süprüntü ve tükürük karışık toz lar bir defa gözlerimizi öldürücü bir iğrençlik, zevksizlik içinde hırpalı yor. Sonra, en küçük bir hava esin tisile bu kirli, mikroblu şeyler ağzı mıza, yüzümüze doğru uçarak insanı çıldırtıyor.» Sabahleyin erken yola çıkanlar görürler; kaldınmlar iğrenç tükürük lekelerile doludur. Güneş doğmuştur; yol ortalarında akşamdan kalan süp rüntüleri, yola çıkanlarla birlikte temizlemiye kalkan ve süpürge tutmasmı bilmiyen bir süprüntücü, süpür gesinin ucile bir yandan öbür yana fırlatır; bırakır, geçer. Guya sokak lar temizleniyor. Kapalı evlerinden sokağa çıkanlar, iş adamlan, mekteb çocuklan işte bu yola çıkanlarla bir likte yolları temizlemiye kalkan süprüntücülerin havaya kaldırdığı tozla n, mikroblan yuta yuta gelib geçer ler. Biraz sonra hepiniz görürsünüz^ inşallah bu yü olsun temizlenir de hiçbirimiz görmeyiz ya! meselâ; o güzel Florya plâjlarının ta yanıbaşında çukur çukur süprüntü depoları vardır. Dörtyana iğrenç bir koku dağı tır. Sonra, buraya insanlar kür yapmıya, ciğerlerini temizlemiye gelir ler. Sinekten oturmanın, yemek ye menin imkânı yoktur. ' Ada çamlıklanna ne diyelim? Çam elibinde yemek yemiye gelenler, süprüntülerini ağaç altma döküp giderler. İçlerinde güzelliği bozmak. acısi yer etmiyenlere ne yazık! Almanyadan gelmiş profesörler jden birisinin karısına nerede oturuyorsunuz, diye sordum: cŞehirde oturamıyorum, çok tozlu, çok kirli... Çocuğum da var; bunun için Orta köy tepelerinde büyük bahçeli bir ev buldum, orası daha temiz, daha sa kin!» dedi. | Çocuklarımızı düşünmemiz gerek Heğil mi? Bahçe, park yapmasını pek sevmiyen, bulduğu en küçük toprak parçasından bile fayda umarak oraya hemen bir taş yığını dolduran, bir bina yapan bizler, çocuklarımızı işte bu tozlu, süprüntülü yollarda hava almıya, güneşlendirmiye çıkanrız. " Başka bir derd daha: Ankaradan gelmiş bir bayla görüşüyordum; «Ankaradan sonra İstanbul insana köhne, kirli geliyor; ge çen gün Parkotele gittim, fena de ğü, oturulabilecek bir yer; ama, arkasma bakmaymız, bir süprüntülüğe benziyor.» dedL Kışın bir Anadolu gezintisi yap mıştım; Ankara treni oldukça temiz. Oradan Adanaya geçtim; trenlerin haline diyecek yok. Kirden, tozdan başımı, kolumu koyacak yer bula madım. Geçen yaz Bursaya gitmiştim; şehrin galiba temizce bir iki yolu vardı; üzerinde kaplıcaların sıralandığı gözönündeki yollar.. Tepeden bakı lmca cennetin yeryüzünde bir eşi olan; toprağından su, yeşillik fışkı ran Bursa, içine girilince cehenne mi de geçer. Kir, toz, süprüntü, süprüntü... Bir gün de aklıma esti; arkada, kenarda bulunan fakir mahalleleri ne doğru yürüdüm; ne acıklı şey! Toz yığını içine gömülen yollann üzerindeki süprüntüler arasmda sü rü sürü küçük çocuk; düşekalka kaynaşıp oynaşıyor. O süprüntüleri, o kokmuş kavun, karpuz kabuklarını yoldan gelip geçenlere göstererek sordum: Buralara belediye uğramaz mı? tsterse birkaç günde bir uğrar. Şikâyet etmez misiniz? Vaktimiz var mı? Akşam işten yorgun, bitkin döneriz. Ancak yarı na kuvvet kazanmak için biraz uyumıya vaktimiz vardır. Sabah karanlıkta işe gideriz. Kim uğraşacak bunlarla? Biz de istemeyiz, ama... Bunlar bana birkaç yıl evvel bir mektebde gördüklerimi hatırlattı. Muallim olduğum bir geceyatısı mektebinde idi; bir müfettiş gelince aşağıda elçabukluğile sofra örtülerini değiştirirler, temizlerini koyarlardı ve bu iş talebe arasında yapılırdı. Burada da arasıra böyle yapıyoruz; büyüklerden biri gelecek oldu mu he men yollar temizleniyor, düzeltili yor, tamir olunuyor. Bir gün, burada belediyenin de ğerli üyelerinden birine sordum: Sokaklar neden bu kadar kirli? Bütçe meselesL.. Paramız yok! dedi. Sokaklarını böyle ölüm dağıtan bir halde bırakacak kadar parasız olan bir yurdda birçok başka masrafların da yapılmaması gerektir. Lâkin, ben bunun bir para işi değil bir umursamamak, görmeyi bilmemek işi oldu ğuna inanıyorum. Şu sabahleyin herkesle beraber uyanarak sokağı temizlemiye kalkan süprüntücünün bir saat daha önce uyanarak sokağı sabaha temiz bir halde bırakması bir para işi değildir. Sonra, belediye, halkı terbiye et mek için ne yapıyor? Hepimiz büirîz ki içimizde geriler çoktur. Onlara medeniyeti, temizliği, bediî göriişü, e senlik bilgisini öğretmiye çalışmamız gerektir. Sokaklara tükürenleri, hatta bunu tramvaylarda, herkesin gözü önünde bile yapacak kadar terbiyesız olanları, rasgeldiği şeyi yol ortasma atanları, kirli gezenleri, güzel tabiati kirletenleri bunlardan vazgeçirmiye; bunları yapanlara medenî bir terbiye vermiye çalışmak para işi değil; bu işle uğaraşanların, üzerlerine bu işi alanların işidir. On üç, on dört yaşmda bir çocuk tum, arasıra şuna buna isyan eder, gazetelere yazılar gönderirdim; bunlardan bazılarmı basarlar, hatta alkış larlardı. Bazılarmı da belki saçma bulurlardı da basmazlardı. İşte, bu basılmıyanlarm arasmda bir tane de köprüdeki vapur iskelelerinin ve yolların Mrliliğinden bahseden bir ya zun vardı. Aradan bu kadar yü geçtikten sonra ayni mevzu üzerine yazı yazmıya mecbur oluşuma üzgünüm. Ama, ne yapmalı ki, en büyük devrimi yapmış, hurafeleri altederek medenî kılığı ve yaşayışı kabul etmiş olmamıza rağmen, hâlâ temizlenmesi için yağmur bekliyen o eski sokaklar, hâlâ pis aralıklarından süprüntüler dökülerek mahalleleri kirleten o kı rık tahta çöp arabaları ve hâlâ eski rak aynldılar. Direktör, müdürü saygı ile karşı layıp, yazıhanesinin önünde duTan me§in kolruğun üzerinde yer gösterdi. Ziyaretinin maksadını anlayuıca da zile bastı ve montör Mehmed Ferdi nin sicil dosyasını getirtti; okumağa başladı: Montör Mehmed Ferdi.. Dog duğu yer Aksaray.. Tarihi.. Malum. Tahsili orta.. Askerliğini yap mıştır. Bay Kadri sordu: Burada ikametgâhı? Tarlabaşı, Hadika sokağı, numara (18). Sosyete hizmetine 1931 de girmiş. Görüyorsunuz ya? Yenidir. Tavsiyesiz alınmıştır. Evli, değil mi? Evet Evli fakat çocuğu yok tur. Kansınm kim olduğu yazılı mı? Hayır, değil. Biz butafsilâtı sormayız. Direktör, dudak bükerek, sözünü şöyle tamamladı: Bu kabil adamlann karısı kim Toprak kanununun tetkiki bitiyor Bütün köylü toprak sahibi olacak Qörii*fer Hitleri dinlerken lediye intihabı başlıyor. İştirak ediniz. (Hay hay sesleri, başüstüne sesleri!) Bereket versin o dakikada tren hareket etti. Hatib, katar istasyondan çıkıncıya kadar vagonun yanında koştu ve mütemadiyen bağırarak bizi uğurJad,: Güle güle sesleri! Allah ömürler versin sesleri! Alkış sesleri! Hâdiseyi her hatırlayışımda, ve her anlatışımda o kadar giilerim ki her kelimeye ben de bir «sesleri» eklemekten kendimi alamam. Hakkım yok mu sesleri? Fayda mı, gösteriş mi? On iki yaşında bir kız çocuğunun annesi anlatıyor: Kızım bu sene ilk defa dikiş dersine giriyor. îğneyi eline ilk defa alı yor. Hocası, kombinezon yapmak üzere ipekli bir kumaş istetti. Ben de haber gönderdim. ilk dikişe başhyan çocuk ipekli kumaşla başlamaz. Bir popIin kestim, gönderdim. Hoca kızmış. Bu iş sergiye çıkacak, ben bu kumaşı sergiye çıkarmam. Ben haber gönderdim. Mekteblerdeki dikiş dersi çocuklara dıkişin nasıl dikileceğini öğretmek içindir. Sergiye gelenlere hocanın marifetini göstermek için değildir. Hoca bana haber gönderdi: O halde hanımefendi gömleği kendileri biçerler, ben elimi sürmem. Ben elimi sürdüm. Gömleği biçtim. Mektebe gönderdim. Hocanım gömleği ve kızımı aforoz etti. Gömleğin nasıl dikileceğini dahi göstermedi. Çocuk arkadaşlannm di kişine bakarak yapmağa çahşmış. Tabiı becerememiş. O dikmiş, o söktür müş... Benimle hoca arasındaki bu prensip münakaşası kızımm fena not almasile neticelendi. Şimdi soruyo rum: Mekteblerdeki dikiş dersleri sergilere cicili bicili eşya yetiştirmek için mi, yoksa çocuklara dikiş öğretmek için midir? •*• Devlet Demiryollan idaresinden bir temenni Televiziyon yannın mudzesidir. Bugün ayni maıada radyoyu alkışlama » • Yeni hazırlanan toprak kanunu lâi TUZ ve kucaklamamız lâ yihasının Devlet Şurasındaki tetkiki j îim. Dün gece Hitleri dinilerlemiştir. Lâyiha topraksız köylüye dinliyoruz. Rayiştağ toptoprak vermek, bakımsız ve sahibsiz antısını beş kıt'aya ha araziyi az bir zamanda bayındır bir ber veren spiker bu söylevin 175 telsiz hale getirmek için kat'î kayıtları ihtiistasyonu tarafından bütün dünyaya va etmektedir. Bu lâyiha ile başanlmak yayılacağını da önceden söylemişti. istenen işler şunlardır: Rayşführeri Rayiştağ sıralanndan da1 Topraklanmız en ufak par ha rahat dinledik. Sesle yüzün hiç deçalar halinde bölünüp sahlmışhr. Bu ğilse muhayyelede akrabalığı vardır. vaziyet bircok yanlışlıklara ve çift taRuhunuzda canlanan hatıralar sıze pulara, hudud tecavüzlerine sebebiyet kendi seslerini de getirmezler mi? Cervermiştir. men şefinin kudretli ve beş Alman or2 Verasetin ve intikalin doğur dusunun yürüyüş sesi kadar heybetli duğu arazi parçalanmasmdan ötürü bosözleri kulajclarımızda gürledikçe buzukluklar. lanık gözler bu ses fırtınasının içinde 3 Gelişi güzel toprak dağıülmabeş on santimlik bir Nazi reisini de cansından doğan yanlışlıklar. landırmakta gecikmedi. Radyonun mu4 Arazinin sahaya değil, sınırcizesinde bir mucizenin dehasını bul lara göre idarî kararlarla büyüyüp, kümak; yirminci asır yalnız bununla ö çülmesinden doğan yanlışlıklar. ğünse çok görülmemeli.. 5 Eski devirlerde idarî tazyikler Alman saylavlarınm alkışlan Ra ve türlü sebeblerden dolayı evkafa, yiştağdan sonra bizim odayı da dol devlete, tekkelere verilmiş olan araziduruyor. Birdenbire müthiş bir cazırtı nin ulusal toprak siyasasını bozmasmkoptu. Çat, pat, küt, tırank, tınnk, dan ileri gelen bozukluklar. her cinsten sesler. Nutuk bir giirültü 6 Derebeylik devirlerinden kaîkasırgasında boguldu. Hepunızde belli ma, çok araziye sabib olanlann hâlâ bir heyecan var: Rayiştağda birşey bulunması. ler mi oluyor? Akhna ilk geleni dili 7 Elde bulupnan arazi kanununnin kurnasma yollamakta acele eden da mutlak sahiblik ifade eden hükümbir arkadaş aüldı: lerin bulunması. Yahu, geçen seneki Münih is Toprak kanununun gözettiği gaye yanını veriyor olmasın? yalnız topraksız olan köylüyü toprakSözün hâdise ile hududsuz aykınlığı landıracak değil, göçebe olanlan da ishepimizi birden şaşuth ve bir saniye sonkân etmek, boş araziyi işletmek, her yurddaşa üzerinde ahnteri döküp var ra hepimiz birden gülmeğe başladık: lığını görebileceği bir yer ve yınd te . Bu sesli sinema değil be birader? . Ha, sahi! Öyle ya! Doğru 1 min etmektir. Bereket versin şu dünyada insaflı insanlar da vardır. Ya arkadaşımız bu ille bir sene evvelki Nazi hâdiselerinin ayak sesidir, diye iddia etseydı! Bursa (Hususî) Devlet Demir Alkış sesleri! yollan idaresine geçen Mudanya Bursa şimendifer hattının iki nuihim isöz nutuktan açıldı, ve eski bir tasyonu vardır: (Muradiye Bursa). hatıranın tırnaklan zihnimi gıŞehir dısında olan her iki istasyonunun dıkladı. Serbest fırka zamanı, yanma kadar elektrik cereyanı verilmiş İzmirdeyiz, Bay Fethi ile Manisaya gibulunduğu halde nedense bu istasyondiyoruz. Fırka Başkam ile gazetecüe larda hâlâ gaz lâmbalan yakılıyor. Isrin kompartımanı yanyana. Her istastasyon yanmdaki küçük kahvelerin bile yonda tren duruyor; yerine göre biri elektrik yaktıklannı gördükten sonra ken, alkışlıyan halk kalabalığı. Çiğli istasyonlanmızm böyle yan karanlıkadında küçük bir istasyonda katar yata kalmasma ve iptidaî vasıta ile ay vaslayınca kasketi elinde, kilot pantadmlahlmasına doğrusu içimiz razı ollonlu bir genc ileri atıldı. Köy delikanmuyor. lılan vardır; asker olurlar, onbaşthk filân yaparlar, kelime öğrenirler. Sı Bilhassa yazın ucuzca Bursa halkmı Mudanyaya, deniz kenarına taşıyan te laya dönüşte dil döküp luğat paralar lar. «Bana arzettiğiniz meselemenin nezzüh katarlarının seferlere başladık neticesini emir için teşrif edecektim. lan.bir sırada en çok yolcunun binip Emmelik tahb nazan dikkatimin altınindiği bu istasyonların elektrikle aydında...» latılması çok lâzımdır sanırım. Falan derler. Bizim genc de onlar Geminin kaptanı ambara dandı. lşin kötü tarafı meclis za bıtlannı da okuyup tırnak içinde yazıdüştü lan «bravo sesleri», «alkışlar», «hay Limanımızda bulunan Felemenk hay seslerb> kelimelerini ezberlemişti. bandıralı Serey vapurunun üçüncü kaptanı Vonle geminin ambarına düşmüş Tren durunca bir tümseğin üstüne çıktı ve söze başladı: ve ayağından yaralanarak Alman hastanesine kaldınlmışnr. Feri beyimiz, teşrifinizden do layı arzı şükranımız takdim ederiz (ve Bir beraat kararı köylüye dönerek) evet sesleri! Aralannda çıkan bir kavga sonunda (Köylü de papağan gibi gürledi: Şilede çifte ile arkadaşı Mevludu ölEvet sesleri!) dürmekle suçlu Mehmedin Ağırceza Biz de fırkanıza girip çalışacağız. mahkemesinde devam etmekte olan Alkışlar! (Köylü gene bağırdı: Al muhakemesı dün bıtmiş, suç anlaşı kışlar sesleri!) Bu hususta emrinizi beklamadığından Mehmedin beraarine ka leriz; bravo sesleri! (Gene köylünün rar verilmiştir. sesi: Bravo sesleri!) Manzaranın komikliğini tarife impislik yuvaları gözümüzün önünde yakân yoktu. Bay Fethinin yüzü renkten şamaktadır. renge giriyordu. Vagonun penceresin Temizlik savaşı, yalnız bir belediye den görünerek: işi değil, yurdun önemli bir kültür ve kurtuluş işi, genel bir devrim davası Arkadaşlar, dedi, hissiyatınıza olmahdır. teşekkür ederim. (Bizim hatib gene feryadı bastı: Alkış sesleri!) İzmirde beŞVKOFE NİHAL olur? Ya bir hizmetçi parçası, ya bir dıkışçi, yahud da daha da aşağı bir mahluktur. Eğer böyle ise hiç şaşmam. Zira Ferdi sapık bir adamdır. Sapık mı? Evet. Muharrirlik iddia eder, imlâ bilmez. Sebebli sebebsiz kafa tutar, kavga eder. Üstelik te kendisini dev aynasında görür. Allah bilir ama, galiba çapkm ve müsriftir de.. Emin misiniz? • Eminım. Elinizde deliller var mı? Lüzumu yok. Bu kadar yıllık tecriibemle, adamm yüzüne bakmca anlarım. Ve emin olun ki, takdirimde bugüne kadar asla aldanmamısımdır. Direktör bu «asla» yı elinin bir hareketile de teyid etmişti. Ve, Ferdinm sicil kâğıdını yumruğile beraber sal lıyarak, onun hakkındakı kanaatmi şu suretle hulâsa etti: •J Hasılı, Ferdi, hiçbir işe yara mıyan, bir müessesede kuru kalaba lık eden, sivri akıllı, palavracı. küs tah şahıslardan biridir. Teessüf olunur. Bununla beraber, mademki bu raya kadar bizzat gelmek zahmetini ihtiyar etmişsiniz, bu defalık, hakkında açılmış olan tahkikatı durdururum. Yalnız, lutfen, siz de kendisine söyleyiniz: Bu hal bir daha tekerrür ede cek olursa, tereddüd etmeksizin, kaydını silerim. Adam olana yeter! Türkçede böyle bir atalar sözü yaşar. Zâhir oldumolası kanaatli bir millet yaratıldığunız için her azın özünde bir teselli dünvası bularak «adam olana çok bile» deriz. Faydası belli değil ama, fazüeti meydanda? Meğer İngiliz Başvekili Makdonald da gönlünde bu hazineyi taşıyormuş. Kralın yirmi beşinci hükümdarlık yılı münasebetile kendisinin lord yapılacağı yazılmıştı. Bu rivayet Londrada hâlâ dönüp duruyormuş. Geçenlerde eski amele partisi arkadaşlarından birisi bu şayiadan bahsederek Makdonaldı tebrik etmiş. Başvekil gülümsemiş: Yok, demiş, böyle birşey bil miyorum. Zaten bir insana, bir devlet adamına yüzde yetmiş beş dostlannın kıskançlığı, yüzde yirmi beş şahsî memnuniyeti yetişmez mi? Belki bütün bir dağdağalı hayat için fazla birşey değil. Britanya birincisinin sözlerindeki şikâyet, memnuniyet, alay, iğne ve isüare ise dünya mazhariyetlerinin asıl kıymetini ne kadar kuvveüi canlandırıyor? Hatırhyor munıpuı ? 1 Dreyfüs kimdir? 2 Faust masaluıı Göteden başka yazan var mıdır? 3 Telemak hikâyesini türkçeye kimler çevirdi? 4 Anadoluda kaç Karasu vardır? 5 Keş köyü neden tarihe geçti? 6 On dokuzuncu asrm Aristosu diye anılan adam kimdir? 1 Newton, o büyük keşiflerinin sırrını nasıl bir vecize ile anlatmıştı? (Cevablan yarınki nüshamızda) Dunkü »orgular ve karfthkları: 1 Frank kelimesinden neler anlarsınız? C Bugünkü Fransaya adlarını vermiş olan eski Frank ulusunu, beş büyük ressam yetiştiren Frank adlı ve Felemenkli bir aileyi, yirmi tanesi bir Fransız lirasına eşit olan parayı, Büyük Napolyona kafa tutan Alman doktor Frankı!.. 2 Kapitol nedir? C Eski Romanın ortasında bir tepe! 3 Kalas kimdir? C Volterin DreyfüsüL 4 Kanaryalaruı öz yurdu olan adalarm adlan? C Lanzarote, Fortavantöre, Büyükkanarya, Tenrife, Gomra, Demir, Alfranza, Kayalar, Lobos! 5 Bizim Konyamızm adile ilkinli eski bir masal var mıdır? C Konyanın yerinde guya bir ejder vardı, kadmları ve kızları yerdi. Jüpiterin oğlu bu ejderi öldürdüğü için resmi bir duvara işlendi ve şehre de resim anlamına gelen inkondan gelme olarak İkonyom denildi. Selçuk Türkleri bu kelimeyi KonyajTa çevirdiler. 6 Guttemberg hangi yılda doğ Bu annenin yerden göke kadar hakkı vardır. Mekteblerdeki bu sergiler, bir gösteriş vasıtası olmuştur. Kültür Bakanlığuıın müfredat proğramı ipekli kumaş çıkarmağı emretraez. Fakat hocalar diğer mekteb sergilerine üstün sergiler yapmak emelile, gayeyi bir kenara atıyor, gösterişe ehemmiyet veriyorlar. lkisinin bir tedris usulü var dır. Yeni işe başhyan çocuk evvelâ küçük patiskalar üzerinde dıkişin muhtelif cinslerini, ilik yapmağı, düğme dikmeği öğrenir, ondan sonra kumaş ke serler. Umum anne ve babalar bu sergiye kıymetli eşya yetiştirmekten mustaribdirler. Bu ailelerin içinde bu masraflan göremiyecekler de var. Fa kat bu gösteriş temayülüne karşı du ramadıkları için ister istemez bu gibi kaprislere boyun iğiyorlar. Sergilcrin amelt faydası nedir?... Mektebler arasmda bir yanş mı?.. Yoksa çocuklara güzel işler meydana çıkartmak mı?.. Eğer gaye çocuklann faydası ise, fantcziyi, lüksa kenara atmak lâzım... Yok eğer bu bir mektebler yanşı ise, bu masraflan da mekteb idareleri görsünler, şerefi de onlann olsun... Fakat bana kalırsa maksad ne gösteriş, ne de yanşttr... Çocuklara lâzım olabilecek kadar dikme kabili yetini vermektir. SABİHA ZEKERÎYYA 1 Mm. Elmasyanı öldürenler bulunamıyor Sarıyerde Madam Elmasyan is minde zengin bir Ermeni kadmını öldüren katillerin kim olduğu henüz anlaşılamamıştır. Şüphe üzerine yeniden bazı kimselerin sorgulan yapılmakla beraber; sırf bu işle meşgul olmak ve katilleri yakın zamanda meydana çıkarmak üzere Emniyet Müdürlüğün de bir tahkik heyeti teşkil edilmiştir. du, hangi yılda öldü, heykelleri nerededir? C 1400 te doğdu, 68 yaşmda 51 dü. Mayence, Strasburg ve Paris şehirlyrinde heykelleri dikildi. 7 Goethenin en meşhur eserleri hangileridir? C Faust ve Verter. ruyoldaki lokantalardan birine gitti, yemeğini ısmarladı ve ayni zamanda bir kâğıdla bir zarf getirtti. Önce zarfın üzerini yazmak istedî: «Bav Mehmed Ferdi... Tarlabaşı, Hadika sokağı...» Durdu. Acaba bu adres doğru mu idi? Bir iki sene zarfmda Mehmed Ferdi kim bilir kaç kere göç etmişti? Bir dalda durur adam mı idi o? Bay Kadrinin canı sıkıldı. Başkasmdan iyilik diliyen adam, adresini olsun vermez mi? Kendi kendine: Direktör de, kim bilir benim hakkımda ne düşünmüştür? Ferdinin ne rede oturduğunu keşki ben kendisin <len h k sormasavdım!.. Diye söylendikten sonra, zarfı yırttı. İstihası da kesilmişti. Önüne gelen yemeği yanda bıraktı; kalktı. İçinde bir merak vardı: Ferdi ile hayatmı teşrik eden kadm nasıl şeydi? Komisyonun toplanacağı saate da ha vakit vardı. Evi bîzzat gidip arasa ne çıkardı? (Arkan var) 'Cumhuriyet., in tefrikası: 5 Bu Gönül Böyle Sevdî Yazan: Ercümend Ekrem Talu Ne itibarla? Bay Kadri gülümsedi: Sıhhî tesirlerinden bahsediyo rum. Doktor Şekib dudak büktü. Sen nasılsm? dedi. İyiyim, çok şükür. Ağnların? Şimdilik birşey yok. Evet amma, kendine bakmalı sın. Memur hayaü insanı romatizmalı ve kötürüm eder. O kadar yaşlanmadım. Daha yi. Bugünden, hastalığı onlemelisin. Asansörle üst kata çılayorlardı. DiTcktörün kapısınu» önünde, yedalaşa Her halde, Ferdi, ben oknasaydım, paçavra gibi sokağa atıldı, gitti idi. Omrüme dua etsin Gerisin geriye dönüp, Ferdiyi ha berdar etmeyi, biran için aklından geçirdi, fakat vaz geçti. Ettiği bir iyiliği hemen sıcağı sıcağına gidip te yüzle meyi çirkin gördü. Bahusus, atölyeye Bay Kadri ayağa kalkmıştı. Direkgirmek, kendi muhitinden olmıyan a tör kapıya doğru seğirtti. Vilâyetin bu damlarla karşılaşmak, temas etmek ihatırlı rüknünü saygı ile uğurlıyacakcab edecekti. tı. Karsılıklı iğildiler. Bay Kadri: Bir mektub yazarım, daha iyi o Teşekkür ederim.. dedi. lur, diye düşündü. Ve merdivenlerden inerek, kendini Masmavi bir gökün üzerinde par bir daha sokakta buldu. lıyan güneş. ortalığı şenlendiriyordu. Hemşerisine bu iyiliği etmek akhnFakat, yüksek binaların çatılarına ilidan bile geçmiyorken, bir tesadüf eseri şip kalan onun huzmeleri yere kadar olarak, ahbabı doktor Şekibin yüzüninmiyordu. Sokak gene gölge içinde den sosyeteye girivermıştı. Şımdı, adeidi. ta canı sıkılıyordu. Kendisi gibi, kos Bay Kadri: kocaman, mevki sahibi bir adamın bir Surada bir yerde bir nargile içeelektrikçinin hatırı için ta vilâyet konağından kalkıp ta buralara, bir sos • yim, dedi. Hazır Ferdinin mektubunu da oracıkta yazar, postaya aüverınm.. yete direktörünün ayağına gelmesini zül sayıyordu. Sonra da, onun hususî Birdenbire, saat ikide dairede bir hayaü hakkında kuru bir adresten başkomisyon toplanacagını hatırladı. Öğle ka birşey öğrenmemıştı. yemeğini Beyoğlunda yedikten sonra ı oraya gitmek uygun düşüyordu. DogKendi kendine mırıldandı:

Bu sayıdan diğer sayfalar: