31 Mayıs 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

31 Mayıs 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

31 Mayıs 1936 CtnVTHIITltYET Harb Şarkta kopacak gibi... Afişaj hâdisesi Komisyon hatayı tamire çalışıyor Afişaj işlerindeki şikâyetler hakkında tahkikatta bulunmak üzere Belediye muhasebe müdür muavini Nailin riyasetinde teşekkül eden komisyon dün işe başla mıştır. Komisyonun seçtiği iki memur dün, afişaj işlerini yapan müesseseye giderek defter ve hesablarını tetkik etmiş, rapor hazırlamıştır. Gürültü ile mücadele Amerika Japonyaya karşı hazırhk yapıyor 934 te Lindbergin Kutub seyahati istikşaf için yapılmıştı. Adalarda muazzam tesisat meydana getirildi 3 [•] Sabah gürültüleri ve çöp arabaları... Bir kari mektubu, sabah altıdan itibaren başhyan gürültü yüzünden rahatlarını kaybeden bir semt halkının ıstırabını tasvir ediyor Gürültü ile mücadele yazılanm mü nasebetile aldığım mektublar arasında bir tüccar, bir memur, bir hemşeri, bir okuyucunuz gibi müphem imzalı olanlar bulunduğu gibi içinde gönderenin isim ve adresi yazılı olanlar da var. îşte bunlar dan birini olduğu gibi buraya geçiriyo rum: Gözbağıcı nlann «ne sihirdir, ne keramet; elçabukluğudur manfet» de melerine halk, kulak asar mı ya; kendi kanaatine göre hükmü verir, gözbağıcı yaftasını alınlanna yapıştınr. Gözbağı, sihirin ve afsunun tam kar şılığıdır. Ne eski türkçedeki arpağ, ne son günlerde sık sık kullandığımız büyü, (gözbağı) kadar kuvvetli değildir. Millî selika, Arabın sihri, Acemin efsunu, Türkün arpağı ve büyüsü ile elçabukluğu arasındaki farkı çoktan sezmış, el hünerlerinin yobazvari büyülerle, hurafeye müstenid sihirlerle alâkasızhğını göster mek için gözbağı tabirini icad etmiştir. Sihirde ve efsunda gözbağı mefhumu vardır, fakat gözbağında sihir ve efsun mefhumu yoktur. Zaten incelik te burada dır. Belediye, camekânlarda teşhir edilen mallardan afiş ve ilân resmi alındığı hakkındaki şikâyetlere fazla ehemmiyet vermektedir. Bu hususta şikâyetçi olanlar Belediyeye müracaat ettikleri takdirde şikâyetleri derhal nazarı dikkate alınacak ve haksız olarak kendilerinden tahsil e«Muhterem Bay. Beyoğlu ile Yenişehir ve Kurtuluşu yekdilen paranın iadesi çareleri aranacak diğerine bağlıyan Sakızağacı caddesi ta tır. mırsizhkten oyle bir hale gelmiştir ki, de Sele kapılarak boğuldu Bursa (Hususî) Ümidalan köyünden Nuri oğlu Arif, şiddetli yağmurlardan hasıl olan seller tarafmdan sürük lenmiş ve boğularak ölmüştür. reketten dolayı memnun oldu. Şüpheler ve kuruntular ancak 1935 senesi yazı ile beraber başladı. Fakat, itiraf etmeli ki, 1935 senesinin son aylan zarfında, Amerika efkân umumiyesinin en münevver kısmı, bu kararın isabetinden adamakıllı şüpheye düşmüş bulu nuyordu. Birleşik Amerika, Filipin adalanndan çekilmekle beraber, orada bir nevi kontrol idame ve Birleşik Amerika bayrağının himayesi altında kalan bu adalann millî istiklâlini tekeffül ediyordu. Bu suretle, her türlü mes'uliyetten sıyrılmış, olmak mevzuubahs değildi. Bilâkis, mesuliyet daha ağırlaşmış bulunuyordu. Çünkü, bir devletin, kuvvetle yerleşmiş bulunduğu bir müstemlekeyi müdafaa etmesi mümkün olmasına mukabil, içinde sadece karargâh kurduğu, kendi yurdu olmıyan uzak araziyi müdafaa etmesi çok güçtür. Filipin adalan, San Fransiskodan 7100 mil, Yokohamadan 2000 mil mesafededir. Bir anlaşmazhk vuku unda, JaDonya, oraya yerleşmek husu sunda, Birleşik Amerikadan daha müsaid bir vaziyettedir. Doğrusunu söylemek lâzHngelirse, bu ihtimal, ilk nazarda göründüğünden daha az tehlikelidir, çünkü, Amenka, pasifik denizinde tekbaşına hareket etme mektedir. İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda ile müştereken, görü nüşü azametli bir Anglo Sakson blok teşkil etmıştir. İki büyük Anglo Sakson milletin, Uzakşarkta yaptıklan bu yan resmî, fakat sistematık elbirliği, muasır siyasetin, herkes tarafından bilinen ve en az karanlık sırlanndan biridir. Bu elbirliğinin tarihi hayli eskidır ve anlaşıldığma göre, İngiltere ile Amerika, 1920 denberi, Uzakşarkta müşterek bir siyaset takibi hususunda, şifahî bir paktla bağlanmış bulunuyorlar. O tarihtenberi, bu elbirliği daima devam etmekten ve sistemleşmekten geri kahnamıştır. Fakat, mahiyetini anlamak için, bu elbirlığinin şifahilikten ıleri geçmemek zorunda kalan, parlamentolara asla tebliğ edilmiyen, hatta parla mentolar huzurunda resmen tesdık ve kabulleri mevzuu bahsolmıyan anlasmalara müstenid tamamen yanresmî birşey olduğunu ve binaenaleyh, Ingiliz ve Amerika diplomasilerile erkânıharbiyelerini tevhid ettiği için çok sağlam olmakla beraber, iki milletin ne teşriî ne de icraî kuvvetlerini cemetmediğinden dolayı da pek mahdud olduğunu hatırlamak lâzımdır. Bu sebeble, Amerika, hükumetini, harekete geçmek üzere, konçrenin yardımına muhtac bulunduğu çok mühim ah valde, yalnızbaşma yürümck mecburiyetindp Iralmıstır. ğil geceleri, gunduzleri bıle insan o yoldan ınerken duşmemek için nasu ineceğini şaşırıyor. Bu caddeden gunde bınlerce halk geç • mektedir. Esasen boyle hiç tamir görmıyecek olursa zannederim ki bu cadde kendihğinden bir dağ yoluna benziyecek. Bir de caddeden her sabah saat c dan biraz sonra bir tank gurultusüe bir çöp arabası aşağıya doğru iner ve bilmem Tiereye gıder. Bu arabantn çıkardığı bu gürültüden bu caddede uykusundan uyanmtyan bir kımse de kalmaz Muhterem. bayım, gurultu ile mucadeleden bahsedıyorsunuz. Evvelce bu gurultuye sebeb olan hükumet dairelerimız buna mâni olsunlar ki sonra halka bir söz söylemeğe hak bulunsun. Affıntzt dıler, lutfen bu yolun tamlrile bilhassa çöp arabasınm gürultüsunden kurtulmamız için lâzrnı gelen makamın dıkkatini celbetmenizi dileriz.* (İsım ve adres mahfuzdur) Lindbergin »on seyahatinde karısüe beraber alınmış resimleri... Miralay Lındbergin 1932 senesindeki büyük kutub scyahatinin hakikî hedefi, bütün bu şimal mıntakasının, sağlam bir müdafaa cephesi teşkil etmesi, hatta taarnız mevzilenle takviye edılmesi için, ne şekilde tanzim edilebileceğini görmekti. Alaut adalarında muazzam tesisata başlanmıştır. Buradaki top kazematlan teferruattan ibarettır, esash nokta, tayyare meydanlarıdır. Bu meydanlarda, cn büyük tayyarclerin girebileceğı ve bombardımanlardan tahaffuz için saklanabileceği büyüklükte mahzcnler yapılmış ur. Bu iş, gayet büyük bir mahremiyct içinde yapılmaktadır. Fakat Amerika büyük umumî karargâhı etrahnda dola {an ve bazı Japon gazctelenne akseden rivayetlere göre, Japonyadan ancak 2000 tnil mesafede bulunan Aleoutienne ada lannda, Japon İmparatorluğunun en büyük şehirlerini bombardıman cdecek kabiliyette tayyarelcr mevcud bulunmak tadır. Halihazırda, bir Japon deniz veya nava filosunun Amerika topraklannı tehdid etmesi nekadar müşkülse, bir Amerika deniz veya hava filosunun Japon emniyetini tehlıkeye koyrnası da o derece imkânsız göründüğünden, her ikı taraf için de henüz hayalî gıbı gözüken bu tehlike karşısmda, Amerika Cumhuriyetile Japon împaratorluğunu çatıştıran daha gerçek tehlikeler ve müspet rekabetler vardır. Bundan böyle, en mühım nokta«ı San Diagoda olan Amenka filosunun yeniden tasnifi, ve son seneler zarfında Pasifik denizinde sık sık yaptığı manevralar, Birleşik Amerikanın, bilhassa Filipin adalarına doğru bir Japon hareketinin vukuundan kuşkulandığını göstermektedir. Filipin adalan, dört senedenberi, A mcrika devlet adamları için bir kâbus olmuştur. Vaşington hükumetini müşkül vaziyete sokmak istiyen bir parlamento azası için, bu Filipin adalan mevzuuna avdet etmekten ve bu adaların serbestisini istemekten daha iyi bir vasıta bulunamaz. Birleşik Amerika, Ispanyol müstemleke leri işinde daima kurtancı vaziyeti almış [*] Birinci ve ikınci yazılar 27 ve 29 maV S tarihli sayılanmızda çıkmıştır. 7 değıl mıdir? Bu mütedennı halkı terbiye edeceğini, sonra serbestiye kavuşturacağını derhal vadetmiş ve bu vadi zaman zaman tekrar etmiş değil midir? Amenka âyan azası, daha pratık bir noktai nazardan yürüyerek, Filipin adalarınm çok pahalıya malolduğunu, hiçbir gelir temin etmedığini, halkın, Birleşik Amerika tarafından temin edilen ticarî refahtan ve nimetlerden istifade ettiğı halde bundan dolayı Amerikaya karşı en küçük bir şükran bıle beslemedıkleri gibi, memnuniyet izhanna bile yanaşmadıklarım hü kumete hatırlatmış değil midirler? Vaktile ıstısmar ettiği emperyalist duygu bakiyesi, ihtiyatkârlık ve karar ver mek hususundaki ağır davranış, 1920 ve 1932 senelerinde, cumhuriyet partisini, bütün Birleşik Amerikada çok kuvveth olan, fakat bilhassa merkezdeki eyalet lerde hüküm süren müstemleke aleyhtarlığı cereyanına kapılmaktan alıkoymuştur. Maamafih, 1933 kânunusanisinde, kongre, halkın arzulanna mutavaat ederek, Filipin adalarına serbesti veren bir kanun kabul etti. Cumhurreisi Hoover buna karsı itiraz hakkını kullandı. Fakat Franklin Roosevelt iktidar mevkiine geldiği ve memleket servetlerinin umumî bir defterini yaptıği zaman, Filipin adalanndan kurtulmağa karar verdi. Pratik bir siyaset adamı, azimkâr bir devlet recülü olduğu için, hem nasyonalist ve hem em peryalizm aleyhtan bir vaziyet almış ve teşebbüs ettiği Amerika tanzimatı saye sinde, memleketin kendi vesaitile ve kendi için yasamasını istemisti. Binaenaleyh, bütceye ağır basan ve Birleşik Amerikanın mes'uliyetlerini artıran Küba, Filipin ve Haiti adalan gibi beyhude ve vüksek m?sraflardan alelâcele kurtulmaga çalıstı. Filipin adalarına derhal ve tamamen serbesti verilmesi hakkında kongre tarafından 1934 martında ittihaz edilen karar ayni senenin 24 martında Cumhurreisi tarahndan tasdik edilmiş ve bu tedbir, Amerika umumî valisinin, yeni Filipin Cumhurreisine devir muamelesi yaptığı sırada, 1934 sonbahannda tatbik edilmiştir. Bütün gazeteler bunu alkışladılar ve Amerika, yaDtığı bu liberal ha Benim bütün yapabileceğim okuyucuların arzusunu yerine getirmek ve bu mektubu neşretmektir. «Lâzımgelen maka mın dikkatini celb» edip etmiyeceğini bilmiyorum. Dikkati celbetmesi ihtimali de var. Celbettiği takdirde «tahsisat» denilen kıymetli nesnenin azhğından dolayı «kuvveden file» çabuk geçemiyecek olan yol tamiri, « olbabdaki program mucibince» sırasını bekliyecektir. Tank gürültüsile geçen çöp arabalanna gelince: Bunlan gürültü çıkarmıya cak bir şekle sokmak ta paraya muhtacdır. Fakat cadde ve sokaklardan geçme zamanlarını değiştirmek tahsisat ve para işi olmadığına göre buna beledıyece «âcil» bir çare bulunması çok muhtemeldir. Eğer bu derdlere çare aranıyorsa ve aranacaksa, okuyucumun dediği gibi «dikkati celbeder» ümidile kendi şahid olduğum bu gürültü misallerinden bir iki tane arzedeyim: Ayaspaşada, nisbeten tenha, sakin, havası temiz ve «bunlardan dolayı» mes kenleri pahalı olan bu civarda geniş caddeden başka araba ve otomobil geçemiyen dar, dik, merdivenli, basamaklı sokak lar da vardır. îşte böyle biri düz, biri merdivenli olmak üzere iki sokağın teşkil ettiği köşede yapılmış bir apartımanda misafirim. Sabah, çok erken, uyku sersemliğile top seslerine benzettiğim bir tarraka ile uyandım. Meğer merdivenli sokağın öbür köşesindeki apartıman önünde duran bir beygiıin sırtına yüklü çöp sepetleri doldunıluyor muş. Çöpçü bu civardan çoktanberi geç memiş olacak ki apartıman kapıcısı bir çok teneke çöp biriktirmiş, bunlan, diblerine bütün kuvvetlerile vura, vura sepetlere boşaltıyor. Bu işi, bu sırada bütün bir mahallenin uyanmış olması lâzım ve şart gibi «icab eden» bütün tarrakasile bitirdikten sonra, mutad veçhile bağıra bağıra «Allaha ısmarladık» dedikten sonra çöpçü merdivenli sokağı inmeğe baş ladı. Evkapılannı, tokmaklannı vura vura çalıyor ve sesi çıktığı kadar, çöpçü diye bağırıyordu. Saate baktım. Tam altı buçuk!.. İster istemez düşünceye daldım. îşte demir çemberli tekerlekleri her tarafı sallanan tahta sandığı olmıyan ve binaena leyh gürültüsüz işliyebilecek bir çöp toplama vasıtası: Beygir ve sepet böyle ol tstanbul halkına bir aydanberi hemen her gece bir hayret külâhı giydirmekte olan profesör Zati, bir kısım oyunları bakımından mahir bir hokkabaz sayılsa da birçok hünerleri dolayısile tam bir gözbağıcıdır. Onun bir kızı ikiye bölmesi lâtifedir. Ne hokkabazhk, ne de gözbağıcılık sayılır. Lâkin eli bağlı iken ceket de ğiştirmesi güzel bir gözbağıcıhk nümun» sidir. Ben de hisseme düjen külâhı giymek için Fransız tiyatrosuna muayyen vergiyi ödeyip profesörün oyunlanm dikkatle seyrettikten sonra bu kanaate erdim ve onun asrî bir gözbağıcı olduğuna inan dım. Fakat bu kanaat tarihî örneklerden İstanbul çopçülerinden biri... alınan ilhama da müstenid. Çünkü zeki ve duğu halde bunu gürültülü yapmak için hünerver profesörden iki yüz sene evvel elinden gelen gayret sarfediliyor! dahi îstanbul bu oyunların çoğunu görAradan beş on dakika geçti. Şiddelli müştür. İnanmazsanız işte size Raşid tabir klâkson sesi, bir motör gürültüsü. Penrihinden bir fıkra: cereye koştum. Bulunduğum apartımanın «Musul valisi Sirke Osman Paşanm düz sokağında, karşısına düşen bir yerde düğününde cirid ve tulum oyunlan tamam yapılmakta olan bir bina için kazılan topraklan taşımağa gelen bir kamyon. İş olduktan, çemberde fincan oynamak giçiler, aralarında yüksek sesle konuşarak bi hünerler de gösterildikten sonra bir gülüşerek, kürekleri, kazmaları var kuv san'atkâr ortaya çıktı. Ellerini, ayakla vetlerile taşlara vurarak toprak kazmağa rını, gözlerini muhkem bağlattı, büyü ve kamyona doldurmağa başladılar. B^ cek bir zenbile girdi, zenbilin dahi sıkıni gene düşünce aldı. Bu topraklan mu sıkıya bağlanmasını ve bir peştemala da hakkak bu kadar erken ta?ımak lâzınua ayrıca sanlıp dikilmesini söyledi. Halk amele sabah erken yerine, akşamüstü bir tan bir iki kişi, onun talimi üzere hare«aat fazla çalışmak suretile «abah taşı ket etti, zenbil ve peştemal muhkem dinacak toprağı hazırlıyamaz mı? Kam kildi, bir makara ile otuz zıra uzunluğunyon lâstik tekerleklidir. Klâston öttürme dakı direğe çıkanldı. Zenbil, direğin teden, motörii amballe ederek gürültü çı pesine bir kulac yaklaşınca san'atkânn karmadan sessizce buraya gelebılirdi. peştemah, zenbili sıyınp ve kendini saTopraklar kamyona mahalle halkı ran iplerden, bağlardan da kurtulup meydana çıktığı, direğe sanlarak koynundaki nı uyandırmadan doldurulabilirdi!.. ibrikten bir fincan kahve doldurup içmeBen pencere başında dalgın dalgın ğe koyulduğu görüldü, umumen tahsin bunlan düşünürken okuyucunun dediği edildi.» «tank» sesleri başladı. Merdivenli ol Demek ki birkaç asır evvel de yurdu mıyan sokaktan çöp arabası geliyor! Gene davul çalar gibi tenekeler boşanmağa muzda hünerlerile herkese ve hatta müverrihlere parmak ısırtan gözbağıcıları başladı. Yüzümü çevirdim. Duvardaki saat ye vardı. Fakat onlar direk üstünde göz diyi gösteriyordu! Daha ötesini yazma bağı yapıp adlannı tarihe geçiriyorlardı. ğa, anlatmağa lüzum var mı? Sütçü, ek Şımdikiler bu işi sahnede yapıp adlannı mekçi, gazeteci, simitçi, kabakçı, fasul bankalann hesabı carı sütunlarına geçiriyacı.yumurtacı... Birer, birer sökün et yorlar. tiler! Bilmem ki hangisi kârh?.. Gürültü ile mücadele edeceksek yeni teşkilât, tahsisat beklenmeden bugiın Piyasada satılan karışık mevcud «teşkilât ve vesait» sıra ile ve civar, civar bir müddet için olsun «seferbcr» patatesler hale getirilmek suretile mühim neticeler Patates tacirlerinden mühim bir kısmı elde edilebileceği hakkındaki kanaatim Ticaret Odasma müracaat ederek piyagün geçtikçe kuvvet buluyor. sada kanşık patates satılmasının önüne V. BÎRSON geçmek için tedbirler dlınmasını istemiş lerdir. Oda bu hususta Adapazar Ticaret Balkan Antantı iktısad kon Odasile de temas edecektir. * ** M. TURHAN TAN seyinin çalışmaları BERNARD FAY [Arkası var] Balkan Antantı iktısad konseyi deniz teknik komisyonu dün heyeti umumiye halinde iki toplantı yapmıştır. Bu toplantılarda tâli komisyonlarda müzakere edilen mevadda aid tanzim edilen raporlar okunmuş ve karara raptedilmiştır. Komisyon azalan bugün Yalovaya gidecek lerdir. Fransanın bize verdiği kontenjan Fransa hükumeti yeniden Türkiyeye 50 kental zeytinyağlı yaprak dolması konservesi kontenjan hbsesi vermiştir. Bu suretle Marsilya gümrüğünde bulunan konservelerimiz Fransaya girmek imkâ nını bulmustur. ;ün kimseyi kabul etmezler. Bu mâni, merakımı arttırdığı için Sebahat Suzanm yüzüne bakarak: Vah vah! dedi. Suzan sordu: îrşad istiyen kimdir? Hanım mı? siz mi? Şadi cevab verdi: Ben değilim, hanımdır. O halde biraz bekleyiniz de so rayım. Suzan içeri gitti ve beş dakika sonra geldi: Pederimden sonmışum. Bir çeyrek saati geçmemek şartile irşadı kabul eylemiştir. Fakat yalnız hanım gelecekler... Bugün erkek kabul olunmaz. Suzan Sabahatin elinden tutınuştu. Buyurunuz efendim! dedi. Şadi on beş dakika sonra geleceğini söyliyerek yüzüne tereddüdle bakan Sabahati omzundan hafifçe içeri itti ve kapıdan uzaklaştk Cumhuriyetin tefrikası 20 SERSERI Yazan: Server Bedi Çekiniyorum. Neden çekiniyorsunuz? Korkuyorum. Bilmediğim yer, bilmediğim adam... Aman efendim, bütün îstanbul oraya gidiyor, ihtiyar adam... Görseniz nekadar ciddî, nekadar terbiyeli... Ne den korkuyorsunuz? Bilmem? Korkuyorum. Şadi sun'iliğini belli etmemeğe muvaffak olduğu bir kahkaha ile gülerek: Siz de iki saat sonra bu korkunu za şaşacaksınız! dedi; hele Hindlinin melek gibi bir kızı da var, onu göriirseniz içinize büsbütün emniyet dolar. Evde kadın var mı? Olmaz olur mu? Evin sahibi var, Hindlinin kızı var: Güzel türkçe de bilir. O kadar merhametli bir kız ki ben bir gün Hindliye gittiğim zaman sıra bekliyordum. Bu kızla bir aralık yalnız kaldık. O gün bindiğim otomobil ihtiyar bir kadına çarpmıştı. Bunu anlatıyordum. Gözleri yaşarmaz mı? Meğer bu kız gazete okurken zabıta vak'alarında, ka zalarda filân ağlarmış. A!.. Ne iyi kız bu! Melek! Melek! Haydi yürüyün... îçinize biraz isteksizlik gelirse çıkanz... Haydi... Fakat Daha ne var? Haydi Sabahat Hanım... Görülürüz diye de korkuyorum. Yolda mı? Şu köşeden bir oto Fakat bakın nasıl oldu. Kapının yanmda kadar iğilerek: Fezâna Hanun, dedi, bugün pe mobile atlarız. Siz önden yürürsünüz. takvim vardı, onun yaprağını kopanrken deri âlinizin irşad günleri midir? Bir megözüme ilişti. Haydi... Çantanızı bulacağız... Düşüselei hafiye hakkında yüksek ruhanî mu Burnunuz nasıl? nünüz: Annenizin yadigârı! zaheretlerinden bir lâhza istifade edebi Hep öyle, hâlâ tıkalı. Kız, bütün vücudünde ansızın doğan Otomobil Şadinin işaret ettiği kapının lır miyiz? bir hamle ile yürüdü. Köşeden bir otomoGene Şadinin tenbihi üzerine Suzan önünde durmuştu. Apartımanın karanlık bile atladılar. merdivenlerini çıkarlarken Sabahat ba gözlerini havaya kaldırarak bu sözleri Sabahat yan gözle Şadiye ve sonra samaklarda durarak bir kuvvetli tereddüd duymamış gibi bir müddet durdu. Öyle önüne bakarak soruyordu: devresi daha geçirdi. Şadi onu kandırmak ki, hiç cevab vermiyecek zannedilebilirdi. İsminiz ne idi sizin? Unuttum. Sonra ağır, uzaklardan gelen, kahn bir Zaten söylememiştim. Benim a için yeniden epey terledi. Kapıyı Şadinin tenbihi üzerine Suzan sesle: dım Şadı. Pederim istiğrak içindedir, dedi. Fakat benim için çok yoruluyor açmıştı. Üstünde, topuklarına kadar geBu «istiğrak» kelimesindeki yumuşak len, gayet uzun, koyu fesrengi ve kahn sunuz Şadi Bey: ipekli bir acayib entari, belinde ucu yere «ğ» harfini «çıngırak» kelimesinde ol Hayır, ben de çok merak ettim şu çanta hikâyesini... Kaç para vardı için kadar uzanan bir san kuşak vardı. Kesık duğu gibi telâffuz ettiği için şivesine, rosaçlannı siyah bir hotozun içinde top lüne uygun bir yabancıhk gelmişti. de? Şadi elini çenesine koyarak, teessüf ladığı için, karanlıkta erkek mi, kadm mı Onu da unuttum. Ben hiç paramın olduğu bir bakışta anlaşılmıyordu. Faz içinde: hesabını bilmem. la sürmeli gözleri cinsiyetinin bir çift kü Ya!.. dedi, vah vah... Demek bu Galiba çok ta ondan. çük şahidi olmakta yalnız kalmışlardı. gün istiğrak içindeler... Bizi kabul et Bankadan ah alıveriyorum. Bir taraf a yazmazsam unutuyorum. Rakam Gene Şadinin verdiği talimata göre, Su mezler... Sonra Sabahate dönerek: hiç aklımda tutamam. Evvelki gece siz zan, dimdik, put gibi hareketsiz, gözleri Muhterem pederleri bazı günle den ayrılınca buluşacağımız saati yatak ni bile kırpmadan ve karşısındakilerin teodamın kapısına yazmıştım. Sonra nere pelerinden yukarıya bakarak duruyordu. âlemi gayıbla konuşmak için yüzükoyun Şadi eşikte şapkasını çıkardı ve yerlere yatarak saatlerce istiğraka dalaHar. O ye yazdığımı da unutuvermiyeyim mi? •ri

Bu sayıdan diğer sayfalar: