1 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

1 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET "l İkiaciteşrin 1936 Küçük hikâye Teselli hiçbir erkeğin tahakkümü altına giremem, diye kafa tutan Muallâ yakında evleniyor. Hem de nasıl! Vazifesinden istifa ederek. Çünkü nişanlısı öyle istiyormuş. Karısınm kendisile müsavi olmasına ta hammül edemezmiş. Adamın hakkı var. Erkek dediğin böyle olmah. Fakat mu allânm hemen razı oluşuna şaştım. Ka raktersizlik diye ben buna derim. Daha evlenmeden nişanhsının her dediğine hemen peki derse ya evlendıkten sonra ne olacak? Kendini bu kadar erkek eline bırakmak olur mu? Biraz kafa tutsun, hakkını müdafaa etsin. Bir kadmın elinde daima kocasını tehdid edecek bir kuvvet, bir silâh bulun malıdır. Bu silâh ta kadının çahşması, hayatını kazanabilmesidir. Bir kadın, kocası fazla kafa tuttuğu zaman: «Canın isterse, ben sana muhtac değilim ki» diyebilmelidir. Bak ben iki aydır şapkacılık öğreniyorum. Ne olur ne olmaz. Günün birinde aklıma eser de evlenirsem hiçbir zaman kocama boyun eğmem.» * * îfc İktısadMüsteşan Birçok memleketlerle ticarî temaslarda bulunan Müsteşar dönüyor Uzun müddettenberi Avrupada bu lunan İktısad Vekâleti Müsteşan Faik Kurdoğlu bir iki güne kadar şehrimize dönecektir. İktısad Müsteşan beraberindeki he yetle evvelâ İngiltereye gitmiş, orada hem Türk îngiliz ticaret anlaşmasını imzalamış, hem de Karabükte kurulacak demir ve çelik fabrikalarına aid anlaş manın müteferrik kısımlarını halletmiştir. Heyetimiz ayni zamanda Londrada memleketimizle Serbest İrlanda Cumhu riyeti arasında yeni bir ticaret ve klering anlaşması yapmıştır. Bundan sonra, Parise ve oradan da Belçikaya geçen İktısad Müsteşarı Holanda sanayiinin memleketimizde iş yapması üzerinde temaslarda bulunduktan sonra Berline geçmiş ve burada bazı e hemmiyet verilen temaslarda bulunmuş tur. Butemasların faydalı neticeleri yakında belli olacaktır. ANADOLUDA RUMELİ KÖY DÜGÜNÜ Belkısın defterınden: «Bugün mektebimi bitirdim. Yirmi yaşında bir lise mezunuyum. Arkadaşları mın hemen hemen hepsi Üniversiteye gi dip tahsillerine devam etmek niyetinde Ben, bir kız için Universite tahsilini fazla görüyorum. Ne lüzum var? Eninde so • nunda evlenecek değiller mi? Arama onlar guya evlenmiyeceklermiş. Erkeklerin tahakkümüne, kafa tutmasma tahammül edemezlermiş. Onlar da çalışıp hayatla rını kazanacklar, doktor, avukat falan filân olacaklarmış. Ben kat'iyyen bu fikirde değilim. Bence bir kadmın en büyük gayesi evlenmek olmalıdır. Sonra ben sırtına bir avukat cübbesi, yahud bir operatör gömleği gi • yen bir kadından daha çirkin bir şey tasavvur edemiyorum. Bir kadmın bütün güzelliği kadın kalmasındadır. Erkeğin tahakkümüne tahammül edemezlermiş. Lâf. Erkek tahakküm etmek için yara tılmıştır. Bir erkeğe boyun eğmenin de kendine mahsus bir zevki vardır. Biz evlenmiyeceğiz ne demek? Evlen* mek ve ana olmak bir kadmın en birinci vazifesidir. Hem de ne mukaddes bir vazife! Mahkeme salonlarında çene yanştırmak, yahud ameliyat masası başında bacak kol kesmek bir çocuk büyütmekten daha mı zevklidir acaba! Evlenmiyeceğiz demek boş laf. Elbette bir gün evlenecekler. Fakat dışarıda çalışan kadın, erkekleşmiş kadmdır. Erkek" leşen bir kadın da hiçbir zaman iyi bir zevce ve iyi bir ana olamaz. Bence bir kız liseyi bitirdıkten sonra evlenmelidir.» Beş sene sonra. Belkis yirmi beş ya şında. Daha evlenememiştir. «Ne maskaralık! Mübeccel evlenmiş. Yirmi iki yaşında bir kız nasıl evlenir! Onu alan adamın hiç aklı yok mu? Evlenmek çocuk oyuncağı değildir. Yirmi iki yaşındaki bir kız evini, koca • smı idare edemez. Bir kızın hayatı anlamadan, hayat hakkmda hiçbir düşüncesi olmadan ev lenmesi doğru değildir. Böyle tecrübesiz insanların kuracağı yuvalar yıkılmıya mahkumdur. İnsan bir şeyî yaparken onun mana smı anlamalı, ciddiyetini takdir etmeli, neticesini biraz olsun evvelden keşfede bilmelidir. Yirmi iki yaşmda bir kız ev lenmenin ne demek olduğunu, bu hâdisenin insamn hayahnda ne mühim bir dönüm noktası olduğunu takdir edemez ve tabiî neticede sukutu hayale uğrar. Bilmem, bence bir kız yirmi beş ya şından evvel evlenmemelidir.» •jî *g* îp El öpmelik Ihtiyar kadın yerinden kalktı ve kaynanalığın kuvvetile gelinin avucuna bir kâğıd lira sıkıştırd RADYO Bu aksamkî program J Beş sene sonra. Belkis otuz yaşında. Hâlâ evlenememiştir. «Dünyada ne karaktersiz insanlar var. Şu: Ben evlenmem, ben çahşacağım, ben Beş sene sonra. Belkis otuz beş yaşında. El'an evlenememiştir. Artık ümidi de yoktur. «Şapkacılığı ilerlettim. Bir de mağaza açtım. Pekâlâ kazanıyorum. Evlenenle rin aklına şaşayım. Hayatımı kazanabil mek, hürriyetime istediğim gibi sahib olabilmek varken ne diye evleneyim. Muallânın bir oğlu daha olmuş. Deli mi ne? Bir tanesi nesine yetmiyordu. O bile çok. Çocuk derdi çekilir mi? Kocası da biraz huysuzmuş. Ben hayatımdan çok memnunum. Ne derdini çekecek kocam, ne de hayatı bana haram edecek çocuğum var. Bundan daha rahat bir hayat olur mu?» * * * İki sene sonra. Belkis otuz yedi yaşında. Nihayet bir kısmet çıkmıştır. «Şükrü ile evlenmeğe karar verdim. Elli beş yaşında, üç çocuklu, aklı başında bir adam. Pekâlâ işte. Ben de çocuklarına ana olur, onları kendi evlâdım gibi büyütürüm. Yalnız çalışmakta devam edeceğim. Şükrünün kazancı kâfi gelmiyecek. Ca nım daha iyi. Hem çalışır hem evime bakarım. Şükrü biraz da sert bir adammış. Arada sırada karısma bağırır çağınrmış. Eski karısı da bunun için tahammül edememiş, ayrılmış. Kadın dediğin kocasını idare etmesini bilmeli, hiddetlendiği zaman alttan almalı, istediğini yapıvermeli. Böylehkle kavga ların, geçimsizliklerin önüne geçilir. Er keğe boyun eğmenin de bir zevki vardır. Tabiî bunu genc ve tecrübesiz kızlar yapamaz. Bence evlenmek için en münasib yaş otuz beşle kırk arasıdır.» Yugoslavya ile yapılan ticaret anlaşması Yugoslavya ile yeni yapılan ticaret ve klering anlaşması 6 ikinciteşrinden sonra meriyet mevkiine girecektir. Eski anlaşma da bu tarihte meriyet mevkiinden kalkmış olacaktır. Muamele vergisi hakkındaki rapor Ticaret Odası bundan bir sene evvel başladığı muamele vergisi hakkındaki tetkikatmı nihayet ikmal etmiş ve Oda Sanayi şubesi de iki aydanberi hazırladığı raporunu bitirmiştir. 50 60 sahifelik küçük bir kitab ha linde olan rapor şimdi tabedilmektedir. Rapor bugünlerde Maliye ve İktısad Vekillerile Encümen azalarına gönde rilecektir. Yumurta fiatları yükseliyor Yumurta fiatları son bri hafta içinde 3 lira daha yükselerek 30 liraya çıkmıştır. Çift sandık yumurtalar bu fiata çıkınca perakende yumurtanm tanesi de }rüz paraya kadar yükselmiştir. Yumurtalarımız bu hafta içinde bilhassa Almanya, İtalya, Yunanistan, Suriye ve Filistine ihrac edilmiştir. Nişanlanma Bay Ahmed Nazmi kerimesi Melda ile Zonguldak Maden mühendislerinden Rasih Tanberk nışanlanmışlardır. GUzel sesli GUzel yüzlU CUzel vUcudlU MARGARİTA BEYZA BÎRSON Memlekette Cumhuriyet bayramı Edirnedeki merasimde Trakya tkinci Genel Müfettişi Kâzım Dirik ve Edirne Valisi un son ve yeni filmi Bu aşk ve ahenk filmi Duran kalbleri işletecek çok yorulan kalbleri dinlendirecektir. Mustaribleri de serinletecektir YILDIZ SiNEM ASIND A 4 ikinciteşrin çarşamba akşamı GALASINDA Hakikaten güzel ve iyi filmler, reklâma ihtiyac göstermezler CHARLiE CHAPLiN ŞARLO'mın istni iki şründenberi sinemalarını doldurmağa kâfi gel miştir. Çünki göstermekte oldukları S A R A Y Ye S A K A R Y A İzmirde gerid resminde çok muvaffak olan polisler geçerlerken kahkaha ve setaret filmi grörülme miş bir muvaffakiyetle devam ediyoı llâveten : hOX JLJRNAL'de en son dünya havadisleri. Bugun saat 11 de tenzilâtlı matine ASRî ZAMANLAP karagözlü, beyaz pembe tenli, uzun siyah saçlı Ayşe, manikürlü tırnakları köyün en şık kızı olduğu için kınagecesi ellerine kına yaktırmamış maşalanmış saçları, uzun beyaz duvağı, beyaz elbisesıle güzel bir gelin olmuştu. Ayşeyle konuşuyorduk. Bir aralık bana sordu: Sen, niçin düğüne ipek elbise getirmedm? O kadar samimî, ve candan bir so ruştu ki, doğruyu söyledim: Bizim düğün elbiselerini burada giyemeyiz Ayşeciğim. Niçin? Kolları, göğüsleri çok açıktır, e tekleri uzundur. Ayşe, güldü: Fena mı? Getirseydin keşke... Seni de güzel urbanla görürdük... Ne yapayım Ayşeciğim, olmadı işte! Kız evi, birbirine giriyordu. Küçük aynanın önü süslenen genc kızlar, kadınlarla dolup boşalıyordu. Konsolun üzerinde duran ufak petrol lâmbası, kırmızı bir aydınlık serpiyor, az ışık, bol kalabalıkla gözlerim kamaşıyor, başım dönüyordu. Haydi millet hazır olun!.. Yanımda duran yaşlı kadma sordum: Kim bağırıyor böyle? Kadın, saflığıma, bilgisizliğime gül dü: Kız babası, buradakileri çağırı yor. Nereye gideceğiz? Dün gece, öbür bölüğün, kalabalıktan tavanı çatladı. Onun için bu gece, âdetler mağazada olacak... Fazla sormadım, kadın, benimle alay edecekti; sustum. Erkek sesi gene bağırdı: Haydin be millet, bekliyoruz. Ayaklanmıza karasu indi. Gelinin başına bir örtü, omuzlarına bir ıfıanto örtfüler. Karanlık merdivenlerden düşmemek için tutuna tutuna indik, sokağa çıktık. Ayın on beşi. Kıpırtısız ve yuvarlak yüzile gökte. Daracık sokaklar, kara tahta ışıksız evler, mavi aydınlığın içinde bir rüya şehrini andırıyorlar. Oğlan evinin bahçesinden çalgı, şarkı, zil, kahkaha, nara sesleri taşıyor. Köyün bütün insanı, rengi, kaynaşması orada toplanmış... Bir bahçenin önüne gelince, biraz durarak baktık. Burası oğlan evinin düğün yeriydi. Ağaclarda lüks lâmbaları yanıyor, kapının önünde içeri giremiyen de lıkanlılar, gözetliyen kadınlar, koşuşan çocuklar, ve birçok silâhlı adamlar vardı. Çalgı seslerine karışan güzel (!) çengilerin şarkıları duyuluyordu. Köşeyi döndük. Büyük binanın açık kapısından fışkıran kuvvetli aydınlık sütunu, ay ışığının içine uzanarak eriyor du. Bu ışıkla beraber taşan, inceli, kalınlı kadın seslerinin uğultusu, oğlan evinin gürültüsünü yutuyordu. Kapının önünde, gelinin omuzlanndaki mantoyu, başındaki örtüyü aldılar. Bir koluna yengesi, öbür koluna taze bir kadın girdi. İçeri süzüldüler. Uğultu. gürültü biran için dinmiş, ve büsbütün artarak yeniden başlamıştı. Kalabalık ikiye bölünmüştü. Biz geçtikten sonra gene kavuşuyordu. Dip tarafta, orta yere birkaç iskemle koydular, oturduk. Dört yanıma bakıyordum, mağaza dedikleri yer, yüksek çatısından, içleri saman çöplerile dolu örümcek ağlan sallanan, gübre kokulu büyük bir ahırdı. İki yandaki hayvan yemliklerinin içine, genc, ihtiyar, çoluk çocuk bir sürü insan, tiyatro localarında gibi kurumla o turmuşlardı. Birbirlerile neşeli, sevincli, bağıra bağıra konuşuyorlardı: Evden sandalye getirmek zahmeti filân yok... Allaha şükür iyi yer bulduk... Çahnın, ara çatma dıireklerine iki büyük lüks lâmbası yakmışlardı. Bol aydınlık içinde, ahırın her yanı gündüz gibi görünüyordu. Herkes bağırıyor, çocuklar, kalabalığın arasında koşuşuyorlar, itişip kakışı vorlar; cıglıklar, anaların, dur, oturi ISTANBUL: 12,30 Plâkla Turk musikisi 12,50 havadis 13,05 plâla hafif muzik 13,25 muhtelif plâk neşriyatı 18,30 Tepebaşı Garden salonundan nakil 20 Belma ve arkadaşları tarafından Turk musikisi ve halk şar 5 kıları 20,30 Cemal Kâmil ve arkadaşları Akşam olmuştu. Sabahkine benziyen sesleri... Bir lodos fırtınası içinde gibi tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları21 plâkla sololar 21,30 orkestra 22,30 a. yemekleri yedikten sonra, Ayşeyi tıpkı yim. jans havadisleri 23 son. bir Istanbul gelini gibi süslemiş, giydirGelin Ayşe, memnun, gülümsüyor... Avrupa merkezlerinin programı gelmedimiştik. Kendi köylüsüne hiç benzemiyen, Bu uğultu arasında zamanı ölçmek ğinden konulamamıstır. KALİENTE LA MUÇAÇA Bandırmada Cumhuriyet bayramı serefine baloda haztr bulunanlar İŞTE bugün görülecek film DOLORES DEL RiO verilen FRANSIZCA TÜRK Sineması 11 de tentilâth matine imkânsız, nekadar vakit geçti bilmiyo rum. Feryada benziyen bağırışmalar duyuldu. İlkönce çengiler yüzünden bir ciBu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar nayet çıktı sandım. dır: Istanbul cihetindekiler: Kaynana geliyor hey!... Yol ve Aksarayda (Şeref), Alemdarda (Abdül rin!.. kadirj, Bakırkoyde (İstepan), Beyazıdda Kalabalık, orta yerinden ayrıldı Genc (Asador Vahram), Eminonunde (Beşir Kebir kadın, elinde, üstüne yapraklar, çi mal. Cevad), Fenerde (Husameddin), Ka çekler sarılmış, mumlar dıkilmiş bakır ib ragumrukte (Kemal), Küçukpazarda (Necati), Samatyada (Erofılos), Şehremininde riği, buket gibi taşıyarak, koşa koşa gel (A Hamdi), Şehzadebaşında (Halil). di. Ibriği gelinin önüne toprak üzerine Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Sporidis), Hasköyde (Nisim bıraktı. Aseo), Kasımpaşada (Mueyyed), Merkez Onun ardından çarşaflı bir kadm sü nahiyede (Kanzuk), (Guneş), Şişlide rüsünün başını çeken kaynana da geldi. fHalk), Takslmde (Taksim), (Itimad). Uskudar, Kadıköy ve Adalardakiler: Gelinin karşısına yere çöküverdi. Buyukadada (Merkez), Heybelide (Yu . Gürültü, haykırmalar, son dereceyi suf), Kadıköy Muvakkithanede (Saadet), bulmuştu. Bana öyle geliyordu ki, ahır Kadıköy Söğüdluçeşmede rosman Hulusi), binasının içi bu sesleri alamıyarak çatlı Üsküdar İmrahurda flmrahur). yacaktı. Zat maaşları sahiblerinin T« Merakla bakıyordum. Bu ihtiyar kasani 1936 ikinci altı aylık dın niçin yere oturmuştu? Ona da bir iskemle veremezler miydi? yoklaması Gelin, yavaş yavaş yerinden kalktı. İstanbul Defterdarlığından: Yere doğru iğilerek kaynanasının elini 1 4/11/936 dan itibaren 22/11/936 öptü. Herkes alabildiğine bağırıyordu. tarihine kadar tekaüd, dul ve yetim Fakat neler söylediklerini anlamıyor lerin yoklama muamelesi yapılacaktır. 2 Yoklama her gün saat 10 dan 12 dum. Artık el öpme merasimi başlamıştı. ye ve 13 ten 16 ya kadar devam ede Gelin yoruluncıya kadar öptü. Sonra çöker gibi yorgun, sandalyesine oturdu. cektir. 3 Maaş sahibleri yeni fotoğraflı nüKucağına bir mendil açtılar. Gelin avfus hüviyet cüzdanını, malul olanlar cunu sıkıca yumdu. Bu yumulmuş avuca maluliyet raporlarını, maaş cüzdanını kaynana para koyacakmış! ve resmî senedlerini, yoklama ilmüjıaİhtiyar kadın, yerinden kalktı. Ve berlerile birlikte getireceklerdir. kaynanalığınm bütün gücü, kuvvetile gelinin parmaklarını aralıyarak, avcuna bir kâğıd lira sıkıştırdı. Herkes gülüyor, Bilgi Yurdu memnundu. Değerli muallimlerimizden M. Niyazi Kaynana, yorgun argın yerine oturunErenbılgenin idaresi altında Bilgi Yurdu ca, eş, dost, arkadaş, yoldaş, akraba, ge namını tasıyan aylık bir mecmua intişar linin kucağındaki mendile para koyma tmeğe baslamıştır. Felsefeden, sanattan ğa başladılar. Beş kuruştan, yirmi beş ve ilme taalluk eden herşeyden bahsedeceği anlaşılan bu mecmuanın ilk sayısını kuruşa kadar veriyorlardı. Para verecek gorduk ve gerçekten faydalı bulduk. Okukimse kalmayınca, yengesi mendili dü yucularımıza tavsiye ederiz. ğümledi, koynuna soktu. YÜCEL Bu kıymetli mecmuanın son sayısı bfi Gelini tekrar ayağa kaldırmışlardı. Askı takılacakmış!.. Kaynana bir yatak tün münevverlerln okuması lâzım gelen yazılarla çıktı. Butun okuyucularımıza çarşafile bir elbiselik basma verdi. Çar tavsiye ederiz. şafm dört ucundan birer kişi tutmuş, elbiselıği gelinin omzuna atmışlardı. Gelinin yanında duran ihtiyar kadın, avazı Midilli, Molva eşrafından merhum çıktığı kadar bağırdı: Bay tsmetin haremi ve arkadaşımız Ah Kaynana bir entarilik verdiii!.. med Nureddinin kain validesi Emine Dört taraftan üçer arşın âdet o ka Adile, eceli mev'udile vefat ederek Merdarmış! basma yağmağa başlamıştı. kezefendide aile kabristanına defnedil ' Basmaları gelinin omzuna asıyorlar, ih miştir. Merhumeye rahmet dileriz. tiyar kadın bağınyordu: OSMANLI BANKASI Göriimcedennn!... İLÂN Hacı Recebin gızındannn!... TC3 faizli, 1911 ihraçlı Mısır Kredi Ayşa gandannn!.. Fonsiye tahvillerinin 1/12/1936 tarihin Hasan gilin Fatmadannn!.. Bu da Yusufun garısmdannn!... de yapılacak itfa çekiminde başa baş tediyesi tehlikesine karşı, Osmanh Ban Hüseynin Ümmuhandannn!.. Arada bir durarak, etrafma bakıyor, kası Galata merkezile Yenicami ve Beyoğlu şubeleri tarafından pek iyi şartlargülerek soruyordu: la sigorta edileceği, mezkur tahviller Yok mu başka veren? hâmillerinin malumu olmak üzere ilân Gelinin omzuna yığılan basmaları ala olunur. rak, kaynananın getirdiği çarşafın içine OSMANLI BANKASI • atıyorlardı. İL AN Bu merasim belki yanm saat kadar % 5 faizli, 1918 tarihli İstikrazı Dahilî sürdü. Gelin, yıllarca giyecek elbiselik Tahvilleri hâmillerine kumaş toplamıştı. Çünkü hep ayni dük1 sonteşrin 1936 vadeli, ve No. 38 li kânlardan alındığı için kumaşların çoğu bir örnekti verilecek kumaş kalmayınca, kupon bedelinin, 1 sonteşrin 1936 taridavul gibi şişen yatak çarşafınm dçrt u hinden itibaren Osmanh Bankasının Galata ve Ankara idarelerile vilâyet cunu düğümliyerek götürdüler... Gelin, büyük bir soluk alarak yerine merkezlerindeki bütün şubeleri gişeleoturdu. Merasim bitmişti. Kaynana tay rinde ödeneceği ilân olunur. 20 Türk lirası itibarî kıymetli beher fasını alarak gitti. tahvil kuponuna mukabil kâğıd para Aradan biraz geçmişti. Herkesin gözolarak 50 kuruş verilecektir. leri kapıda, bekleşiyorlardı. Çengiler gelmiyecek mi? Her düğünde gelir amma, bu ka kan örümcüklerile, bol ışık yağmuru al rılar güzel diye erkekler bırakmazlar tında boşalmış, içinde bizden başka kimbelki!.. ;e kalmamıştı. Onların ardından biz de çok durmaKalabalık, gitmek için yavaş yavaş kalkıyorlardı. Bu sırada zil şıkırtıları, ve dık. Kilimimizi bürüp sararak, dışarı çıkk. Silâhlı koruyucularımızın arasında bir şarkı sesi duyuldu: Çenginin birisi gecelik «gala» tuvale yürümeğe başladık. Yanımdaki genc kıtile gelmişti. Siyah tülgrek üzerine kırmı za sordum: zı pul işlemeli bir elbise giymiş, yapış Niçin bu kadar silâhlı var? kan, kirli saçlannm üzerine gene pullu Yavaş sesle cevab verdi: bir kordelâ bağlamıştı. Her düğünde çengilerin yüzünden Bütün kalabalığın gözleri çengide idi. döğüş olur, cinayet çıkar. Geçen yıl, iki Ona bakarlarken, dalıyorlar, biraz önce delikanlı birbirini vurdu. Biri öldü, biri erkeklerin arasında oynıyarak, onları hapiste. İk ocak sb'ndü... Ay ışıklı yollardan yürüyerek döndük. çileden çıkaran kadmda, kocalannın, yavuklularının, sevdahlarının bakışlarını bizi, düğün evi kalabalıktır diye, eşraftan birinin evine misafir gönderdiler. Tegörmek, bulmak istiyorlardı sanki... Çengi kısa bir müddet oynadı. Has miz bir oda açtılar. Denizin kayalıklara çarpan sulannın retlileri onu bekliyordu. Fazla durama dı. Herkesten parsa toplıyarak, çıkıp sesi geliyor, yan pencereden, ay ışığının yapraklarını gümüş yaldızlarla pırıldat gitti. Davetliler, evlerinden getirdikleri is tığı büyük bir dut ağacı görünüyordu. Uykuya dalacağım sırada, düğünden kemleleri, tahta tokmaları giderken götürüyorlardı... Düğüncüler beş on dakika evlerine dönen delikanlılarm, altları deiçinde, selâmsız, sabahsız çekilip gitmiş .Jrli kunduralarile kaldırımlan öttürerek lerdi. Koca ahır, boş yemlıkleri, arka ta" geçerlerken, ah, oh! çektiklerini duyu CAHtD UÇUK rafta yığılı saman horçları, çatıdan sar yordum... NOBETÇI ECZANELER YENİ ESERLER Vefat

Bu sayıdan diğer sayfalar: