1 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

1 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 Ikincitesrin 1936 CUMHURÎYET Güzellik çirkinlik davası Paris elçiliğimizde büyük Yazan : Selim Sırrı Tarcan Işte içinden çıkılması mümkün olmı yan bir daha daha! Bir baloda, bir suvarede, bir gece eğlencesinde, bir dü ğünde beyaz örtülü masalann başında küme küme toplu olan şık, zarif bayanlann müdekkik nazarları bazı çehrelerde takılır kalır. Kulak misafiri olursanız işitirsiniz: Şu geçeni nasıl buluyorsunuz? Fena değil, yalnız bilmem, ağzı biraz büyükçc!! Şu dansa kaikan, lüle lüle saçlıyı beğcniyors musunuz? îşte o güzel! Onu siz yakından görseniz, öyle tath yeşil gözlcri var ki... Amma biraz boyu kısa değil mi? Ya şu bize doğru gelen? Bak ona diyecek yok! Ağız, burun, göz, kaş hepsi yerinde, biraz top lansa eşi bulunmıyacak! Ya şu lepiska saçlıya ne buyuru lur? Işte ona acıdım. Boy bos hepsi yerinde, teninin rengi de fevkalâde, ah nc olurdu bu kadar yağlı olmasaydı... Bu bayanların yürüttükleri rnülâhazaların doğru veya yanlışlığını söyliyecek değilim. Yalnız hepsi de bilfarz bazı şahıslar üzerinde tam tamamına anlaşsalar, acaba o beğendikleri, hayranlık duyduklan insan hakikaten bütün manasile güzel midir? Veya güzelliği mutlak bir surette temsil eden bir tip var mıdır? Tabiat mukayeseye elverişli bir örnek yaratmı§ mıdır? Buna hiç tereddüd etmeden hayır! diyeceğim. Estetik zevki insanların artistik (erbiyesinin neticesidir, bu terbiye ile zevk incelip, kabalaşır. İklim şartları, cins farkları, tarihin devirleri, mizac ayrılıklan ve alınan terbiyenin bunda çok dahli vardır. Biraz tetkik edilirse muhtelif devir lerde yaşamış olan san'atkârların güzellik hakkındaki hükümlerinde mubayenet değilse bile, azçok farklara tesadüf edilir. Eğer çıplak gezmek asırlardanberi ayıb sayılmasaydı hiç şüphe yok ki gö'zlerimizin estetik terbiyesi daha ileri giderdi. Bugün güzellik hakkında en çok lalâhiyet sahibi olanlar ressam ve heykeltraşlardır. Fakat onlar da kaç tane güzel, mütenasib canlı çıplak model bulabiliyorlar bilemem! Yalnız medenî insanların gözlerine bir terbiye verebilen en mükemmel mekteb: Müzelerdir. Orada eski Yunanistanın yükselme devirlerinde yetişmiş olan sanatkârların ideal bir güzelliğe yaklaşan örneklerile karşılaşıyoruz. Bizde hayranlık hisleri uyandıran bu güzel heykellerde göze çarpan hususiyet eşkâl ve tenasübün ahengidir. Bunu muhtelif ırklara mensub, muhtelif iklimlerde yaşıyan insanlarda görebiliyoruz. Bir Yunan güzeli, bir Türk güzeli, bir Acem güzeli, bir İspanyol güzeli, bir Arab güzeli gibi zenciler arasında bir Sudan güzeli, bir Dahuma güzeli, bir Zulu güzeli vardır. Güzelliği takdir hususunda insanlann görüş farkları ayrıdır. Onun için değil midir ki bu hususta bir kanun vazetmek mümkün olamıyor. Yalnız muhakkak olan şey, sıhhat, tenasüb ve ahenk; bu üçü güzelliğin sehpasıdır. Tavır ve hareketlerde zarafet, başın omuzlar üzerinde şahane duruşu, kaş, göz, ağız, burun, el ve ayakların tenasübü, hatların tebarüzü göğüs ve kalçaların göze batmıyan çıkıntıları, belkemiğinm ve mafsalların işlekliği ve bütün bu fiziyolojik güzellikleri heykellerden ayıran ve onu bir kat daha yükselten psikoloük bir vasıf vardır ki ona da canlıhk diyo ruz. Herkesin azçok hasretini çektiği bu güzellik Allah tarafından bir takım kimselere verilmiş bir imtiyaz mıdır? Yani insanlar güzel veya çirkin mi doğarlar? Türkün güzel bir darbımeseli bu davayı hallediyor: Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur. Bakım sayesinde çirkin doğanlar da zamanla güzelleşebilirler. Terbiye mad dî ve manevî sıfatlan gittikçe iyileştiren, yükselten bir vasıtadır. En nankör topraklar bile bakım sayesinde mahsuldar bir şekle giriyor. Bakım vücudlere sıhhat ve tesanüb verir. Bana bazan, «ben güzelleşebilir mi yim?» diye soranlara: « Evet! Güzelleşebilirsiniz. Yalnız kullanacağınız vasıtalara göre. Sun'î vasıtalara müracaat ederseniz, güzelliğiniz muvakkat olur, güneş, hava, su, gıda, hareket gibi tabıî vasıtalan kullanırsa nız, daimî olur. Eğer bunlardan yolile istifade etmesini bilirseniz sıhhat ve tenasübü elde eder ve günden güne güzelleşirsıniz.» dıyorum. Cumhuriyet bayramı tezahürleri merasim yapıldı Osmanh tarihinde Yugoslav şahsiyetler Aslen Yugoslav ırkından oldukları halde Osmanh devletinde Sadrıazam, Vezir, Kaptanıderya olmuş kimseler pek çoktur Tarihte aslen Yugoslav kanından oldukları halde Osmanh ricali arasına karışmış ve Türklüğe hizmet etmiş şahsi yetler pek çoktur. Bunların arasında birçok sadırazamlar, vezirler, amirallar ve muharrirler vardır. Bunların hepsini saymak güç, hatta imkânsız bir iştir. Onun için en meşhur olan birkaç tanesini kaydetmekle iktifa edeceğim. Paris 31 (A.A.) Anadolu Ajansının hususî muhabiri bildiriyor: Türk kolonisi, Cumhuriyet bayramını elçilikte candan kutluladı. Bayan ve Bay Davaz öğleden sonra Fransız ve dost devletler mümessillerile Türk tebaası ve talebesinin tebrikâtını kabul ettikten sonra akşam parlak bir suvare verdiler. Millî danslar yapıldı, heyecanlı nutuklar verildi. Davaz nutkunda Cumhuriyetin iktısadî, askerî, siyasî parlak muvaffkiyetlerini sayarak Atatürke, şerefle bağhlığımızı, yurdun sevincine ortakhğımızı söyledi. Atatürkün emanetine lâyık olmağa genclerin çalışmasını diledi. Çok alkış landı. Yakışıksız notlar =^ nadolu şehirlerinden birinde vaktile kızıl ve kıpkızıl cahil bir hatib vardı. Uç harfi kaleme takıp yanyana getiremezdi. Ancak harekeli yazıyı ter döke döke okuyabilirdi. Cuma günleri şehrin en büyük camisinde mimbere çıkıp hutbe okumak ve sonra mıhraba geçip yüzlerce adama imamlık etmek hakkı baba mirası olarak işte bu adama verilmişti. O, her cuma günü göbeğine kadar uzanmış muhteşem sa kahnı itina ile tarar, mevsime göre sırtına geçirdiği beyaz veya siyah cübbenin eteğini beline dolar, bir İmamı Azam, bir Ebüssüud vakarile salına salına camiye gidip mimberin önüne serili seccadeye kurulurdu. Bu cahil adam, değişmez birer formül haline konulmuş olan beş on satırlık hutbeleri hafızasına geçiremiyecek ka dar da basit dimağlı idi. Her cuma okuyacağı hutbeyi enli şeridler gibi kesilmişuzunca bir kâgıda yazdırarak sarığının içine kordu, mimbere çıkınca, kimseye sezdirmemeğe calısarak kâğıdı çıkarırdı, yazılı satırları makamla okurdu. Genclerden biri, yüz bularak semizlemiş, şişmiş bir cehlin yürüyen timsali sanılacak kadar galiz olan bu adamın çahmından, hilekârlığından sinirlenir ve kendisini maskaraya çevirmek hevesine kapılıp bir gün sarığına sokuşturduğu kâğıdı camide aşırır, biraz sonra hatib mimbere çıkar, tecvid kaidelerine mubalâğalı surette uygun birkaç «Elhamdülillâh» dedikten sonra elini başına götürür ve... sasırıp kalır. Susmak olamaz, inmek olamaz, durmak olamaz. Mutlaka birseyler okumak lâzım. Cahil hatib, bu lüzumu bir türlü temin edemediğinden alık alık dörtyanına bakınır ve sonunda bayılıp mimberden asağı yuvarlanır. Cemaat ona acımamış, sadece gülüp geçmişti. *** Hersekli Ahmed Paşa Selim Sırrı TARCAN Cebelibereket Belediyesinin faaliyeti Cebelibereket Belediyesi azaları (;<) işaretli zat Belediye Reisidir Cebelibereket (Hususî) Belediye miz, son zamanlarda Belediye reisi doktor Ahmedin devamlı alâka ve gayreti sayesinde çalışmağa başlamıştır. Belediyemiz şehir haricinde fennî bir mezbaha yaptırdı. Et nakliyatı arabalarla jrapılmağa başlandı. Belediye bu yüzden dört bin liraya yakın varidat temin etti. 1750 lira sarfedilerek 19 dükkânlık et ve sebze hali yapıldı. Bu yüzden senede bin lira kâr temin edilmektedir. Her dükkân 62 liraya kiraya verilmiş tir. Belediye güzel bir park yaptırmağa da karar vermiştir. Park önümüzdeki mevsimde yenibaştan tanzim edilecektir. Şose ve menfez yapıldı. Su ve elektrik projeleri tamamlandı. Şehir meclisi sonteşrinin birinci günü toplanacaktır. Belediye, şehrin bir broşürünü hazırlamaktadır. Hersekli Ahmed Pasa aslen Yugos lav olan Hersek hükümdarı Stepanın küçük oğludur. Stepan, memleketini iki Talebe cemiyeti başkanı Mazhar, ta büyük oğlu arasında taksim ettikten sonlebeden Esen, heyecanlı cevablarında, ra en küçük oğlunu da bazı hediyelerle gencliğin cumhuriyete, inkılâba karşı birlikte rehine olarak Fatih İkinci Meh bağlarını, kendine düşeni yalnız müdrik mede göndermişti. Bu suretle küçük değil, ağır mubarek emaneti baş üstünde Stepan Osmanh saraylarında büyüdü. taşımağa hazır olduklarını söylediler. Bilâhare islâmiyeti kabul ederek Ahmed Eğlence sabaha kadar devam etti. ısmini aldı. Fatih kendisini kendi oğullarile beraBoğaziçi lisesindeki müsamere ber terbiye ederek büyüttü. 1481 de FaCumhuriyetin on üçüncü yıldönümü şerefine Boğaziçi lisesınde bayram gün tihin oğlu İkinci Beyazıd padişah olunlerinde tertib edilen müsamerelerin so ca çocukluk arkadaşı Ahmed de 18 yanuncusu dün verilmiştir. Bu müsamere şına basmış ve orduda mühim mevkılere lerde talebe velilerinden başka birçok geçmis bulunuyordu. Beyazıd kendisini profesörler ve tanınmış kimseler de ha Anadolu Beylerbeyliğine tayin etti. Ve ayni zamanda onu damadhğa kabul e zır bulunmuşlardır. derek hemşiresi Fatma Sultanla evlendirDünkü müsamerede evvelâ talebeden di. bir genc cumhuriyetin faziletleri hakkm Beyazıd Mısır seferine çıktığı zaman da bir nutuk söylemiş ve Türk gencliğiartık paşa olan Hersekli Ahmed Paşa nin Atatürkün kendilerine verdiği emaneti muhafazaya azmetmiş olduğunu söy da kendisile beraber bulunuyordu. Fa kat Ahmed Paşa talihsizlik yüzünden lemiştir. Mısırlılann eline esir düştü. Ve ancak Bundan sonra bir şiir okunmuş ve bir bir sene sonra esaretten kurtularak Is operet temsil edilmiştir. Japon kıyafet tanbula dönebildi. lerine girmiş elliden fazla kız ve erkek Hersekli Ahmed Paşa Mısırda iken mektebin çok güzel dekorlarile süslenen Mısır kölemeni Kayt Bay kendisini elde sahnesinde ve bilhassa (Krizantemir Türk oğlile evlenmesi) sahnesini çok etmek için ona kızını ve saraydaki en yükcanh yaşatmışlardır. Kuvvetli bir orkes sek mevkileri teklif etmişti. Fakat Her tranın idare ettiği bu operet ayni za sekli Ahmed Paşa hepsini reddetti. Hersekli Ahmed Paşa daha sonra manda millî hisleri körükliyen bir eser haline konulmuş bulunmakta idi. Müsa Kaptanıderya ve Vezir oldu. Osmanh hükumetinin en yüksek mevkilerine kamere geç vakte kadar sürmüştür. dar çıktı. Yavuz Sultan Selim zamanınMoskova sefaretimizde da da uzun müddet bu mevkileri mu Moskova 31 (Hususî muhabirimiz hafaza etti. den) Cumhuriyetin on üçüncü yıldöBu esnada îstanbulda birçok medre nümü bayramı münasebetile büyük elçiseler, mescidler ve hanlar yaptırmışhr. miz, gündüz Türk kolonisinin tebrikle rini kabul etmiş, gece sefarerhane bina Arzusu üzerine Marmaranın ilk duhul sında parlak bir ziyafet verilmiştir. Ziya noktası olan Dilimaberde medfundur. fette Litvinof, Mareşal Egoroft, Harici Osmanh ve ecnebi sefaini Hersekli Ahye Komiserliği yüksek memurları, kor med Paşanın türbesinin önünden geçer dıplomatik bulunmuşlardır. Ziyafet çok lerken uzun müddet selâm resmi ifa et neseli bir şekilde sabaha kadar devam etmişlerdir. mistir. Hersekli Ahmed Paşanın oğulların Ermeni vatandaşlarımızın Cumhu dan Hersekli Ali Bey de kapıcıbaşılığa riyet bayramını tes'id merasimi kadar terfi etmiş, fakat genc yaşında veCumhuriyetimizin 13 üncü yıldönü fat etmiştir. mü münasebetile şehrimizdeki Ermeni Hırvat Rüttem Paaa vatandaşlarımız her tarafta merasim 1521 senesinde Gazi Bektaş Hersek yaparak bayramı tezahüratla kutlula Voyvodası Skradinayı mağlub ederek mışlardır. Bayramın birinci günü Türk Ermenileri idare heyeti reisi Horasancı Herseği istilâ ettiği zaman Istanbula ile umum kâtib V. Akgül, Vilâyete gi gönderdıği ganimetler arasında ıki de derek Valiyi tebrik etmişler ve Beya kardeş bulunuyordu. Istanbula gelince İslâmiyeti kabul ezıddaki resmi geçidde hazır bulunduktan sonra Taksim abidesine bir çelenk den bu iki kardesten biri olan Rüstem koymuşlardır. Heyet ayni zamanda Cumhurreisi Atatürke, Başvekile tel de ayrıca toplantılar yapılmış ve Cumgraflar çekerek Türk Ermenilerinin huriyet bayramı münasebetile nutuklar Cumhuriyete bağlılıklarını bildirmişler söylenmiştir. ve millî bayramı candan kutlulamış Cumhuriyet bayramı münasebetile lardır. Kiliselerde de ayrıca dinî mera <Jamanak> gazetesi 8 sahifelik fevka sim yapümış ve Cumhurreisimizle bü lâde bir nüsha çıkarmış ve Türk Ermeyüklerimize uzun ömürler dilenmiştir. nilerinin Cumhuriyete ve vatana bağDiğer taraftan Ermeni mekteblerinde lılıklarını anlatan yazılar neşretmiştir. Fahriye, yanmdakilere danışacak gibi birer birer dönüp: Bize kadınların kılığından bahse din, dedi. Demir, onun mübalâğah giyinişine bakarken masadakileri gözden geçiriyor du: Görünüşünü anlatmağa lüzum görmüyorum, dedi. Çünkü o, denebilir ki, sizin tipinizdir. (Genc kadının yüzündeki sürur farkedilir derecedeydi). Kıyafeti göze çarpacak kadar sadedir! O başkalarından çok kendi için giyinmeyi tercih eder. (Gülümsiyerek) Bazı hanımlarımız gibi, onun başlıbasına bir elbise derdi yoktur. den bir tavır almağa calısarak: Bence kibar kadın, herhalde iyi giyinmesini bilmeli! diye atıldı. Demir: Şüphe yok!.. dedi Yalnız kadınlar için mi? Her medenî insan için bu bir vazifedir. Ancak; giyinmek başlıbasına gaye değil, fakat vasıta olduğu zaman güzeldir. Eğer bir hanım, giyinmek bahanesile bütün vaktini öldürür ve etrafını zehirlerse, bu artık medenî vazife ol maktan çıkar Fakat müsaadenizle hastalık olur. Kimseyi itham etmemek için, size yakmımdan misal getireyim: Istanbula dönüşümde akrabamdan birinde misafirdim. Bir kır eğlencesine hazırlanıyorduk. Ev sahibi hanımın yeni kostümleri (kaç kere kusurları düzeldikten sonra!) henüz terziden gelmişti. Hanım, pembe çiçekli ince bir kumaştan yapılmıs olan bu yazlık fantezi elbisenin kendine çok yakıştığından dolayı oldukça neş'eli ve mağrur görünüyordu. He pimiz giyinmiş, onu bekliyorduk. Aslan Hnvat olan Piyale Paşanın Kasnn . paşada yaptırdığı camıin mihrabı Paşa Sadrazamlığa kadar yükselmiş ve 1543 ten 1552 senesine kadar bu mevkii muvaffakiyetle idare etmiştir. Padişah Kanunî Süleyman zekâ ve kabiliyetini takdir ettiği Hırvat Rüstem Paşaya 1554 senesinde kızı Mihrimah Sultanı ver miştir. Bundan sonra gene Sadrazam olan Hırvat Rüstem Paşa hayatı müddetince bu mevkide kalmıştır. Kendisinden sonra gene hemşerisi olan Semiz Ali Paşa ve daha sonra Sokullu Mehmed Paşa bu mevkii işgal etmişlerdir. Hırvat Rüstem Paşanın diğer kardeşi Sinan Paşa evvelâ Hersek Beyi, daha sonra da Kaptanıderya olmuş ve bu vazife esnasında vefat etmiştir. Piyale Paşa Gene Hırvat soyundan olan Piyale Paşa da sarayda büyütülmüş ve 1553 senesinde Kaptanıderyi. olmuştur. Piyale Paşa Dzarba, Sakız, Mazurka ve büyük küçük daha altmış yedi adayı ve yeri zapt ve ilhak etmiştir. Ayni zamanda İkinci Filipin bütün sefaini harbiyesini mahvederek birçok tanınmış kaptanlarla Cumhuriyet bayramı münaserjetile îsbirlikte Dona Alvarayı da esir almağa tanbulun muayyen yerlerinde kurulu kürmuvaffak olmuştur. sülere çıkan hatiblerden bir ikisinin eski Piyale Paşa 14 sene kaptanıderyahk harflerle yazılı notlar kullandığını oku yaptıktan sonra 1566 da vezirliğe terfi yucularımızdan biri gazetemize yazdı ve etmiştir. Bilâhare iki defa daha Kaptanı acı acı şikâyet etti. Cumhuriyetin en büderya olduktan sonra 1571 de tekrar veyük feyizlerinden biri harf inkılâbıdır. zir olmuş ve 1577 de vefat etmiştir. KaCumhuriyet bayramını tebcil için cumsımpaşada kendi yaptırdığı cami ve medresenin yanında medfundur. Zevcesi î huriyet vatandaşlarının önünde sÖylev kinci Süleymanın kızıdır. îlmi çok se vermek gibi çok şerefli ve çok önemli ver ve âüm kimselerle hasbihallerde bu bir vazife ifa edenlerin eski harflerle not lunmaktan çok zevk alırdı. Pek çok hay kullanmaları terkolunamamış bir itiyaratı vardır. dın eseri de olsa yakışıksızdır. GörenleBunlardan baska evvelâ Yeniceri a re hayret ve ıstırab veren bu zühulün teğası iken 1504 te vezir olan Mehmed kerrür etmiyeceğini ummak suretile müPaşa, 1582 de Çesme muharebesinde ce teselli olmak isteriz. saretile harikalar göstererek şehid düşen M. TURHAN TAN Ali Bey de aslen Yugoslav ırkından ol H: Dünkü fıkramın altındaki küçük yazı duklan gibi Uluç Hasan Pasa, Halil nın sonunda bulunan «öğreniniz» kelimesi Pasa, Kara Davud Paşa, Dervis Meh «öğrenin» olmak icab ederken yanlış di med Pasa, Musa Paşa, Topal Receb zilmîştir. Hoş görülmesini dilerim. M. T. T. Paşa, Uzun Piyale Paşa, Asker Ahmed Paşa, Tellâk Mustafa Paşa, Sarhoş Ahmed Paşa, Kocabıyık Ali Paşa, MeRomada bir konferan» lez Mehmed Paşa gibi eski Osmanh bütoplanacak yükleri de Yugoslav ırkından idiler. Çekoslovakyanm resmî ajansı yakın Bütün bu sahsiyetlerin hepsi Osmanh bir istikbalde Romada bir «orta Avrupa konferansı» toplanması ıhtimallerinden hükumetine tam manasile sadık kalmış bahsetmektedir. Konferansta orta Avlar ve büyük hizmetlerde bulunmuşlar rupanın iktısadî inkişafını temin için dır. Bu misaller Türklerle Yugoslavların pratik tedbirler derpiş edilecektir. Bu birbirlerile nasıl kaynaştıklarını ve na plân tatbik mevkiine konduğu takdir de toplantıya Almanya, Küçük Antant, sıl anlaştıklarını ispat eden tarihî vesi Roma protokollarına vazıülimza dev kalardır. letler ve ihtimal Fransa da iştirak edeJORJ BUKİLITZA cektir. hın bu renk üzerinde gitmediği bahane sile eski esvablarından birini giymek istedi. Fakat artık bir kere iş çileden çıkmıştı. Bütün dolab boşalarak, sinir buhranı içinde hepsi birer defa tecrübe edildi. Boş yere bu kadar üzüldüğünü bize göstermekten utandığı için, odasına kapa nıp bir aralık hüngür hüngür ağladığı, kocasile içeride adeta uzun ve harab e dici münakaşalara girdiği şüphesiz misafirlerden kimsenin gözünden kaçmamış tı. Artık günün geri kalan kısmmda nekadar eğlendiğimizi tasavvur edin! duğu için geniş nefes alıp tamamile Nurünnisaya döndü, ve elinde oynadığı bıçağa bakarak: Alman kadını, herşeyden önce fikir kadınıdır, dedi. Sonra birdenbire bu sözünden vazgeçmiş gibi başını salladı: Fikir kadını belki doğru değil; eğer bu sözden erkek gibi, ideal için müca dele eden kadın manasını anlarsanız! Çünkü o, kuvvetle ocağına bağlıdır. Evleninciye kadar bunun icin hazırlık yapar; ve sonra çocuklarına, mutfağına kapınar. Sokakla, mücadeleyle bağlarını O söylerken, genc kadın renkten ren kesmiştir. Fakat ne bileyim? En basit bir ge giriyor ve onu istihfafla süzüyordu. aile de kızlarına tam insanî kültür verBu sırada yemekle meşgul olan Nur, göz meğe çalışıyor. Küçük bir misal olsun ucile misafirleri tetkik ediyor, Cemal diye şunu söyleyim ki, bulunduğum panyeniden kadehini dolduruyor, Kurdoğlu siyonun oda hizmetçisi lise mezunu bir telâşlı hareketlerle bütün masaya bakın kızdı. Bana Wagner den bahsediyordu. dıktan sonra, başını ve işaret parmağını Nur, gözleri parhyarak daha fazla asallıyarak: lâka ile dinlemek icin masaya yaslandı: Ben demez miyim?.. Her evin ha Ne yazık! Bizde hizmetçi değil, li böyledir! diye Fahrünnisa ve damadı zenginler bile böyle yetisemiyor. Neka na bakıyordu. Nur, mevzuu değiştirmek dar hevesler bin türlü engel'e karşılaşı için: yor! derken manidar bir surette gögüs ge Alman kadınının fikirle alâkası ririp babasına bakıyordu. Kurdoğlu te nedir? diye sordu. Demir, bu yeni mevzu essüfle başını sallayıp: sayesinde ötekinin derdinden kurtullArkası cor] adcum Cumhuriyetin içtimaî romanı: 19 Almanyada iktısaddan neler okudu nuz bakayım? diye birdenbire sözünü kesip, ortaya adeta bir imtihan suali çıkarıyermişti. Demir, gülümsiyerek önüne baktı. Fakat mutlaka birşey söylemiş olmak için: Nationalökonomie, dedi. Bekir Bey, biraz düşündü. Bu kelimeyi fran sızca tekrar etti. Ve sonra başını sallıyarak, şüpheli bir nazarla baktı: Millî iktısad değil mi? Fakat iktisadın millîsi olur mu? Demir, bir münakaşa mevzuu çıkar mamak için ihtiyatlı konuşmağa gayret ediyordu: İktısadın millîsi değil, fakat milletin iktısadî demek isteniyor. (Ve bu münasebetle izahat verdi). Bekir Bey, kaşlarını kaldırmış, başını eğmiş, boşluğa bakarak dinliyordu. Demirin söylediği bazı kelimeleri tekrar e derek, bir dakika bu vaziyette kaldı. Sonra birdenbire kabaran bir horoz gibi Yazan: Hilmi Ziya kaşlarını çatarak: Millî iktısad olamaz! dedi, iktı sad ilmidir. Millîsi, gayrimillîsi yoktur. Mademki bununla başka şeyler kasde diyorsunuz. O halde başka isim bulun! Demir, çabuk uğlaşmak ister bir ta vırla: Evet, milletin iktısadî! dedi, maksad budur. Kurdoğlu, rahatı bulmuş gibi yerleşip: Bak, şimdi oldu!... diye geniş geniş güldü ve Demirin sırtını okşadı. Bu sırada, kızlar fısıldaşıyor; damad, başı yukarda, ciddiyetle dinler gibi duruyor; Cemal, elleri dizinde eğilmiş yere bakıyordu. Kısa bir sükuttan sonra, söz gene hararetle başlıyacaktı ki, birden Fahrünnisa atılıp: Müsaade eder misiniz? dedi, Almanyaya dair bazı şeyler soralım. De mir, sözü benimsedi: Buyurun! Bildiğim kadar söylemeğe hazırım. Bu sırada karıkoca, nazarlarile birşeyler söyleşmek istiyordu. Fahrünnisa, istihfaf pozile: Desenize!.. Bu kadınlar süslenmesini bilmiyor, dedi. Demir, nezaketle başını salladı: Hayır! dedi. lyi ve güzel yaşıyabilmek için, bu işleri en az üzücü hale getiriyorlar. Naciye, giyindikleri zaman O bizden saatlerce evvel başladığı hiç te hanımlarımızdan fena görünmü halde, tam çıkacağımız sırada birden geyorlar. Damad, söze karışmak zamanının gcl ri döndü; ayna karşısmda hırçınlanarak diğini hissetmiş gibi, doğrulup daha mon soyunmağa kalkıştı. Başörtü ve maşla

Bu sayıdan diğer sayfalar: