2 Nisan 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

2 Nisan 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Nisan 193S CUMHURÎYET harokctipr Âsker gözile Çocuk ölümlerinin sebeb ve çaıeleri Yazan: DOKTOR HÜSNÜ AYDINER Ham madde meselesi Hükumetimizin, haricden ithal edilen ham maddelerin mühim bir kısmımn ticaretini takas mevzuu içine alan bir kararname neşretmesi alâkadar meha filde büyük bir dikkatle karsılandı. tcabmda yeniden bazı ham maddelerin daha avni sartlara tâbi olması için îktı ?ad Vekilliğine salâhivet veren yeni kararnameyi, ham maddeler etraftnda bütün dünyada almmakta olan tedbir lerden, mahiyet itibarile avrı. fakat e?as itibarile a'vni telâkki etmek yanlış olr^az zannederiz. Busün bütün dünya ikt^adnlarmı ve devlet adamlarını mesgul eden ham a madde mesel si dünva iktısadiyatımn veniden kurulmasını intac edecek ka dqr «ümullü bir me^ele arzetmektedir. Klâ^ikleşen eski serbest ticaret mef humunu ortadan kaldıran ve dünva ekonomisini büyük bloklann te^ekkülüne ba«lıvan buçünkü vazivet âlemsü mul bir inkılâbın safhalarından biri telâkki edilebilivor. Büvük bloklar dedik: İngiliz tmpa ratorlu^u, Janon Tmparatorlu&u. Sov vetler tttihadı, Almanva ve ttalya ve bunlara bağlı memleketler, işte teşek kül etmiş olan bloklar... Ham madde davasını hal için dünvanm başvurmadıŞı çare yoktur. Bunlar ekseriva birbirinin tamamen zıddıdır. Meselâ ırücternlekeleTİni kurtarama mış olan Alman3'a, sun'î yün ve sun'î eŞi hâkim kılmak için akla sıçmıya cak tedbirler alırken beri tarafta müstemleke sahibi memleketler tabiî madr deWin mücadelesini \ apmaktadırlar. öyle bir iktısadî hâdise karşısında\ız ki, harbden sonra dünya bu kadar mühimmini görmemişti. F. G. MÜ1 ı or dul ar Yazan: CELÂL DINCER Sayın saylav Necib Ali Küçükanm «Ulus» da bir yazısını okudum. Yazısına «Topyekun Harb» başlığı konulmuş olan kıymetli mütefekkir, harbin ayni zamanda içtimaî ve iktısadî bir mahiyet de taşımakta bulunduğuna işaret ettikten sonra tıpkı hava tehlikesine karşı ne türlü tedbirler alacağı kendisine öğretilmekte bulunan yurddaşa yapıldığı gibi en düstri ve ziraat sahalarında çalışan memleket çocuklarına da gelecek bir harb halinde nasıl çalışmaları lâzım geleceğinin şimdiden bekletilmesi noktası üzerinde duruyor. Bu duruşun başlıca saikı, bir harb halinde çoğu silâh altına ahnacak olan istihsal unsurlarının ve dolayısile istihsalin azalacağı, halbuki istihlâkin, aksine olarak, çoğalacağı endişesidir. *** Eski zamanlarda ordular, başka başka milletler efradından seçilmiş ücretli askerlerden teşekkül ederdi Daha sonraları her devletin kendi hududları içinde yaşıyan ve kendi tabiiyeti altında bulunan insanlann muayyen yaştakilerine tatbik edilmek üzere askerlik mükellefiyeti usulü kabul edildi. Bu gibi ordularda iki bellibaşlı unsur vardır. Birisi: Daimî surette silâh altında bulunan ve askerliği bir meslek olarak seçmiş olan subaylarla gedikli erbaşlar (gedikli küçükzabitler) ; diğeri ise: orduda muayyen bir müddet hizmet ederek muharebe usullerini ve askerliğin muhtelif sınıflarındaki hizmetleri öğrenerek tekrar iş ve güçleri başına dönenler. Büyük devletlerden îngiltere müstesna olmak üzere bugün, hemen her nekadar bu ordulann gerek daimî unsuru olan zümresi, gerekse muayyen müddetle hizmet ettikten sonra iş ve güçleri başına dönen zümresi ayni vatanın çocukları ve ayni milletin ferdleri iseler de tam manasile bir «millî ordu» vücude getirmek ten uzaktırlar. Bir defa barış zamanında silâh altına alınanlar, yani en mukaddes vatan borcu olan askerlik mükellefiyetini bu zaman içinde yapanlar milletin ufak bir cüz'ünden ibarettirler. Daha sonra da yaş haddi ve cinsiyet farkı gözetilmektedir. Ancak bir harb tehlikesi ve seferber olma halinde yaş hadleri kısmen genişletilmekle iktifa olunmakta, milletin kadm ve erkek diğer ferdleri, vatan korunması mevzuile yakmdan alâkalan yokmuş gibi bir vaziyet içinde kalmaktadırlar. Meselâ: Yurdun, harb sahasından çok uzak bir yerinde yaralıları iyi etmekle uğraşan bir doktor veya erzak, yahud malzeme nakleden vasıtalarda çalışan yurddaş askerlik vazifesini yapıyor diye telâkki edilirken ordunun ve milletin maddeten beslenmesine hizmet eden kadm ve erkek çiftçi, milletin maneviyatını besliyen kadm ve erkek gazeteci ve ilâh... bu vazife çerçevesinin dışında kalmış görünmektedirler. Böyle telâkki edildikleri icindir ki bu saydığımız meslekler sahiblerinden muayyen yaş hadleri içinde bir taraftan ordunun mevcudunu, netice itibarile de, kuvvetini artınr gibi görünen bu hal diğer taraftan yurdun istihsal ve ilâh.. sahalarında aksaklıklar vücude getirmektedir. Bilhas?a istihsalin azalışı ve memleket maneviyatının becerikli ellerle takviyesi işinin gevşetilmesi harbler üzerinde pek korkunc surette müe=?ir olmaktadır. ı PENCERESiNDEN Moltke admdan neler hatırladık ? lmanyada Kayseri tanıyanlar ya var, ya yok. Bir zamanlar Alman kudretini tel tel bıyıklarında taşıyan o ele avuca sığmaz hü, kümdarın adı her hangi bir münasebetle bugün anılırsa gene Almanlar bön bön bakıp omuz silkiyorlar ve yaşlıca lar da <evet, evet, vaktile öyle bir adam vardu deyip susuyorlar. Fakat büyük Almanyavı kuranlardan Moltke'nin adı Kayserinkinden daha eski bir tarih hatırası olduğu halde çok diri ve çok canlı yaşıyor. Bunu şu seyahat .sırasmda anladım ve Moltke admı her duyuşumda onun Türkive hizmetinde bulunurken âmir tanıdığı Hafız Pasayı hatırladım. Malum olduğu üzere Moltke, Hafızm emri altına verilmişti ve onunla birlikte meşhur Nı 7İb muharebesinde bulunmuştu. O harbe nasıl gidildiğini gözile görmüş olan bir Osmanlı tarihçisi Nizibe gidisi anlatırken bakınız neler diyor: «Hafız Paşanın bellibaşlı meraklarmdan biri eski demirlerden kılıc, tüfek ve tabanca yapmaktı. Bu merakmı tatmin için bir demirci şevkile gece gündüz uğrasırdı ve yorgunluğunu da yapmış olduğu kılıclarla her önüne gelen esvavı doğramakla, tabanca kurşunla rile odalan, çadırları delik deşik et mekle çıkarırdı. Bu delilikler, onun tabirince, tecrübe idi! «Gene bu adam Moltke'vi de istisna etmeksizin yanmdaki erkânla hiçbir', iş hakkmda müşavereye tenezzül et I mezdi. Muharebelerde zaferin ancak manevî himmetlerle elde edilebileceği , ne inandığmdan daima hocalarla, seyh \ lerle, dervislerle ülfet ederdi. Hatta Nizib seferi esnasmda Amasya, Harput. Malatva, Divarbekir, Sıvas. Tokad ve Zile müftilerini Tatarlar yollıyarak karargâha getirtmiş ve baska verlerden de davetli, davetsiz gelen hocaların sajnsı inanılmıyacak bir dereceye er misti. Moltke, tabyalar yapmak ve yaptırmak kaygusile çırpımp dururken Hafız Paça, has misafirleri olan ulema ve suleha için kurulacak çadirların yerlerini tavin etmekle meşgul olurdu.> Gene bu tarihçi suva sabuna dokunmamak. tel kırmamak yolunda havli dikkat sahibi olmasına rağmen Hafız Pasanın orduda kurdueu medrese ve tekke havatım ha\Tete lâyık ?örmekten kendini alamıyor ve şu satırları yazı yor: «Ordunun yerlesmesi ve yerlesüril mesi devam ededursun. Beri tarafta bol yeyip bol içmekten husule gelmiş iç vanıklığı ve mide bozukluğile görülen rüyalarm ulema efendilere tabir ettirilmesl de bir mesele oluyordu. Nice yüksek rütbeli devletliler rüvaîarmı arzedip manasmı öğrenmek icin ulema çadırları önünde nöbet bekliyorlardı.> Hafız Paşanm Moltke'vi değil, sahte ulemavı ve müneccimleri dinlemesi yüzünden doğmuş olan tarihî felâketleri burada hatırlamak lüzumsuzdur. Mak sadımız.adı aziz bir tarih hatırası ha * linde milyonlarca ağza tad veren Moltke'nin memleketinde ister istemez Hafız Pasayı hatırîıyarak bir iç bulantısı gecirdiŞimizi soylemekten ibarettir. Bir kusun uçuşundan, yahud bir bayrağın dü^üsünden zafer müjdesi sezinsiven Hafız Paşanm boyuna Raşid tarihi okuduğunu ve yanında bulunanlara da tavsiye edlp ayni tarihi okuttuğunu 3irası gelmisken bahsetmek isterim. Çünkü onun bu hareketi, tariH okumanm, tarih oğrenmek ve hele tarihten ibret almak demek olmadığını ispat ediyor!» Bu mefhumun kuvvetli bir misalini İstiklâl Harbindeki Türk ordusunun hüviyetinde bulabiliriz Almanyanın Büyük Harbdeki mağlubiyeti sebeblerini gözden geçırirsek bu kanaate varmakta gecikmeyiz. Bu itibarla milletlerin, gelecek harblerde, bu keyfi yeti ehemmiyetle gözönünde bulunduracaklarına şüphe etmemek lâzımdır. **• Büyük Harb sonundanberi ağızlarda dolaşan «millî ordu» tabirile ne kasdedilmiş ve edilmekte bulunmuş olduğunu merak edenler büyük bir yekun teşkil etseler gerektir. Bence «millî ordu» nun tarifi sudur: Fikir ve beden kuvvetlerin den az veya çok istifade mümkün olan her vatan çocugunu, cinsiyet farkı gözetmek'izin, yurd müdafaası hizmetinde ve bu hizmetin, ferdlerin kabiliyetlerine göre, en uygun olanında kullanmak! Bu suretle yurdun hiçbir ferdi, en mukaddes bir hak ve en yüksek bir vazife olan bu şerefli hizmetin çerçevesi içine girmiş olmak gibi manevî bir saadetten kendisini mahrum kalmış addedemez. Böyle bir ruhî halet içinde milletin kütlesile ordu, en sıkı şeklile; bir molekülün atomları gibi, birbirine sarmasdolaş olmuş bulunur. Tıpkı millî mücadelemizde olduğu gibi... Inönlerinde, Sakaryalarda, Başkumandanlık meydan muharebelerinde ateş altında çalışanlarımızm göğüslerine takılan kırmızı şeridli istiklâl madalyala rınm eşlerinin Istanbulun o zamanki muhiti içinde millî dava uğruna çalışanlara da verilmiş; dilleri, kalemleri ve bedenlerile hizmet edenlere de ayni takdiratm gösteriîmiş olmasını bu telâkkinin bir sembolü addetmemek mümkün müdür? Bu hayatî meseleyi, bütün ehemmiyet ve şümulile, bundan on beş yıl önce kavramış ve bu kavrayışını ispat etmiş olan Atatürk Türkiyesi, bir küsur sene evvel tesbit eylediği mevzuatla yurd müdafaası şerefini 16 yaşından 60 yaşına kadar erkek ve kadın bütün Türk vatandaşlarma bahşetmekle Türk millî ordusunun yarınki şekline aid esaslan en modern telâkki ve en geniş mana içinde kurmuş bulun maktadır. Bu temeller üzerinde yükselecek olan «millî ordu» muzun, zaman itibarile dünyanm bütün milletlerine takaddüm ettiği kadar, mükemmeliyet itibarile de bir çoklarının üstünde olacağına hiç şüphe etmemek lâzımdır. Türk milletinin her ferdine, yurd müdafaasında en çok faydalı olacağı vazifenin verileceğinin en büyük delili askerliğe aid yaş hadlerinin azamî imkân nisbetinde genişletilmiş ve kadmlık, erkeklik farkınm kaldınlmış olmasıdır. Türk millî ordusile, onun esasını kuranlar kadar her Türk de iftihar edebilir ve istikbale emniyetle bakabilir. Dünyanın ibret ve takdir gözleri önünde yeni bir abide, yükseliş yolundadır. 2 4) Süt çocuğa vefiyalı: En meş'um rakamları vermektedir. Bu hususa dair Avrupada tutulmuş pek çok istatistikler mevcuddur. Bunları zikretmek ancak meslekî bir kitab için mevzuu bahsolabilir. Yalnız şu kadarını söyhyelim ki süt çocukluğu vefiyatı diğer yaşlardaki vefiyatın mecmuundan bile çok fazladır. Eski bir istatistik olmakla beraber bu yaştaki ölüm vefivatmı göstermek için denilebilir ki: 1870 de Almanyada 100 dogumdan 23,5 i süt çocukluğu çağmda ölüyordu. Bu nisbet 40 sene sonra, yanı 1910 da % 16,2 yt inmistir. Görülüyor ki bu da yüzde itibarile korkunc bir adeddir. Yuvarlak hesabla birinci yaşın sonuna kadar çocukların 1 /4 dü ölüyor demektir. Ay ay istatistik tutulursa ilk aydaki vefiyatın ikinci aydan iki misli fazla olduğu görülür. Dcmek oluyor ki çocuk nekadar genc ise ölüm tehlıkesi o kadar fazladır. Öliimü bu kadar kabartan sebebler acaba ne olabilir? Bir defa vakitsiz doğan yavrular muhitin fizik sartlarına tetabuk edemedikleri için dikkat ve ihtimam da noksan olursa ölürler. Miadmdaki bir doğum pek çok esbab tesirile zor olursa ölüm için bir sebeb teşkil edebildiği gibi, göbekten alınan mikroblar ve annenin frengili oluşu tesiri haizdirler. Ailenin ilk çocuğunda bazan ölüm sebebi olabilir diye gösterdiğimiz doğum müşkülâtından başka büyütme ve bakma bakımından anne ve babanın beceriksizliği ve acemiliğini de hesaba katmak lâzımdır. Simdiye kadar bahsettiklerimizden çok daha mühim olan ve süt çocukluğu zamanındaki vefiyatın en yüksek noktaya çıkmasını mucib olan şey; beslenme teşevvüsleridir. Denilebilir ki gıda teşevvüşleri süt çocuklarımn en büyük düşmanıdır ve her türlü hastalığın anası mesabesindedir. Anne sütünün çocuk için en muvafık olduğunu bilmiyen yoktur. Çocuğunu emzirmeve azmeden her anne, bazı haller haricinde yavrusuna daıma süt vere bilir. Çok şükür ki hususile köylü kadınlan yavrulannı emzirmeğe çok arzukeş tirler. Hatta 2 3 yasma kadar çocugunu emzirenleri çok gördük. salgm hastalıklar artık tarihe karışmış tır. 6) Ailenin içlimaî hali de mühim se beblerden birisidir. Içtimaî hali yerinde olmıyan bir ailenin çocuk büyütmesi ne büyük derddir. Sehirlerde fakir aileler ekseriya çok çocuklu da olduğu için ölen kalana müsavi, hatta bazan ikinci birin ciden daha azdır. Yalnız sırası gelmisken söyliyelim ki Anadoluda, hususile köy lerimizde cocuk bolluğu nazara çarpar. Orada yalınayak, başı açık, karnı güneşin sıcağmdan ve haricî tesirlerden nasırlasmıs çocukları görürüz. Eğer o muhıt sıtmalık değilse bu yavrular oldukça gürbüzdür, denilebilir. Biz öyle zannediyo ruz ki Anadoluda nüfusumuzu çoğaltan sey içtimaî halımizin pek az artan refa hından ziyade güneşin ultraviyolesidir. Burada içtimaî hal nekadar fena ise çocuk vefiyatı o kadar fazladır demek isterken, Anadoluda, bunun aksinin de sahih olduğunu yazışımız; umumî kaidenin haricinde olarak, birçok hasletleri gibi Türk ırkmın mukavemetli oluşile izah olunabilir. | Ailenin içtimaî halinden ana, baba ve çocukların bir tek odada yatmalarile, iki odada oturmalan veya birçok odalara sahib oldukları zaman nazara alarak yapılmıs istatistikler mevcuddur. Bunların tetkikinde nekadar sıkışık ve dar oturu lursa, çocuk.ölümünün o kadar fazlalaşmış olduğu görülür. Binanın dar olmakla beraber havasız, rütubetli, soğuk ve sıcağı geçirip geçirmemesinin tesiri ayrıca zikre değer. Unutmamalı ki babanın bir nezlesi çocukta zatürrie yapabilir. Bundan başka fakir kadınların evde oturup çocuklarile haşır ve neşir olmasile, ayni kadınların amelelik veya sair bir surette ise giderek çocuklarına bakamâması arasında çocuk ölümlerinin azlığı lehine farklar vardır. Yumurta ticaretimizin inkişafına doğru Yumurta ihracat tacirlerinin yumurta istihsalât ve ticaretimizin durgunluktan kurtarılması ve îspanyadaki blokaj tutarının yumurtacılara iadesi için te şebbüsatta bulunmak üzere Ankaraya bir heyet göndereceklerini yazmıştık. Heyet bu akşam veya yarıa Ankaraya hareket edecektir. îspanyadaki blokajın yumurta ticaretimize verdiği zarar gözönüne alınarak bu paranın iadesi seklini tetkik etmek üzere Hariciye ve îktısad Vekâletlerile Merkez Bankası müiEessillerinden mürekkeb komisyon, me»>ai<!ini bitirmiş ve raporunu Hariciye ttekâletine vernoiştir. 7) llkahlan büluğa kadar ölüm esbabını hulâsa edeceğiz dediğimize göre, süt ço cukluğundan sonraki vefiyat; yukarıda kısmen saydığımız içtimaî ^ âmillere tâbj olmakla beraber hususî entanlar bahsinde zikrettiğimiz kızıl, Jbzajnık, , bo^maca, difteri, yaz ishalleri ilâh... büyük ço cuklara musallat olan ölüm sebeblerin rik değildir. Biraz su akma, kan gelme Büyüyen ve gıda ihtiyacı günden gü dendir. Çocuk ölümlerinin esbabını söylemek gibi hamli endişe ettirecek bir emare ne artan bir çocuğa, annenin zamanla azalan sütünün kâfi gelmiyeceği gün gibi ten maksad, bunlara karşı ahnacak ted zuhur etmedikçe hekime müracaat olunâsikârdır. İşte bu zaman muhtelif tegad birleri gösterebilmek içindi. O halde ayni maz. Ebeler, hastabakıcılar, ziyaretçi hemşireler, bayan öğretmenler kadınlan diye, icab ediyorsa sun'î beslenmeye baş sırayı takib edersek: vurulur. Eğer anne emzirmek istemiyor, /) llkahlan evvel, tohumu bozacak tenvir etmelidirler. sütü yok, ölmüş ve sütnine bulunmuyorsa hastalıklarla malul olanları alkolizm Doğumu imkânsız kılacak kadar havdaha erken sun'î gıdaya başlamak zaru müstesna bu husustaki kanun ve tali salası dar bir kadının sancıları başladı reti hâsıl olur. İşte nekadar evvel bu tarz matnameler esasen evlendirmez. Aile ğında kamından ameliyatla çocuğu al daki beslenmeye baslanırsa ölüm ihtima yuvası kurduktan sonra alınmış bir has mak nekadar ideal ve iki hayatı birden li o kadar artar. Şayed bu beslenme pü talık ise gene devlet teşkilâtımız onu para kurtarırsa, ihmal edildiği takdirde her erikültürün emrettiği şekillerde yapılmaz sız olarak tedavi eder. Alkolik bir baba ikisi için ölüm de o kadar mukadderdir. sa, tegaddî teşevvüsleri dolayısile ölümü ise çocuk yapmaması kendi, hatta müs 4) 5ü/ çocuğu vefiyatma mâni olmak beklemek lâzımdır. Çok ince bir ilim, takbel yavrusu menfaati icabıdır. için, bir tek kelime ile çocuk tegaddisini hatta fen olan tegaddi tarzlarına burada 2) Tamamile içlimaî âmiüerle olan iyi bilmek lâzımdır diyeceğiz. Münevver girişmeğe imkân yoktur. Her aile bunu düşüklerin çaresi gene sosyal olacaktır. sayılan ailelerimizin bile bu hususta bilbilen hekimden öğrenmeli ve çocuğun ya Burada her münevverin vazifesi ve gene gilerinin kıt olduğunu görüyoruz. Bize şına ve vaziyetine göre en muvafık te her münevverin mes'uliyeti vardır. Se kalırsa kız lise ve muallim mekteblerinin gaddi tarzını intihab etmelidir. Bu bahis bebi yoksulluk olan düşürmeler memle son senelerinde çocuk beslenmesi diye bir te bilginin nekadar lâzım olduğunu öğ ketimizin artan iş hacmi, refahı, servetıle ders konmalıdır. Liselerde okutulan renmek icin iki rakam zikretmek kâfidir yakında düzelecektir. Meşru olmıyan ço derslerin meslekten gayrisi nasıl olsa usanınz: Sunî beslenmede 10.000 çocuk cukların düsürülmesi en zor kontrol edıle nutuluyor. Kızlarımıza zor gelen riyazita vefiyat 1120 iken tabiî beslenmede bilenlerdir. Medenî bildiğimiz Avrupada yeyi hafifleterek ondan artan saate pü 201 olduğunu söylemek ehemmiyeti teba bile bu tarzdaki düsüklerin haddi ve he erikültür konsa, memleket için daha karüz ettirmek için bir cild kitab yazmaktan sabı yoktur. Bu düşürmeler, memleketi zanclı olur zannederiz. Bunun da unutudaha faydalıdır. mizin ahlâkî kayidleri, an'anesi itibarile lacağını söyliyen bulunursa zaten anne Avrupaya nisbetle büyük bir yekun teş olacağı için filen gireceği hayata hazırlık Yaz ishalleri: Süt çocukluğunun nihayetine dogru, yazm çocuklara saldıran kil etmemekle beraber ihmal de edilemez. olur ve tekerrürü de unutmağa değil dabu âfet köylerimizde, hatta kasabalan Eğer mevzuubahis kadın bu çocuğa ba ha iyi öğrenmeğe vesile olur deriz. Vakitsiz doğumlarda çocuğu couve mızda Allahm insafına bırakılmıştır. Mu kamıyacaksa, onu büyütmeyi cemiyet esasen üstüne almıştır. Memleketimizde use'lere koymak, pamuklara sarıp etra hitin fizik ve meteorolojik faktörlerinin yanında iyi beslenmemenin de inzıma cocuk bakımını üzerine almış resmî ve fma sıcak su dolu şişeler vazetmek alı mıle zuhur eden bu ölümlerin pek çok hususî müesseselerimiz yer yer coğalmak nacak tedbirlerdendir. larına bugünkü tababet, hastalığı baş tadır. Maddî imkân nisbetinde hergün arBiz Türk annesine, yavruna kendi sülanşucında yakaladığı hallerde bilhassa tacağma süphemiz yoktur. tünü ver demeğe hicab ederiz. Esasen o hâkim olmustur. Burada gayemiz nüfu«u artıracak ted da bunu bildiği için çocuğundan sütünü 5) Hususî enlanlardm verem süt ço birler olduğuna göre münasebet geldiğini esirgemez. Yaz ishâlir.den korunma; siscukluğu yasında mühim bir rol oynar. A sezerek şunu söyliyelim ki bütün dünya tematik bir çocuk hıfzıssıhhasma malik çık veremli anne veya babanın yanında da olduğu gibi Türkiyede de münevver olmakla kabildır. Hastalık zuhur ettikçocuğu bırakmak tıbbî bir hatadır. Tifo, ler az çocuk yapmaktadırlar. îzah gayet ten sonra tedavisi de çok lâzımdır. 5) Açık veremli anne veya babanın paratifo, dizanteri, hatta koli gibi bazı basittir. Tahsil uzun olduktan başka o selarının grup hastalıkları dediği entanlar viyenin konforunu buluncıya kadar ço yanında çocuğu bırakmanın san'at hatası süt çocuklarında fazla görülmemekle be cuk yaomamak hatta evlenmemek umu olduğunu tekrar etmek ahnacak tedbiri midir. Her iki amil olmad:ğını kabul et söylemek demektir. Bahsettiğimiz grup raber ölüm sebebi olabiliyorlar. sek dahi, münevver olan, evlâd yetisme entanları da gene çocuklara muhitinden Kızıl, kızamık, boğmaca, difteri gibi p mühim hastalıklar süt çocuklarından zi nin rpü'külâtmı, yeti;tiremem nin hüsra geçer. Etraftaki hastalığın nev'ine göre yade büyük çocukları yakalad'ğı ve cok nını bildiği için bir, nihayet iki çocukla çocuğu sirayetten vikaye etmelidir. Genel olarak çocukluk yaşlarına aid miktarda mortalite verdiğini halk dahi bil iktifa ediyor. Düşününüz ki bu anne ve mektedir. Daha lise talebesi iken memle baba 50 şer sene yaşasalar randımanları entanlara karşı, Vekâletimiz çok hassasketıme aiderken Bozkırın ismini hatırlıya yarım asırda kendi yerlerine bir çocuk bı tır ve adeta mücehhez bir kurmay heyeti madıfiım bir kövünden gecerken, kabris rakmaktan ibarettir. Fantazik cocuksuz vardır. tanm köstebek yuvalan gibi delik desik ları vatanî bir hizmete davet ederiz de 6) Bütün ölu'm sebebleri içinde içtimaî c'du&unu görmüs ve bunun köye giren •np'fen ba^ka çare yoktur diyoruz. faktörler hissedar olmakla beraber, sırf kızarnıktan o'duğunu sorarak öğrenmiş3) Çok acnır ki ölü doğumlar bahsin sosyal dıyeceğimiz amiller en zor ve en Ankara İstanbul hava tim. 1 1 seneden daha fazla bir zaman de daha gerideyiz. Her gebe, bahusus müşkül olanlardır. Bu da bir zaman meBugün Ankara îstanbul seferlerine gecmesine raSmen o feci manzara hâlâ ;lk çocuŞu ise, hekinne müracaati unut selesidır. başlanıyor. Dün başlaması mukarrer ogözlerimin önündedir. Şükranla kavde mamalıdır. Köylerde hatta kasabalar M dern Türkiyenin pek kısa zamanda İ süpürüp Efötüren bu da kad'n, ölüm yaklasmadan kendisini ba^ardığı birçok davalar gibi sosyal du lan seferler, havanm fenalığı yüzünden [*] Birinci makale 25 mart tarihli nüs göstermiyor. SehirlerimıVde bu kadar ta rum da yakın bir atide önümüzde parlı tehir edilmiştir. Devlet Havayollan Yeşilköy hava assub olmasa dahi bu işin faydasını müd yacaktır. hamızda çıkmıştır. Celâl Dincer ÜNtVERSlTEDE Üniversitenin üç senelik verimi 1933 senesinden 1937 senesine kadar Üniversite Tıb Fakültesinden 523 gene mezun olmuştur. Bunlardan on altısı kızdır. M. TURHAN TAN Ankara İstanbul hava seferleri başlıyor seferlerinde çalışan tayyarecilerimiz meydanı, çok muntazam bir hale getirilmektedir. Deniz tayyarecilerimizden olan is tasyon müdürü Abdullahm çalış maları sayesinde meydanda yeni bir yol yeni üniformalarile.... cu bekleme binası yapılmışhr. Aynca binaya büyük bir salon ve oyun odası ile büfe de ilâve edilmiştir. Kadroda bulu nan tayyarecilere üniformalı elbiseler yaptırılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: