3 Haziran 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

3 Haziran 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

FrmnafAlnan hududunda | — esrarengiz bir kadın cesedi Ne yaptığımı bilmeden birden bire boğazına sarıldım. Kristina ümidim- den çok daha çabak boğuldu Son günlerde Fransada Alman, hududu civarında çok şayanı dik- kat bir cinayet olmuş ve yıpılan bütün araştırmalara rağmen bu :ı-w nayetin sebebi bir türlü anlaşıla-| Cinayet şudur: Hududa çok ya- kın tepelerden birinde bir gün bir| köylü boğularak öldürülmüş çok! güzel bir kadın cesedi bulmuştu. Yapılan keşif neticesinde kadının ani bir taarruza uğramadığını bilâ | kis beraberinde bulunan bir erkek tarafından öldürülmüş olduğu ııe-i ticesine varıldı. Diğer taraftan ka-| dınm küpelerine varıncıya kadar soyulmuş olması cinayete ilk na-| zarda alelâde bir haydutluk — süsü| veriyordu. | Fakat tetkikat biraz daha ıler—[ letildiği vakit meselenin hiç te böy le olmadığı anlaşıldı. Çünkü c'ını.-ı yet yerinden yüz metre kadar öte- de metruk bir kuyu içinde kadının | cüzdanı ve küpeleri atılmış olarak bulundu. Sonra şayanı dikkat nol talardan biri de bu kadının kat'iy | yen teşhiş edilememesidir. Genç ve güzel olan kadını morgta bir| aya yakm müddetle kaldığı halde | kimse tanıyamadı. Yalnız bu eınıı da polis müdürlüğüne daktilo ile yazılmış ve imzasız bir mektup gel di, Mektup şöyle idi: Kristinayı boğduktan sonra derhal... *| ve lâkayt soyunmıya başladı. Ba şım dönüyordu. Üzerinden düşen her kumaş bana harikulâde bir ha- zine karşısında bulunduğumu ih- sas ediyordu. Ben heyecandan bo- ğulacak gibi oluyordum, O hâlâ | lâkaytliğini muhafaza ediyordu. *“Morgta yatan esrarengiz ka- dını ben öldürdüm, Onu kimse ta- nıyamıyacak ve bu cinayetim e- bediyyen gizli kalacaktır. Eğer size müracaat edersem iyi biliyo- rum ki beni divanı harp mahkeme sine sevk ve mahküm edeceksiniz. Bununla beraber ben kendimi ma- sum addediyorum. İşte cinayetin hakiki sebebi: Bu kadımnın ismi Kristina'dır.| Ve aslen Bavyerada büyümüş bir| Lehlidir. Bundan bir kaç hafta evvel Bav yeradan buraya geldi.Birgün park ta iken tanıştık. Zeki ve esrarlı bir| kadımdı. Kendisine çok çabuk bağ| landım, Ona aşkımı söylediğim za man hiç bir cevap vermedi ve hiç bir heyecan göstermeden lâkayt- Hğin! muhafaza etti. Çok ısrar ettim, çok yalvardım. Nihayet bir gün pansiyonuma gel- meğe muvafakat etti. Kendisini büyük bir heyecanla bekliyordum, geldi. Fakat hâlâ eski lâkaytliğini muhafaza ediyordu. Ona tekrar aşkımı söyledim. Bu| sefer çantasından bir kâğtı çıkar- dı ve bana hayretle şu sözleri söy- | ledi: — Bana eğer Fransa hududun- daki toplarım son vaziyetini bu kâ- ğida çizersen senin olurum. Bu sözler karşısında çok hayrelğ ettim, Fakat o, o kadar güzeldi, ve| ben o kadar genç idim ki bu tekli- fin dehşetini bir anda anlıyama- dım, O, bu sözleri söyledikten son-| ra bir cigara yaktı ve gayet yavaş| | tinde götürdüğünü öğrnedim, Der-w Bir raddeye geldikten sonra bana| bakarak sözlerin tekrarladı. Bu topların vaziyetini bilmediğimi| söyledim. O, gülerk vazifemi söy- ledi, Hakikaten gizlemek mecburi| yetinde olduğum vazifem bu malü matı gayet iyi bilmemi icap ettiri-| yordu. | Kendimi kaybettim. ve maunını başına oturarak kâğıdın üzerine hiç bir Almanın bilmediği plânı çizdim, Kâğıdı aldı. —Yercesine baktı. Sonra çantasına koyduktan sonra bana kollarını açtı. Ertesi günü kendime geldiğim vakit yaptığım işin fecaatini anla- dım. Fakat iş işten geçmişti. gibi giyinerek sokağa fırladım. Pansiyonuna koştum. İki saat ev- vel çıktığını öğrendim. İIstasyonda da onu bulmak müm kün olmadı. Tam bu esnada hari-| kulâde bir tesadüf oldu. Yolda rastladığım bir arabcıya — sordu- ğum sual üzerine Kristina'nın eş- kâlinde bir kadını hudut istikame- hal arabaya atlıyark gittim. Hakikaten arabacı doğru söylemişti. Bir iki saat sonra bir dağ gazinosunda kendisine tesa- düf ettim. İstirahat etmk için otur- muştu, Beni görünce şaşırdı ve ca- nı sıkıldı. Fakat belli etmmeğe ça-! hıştı. Braberce çıktık ve tekrar hu-; duda doğru yürümeğe — başladık.| Kristina'nın kaçmakta — olduğunu anladım. Hiç bir şey konuşmuyor, | yalnız hızlı hızlı yürüyorduk, Niha yet tenha bir yere gldik. Din!en- mek için yere oturduk, Bu emıdu | tün ümidime rağmen Kristina çok | şekline sokmak | rak mektubu hayalen yazmış oldu: Deli 8 arkasından| HA BER — Akşam Postasi kendisinden kâğıdı istedim, Der-| hal verdi. Fakat artık bunun bir| kıymeti olmadığını anladım, Çün- kü plânı çoktan ezberlemişti, ken-! dimi kaybetim, Ve 'ne — yaptığımı bilmeden birdenbire boğazına sa- rılarak kendisini boğuverdim. Bü- çabuk öldü. Yaptığım cinayetten çok korktum, Bunu bir haydutluk istedim. Bunun için küpelerini ve parasını alıp boş bir kuyuya attım.,, Zabıta bu mektubu derhal buna göre tahkikata başla- mış ve ufak bir araştırmadan son- ra mektubu yazanı yakalamıştır. Fakat mektubun sahibi böyle bir adam bir mektepli kızdır. Kızcağız ağlıya- alır almaz değil on altlı yaşında ğunu itiraf etmiştir. Diğer taraf- tan cinayet hâlâ esrarını muhafa- za etmektedir. Gidilebilecek eglence yerleri ( SİNEMALAR : İPEK: Tehlikeli yollar, # MELEK: ELHAMRA: l SARAY: Beyaz şeytan. R TÜRK: ASRİ: n ..lıeı:::-" Hüküm gecesi Şen mülâzim. Hulyalı dudaklar. Şeytan kardeşler. | tim vardır. Fakat babanızın Ne - | dâm âleminin hükmünü bekleyi &İ fikrinden dö pederinizin Necit Ertesi gün, maliye vezirine mü- racaat eden vezir sordu: — Efendimiz bir şey emir bu - yurmadılar mı?. Ve cevap aldı: — Emir buyurdular. Vazifeniz başından iki ay uzak - kaldığınız için iki maaşınızın kesilmesini! Şerif Hüseyin bu çeşit adam - lardan sadakat ve merbutiyet bek- liyordu. Şerif Hüseyin, Hicazı bırakıp gittikten sonra oğlu Şerif Ali de Mekkede bir hafta kadar kalabil- | di, Çünkü ordusundan eser kalma | mış gibiydi. Elde kalan birkaç yüz kişi müdafaa işini deruhte edecek kuvvette değildiler. Zaten Vaha-| biler Mekkeden beş altı saat me- safeye yaklaşmışlardı. Şerif Ali, geride kalan bu kuvvetle Cidde -| ye vardığı gün Vahabiler, “ckl(e, ye girdiler. Hepsi de ehram için - de idiler. Vahabiler, burada dur- mıyarak hemen ilerlemiş olsaydı -| lar, Ciddeyi ayni günde işgal ede bilirlerdi. | Fakat ilerlemediler Onun için Şerif Ali, Ciddede bir müddet da- ha tutundu. | Gerçi bu sırada, Maverai Erden| de bulunan Şerif Aptullah deniz| yoluyla kardeşinin imdadına 300 asker göndermişti, fakat bu da va ziyeti kurtarmıya. yaramamıştı, Onun için halk, Mekkeye bir! heyet göndererek sulh istedi. Ve bu heyet herkesten evvel Vaha - biliğe girdi. Bu heyetin getirdiği sulh şartı şu idi: Şerif Ali Hicaz-! dan çıkıp gidecekti. Fakat Şerif| Ali gitmek istemiyordu. Onun için müzakere kapısını açmak için Sü- ut oğluna müracaat etti. Aldığı cevap açıktı: “Babanızm oğulları Hicaz sal -| tanatına tevarüs ettikçe aramızda | sulh olamaz. Hicaz bütün müslü- manlara ait o'an bir memlekettir. Onun için bir kimsenin orada sal-| tanat kurmuya hakkı yoktur.., İki taraf arasında bir sürü tel- graflar mübadele edildikten son - ra Süut oğlu son kararını bildir - di: “Sizin şahsınıza büyük hürme - cit halkına ve sair müslümanlara muamelesi yüzünden bu vaziyeti almış bulunuyoruz. Siz sulh isti -« | yorsanız Hicazdan çıkınız. Ve is - niz, İslâm âlemi size isterse, yahut sizden başkasını dilerse onun hük- | münü kabul ederiz. Hicazda ika - metinizi uzattığınız takdirde vu - kubulacak hadiselerin mes'uliye - ti size yüklenir.,, HİLAL: Türkiyenin kal- bidir.H| | Ankara i ŞIK: Hayatım sana feda İ ŞARK: Kongre eğleniyor. ALKAZAR: ALEMDAR: İstanbuldan geçerker Ankara Tü MİLLİ: Deli gönül. YILDIZ: Niçin öldürdüm, KEMAL BEY: Şehvet adaş;, HÂLE: Ben ve İmparatoriçe, FERAH: Sandu. j| taraf arasında sulhü temine çalış- | tı. Fakat bütün bu teşebbüsler bo- | şa çıktı. Çünkü melik İbnissuudun Şerif Hüseyinin Süut oğulları| ile harbe giriştiği sırada hariciye; nazırı Fuat beyi İran sefirliğine ta| yin ettiğini yazmıştık, Yeni sefir azırlanarak yola çıktı. Fakat ye- ni sefir Ammana varmadın, onun temsil ettiği devlet ortadan kalk - mıştı. Şerif Ali, Fuat beyi hemen geri çevirdi. Fuat bey de geri döndü ve iki - 3 Haziran 1934 -Vaİıabıİer ve Vahabilik Şerif Ali Suut oğlunu duremedı Suut oğlu: “Size hürmetim vardır fakat | halkına büyük fenalığı dokundu,, diyordu nerede bulunduğunu kimse bilmi: yordu. Süut oğlu, hükümetini | merekzi olan Riyazdan çıkmış | Mekke yolunu tutmuştu. Yol uzan olduğu ve yol üstünde muhabere merkezleri bulunmadığı için hiç * bir şey yapmıya imkân yoktu. Sü” ut oğlunun bu yolculuğu tam 24 — gün sürdü. Çünkü her konakta du" ruyor, gelenleri karşılıyor, ve on” | larla görüşüyor, gecelerini ravisi* ni dinliyerek vakit geçiriyordu. Bu ravinin vazifesi çok mühim dir. Ravi, her gece, kralın meclisin? girer, kralın emrine göre arap ka'” fasmnın her mevzu üzerinde ibdâ ettiği en güzel sözleri anlatır. Kral, şecaat ve sebat hakkındâ arapların ne dediklerini dinlemek istiyorsa, ravi, ona bütün arap di * vanlarının, arap edebiyatının ef güzel sözlerini nakleder. kral iyilik, doğruluk, hakkında m! söz istiyor, ravi, durup dinlenme" den, bütün ezberlediklerini söy - ler. Ravi bazan tatlı bir hikâyeyi tutturur, ve herkes onu sabaha ka dar dinler. Kral İbnissuut ravisini dinliye dinliye Mekkeye geldi. Onu orada karşılıyan ilk iş, Ciddedeki yaban cı devletler konsoloslarının gön * derdikleri bir te'grafname idi Bunların hepsi, devletlerinin Hi caz - Necit harbinde bitaraflıkla* rımı muhafaza edeceklerini bildi * riyorlardı. Süut oğlu on'ara şu cevabı ve' di: “Tebaanızm selâmet ve emniye” ti için, Ciddenin dışında veya içif | de onlara ayrı ayrı bir yer tahsi$ etmenizi Ve bunu bize bildirmeni" zi rica ederim, İsterseniz tebaa " nızı Mekkeye — gönderebilirsini?" Onları burada izaz ederiz.,, Daha sonra Süut oğlu Ciddt halkına da bir beyanname gönde? di: *“Canlarmızı, mallarınızı kur tarmak istiyorsanız ya Ciddede" kalkıp bizim tarafımıza — gelinizi yahut Şerif Aliyi içinizden atın?" Aksi takdirde vukubulacak hadi ” selerden kendiniz mes'ul olursu * nuzZ.,, Bütün Cidde halkının, şehir'?” rinden kalkıp Mekkeye iltica et * melerine imkân var mı?. Fakat kral İbnissuut için bun * dan daha kolay bir şey yok. Bu sırada Vahabiler ıleyl'ıılllı bir cereyan uyandırmak için hef tarafta propagandalar yapılıyo' * du. Vahabiler herkesi kesiyorlar ” dı. Vahabiler bir tek sigara içet | leri dayaktan öldürüyorlardı. VE” habiler herkesin evini ele geçir? rek satıyorlardı. Vahabiler H ti peygamberin doğduğu evi, H reti Fatımanın evini, Hazreti H ticenin mezarını bile yıktılar. habi'er bütün ashabın mezarlı nı, evliyanın türbelerini tahriP tiler. Bir taraftan bu şayialar ortâ''| kapladığı halde, diğer ğ bütün bunların aslı faslr olma* söyleniyordu. ömer RiZf t Yahul |

Bu sayıdan diğer sayfalar: