4 Haziran 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

4 Haziran 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

h- B.ğl'[gfk eürümler tamam olarak 3 ortağı HABER — Akşam Post ası öldüren canavar ruhlu adam kim? f şu satırları okudular: fillere yakışan bir iş yapıyorum. | altında Jan imzası vardı. O za- Martin şakağından bir balyozla vurulmuş olarak... Dünyada yapılan bir çok cina- yetlerin, bir çok hırsızlıkların fa- illeri meçhul kalıyor. Mahkemelerde ne kadar dik-! kat edilse, ne kadar uğraşılsa ge- lunamıyor ve cani veya hır sız müstahak oldukları cezaya çar pılmıyorlar. Hattâ bazan bir çok | canilerin beraat ettikleri ve — bir| çok masumların da cezaya çarpıl- dıkları da vaki oluyor. Bunun en mühim sebeplerin - den biri de suçluların suç yerinde bıraktıkları yanlış izlerdir. Bun - lar bir çok defalar zabıta ve ad - liyeyi şaşırtacak mahiyettedir, Me solâ bundan bir müddet — evvel Prangini isminde bir adam Marie | Regnault isminde bir kadınla ma- nevi kızını büyük bir vahşetle öl- dürmüştü. Zabıta cürüm yerinde tetkikat yaparken C. G. markalı bir ke - mer, ve bir mendille Charles Ge- issler namma gelmiş bir. mektup bulmuştur. Bunun üzerine haki- katen sabıkalı bir hırsız olan Char les Geissler isminde birini yaka - lamıştı. Bütün inkârlarına rağmen ma- sumiyetine kimseyi inandıramı - yan Charles kiyotine giderken bir tesadüf neticesinde hakiki katilin bulunması üzerine yakasını kur - tarmıştı, Aşağıda anlatacağımız vaka da buna benziyen çok şayanı dik- kat ve tüyler ürpertici bir cinayet- tir. Fransada Grandbua yaylasın- da büyük bir çiftlik vardı. Bura- | 'da Depla, Baptist ve Martin is-| minde zengin üç çiftçi otururdu. | Bunlardan Depla ve Martin, genç | yaşlarında Amerikaya gitmişler &e orada öküz yetiştirerek — çok zengin olmuşlardı. Deplanın iki oğlu vardı: Daha büyük yaşta biraz kalın kafalı fa- kat kuvvetli adeleli Jan ile Fran- sova.. Fransova akıllı ve işküzar bir adamdı. Mektebini iyi bitirdik - ten sonra şehre inmiş, orada tica- rete başlamış, iyi bir kadınla ev- lenmış ve iki de çocuğu olmuştu. Jan çiftliğinde yaşıyor ve top- rak ile uğraşmayı tercih ediyordu. Yalnız Janla babasır Denla arasın- da bir anlaşamamazlık vardı. Bir çok defalar kavga ettikleri görül- müştü. Bunun sebebi de Janın| şimdiden mirasını istemesi, buna | mukabil babasının razı olmaması idi.. Depla oğlunun israrlarına kar- şı serdettiği en esaslı itiraz, diğer ortaklarımın buna razı olmadıkla- rı noktası idi. Hakikaten bir iki defa Martin ve Baptist de kendi- sile münakaşa ederek bu fikrin - den katiyen vazgeçmesini tavsiye etmişlerdi. Bir kış sabahı çiftliğin uşakla- rından biri jandarma dairesi ka - pısını şiddetle vurmağa - başladı. Nöbetçi jandarmalardan biri pen- cereden bakıp ne istediğini sordu. Uşak bunun üzerine: — Çabuk, çabuk.. Çiftlikte «i- nayet var, Diye bağırmağa başladı. Bu- nun üzerine nöbetçi jandarma der hal arkadaşlarını uyandırdı ve dı- şarıdaki kara, fırtmaya bakma - | dan atlarına atladıkları gibi çift - | liğin yolunu tuttular. Çiftlikte maktüllerin cesetleri- ni çok feci bir şekilde buldular. Yatağında ölü yatan Deplanm vü- cudu büyük bir bıçakla delik, de- şik edilmiş ve kafası taş kırmağa | mahsus balyözle ezilmişti. Martin de şakağına vurulan | bir balyöz darbesiyle anit — olarak | ölmüş, şakağından sızan kanlar kulağını ve yanağını lekelidiği gi- bi yatağı da kızıla boyamıştı. Jandalrmalar Depla ile Marti- nin uyurken öldürüldüklerini tes- pit ederken, diğer odadan yeni bir feryat daha yükseldi. Meğer üçüncü betbaht ortak Baptist de parça parça edilerek öldürülmüş. | Jandarma bir taraftan süratle tetkikatını yaparken diğer taraf- tan da müddeiumumiliği haber- 5 Haziran 1934 Maslak yolunda bir muhavere İ Sarayburnu gazinosu işlemiyormuş! Maktüllerden birinin oğlu katil iş 2annedilerek senelerce arandıktan sonra meydana çıktı 1 dar etmiş ve çiftliği nezaret altına almıştı. Biraz sonra müddeiumu- mi ve doktor gelerek cesetleri mu- ayene ettiler. Doktor, üç cinaye- tin de yedi sekiz saat evvel aynı aletle yapılmış olduğunu tespit et- Ü. Müddeiumumi! de odaları dik- katle araştırmağa başladı. Birden bire bir masanın altında kapalı ve üstü yazılı bir mektup buldu- lar. Zarfta: “M. Fransovaya mahsustur,, diye yazıyordu. Zarfı açtılar ve “Allahısmarladık Fransova.. Se Beni affet. Selâmlar.,, mektubun| man çiftlik halkı arasında Janım bulunmadığının farkına - varıldı. Odasına gidenler kimseyi bula- madılar. Yalnız alelâcele eşyası- nın toplanmış olduğunu gördüler. Biraz sonra çiftlik korucusu ken- disini yedi sekiz saat evvel atla gördüğünü söyledikten sonra ar- tık şöphe kalmadı ve jandarmalar kendisini yakalamak için hareke- te geçtiler. Her ihtimale karşı mektubun yazısı da tetkik edildi ve tilhakika Jana ait olduğu - ta- hakkuk etti. Aynı zamanda cinayetten son- ra bir gün evvelsi mahsullerin sa- tılması ile alıman paranın ve — ka- sada mevcut bütün eshamın, el- masların, altınların da alınmış ol- duğu anlaşıldı. Bütün bu deliller Janm — müc- rim olduğu kanaatini verdi. Fa- kat bütün araştırmalara rağmen, kendisi bir türlü bulunamadı. Bu cinayetten sonra bütün çift- lik Fransovaya miras kaldı. Fran- sova bu meşum yerleri elinde tut- mak istemedi ve değerinden çokl daha aşağı bir fiatle Lui Belhe is- minde çiftliğin eski adamlarından | birine sattı. Bu adam, cinayeti jandarmalara ilk defa haber ve - | ren adamdı. Aradan sneler geçti. Bir gün Fransova Cenubt Amerikadan bir mektup aldı. Fransovanın Cenubi Amerikada hiç tanıdığı olmadığı için çok hayret etti. Fakat mektubu açtıktan sonra büyük bir dehşet içinde — kaldı. Çünkü mektup Jandan geliyordu. Babasının ve ortaklarının — katili Jandan.. Büyük bir heyecan — ve nefretle okumağa başladığı mek- tup onu daha ziyade hayrete dü- şürüyordu. Çünlü büyük bir ka- Hil olarak bildiği Jan diyordu ki: “Buradan uzaklaşıp Boenos Ayres'e gitmeğe çoktan karar ver- miştim. Yalnız bu kararımı tatbik .eeeceeccurenreeccerceeceeerENeAEREKECARENene etmediğimin sebebi param olma-| dığı içindi. O gece mahsulâtın pa | rasını aldığımızı biliyorum, Giz- lice babamın odasına girerek açık olarak unutulmuş olduğu kasadan | bir hırsız gibi 500 dolar aldım ve| evvelce hazırladığım ata binerek kaçtım. Yaptığım işin cok cocukça ol- duğunu anlıyorum. — Maamafih az gezmelerinİn Lâstiği patlryan otobüs, Masla- ğın biraz berisinde: — Rap! Diye durunca Taksimden beri ellerindeki kese kâğıt dolusu ki- razları hâlâ yemekle bitirememiş olan iki ahbaptan biri, ötekine kır | ları göstererek: — Oooh! dedi, ne güzel yerler, ne güzel yerler! Öteki cevap verdi: | — Güzel amma pek tenha, pek bomboş... Şuralarda gazinolar fa- | lan olsa kimbilir nasıl işler! — Bekle işler! — Niçin işlemez! — Görmiyor musun, İstanbulun burnunun ucundaki o canım kosko ea SaSrayburnu gazinosunu bile bir türlü işletemediler! — O başka! Oranın işlemesi i- çin pehlivan yakısı ister! — Neden? — Nedeni var mı? Bizde gez- me, tozma, eğlenme dedin miydi mutlaka işin içine, at, araba, va- pur, sandal, otomobil, şimendifer, otobüs ta girer, Hattâ son zaman- da bu işe kamyonlar da karışmaya başladı. Geçen cuma — baktım, Şiirtli seyyar satıcılardan dördü, beşi bir olmuşlar, çoluk çocukları- nt da beraber alıp koca — bir yük kamyonuna dolmuşlar, çala söy- liye Çırpıcıya gidiyorlardı. — 'Ey.. Bundan “Sârayburnuna' ne? — Ne olur mu canım? Bizde en aşağı tabakadan tut, en yukarısına kadar böyledir. Gezmeğe, tozma- ğa, hava almağa, kır, deniz, yeşil- Hik görmeğe giderken mutlak ye arabaya, ya sandala, ya vapura yahut bizim gibi böyle otobüse ve- | yahut ta o dediklerim gibi bir kam | yona binerk saatlerce gidecekler ki, o işin tadı çıksın!.. — Ya? « Dt — Yağı balı bu.. Senin anlıya- cağın bizde gezme, tozma, hava alma, yazın tadını çıkarma demek | Boğaziçi, Çamlıca, Adalar, Kâğı- tane, Çırpıcı, Florya, Bentler, Ya kacık demektir. Evlerden çoluk çocuk zenbil, sepet, kilim keç, ten- cere tabak, cezve fincanla, kömür odun hep beraber ayaklanacak ve tıpkı göçe gider gibi yaz gezmesi- ne gidilecektir, — Sahi öyle! — Öyle ya! Hem işin tatlısı da| budur. Tabii Sarayburnuna böyle gidilmez! — Demek Sarayburnu bunun için işlemiyor? — Öyle değil mi ya? Düşün bir kere, yaz günü Boğaziçinde, Ada- larda, Yeşilköyde, Çamlıcada, Topçularda, Göztepede, Yakacık- ta oturan insanlar kendi ayakları- nın dibindeki o canım uçsuz bu - n * | böyle hareket etmem benim için çok iyi oldu. Çünkü buraya gel- dikten sonra kafamda bir tahav- vül olduğunu hissettim. Bir çok işlere baş vurdum. Şimdi zengi-| nim. Hem de ümidinden fazla.| Sekiz tane çiftliğim, ve bankada 50.000 dolarım var. Yakınmda her şeyimi satarak oraya döneceğim. | (Devamı 9 ncu sayfada) emesi için pehlivan yakısı lâzımmış! tadı nasıl çıkar? caksız denizleri, deryalrı, koruları, | ormanları, suları, bağları, tepeleri; dağları ne diye bıraksınlar da kal kıp Sarayburnuna gelsinler! — Ya şehrin içindekiler? — Şehrin içindekiler de, demin söylediğim gibi taksi otomobilim den tuğla kamyonuna ve tenteneli sandaldan kum salapuryasına va" rıncıya kadar takım taklavat bir doldular mıydı içine, haydi ver & lini gidebildiğin yere kadar, diyip dayanıyorlar İstanbulun öbür ucu” na! Bak, biz bile bugün seninle kalk hi tık, Sulara gidiyoruz, niçin Saray* | burnuna gitmiyoruz? Çünkü Be- yazıttan kalkıp Sarayburnuna gi * dinciye kadar ne göreceğiz, hiç de Tnf ğgil mi? Bu s:cakta Beyazıttan kal: | kıp ha Aksarya gitmişsin, ha Sa: rayburnuna... Ayvaz kasap, hep | bir hesap!.. Amdma oraya gidince gölge var mış, yeşillik varmış, hava varmış, deniz varmış... Varmış amma sa* de oracıkta var, fakat başımı biraz geriye çevirdin miydi, karşına di- kilecek manzara gene soğuk çeş- medeki tıptıkız tramvay kaldırı- mı ile, Demir kapıdaki tozlu so- kaklar ve Sirkecideki kasvetli çar şıdır ! İnsan yaz günü gezmeğe, toz- mağa, hava almağa, dinlenmeğe; eğlenmeğe giderken de, gelirk/ de yollarda saatlerce gözleri — ile beraber gönlü de açılmalı, o git tiği güzel yerin tadı tuzu heme? tal oradan ayrılır ayrılmaz gözünde! ve gönlünden silinmemeli, o gü * nün lâtif çeşnisi ister denizde ol: insanın o gün ferahlamış olan ü” zerine birdenbire paldır küldür d& ğil, yavaş yavaş ve alıştıra alıştı” ra çökmelidir. — Haklısın birader, — Haklıyım ya! İşte bunun * çindir ki, Sarayburnu gazinost işlemiyor. Eğer mutlaka işletme? isterlerse pehlivan yakısı lar!. — Yazın, haydi böyle, ya «K" şın? — Kışın mı? Dur bakalım, bir de daha kış eğlencelerinin başls” masına bir fırın ekmek ister! He” le yollarda çamura batmadan, k#” yıp düşmeden kurtulalım da S# rayburnunda kış eğlencesine d" elbet bir gün olur, sıra gelir. Lâstiği tamir edilen otobüs y? niden yo!lanırken, bizim yaşlıct iki ahbap ta hem ellerindeki K” razları, hem de lâflarını bitirdi * ler, boş kese kâğıdını asfaltın ü$ ' ) tüne fırlatıp gizlice yaktıkları * garalarını gene gizlice açık ptf |i cereden Feshane bacası gibi tüf |N türmeğe başladılar,! . . * Dut, çi bal... Mis kokulu pembe çileğin ve €) lâlı zipzıpa benziyen kırmızı * — razın peşinden beyaz ve sakal of natmaz dut hazretleri dört P teşrif buyurdular. Yalımayak, bat, kabak (çi balcılar) kaç akşam' çarşıları, pazarları: açsın”

Bu sayıdan diğer sayfalar: