10 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

10 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Temmuz 1934 HABER'in hikâyesi - Son sayıfadaki resme bakı- Enız! — Gayet zayıf, hastalıklı bir Hint- ü arkadaşım vardı. Birgün, bana — gu hikâyeyi anlattı: | &dıı:lımın dini Mecusilik idi... irlef ) ..k.üf bir kara papas, hepimizi Hiristiyan yaptı... Şimdi, ben de * İsa'ya tapınırım.., Nasıl hileye uğ- adığımızı anlıyorum ama,ne ya- sı f palım, fayda yok... Olan olmuş bir izş f kere... .seğli Henüz pek küçüktüm... Hindis-| : tın n Mutili kasabası civarındaki t köyümüzde babamla, annemle ve ieli ardeşlerimle birlikte aşude bir ha e Wyat sürüyor, duruyordum, o sıralarda, civarımızda bir ta- kım papaslar türedi, Bunların ba- #ında, kara saçlı, kara cüppeli, ya- İ ı ı?'ı'k bir keşiş vardı, f Bizi, “tariki hakka,, davet etti- rse de, ecdadım, kendi dinini ak bildiği için bu daveti kabul İ tmedi. arir Keşiş de: — Cenabı hak, beni sizin a: | y yağı- nıza k_ıdır gönderdi. Teklifi red- # dettiniz. Herhalde bir felâkete uğ- les P. , Fayacağınız. iyip | a dan korkulur! - diyip örü Aradan bir ay kadar geçince, pt y (a Papasın dediklerinin çıktığı ; ikaten görüldü. Zira, hepimiz, ö olera gibi bir hastalığa yakalan- var, # Mıştık. Bir taraftan istifra ediyor- 'an Oduk; diğer taraftan barsaklarımız & K !l_l'!wdu. Hepimiz zayıflamış- tık, iğne ipliğe dönmüştük... Ce- “hazeler, birbirlerinin arkasından verilt kalkıyordu. Bir anne, kendi öleceğini anla- dığı için, ıstırap içinde kıvrana- sıskalaşan çocuğunun gasyan haline bakarak: — <— — Ah, papazın - dediği çiktı... eşke onun sözünü dinleseydik... velâ W diye inledi. ü Göğsüne bastığı çocuğu artık lur Şıyamıyarak, yere doğru sarkıttı. K Mecust kâhmı, ona: — Sus... Günaha girme... Papa- # zın Allahını memnun edemedik, n ri bizimkini küstürmiyelim... di- Ö Ye bağırdı. Onun bile imanı sarsıl- mıştı, biçare kadın, ayakta sende- r, adeta can çekişirken: — Bizim dinden bize fayda ol- dılı » diyerek tekrar tekrar in- LÜ slar T İ!f% tam bu sırada, Kara papas " el “Oyün ortasına girdi: —' l;h cu::ı: dun;fıi; miydim?, ı verdi.. w Berdinize dere bulmı.kFi;ikı: 2i Af gönderdi.. Hepinizi iyileştirece - ğim... Siz de, buna karşılık, hak dinini kabul edeceksiniz, değil mi?.. — Elbette.. Elbette, . diye, bü- köy, bir ağızdan haykırdı. Bunun üzerine, rahip, koynun- çıkardığı minimini bir kutu- u sendeliyen anneye Mzattı: — Bunun içinde, okunmuş bir getii toz vardır.. Hem çocuğuna içer.. -Hem de kendin iç.. Kadım, papasın söylediğini ya- pınca, adeta ölüm halinde bulu - n çocukta bir dirilme alâmeti örüldü. di leri Va F DEGİİ aai H" # Yüzüne, gözüne kan, can gel- Meğerse, papas, arkasına bir v O eşek takarak köyümüze gelmiş... # Hayvanım sırtında iki denk vardı. 50 4 İçlerinde de, bir sürü "olmnmıııA tozlar,, doluydu. Bunlardan hepimiz aldık; bir sonra hiçbir şeyimiz kalma- Kara papas... müiş.. Gene mahut hastalığa yaka- “İcamış. | renin de papastan kalma müba -| HABER — Akşam Postası dı.. Yalnız, işte, bizim nesil be- nim gibi böyle kuru ve hastalıklı zuhur etti. Zira, o müthiş salgının yükünü taşımış olmak kolay bir şey değildi. Rahip bize bu iyiliği yapıp he- pimizi felâketten — kurtardıktan sonra, köyün tatlı su — kuyusunu kapatmamızı emretti: — Rüyada gördüm.. — Cenabı hak, bu âfeti, size oradan vermiş.. dedi. Köyünüze başka taraftan su tedarik edin.. Sakın bir daha orasını kullanmayın.. Emirlerini harfiyyen yerine ge- tirdik.. Aradan bir zaman geçti.. Hepimiz halis hıristiyanlar olduk. Rahip, elimizde haçlarla ve orta- mızda Meryem tasvirleriyle res - mimizi çekti.. Bunları İngiltereye gönderdi.. Birçok paralar toplat- tı. Civarda mektep, kütüphane nev'inden binalar yaptırarak, ken disi bunların umumi müdürü ol - du.. O zamana kadar yalınayak gezerken, artık, civarın en zengin adamı haline geldi.. Ben de bu mektepte okuduk- tan sonra, İngilterede tababet tah- sil ettim.. Köyüme avdetimde, an- nemin dolabında minimini bir ku- tu buldum: — Bu nedir?, Nereden çıktı?. — Okunmuş toz.. Hani, muh - terem rahip, bununla büyük mu - cizeyi göstermişti. Muayene edince, okunmuş to - zun alelâde kininden başka bir şey olmadığını gördüm. Asıl işin garibi, kapanmış tatlı su kuyusunun yerini kazıyan ye- ni sahibi, buradaki mayii tekrar meydana çıkarıp bir bardak iç- < Kendisini muayene edince, ille- tin mavi hümma olduğunu gör- düm, Kininle derhal tedavi ettim. Bir kaşede şırıp diye kesildi. Mavi hümma, Hintte hiç yoktur.. Bizim Kara papasın evvelce ça- lıştığı Miklopozi adasında ve civa rında mevcuttur.. İçinde mavi hümma mikrobu bulunan bir sudan bir bardak a - he da, bin metre mikâbı bir su i- çine bile karıştırsanız, mikroplar ürer, bütün suyu bulaştırır.. Bir -[ kaç ay sonra, sirayetin eserlerini görürsünüz.. Her halde, Kara papas, mucize yi bilâhare göstermek için, ilk zi- yaretinde kuyuyu zehirlemiş ola- cak.. Günahı boynuna.. Fakat, bü- tün emarelerden bu anlaşılıyor.. Bilhassa, ikinci sefer, bir eşek yü kü kininle gelerek mucizeyi ya - ratmasından... İmanları bozulmasın diye va - tandaşlarıma bu sırrı söyleme- dim.. Bir eşek yükü kinin de ben getirerek kuyuya boşalttım.. Fa - kat, yeni sirayetlerin önüne geç- tiğim için kerametime hükmeden olmadı. rek toz olduğunu, bütün köy, an-| nemden işitti. İşte, ekser papaslar, dünyanım birçok geri memleketlerinde bu gibi mucizelerle mevki kazanmış- lardır. (Hatice Süreyya) Harman yerinde sefa de döğen * Büyük Adada turdan harman yerin- le tur daha zevkli Harman yerinde tur yapan Hanımlar Erkeklerle müsavilik - istiyen hanımlarımız doktor oldular, a - vukat oldular, kâtip oldular, hâ - kim oldular, polis oldular; şoför oldular, gazete müvezzii oldular; neredeyse gemi kaptanı ve tayya- re pilotu bile olacaklar! Fakat ba- kıyorum, kadınların içinde ma- malle bekçisi, turşucu, leblebici, kayıkçı, tramvay vatmanı, araba- cı gibi zenaatlara heves eden hiç yok! Mahalle bekçiliği ile turşuculu- ğu pek bilmem ama kayıkcılıkla! mavnacılığı pek alâ yapacak ha- nımlarımız pek çok... İşte spor k- lüplerimize mensup denizci hanım- larımız! Bunlar ki Modadan Çam- limanına,Bebekten Beykoza kadar mükemmel kürek çekiyorlar, dü men tutuyor, yelken kullanıyorlar; elbetteki Kasımpaşadan Yemişe a- nin biraz ilerisindeki incirlerin al tına kilimler, geçeler serilmiş, ü . zerlerine hanım teyzeler, hanım yengeler, hanım ablalar, hanım ni neler, efendi babalar, amca bey- ler kurulmuş, etrafa yemek tabak | ları, çay, kahve, hattâ dondurma; takımları dizilmiştir. O gün ak- şam yemeği oracıkta mehtap al- tında yenecektir. Büyük ve ortanca hanımlar şimdi oturdukları yerde eski — kır âlemlerinin hatıralarına — dalmış, tatlı bir muhabbete koyulmuşlar- dır. Efendi babalar, amca beyler ise cacık kâsesi ile domates taba- ğının başında ya sabur! çekerek vakti keraheti beklemektedir. Gramofon, ikindiden beri çalına çalıma pek halsiz düştüğü için bir kenarda pis pis yorgunluk kestir- Döğenle ı'ıı seyredenler ! dam akıllı bir dolmuş yapabilir vol mektedir. Bu anda küçük hanım- Sirkeci rıhtrmından kaldıracakları yüklü mavnayı köprüye çarpma- dan Yağkapanına getirebilirler. A- rabacılıkla — vatmanlığa gelince, zannedersem, o işte de pek güzel Bakınız, harman yerinde ne zel dizgin kullanıyor, düven sürü- yorlar. Harman yerindeki beyğir- leri bu kadar güzel idare eden ha- nımlarımız elbette içi un çuvallari- le yüklü bir arabayı Ayvansaray değirmeninden Yedikuleye kadar haydaya bilirler. Şakayı bir tarafa brrakalım a- ma, küçük hanımlarımızın akşam serinliğindeki şu harman sefasına ne dersiniz? Yıl on iki ay sade dan sinğlerde, lüks bahçelerde “dön ba ba dönelim!,, Diye cazbantla dö-| nülmez ya... İşte bazan böyle dü- ven üstünde, dizginler elde de dö- nülür ve bunun da kendine göre — ——— Yeni ;ıçrlyıt Holivut Holivut'un 11 Temmuz nüshası çok güzel resimler ve bir çok sinema haberleri ile intişar etmiştir. l bir zevki vardır. — Adam sen de, bunun zevki neresinde? Diyeceksiniz. Onun zevkini bu mevsimi İstanbulun civar köyle - rindeki sayfiyelerde geçirenler bi lir, Akşama doğru harman ıır'ıl | muvaffak olurlar, işte numunesi: | lara, küçük beylere, yani ailenin gençlerine başka bir âlem, başka bir eğlence lâzımdır. Yakacık köy lerinde, Boğaz sırtlarında, Bakır köy kırlarında sinema bulunmaz ki akşam matinesine girsinler de kendilerine altı ay kış kabak tadı vermiş olan Brigit Helmi, yahut Klara Bov'u tekrar - seyretsinler; Köprü üstünde değiller ki şirket vapurları dakikada kaç kilo duw- man salıveriyor, Akay — vapurları her tornistanda kaç metre murab bar köpük saçıyor? Onu hesapla- sınlar! Ne yapacaklar, tabii ya o- radaki gıcırtılı bostan - dolabnim kovalarından akıp zerzevat tarh » ları arasında gölcükler teşkil eden sulara melül melül bakıp rahmet- K Haşimin: “Akşam, gene akşam, gene — ak- barsakları sarsılsın; Maslak yolun da değilsiniz ki karşınıza otobüs | veya otomobil çıkacak ta — müsa- ı deme olacak diye yüreğiniz ağzı « nıza gelsin; seyrisefer memurları buralarda gezmezler ki sizden dü- ven kullanmak için ehliyet vesika sı sorsun ! | Altmız âlâ, iki karış, yumuşa- cık saman, önünüz açık, etrafınız bomboş... Ara sıra çaldınız mıydı kamçı- yı hafifçe beygirlere, artık o taze ekin kokuları içinde, akşamın gül penbe rüzgârları ciğerlerinizi gıdık | larken dönün bire dönün! Ama dü venin üzerinde hızlrca — dönerken kazara ayağınız kayacakmış ta ye- re yuvarlanacakmışsınız. Ne ziya - nı var, Bahçekapısında, yahut E- minönünde değilsiniz ki yattığınız yerde üzerinizden bir motosiklet veya tramvay göçsin!. Yumuşacık samanın üzerinde bir tepe taklak, iki perende attıktan sonra gülerek gene kalkar ve arkadaşlarımızın el şakırtıları arasında tekrar araba - nıza atlarsınız! Eğer sesiniz güzel ve yeni çıkan şarkıları da biliyorsanız, akşam üs- tü yapılan bu küçücük harman tur- larının zevki Adalarda — eşeklerle yapılan büyük turlardan hiç te aşa ğ kalmaz, Öyle ise buyurunuz bi- razda harman savurmaya diyece - ğim, lâkin bazıları bunu: “har vu- rup harman savurmaya!,, anlıya- caklar diye çekiniyorum ! Osman Cemal Atletler /| Yarın geliyorlar- 'Sofyadaki müsaba- kaların neticesi Sofya, 9 (A.A.) — Yunak stad- yomunda Prens Kiril, Sofya bele- diye reisi ve on binlerce seyirci huzurunda ilk dekatlon müsaba - kalarına başlanmıştır. şam,, “Göllerde bu dem bir. kamış ol- sam !,, Şiirini okuyuıi: yemek zamanı nı bekliyecekler, yahut biraz ileri- deki harman yerine gidip düven safası yapacaklar. Düyven safası, Bu müsabakalara Arnavutluk, Yunanistan, Romanya, Yugos - lavya ve Bulgaristan iştirak et - mektedir. Müsabakalardan evvel merasim yapılmış, iştirak eden milletlerin milli marşları çalınmış ve atletler yemin etmişlerdir. Müsabakalar neticeleri şunlar cidden enfestir. Allındaki bozuk kaldırım yok ki, dönerken insanın İ dır:

Bu sayıdan diğer sayfalar: