3 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

3 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Romanyada Tata- resko kabinesi istifa etti Amerikada ressamlar eserleri- sergi binası aramamışlar, sokak ni teşhir etmek ve satmak için bir ortasında bir sergi kuruvermişler- ESNAF VE Leylekler gibi sobacılar--Sokakların bakım- da var! Ortaköyde sobacı Yako Efendi ne diyor: On beş senedir bu sanatte çalı- şıyorum, Çok şükür karnım doyu- | Hayri Efendi: yor ve ailemi geçindirebiliyorum. Ben yazın teneke işleri, kışın | memurları çok az'alâkadar oluyor da sobacılık yaparım... Yalnız bizim işimize sekte ve- ren bazı cihetler vardır. O da, so- guklar başlar başlamaz bakarsı- nız, etrafta bir çok sobacı türemiş tir. Bunlar her sene değişir leylek- ler gibidirler: ” Yazı başka “yerde, kışr başka diyarda geçirirler. Bunlar bizim alış verişimize mani oluyorlarsa da, ne yapalım, geçinsinler biçare ler diyoruz. Pek haklı bir şikâyet Belediyenin dikkatine Eminönü yağcı Şükrü Efendi: “Şayanı teessüftür ki piyasa- mızı nebati yağlar kaplamıştır. Halis tereyağı diye satılan yağla- rın büyük bir kısmı vejetalindir. Hattâ Balıkpazarında, ve daha bir iki yerde sırf vejetalin yapan bir çok fabrikalar vardır. Bunlar yaptıkları nebati yağla- rı tereyağı ismi altında satıyorlar. Bizim gibi halis yağ ticareti yapan esnaf bunlardan çok zarar görü- yor. Çünkü halis tereyağı hiç bir vakit vejetalinle fiyat hususunda rekabet edemez. Hükümet nebati yağ imalâtha - nelerini kontrol, bunların miktarı- nı tahdit etmeli ve vejetalini satan dükkânları bu yağların üstüne “vejetalindir,, diye yazmalarını mecbur etmelidir.., Bir bedbin terzi daha Üsküdar terzi Abdullah Efendi ne diyor: — Eskiden en iyi, en temiz ve ince san'at terzilikti. Gene de in- cedir, temizdir, Fakat bugün hiç iyiliği kalmamıştır. Bizim burada yaptığımız iş nihayet tamirciliğe inmiştir. Yeni elbise yapmağa has ret kaldık... Müşterinin de hakkı yar. Ucuz ucuz hazır elbise- “dr varken, bize elbise — yaptırılır «? Onun İçindir ki, bir çok — arka- #aşlarımız dükkânlarını kapıya- [ bu beyaz kadına bir de siyah güze zim “pazar,, lardan farksızdır. IŞÇI Sinirlilerin tavlasından illallah.. Ortaköyde, kahveci Kadir E- fendi diyor ki: Benim işim çok iyidir: Muay- yen müşterim vardır. Her akşam gelirler. Yalnız gündüzleri pek müşteri bulunmaz.. Fakat bizim sanatte oldukça tehlikelidir, ha! Kavga olur, dö- Güş olur!. Haydi bakalım biz. de şahit.. İşin yoksamahkemeye! Hoş gündüzleri iş olmuyor, şahitlik ya pabiliriz ya.. Olsun.. Gene insanım zoruna gidiyor.. Bazı müşteriler pek sinirli olu- yorlar, Bir de üstelik kahveye ge- lir oyun oynarlar.."Nenize lâzım sizin oyun! Hakikaten sinirli olanlara tav- siye etseniz de, oyun, hele tavla sızlığı esnafa da zarar verir Karagümrük bakkal Ahmet — Maalesef Belediye nezafet lar, Sokaklarımız iki günde bir süpürülüyor, Yazın tozdan, kışın çamurdan geçmenin imkânı yok- tur. Yolların fena olması bittabi işimize sekte veriyor, Üstelik sıh- hatimiz de bozuluyor. Belediye- nin derdimize çare bulmasını he- pimiz namına isterim. Ekmek alıp satanların kabahati ne? Koca Mustafa Paşada ekmekçi Ahmet Efendi: “Bugünlerde dükkânıma bir kaç belediye memuru gelip — gidiyor: “Bu ekmekler neden böyle esmer- dir. Tam kilo değildir. Ceza vere- | ceksin!,, demektedirler. Halbuki | ben fırıncı değilim. Fırım ekmeği pişirir, satar, bende satın alıp sa- tarım, Tanesinde, fırıncının bana | bahşettiği yirmi para ile çoluk, ço- İ cuk geçindiriyorum, | Günde sattığım ekmek miktarı sekseni geçmez. Dükkânımın kira gelir. st beş liradır Senede ufak tefek Avrupadan çar$ıya bir takım verdiğim belediye cezaları on lira- | oyuncaklar gelmiş. Bunları Üğrük yı bulmaktadır. Bündan maada | da yapan var mı diye aradılar git- | yirmi iki lira da kazanç vergisi / çım, Kalıplarmı aldım ve işte gö- verdim. Kanunen bir kimı.e tîure: rüyorsunuz yapmağa çalışıyorum. te yeni atıldığı zaman bir sene | T.biş yapacağım. Avrupa bunları verg'ıdeıı muaftır. diyorlar. Plğ!- | çok pahalıya satıyor. Halbuki ben buki ben bu haktan mahrum edil- bir liralık bir oyuncağı yirmi beş dim. Ve dükkânı ıçkığım sene | Kuruş yaparım. Acaba bunlar ne- | vergi tarh ve tahsil edildi. Kazanç den Türkiyedeki esnafa yaptırıl- | itiraz tetkik komisyonuna müra- mıyor da Avrupadan celbolunu- caat ettim. Bir sene geçti. Cevap yor?'Bundan maada çini sobalar TÜ gee Höiden Bic li Samateran Porarla FEEn y v $- | ban nadirdir. Amma yapabilenle- kâyet daha dercetti. Nazarı dik - î’in çıkaracakları sobalar Kdtanbu- kati celbederiz. |a kâfi gelebilir. | — Yirmi otuz liraya satılan çini | sobaları ben sekiz liraya ve Avru- panınkinden daha sağlam yapa- rım, Böyle daha benim gibi çok hiç oynamasalar... Yerli sanatkârlara rağbet göstermeli Samatyada Koca Mustafapaşa caddesinde demirci ve tenekeci Rıza Efendi diyor ki: Bir hayır sahibinin yardımiyle açtığım dükkânımda teneke ve le- lardan maada elimden çok sanat rak kalfalığı tercih ediyorlar.. Hiç olmazsa ne kazanacğımız belli o - lur diyorlar.. Bu gidişle tabii hepimiz bir sanatkâr vardır. Fakat bu sanat- kâra rağbet ve yardım gösterilme- lidir: kaç büyük tüccarın eline düşece - ğiz. Ondan sonra da, tüccarlar fi- yatları vükseltmezler mi bilmem? HABER — Bu nevi bedbin mü- talcalr hemşehrilere geçen gün ce- vap vermişti. Burada tekrarlamı - yoruz. him yaparak geçinmekteyim. Bun | Her parçası ayrı bir b;yecınlı ok! KUPON 215 3-10-1934 unacak macera, kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU Tefrika No. S0 Gatanın dönüşünü beklemeğe lüzum görmeden önüne katacağı esirleriyle beraber yollanacaktı. Çitima, Blanşı yanına çekti. Bir li Oşitaya baktı. dönerek: — Şimdi dedi, senin dediğini yerine getirebilirim. Bu geceyi zaç fer eğlencemizin kurbanı bu Şilok kızı olacaktır. Vahşilerde sevinç alâmeti olan zıplamalar fazlalaşmıştı. Artık, kurban büyük reisleri tarafından seçilmişti. Bir ara gene Çitimanın | çatlak sesi duyuldu: — Ateşler yakılsın ve herkes | şenlik süslerini taksm.. Kulakla- rım, harp şarkılarından şonra, şen lik şarkılariyle ıslansın... Gözle- rTim güzel rakkaselerin vücutların- da dinlensin.. Davullarla kabak- ların neşeli seslerine aşk havalari karışsın.. Biran içinde, büyük meydanı dolduran çıplak ve siyah kalaba- lık bir tehlikeden kaçar gibi da- | ğıldılar. Az sonra koca meydanda reisle, rcisin yakmlarından başka kimse kalmamıştı. Blanş şaşırmış bir haldeydi, ne olacaktı, kendisine ne yapacaklar dr? Bu korkunç adamlar birden- bire nereye gitmişlerdi?.. Bütün bu gürültüden kendi için bir şey anlamak kabil olmamıştı. O, her saniye yalnız şunu - bekli- | yordu: Ölüm... Herkes, hayvan derilerinden yapılmış önlüklerini takmıştı. İç- leri oyulmuş uzun ağaç kütüklerin den yapılmış dümbelekler ve da- wullar sıya sıra dizilmişti. Bunların derileri, yakılan sığır tezeklerinin hararetinde iyice gerdirildi. Her- Sonra karısına | şey hazırdı. Dansedecek Dinga kadmları, Tiyya ee" İYazan: | i Şekip ! İseki| SAR” rar geri dönerek dünbelek ve dı", z N & vulların arkasında dizildiler. İçle* rinde üç tane de kadın vardı. Bun* lar ellerine uzun saplı kuru kabak lar almışlardı. Bunların içi tama- miyle boşallılmış ve çakıl taşı kom muştu. Davulcuların dirsek ve parmak lariyle kopardıkları gürültüye şar- kı söyliyenlerin birbirini tutmı- yan inceli kalınlı acayip bağırışla- rı karıştı. Bunları işiden bir krya- metin koptuğuna hükmedebilirdi. Şarkıcılar, zafer marşını söy- lüyorlardı: Dingalar boş yere olmaz Dingalar olmaz olmaz İ Fillerle çarpışır Dinga kızı Dinga toprakları Dingalrlarm Orada yok yabanemın işi.. , i yok yabâflemın içimizde Düşmana ) 107 Pörprabılar Dinga..: Dingalr Dingalılar.. — / Bütün bu şarkılar biruğultu ba'” Tinde bağırıslara ve insana ürköler lik veren vahşi seslerle süsleniyor- du. : Sallanan kabakların çağıltılı © ahengini, dümbeleklerin sesine uyduran vahşiler arasından tığ gi- bi bir genç sahanın ortasına atıldı. Büyük bir ustalıkla mızrak ve kalkanimı kullanarak hayali düş- maniyle garip hareketlerle cenk- leşti. ş Gürültü gittikçe daha derinle- şiyordu, El çırpmaları ve ayak oy- natmaları harp dansını seyreden- aT VE bellerine uzun yapraklardan ya * | pılmış kısa etekliklerini geçirmiş - lerdi. Çitima, meydanda kendisi için | hazırlanan tahta iskemlesinde otu ruyordu. Bu adi iskemleyi bundan iki sene evvel tacir Gata hediye et rnişti. O günden beri, çok beğendi- ği bu tahta iskemlesini yalnız me- rasim günlerinde kullanıyor, bü- | Fil t eder Dingalılar İ » Dingalı Dingalılar.. leri bile birer deliye çevirmişti. Bu curtuna ahengi içinde biraz evvel söylenen şarkı tekrar başla- | di: gi yok yabanemın içimizde ])iişıı::ına yer vermeyiz Dingalı lar Dinga, Dingalı Dingalılar Şarkı biteceği sırada mübalâga sız yirmi dakikadan fazla kendisi- yük bir gururla Üzerine oturuyor - du, Kulaklarına ve burnuna demir | halkalarını, kollarına birbirine ya pışık fildişi bileziklerini geçirmiş- ti. Boynuna su aygırı - derisinden l yapılmış, timsah dişli gerdanlığını | takmıştı. Etrafında kendi yakmmla- | rı vardı. Hepsi de özenip bezene - | rek süslenmişlerdi. Kadmlarla kızların yalnız - ön ve arkaları kapalıydı; içlerinde diz kapaklarına kadar inen derile re bürünmüş olanları da yok de - gildi. Erkeklerin yalnız önleri kapa - hıydı. Sırım gibi sert adaleleri, her oynayışta pırıl - piril — yanıyordü. Çünkü böyle merasim günlerinde bir nevi ağaç yağı sürerlerdi. Evvelâ şatkı söyleyiciler, bü- yük bir hürmetle reisin önüne ka- | dar geldiler ve hiç durmadan tek- | | l ni ortada hırpalayan muharip, bir ölü halinde gidip reisi Çitimanın ayaklarına kapandı. Bu bir Dinga muharibinin yal- nız reisinin ayaklarma kapanma- ya salâhiyeti olduğunu anlatmak içindi. 4: (Devamı var) YAVUZ Kadın ve erkek terzisi Bütün şıklar hep orada giyi- nirler. Her keseye ve her arzu- ya uygun elbisenizi ancak ora- da yaptırabilirsiniz. İstanbul Yenipostahane kar- şısında İetafet Han,

Bu sayıdan diğer sayfalar: