8 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

8 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— İspanyada büyük bir isyan çıktı Romanyada Transilvanya Alp- | retlere ruğmen «öndürülememiş- | zarası bilhassa geceleri çok kor—f larmda petrol madenleri havza- | tir. Bu petrol kuyusu o zamandan- | kunç olmakta bir alev sütunu ha- sında bir petrol kuyusu bir kaç se- | beri bilâ fasıla yanmakta ve man- | vaya yükselmektedir. ne evvel ateş almış ve bütün gay - Esnaf, şikâyet ediyor İstiklâl caddesi kunduracı Pai- mis Efendi: “Benim şikâyetim dükkân kira- larının çok pahalı olmasıdır. Bi- rinci sene ayda 60 lira ile tutmuş- tum, İkinci sene 85, üçüncü sene 110, dördüncü sene yani şimdi 125 lira oldu ve bu gidişle daha da yükselecek. Müşterilerimi bu- raya alıştırdığım için benim için dükkân değiştirmenin de imkânı yok. Ne kazansak dükkân kirasiy- le vergiye veriyoruz. Bende bir | şey kalmıyor. Hükümet bunu na- zarı dikkate alsa ve dükkân kira- larmın her sene makul bir nisbet- te sabit kalmasını temin etse be- nim gibi bir çok esnafları ziyade- siyle memnun edecektir.,, Geceleyin çalışan | vesikasız şöförler Beyoğlunda çalıştığını söyliyen Emin Efendi isminde bir şoför matbaamıza gelerek demiştir ki: “Gazetelerde sık sık nakil va- sıtalarınım sıkı bir kontrola tabi tutulacağı yazılır ve hakikaten de öyledir. Fakat çok gariptir ki, bü- tün bu sıkılığa rağmen bir çok a- rabalarda vesikasız şoförler çalış- maktadır. Bunlar daima geceleri piyasaya çıkarlar... Bu hali şikâyet etmekteki mak- sadım, daha ziyade bu gibilerin, bizim kazancımıza mani olmaları değildir. Fakat bizi başka nokta- Jardan zarara sokuyorlar. “Kurunun yanında yaş da ya- | nar,, derler, bizimki de öyle.. Bu | gibi vesikasız şoförler, kat'iyyen hiç bir kaideye, talimata riayet et- ! miye lüzum görmezler. Ve biz de onların yüzünden bir çok şiddetli muamelelere maruz kalırız. Her - Salde böyle vesikası olmıyanları | dşten menetmek lâzımdır. | da hiç mi yüreğiniz sızlamadı?. | ediyorsunuz? , ESNAF VE IŞÇI Kiralar fâhiş! — | Hasbuhal Işinden çıkarılan işçi 'Telefon Şirketinde çalışan Seyfi Hüseyin Efendi isminde bir genç, işçi- lerin çalışma şeraitini bazı noktalar - dan tenkit eder yollu mektuplar yaz - miş; ve bunlar ei çi sayıfasında, samimi, müsbet ve ha- yırlı bir gayeyi güttüğü için, yer bul-| muştu.. Bir kaç gün evvel de bu gençten| bir mektup almıştık. Seyfi Efendi, ya-| zılarından dolayı şirkette uğradığı hak- sızlıklardan şikâyet ediyordu. Biz bu mektuptan bir kaç satır ala- rak demiştik kit “Koskoca bir şirket kendi mesleki — veziyetinin iyileşmesi için gazeteye yazı yazan, hem de buna imza atmak cesaret ve samimiyetini gösteren bir işçiden öç almağa kalkış-| maz. Her halde bu, yaranmak istiyen bir mmeurun gayretkeşliğidir.,, Maalesef yanılmışız.. Dün Seyfi Efendi matbaamıza ge- lerek, hiç bir sebep gösterilmeden işten çıkarıldığını söyleyince hayret ve te * essür içinde kaldık. Şirket umum müdürünün imzasını ve resmi mührü taşıyan ve Seyfi Efen- diye verilen tasdiknameyi — gördük. Bunda, sadece “şirketimizde hizmetine lüzum kalmadığından vazifesine niha yet verilmiştir.,, deniliyor. Bu nasıl iştir?. Bir işçi doğrudan doğruya, ortada hiç bir sebep yokken işinden çıkartılabilir. mi?. Telefon Şirketi müdürü bey! Nere- de ve hangi devirde yaşıyoruz? İki seneden fazla bir müddet, 18 lira gibi bir maaşla ve büyük bir fera- ğgatla bütün gün çalışan bir işçiyi| sellemehüsselâm işinden çıkarırken, bir| gün bunun hesabr sorulacağını hiç ha-| tırınıza getirmiyor musunuz? Artık Türk memurlarının ve işçile- rinin bir oyuncak olmadığını bilmiyor musunuz?. Senelerce, müessesenize emek ver- miş bir genci “mütekaddim ihbara mu kabil bir aylık maaş alacağını...,, bildi- rerek çıkarırken, bu haksızlık karşısın- Aklınızca hayadan (!) bir aylık maaş vermekle bütün mesele hallolmuş mu zannediyorsunuz?. Şimdi soruyoruz, size Telefon Şir- ketir Bütün işlerinizde böyle mi hareket Resmimiz bu manzarayı gösteriyor. “Pastırma ve sucuk Hilekârlık yüzün- den satışlar azaldı Galatada pastırmacı Abdullah Efendi: —DomnstumanlardarypastırmMa VE suçuk satışı çok azalmıştır. Bunun da sebebi bazı muhtekirlerin fena etten pastırma ve sucuk yaparak piyasaya sürmeleridir. Bunlardan bir defa satın alan bir müşteri bir daha pastırma ve sucuk almağa tövbe ediyor. Benim gibi namuslu esnaf bundan çok ziyan ediyor. Dört sene evvelkine nisbetle bu- gün yarı yarıya daha az satış ya- pabiliyoruz. Bunun önüne geçebil mek için belediye bunları kontrol etmesi ve ete nasıl damga vuruyor sa bunlara da öylece damga vur- malıdır.,, Anlamak istiyoruz: İşinden çıkar - diğiniz işçinin suçu nedir?, A, Rı. NOT: Nafia Vekâleti ecnebi şir- ketler komiserlerinin; göcünüşte ehem. miyetsiz, fakat gerçekte pek ehemmi- yetli olan bu mesele bakkında lâzım gelen alâkayı göstereceklerini umar ve bekleriz. Diğer taraftan da şunu söyliyelim : Bundan sonra gelecek işçi mektupları- ni — eğer sahipleri mutlaka imza ko- nulmasını istemezlerse imzaları mah - fuz olarak neşretmek — mecburiyetinde kâlacağız. Çünkü bazı — mücsseselerin tenkide zerre kadar tahammülleri ol - madığı anlaşılıyor. YAVUZ Kadın ve erkek terzisi Bütün şıklar hep orada giyi- nirler. Her keseye ve her arzu- ya uygun elbisenizi ancak ora- da yaptırabilirsiniz. İstanbul Yenipostahane kar- şısında İetafet Han. | cakları üzerinde koşturmuşlardı. ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU Tefrika No. 54 Dingalılar tamamiyle yakla- şınca artık ok kullanmıya lüzum kalmadı. Vahşice saldırış başladı. Biri- birleriyle boğazlaşıyorlardı. Tim- sah ve gergedan derilerinden ya - | pılmış kalkanlar öldüresiye ini - yordu. Hele bir Dingalınm, bir Di- yurlunun etine dişlerini geçirmesi görülecek şeydi.. Süleyman, Hergül ve Blanş hangi tarafın galip geldiğini bil- miyorlardı. Onlar, döğüşün en çıl gin bir zamanında sürüne sürüne uzaklaşmışlar, kendilerini uçsuz bucaksız ormanın içine atmışlar- dı. Üçü de, ayrılırken, kendileri- ne yetecek kadar ok almayı unut- mamışlardı. Artık vahşi bağrışla- rın erişemiyeceği kadar uzakta bulunuyorlardı. Yolları, bir türlü ormandan çıkmıyordu. İki gündenberi, muh- telif yerlerde gecelemişler, yolla- rına gündüzleri devam etmişlerdi. Bu müddet zarfında iki Afrika filine rasladılar. Fakat kendileri- ne saldırmak şöyle dursun, daha ilk ayak seslerini aldıkları anda büyük birer yelpazeye benziyen kulaklarını kaldırarak ağır vücut- YAYWT RUCUKYEYT ÜYT Rr Yeree G Hergül, bir de Goril gördüğü- nü iddia ediyordu. Fakat bunu ne Süleyman, ne de Blanş görmüştü. Akşam üzeriydi:. Bir su kena- rına ulaşmışlar, ormanda bulduk- ları meyvelerle karmlarını doyu- ruyorlardı: Süleyman: — İşte, dedi. İstemediğiniz hal- de gene bu yola düşmüş olduk. Bakalım, bu çileyi de ne zaman bitireceğiz. Buna Hergül cevap verdi: — Hayatta zaten çileden başka ne çekiyorduk.. Biraz da böylesi- ni deneyelim. Blanş: — Denediğimiz kâfi değil mi? dedi. Süleyman: — Evet, diye karşıladı. Kâfi.. Hem de fazlasiyle.. Bir an oluyor ki oğlum öleceğine ben ölseydim de kurtulsaydım, diyorum. Bütün ömrüm hayvan terbiyesiyle ve halkı güldürmekle, eğlendirmek - le, heyecana düşürmekle — geçti. Şimdi de halka verdiğim heyeca- nt kendim için yaratryorum, yahut yaratıyoruz.. Bakalım sonu nere - ye varacak.. — Seni çok bezmiş görüyorum Süleyman... — Nasıl bezmiyeyim Hergül... Yavuzumu kaybetmek beni büs - bütün bedbin etti. — Süleyman!... — Haklısın Blanş.. — Bir daha Yavuzdan bahsetmemeye söz ver- miştim. Beni affet... Yemeklerini bitirmişlerdi. Sü - leyman, su içmek icin ayağa kalk- tı. Onu Blans ta takip etti. Yemek yedikleri yerde gecele- — e eli el L AU et DA ee üyeereeğe ireataderdem ğğ | Her parçası ayrı bir heyecanla okek macera, kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat romanı Yazanı Rıza Şekip meye karar verdiler ve böyle tılar.. Aradan geçen uzun - Hergülü ihtiyarlattı. Blanşif lenmanı ayni kılığa koydu. Allah onlara bir de ufak yavru vermişti.. Daha dün e_mıkliyen ya geçen yıllardan sonra bayağ! koca bir adam olmuştu. Ormanda yaşıyorlardı. lerine küçücük bir köy bile mışlardı. Ömürleri uzun sürüp yâf lardı, Afrika topraklarmda, ve vahşi kabileler ortasında yazlardan mürekkep bir ordü yapabileceklerdi. Fakat, böyle olmadı. Bir sabahtr.. Süleyman bir evvel ele geçirdiği küçük bir yavrusunun yiyeceğini — h: makla meşguldü.. Oğlu Ferhat yanına yak! — Dava, ucur, mergur çok hasta... — Nesi var.. — Bilmem.. Seni çağırıyor: Süleyman, yavru aslanın ceğini hazırlamasını oğlu İbi' bırakarak koştu. Hergül hakikaten hastaydi' garip bir hastalığa yakalanm? Kapalı duran gözlerini zın: — Süleyman, sen misin sordu. — Söyle Hergül, nen var? — Hastayım. — Zannediytf ki, bu hastalıktan kurtulam ğım, Ölümün bana adım adım laştığını görür gibiyim.. Senin * ha burada kalmanı doğru but” yorum, Ben gözlerimi kapadif gün, karınla, çocuğunla yola © malısın.. Benim hayatta kim yok.. Fakat senin aslan gibi başka oğlun var.. — Seni, her sabırsızlıkla beklediği muhak* — Sen şimdi beni düşüne€ ne kendine bak... Sana ne od Daha dün akşam hiç bir şeyin idi, Bugün beraberce ava çıktf” bile kurmuştuk.. — Evet.. Halsizim. Bir sant © vel de gene dün geceki Wf kuvvetliydim. Beni akrep di. u.rarms u aati Hergül, bu cümlesinden artık hiç bir şey söyliyemem F Çok geçmeden — son nt verdi ve senelerdenberi arka€' lık ettiği dostlarından bu $6* ayrılmış oldu. leyman barındıkları bu kulüb” daha uzun müddet kalamdı. (Devamı V#

Bu sayıdan diğer sayfalar: