22 Mayıs 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

22 Mayıs 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 MAYIS — 1935 ULUS KIZI vecersevEE KA vescocele Yazan: Kadircan Kaflı No.25 ; Tıı N âşk ve i savaş romani Karnındaki yavrunun kız olması! kendisinin de ölümü demekti Tugay onu öldürememişti.. Fa - kat bir gün gelecek, her halde öle- tekti. Bunun önüne geçilemezdi.. için bir teselli vardır ki bu Acı düşüncelerin — acısını azalltır: bendi yerine bir oğul brrakmak ... Oğul bırakmak, kendinden bir Parçayı daha uzun zaman yaşat - Mak, ve hattâ biraz daha ileri gi - dilirse kendi ruhunu başka bir gövdede, fakat ayni duygu, ayni kuvvet ve tatla hayata vermek de- fil midir?. Oğul bırakmadan ölen bir a- damdır ki, ölür. Oğul bırakmak, Mektir. | Hazar Han bu kadar yaşlandığı, | her yıl ateşsiz ülkenin en güzel kı- tinı aldığı halde bir oğul edinme - Mişti. . Bu onun için ateşi kaybetmek kadar. bir acıydı ?. O öldükten sonra bu soy yasağı- ti kim kuruyacaktı? Eline verilen — son kadehi son | damlasına kadar içti.. Mırıldanır tibi şöyle söylendi: — Ben bir oğul isterim!., Yanı başında — olan bir iki kız bunu duydular ve başlarını iğdiler. İhtiyar veziri Arık da duymuş - fu.. Hakanın kulağına doğru eğil - di ve karşılık verdi: Bımu biz de ölmezlik de- —Evet!.. istiyo - .,Hazar Han, Ker yil koynuna al- dığr kızların niçin hep kız çocuk doğurduğunun sebebini anlayamı . Yor, bu işte bir uğursuzluk oldu - sanıyordu. Kız çocuk doğuran kızları da, Yavrulariyle birlikte boğduruyor - du, Çünkü Hazar Han, kız çocu - anasının çocuğu olduğuna ve l;Nııli çocuğunun ancak erkek ola- ileceğine inanıyordu. Bu, kötü bir inanıştı.. Fakat, bir inanıştı.. Yıllırdınben, sarayda olan di - Üer İuılır da Hazar Hanla bir a - Tada bulunmaktan korkuyorlar, her Nasılsa onun koynuna giren - ler de karınlarında bir insan yav - Tüsunun kımıldandığını — duyar du Uymaz onu öldürmenin çaresini b"l'lîlitlırdı Karnımdaki yavrunun kız olma- *(kendisinin de ölümü demekti .. İ Hazar Han o gece şu kararı ver- fııı?% ertesi gün gerek kendi 'tsinde ve gerek ateşsiz ülkede Sinç, olıuıı ve geniş kalçalı, gü - :.ı ir kız aranacak.. Bu kız ona l:; erkek evlâd verecek ve bu ev - n ileride onun yerine geçecek, n hayatının devamı halinde Yacak!.. ğ başka, şimdi onun yü - gi"hie başka bir duygu da vardı. bq kadar aldığı kızların ! H.n'::e güzel olmakla — beraber, İıılbını kazanmamışlar, ona '.d lerini aşk ile sevdirememiş - tef, 1 Ona öyle geliyordu ki bu &:' bulacakları kızı gönülden se- di A'd'h kızlarım — hep kız çocuk “'dı. aları belki de onları böyle | "'iî sevmediği, kendilerini Temedikleri içindi. Artık yeniden ümide kapılmış - tı. Yeniden yaşayışa ve saltanata dönüyordu... O gün bir zafer kazandığını ve bu zafer için çalışanların — takdir edilmeleri gerek olduğunu da dü » şündü.. Gür bir sesle: — Sorguçi!.. * Diye bağırdı... Çam yarması gibi iri bir adam, ilerledi.. . Elbiselerinde, yüzünde ve elle - rinde, o gün yapılan savaşın izleri hâlâ görünüyordu.. Dimdik durdu.. Sonra baş eğdi, sağ elini ileri doğru uzatarak ya - na açtı: — Buyur! Ulu Hakan!.. Dedi.. Hazar Han yerinden kalktı. Bu cesur askere yaklaştı. Onun sırtı - nr okşadı: — Senin yiğitliğini nasıl öde - meli? Bir şey iste!, Dedi... — Sizin bu sözleriniz, bence her şeyden daha üstündür.. — Bunu unutmıyacağım ve öde- mek için fırsat arayacağım.. Sorguçi baş eğdi.. Hazar Han vezirine döndü.. O- nu son kargaşalıkta biraz durgun- ve beceriksiz bulmuştu: — Arık!.. Benim ihtiyar vezi - rim!.. Sorguçiye sen bir mükâfat Üüşksal.. Sorguçiye verilecek mükâfat ne olabilirdi?. Ancak, Hakandan sonraki en yüksek ve büyük rütbe- den mahrumdu... Yoksa, her şey onda fazlasiyle vardı: — Ben pek yaşlandım.. Eskisi kadar atılgan olamıyorum.. Yeri - mi Sorguçiye veriniz!.. Sorguçi sustu., Hazar Han bir şey söylemedi. Arık, uzun — ve beyaz sakalını elyile tutarak baş eğdi.. Durgun ve sessiz, ağır ağır uzakalştı.. Han, kumandana bir işaret yap- tr ve Sorguçi büyük vezirin yerine geçti... « Yaman bir alkış salonu sarstı .. Hazar Han tahtına oturdu.. Kızlar, çoktan çekilmiş, kımız - lar kaldırılmış ve eğlence bitmiş - #dee Hakanın başı hafif hafif dönü - yor, gözlerinin önünde renklerin biribirine dolandığımı, insanların sallandıkları görülüyordu. Yeniden söze başladı: — Vezirim Sorguçiye buyur- ,dum ki, Ateş Tanrmın kirli ellere geçmemesi, soy yasamızın korun - ması uğrunda ölenlerin çolukları - nı, yararlık gösterip de sağ kalan - ları bana bildirecek.. — Onlar, e- meklerinin karşılığını görmelidir - ler... Hazar Han, müstebit bir hükü- metin herşeyden önce şan ve şe - ref hırsr ve fertlerin menfaati üze rine kurulduğunu biliyordu. Mükâfat vermek, bir. Hakan için ne kolay bir şeydir!.. Zavallı halkın sırtındaki — ağırlığı bir kat daha çoğaltmak, bir kat daha yağ- ma ve hırsızlık... . Binlerce kişiden zorla alınanla- rı bir kişiye bağışlamak.., (Devamı var) üRme * veşii - di (N Y ELN | lan şaraplar başka bir kaba dökü İdomuz yahnisi ortaya kondu. Bu se IIABLR — Akşam l'o:t:m DENiZ TARıHıNDE No. ” Ve Yerlilerin erliler içki içk Bu andlaşma yeni bulunan Bü- yük Okyanosun ötesinde Avrupa ile eski doğunun yaptığı ilk and.- laşma idi! Bunun üzerine Magellan gemi cilerine zırhlarını giyerek bir harp oyunu göstermelerini emretti. Gü- vertede yapılan bu gösteriş kav gasında koca kılıçlar göğüslere indiriliyor, sonra da darbeyi yi yen adam gülerek zırhmı çıka - rıyor ve yaralanmadığını — göste riyordu. Yerli kral, bu işe şaşa kalmış tı. Magellan hemen iki - zabitin'b karaya çıkarak, kralın toprakla rınt görmelerini istedi. Bereket' versin ki bu zabitlerden — birisi Pigafetta idi ve yanında da not detteri vardı. Karaya çıkınca, kral — ellerini göğe kaldırdı. Misafirleri de onu taklit ettiler. Kral Pigafettayi &- linden tutarak kamışlardan yapı! mış bir tünelin altından geçirip' kocaman bir salona götürdü. Bu- rada silâhlı savaşçılar tarafından sarılmış oldukları halde — büyük merasimle ' oturdular: Pigafetta | diyor ki: (Kocaman bir tepsinin üstün - de kızarmış bir domuz getirildi. Arkadan gene koçaman bir ka zan dolusu şarap geldi. Her lok- madan sonra birer kadeh şarap içtik. Kadehlerimizde arta ka - lüyordu.) Her lokmadan sonra atıştırdığı şaraba rağmen Pigafetta sarhoş olmamış ve not'defterine bir çok şeylerin isimlerini, hattâ mükâ - lemelerin bir çok yerlerini yaza - bilmişti. Bu ziyafetten sonra ak- şamlara kadar hokkabazlar ma - rifetlerini göstermiş, bir çok eğ - lentiler yapılmıştı. Akşam yemeğinde pirinç dolu | bir kazanla gene bir tepsi salçalı fer daha çok şarap getirilmişti. Kral gene Pigafettayi elinden tu- tarak yanına oturttu. Şimdi türlü türlü balıklarla zencefil yemek - leri de ikram ediliyordu. Not defterinin bu ziyafete da- ir olan son satırları şöyle biti - yor: Kdâ bir gürüp.. En büyük yolculuk Turkçeye çeviren: Ahmed Ekrem kralı gemicilere bir ziyafeti verdi Deniz aslanları hâlâ Arjantinin Santa Kruz sahillerinde yavru ııe'ışlır mektedirler. Magellan'ın gemicilerini k hayretlere düşürmüş olan bu hayvanlar senerin muayyen mevsimlerinde yavrı yapmak ve yetiş - tirmek için hep ayni yerlere giderler. Ralabahk sürüler halinde bulunurlar. lanlrımın boyu ekseriya 10 kademi bulur. Yazın yavrular doğduğu zamen çok Ağır yeleleri olan erkek deniz as - Dişilerin yeleleri yoktur ve- gçok daha küçüktürler.. .0 hdu çok yendi, o kadar | fazla içildi ki, arkadaşım sarhoş- luktan sızdı.,, Çok geçmeden her- kes içleri yaprakla doldurulmuş şilte ve yastıkların üstlerine uza- nıp uyudular. Ertesi günü pazar, — paskalya günü idi. Magellan bugünün tam| merasimle kutlulanmasını emre! . ti. Baş kumandan esas - itibarile inancında sağlam bir adam ol makla beraber, bu paskalya Pu - erto:- San Julianda geçen yıl pat- | lak veren isyanın yıl dönümüne tesadüf ediyordu. O gündenberi /| ise, mahrumiyet, firar, iskorpit ve daha türlü türlü acı, sıkıntı - lar çekildikten sonra nihayet za- fer, zenginlik ve muvaffakıyete erişilmişti. Demek ki tam mâünâsile sevin - mek ve kutlulamak için hak ka - zanmışlardı. Bu merasime iki yerli — kral geldi: Limasava kralı ve önce uğ- ramış oldukları Suluan — kralı... Avrupalılar dini âyinde diz çö - künce, onlar da çöktü; İspanyol- lar haçı öpünce onlara da öptü - rüldü. Nihayet gemilerin hep bir-| | likte yaptığı salov ateşile mera - | sim bitti. Böyle güzel bir anlaşma yap - tıktan sonra Mazellan artık yo luna devam etmek isteğini gös - terdi. Krallardan kılavuz istedi. Limasawa kralı bizzat kılavuz - Tuk yapacağını — söyledi. Ancak pirinç harmanlarının kaldırılma - sını ve buna yardım — edilmesini şart koştu. Magellan bu — teklifi muvafık gördü , Harmanların kal- dırıldığı gün ise kralların her i- kisi de fazla yemiş ve içmiş ol - duklarımdan bütün gün uyuya - kaldılar. Ertesi günü Limasawa — kralı kendi yelkenlisile öne düştü. Filo Leyte sahilleri boyunca yol ala rak bir kaç küçük adaya uğradı. Kılavuzlarını epi geride bıraktık- larından Kamates açıklarında bi- raz beklediler. — Sonra da Cebu ya doğru yol aldılar. İşlek köylerle dolu olan Cebu yalıları pek iptidai Ladrone, hat- tâ Filipin takım adalarına göre çok ileride sayılabilirdi. Merkez- de demir atınca Magellar - salov ateşile selâm verilmesini emretti. Çıkan gümbürtüden yerlilerin ö- dü patladı. Kumandan da bu güm bürtünün selâmdan başka bir şey olmadığına dair teminat vermek | için sahile adamlar gönderdi. Kral da korkmuş olmakla be - raber hiç renk vermedi ve gemi . lere (hoş geldiniz) haberini gön- derdi. Ancak limana girecek her geminin haraç vermesi lâzım gel- diğini ilâve etti. Limanda Siyamlı bir tacir var. dı. Krala Portekizlilerin Hindis - tan müstebitlerini nasıl yendikle- rini anlattı. Linasawa kralı da Sıcak ©i tlürda jeL yokteri Guı sa4t u!!ıdu doğar ve #&cat altıda ufuktan .ıubaluruk ardında hiç bir #şik izi Derakmaz,, bunların âdi tüccarlar olmadığını söyledi. Bunun üzerine Cebu kralı, Ma- gellanla bir kan kardeşliği and- laşması yaptı ve İspanyaya kendi krallığı dahilinde ticaret inhisa - rını verdi . (Devamı var) Göz Hekimi Dr. Şükrü Ertan Babtâli, Ankara caddesi No. 60 Telefon: 22566 Salı günleri meccanendir..

Bu sayıdan diğer sayfalar: