8 Eylül 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

8 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ankarada ölen tayyare- cinin cesedi getiriliyor. üç gün önce Yeşilköyde tekrar buluşmak üzere söz vermişti Ankarada tayyaresi ile parça * | lanarak ölen genç Holandalı tay-! yareci mülâzim Gerard'ın cenaze- si dün Yeşilköye tayyare ile geti -| rilecek ve oradan gene tayyare ile| memleketine götürülecekti, Bu iti-, barla birçok kimseler, çelenklerle Yeşilköy istasyonuna gelmişlerdi. Hava müfrezemiz kumandanlığı da, bu asker tayyareciye büyük bir çelenk hazırlamıştı. Öğrendiğimize göre ceset, bir sanduka içerisine konulmuş ola - rak, yarımki pazartesi günü saat on sularında Ankaradan *alka - cak ve on iki ile bir arası Yeşil - köye gelerek kendisine son bir tö- ren yapıldıktan sonra 'götürüle - cektir. Cenazenin “devir ve tesli- mine,, ait resmi muamele İenüz tamamlanmamıştır. ” Düşünün! Bundan üç gün önce tığ gibi bir tayyareden otuz otuz “beş yaşlarında uçarı, cesur, neşeli “ve lâstik'top gibi bir genç çıkıyor; eldivenlerini elinden çıkarıp göz- lerinden gözlüklerini kaldırarak herkesi güler bir yüzle selâmlı - yor, elini yüzünü yıkıyor, sıhhati, sevinci ve bütün kuvvei manevi * yesi yerindedir, “Aman pek susa- drm, diyor. Bir yerde biraz hara - retimizi bastırabilir miyiz?!..., Bir otel taraçasına gidiyorlar. Soğuk! biralar içiliyor, gülüşüyor, lâtife- ler savuruyorlar... Ve oradan üç gün sonra tekrar gene buluşmak “izere ayrılıyorlar. ismodiçigümsonra., © * - #5 «Gene'bürada bafejacaklar; bel- “ ki gitmeden önce birkaç neşeli sa- at daha geçirerek “onun atlı ve cesur maceralarını dinliyecekler. Fakat o gün, işte bu genç Ho - landalı tayyarecinin cesedinin gel mesini beklemeğe gitmiş -bulunu- yorlardı. Şimdi sessiz. bir külçe haline gelmiş olan bu genç hava fedaisi hakkında dün hayli sözler dinle- dim. Bu tayyareci, Fokker sanı ver - dikleri tayyaresi içinde bayılmış ve tayyare bu yüzden yuvarlana- rak sahipsiz bir halde düşmüş ve içindekini de parçalamıştır, deni- vor. Bir diğer tahmin, tayyazecinin arza yakm bir mesafeden mühim bir manevra yaparken geriden kıvrılmağa çalışması — ve imkân- sızlığı yüzünden — bunda muvaf- fak olamaması dolayısiyle parça- landığı yolundadır. Bu son ihtimalde de gene ken - dini kaybettiği, normal halden geçmiş olduğu sanılıyor. Cesedi buldukları zaman kırı - lan kaburga kemiklerinden biri * nin göğsündeki cüzdanı deldiği Parçalanan tayyareci Gerard evlidir ve iki tane de çocuğu var- dır. Kendisi Fokker tayyare ku - rumlarının direktörlerinden biriy- di. Çok zengindi. Ve Filip: fabri- kalrının sahibi meşhur zengin An- ton Filip'in de damadıydı. Dünyada hiçbir kaygısı yoktu. Olamazdı. İşte bunun içindir ki, dün bu talihsiz tayyareciy! tecrü- be seferine çıkmadan önce gör - müş birinin şu sözlerini haklı bu- Tur gibi olmuştum. Bu zet diyordu ki: “.— Neyine lâzım senin hava - , harita tedarkiliyerek küçük bir larda uçmak, bu kadar zengin, bu kadar müreffehsin... Kendini teh-| likelerden tehlikelere * atacak ne var?..,, Fakat gene havacılardan dinle- mişimdir ki, bu uçuş dünyanın en “leziz ve tehlikeli aşklarından, biridir... Birçok kereler kazaya uğramış, kafası çatlamış, çenesi & zilmiş, bacağı vurulmuş, kısmen yanmış biri hâlâ ve hâlâ hiçbir makinenin uğultusu, hiçbir perva- nenin bir cehennem hızı ile dönü- şünden ürkmemektedir. Belki on! dan zevk duyuyor. Ölüm, uçur -| makta olduğu o makinenin âkibe- it ile birdir. O makine ile birlikte yaşıyor, Onun olmuştur. Anlatab- liyor muyum. Ayrıca. arza bağlı ve müstakil kıymetli bir canı ol - duğunu düşünmek gibi birşey yok... İşte bu kahraman dısyuştur ki memleketlerin saldırışa karşı yılmaz korunma cephelerini tepe- lerindeki hudutlarda çelik dalga: Jar halinde tutacaktır. Havada uçuşun, dâima daha i- leri, daha yukarı ve daha hızlı u - çuşun dün ağızdan ağıza türlü hi- kâyelerini dinledim. Estof isminde bir genç kız Ber- linden gelip buradan, türlü tavsi - yelere rağmen bozuk bir havada Halebe doğru yollanmışken daha seyahatının başlangıcında tayya * resinin ön kısmı fırtmadan zede - lenmiş ve haritası uçmuş... Dönmüş, Yeşilköyden yeni bir tamirden sönra gene verilen öğüt- leri dinlemeden havalanmış... Bir | zaman sonra Halebe vardığının telgrafı gelmiş... Bir saat sonraki bir uçuş raporunda da tayyaresi ile birlikte düşüp öldüğü baberi gelmiş... Bunu anlatan, bu kızm yirmi dört yaşlarında kadar, sarışın, şen ve daha evlenmemiş bir biçare ol- duğunu söylüyordu... Tayyare kazalar; olâamran önce bazı pilotlar bunu “hissi kablelvu- ku,, halinde sezermiş... Bazı defalar da pilot havalar - dığı zaman; diğer tayyareciler bu- nun âkibeti hakkında bazı felâ - ketler sezinler gibi olurlarmış... “Hissi kablelvuku,, iç dünyamı- zm en esrarlı teprentilerindendir.. Fakat Ankarada ölen genç Ho- landalının tayyaresini, havalan - madan önce dört mühendis mua - yene ediyordu, diyorlar... Ve ken- disinin en tanınmış, “şeytaam gö- zünü korkutmuş, yirminci asır gençlerinden biri olduğu anlaşılı- yor, “Hissi kablelvuku,, denen se - zinleme hadisesini, onun varlığı ve izerisinde bulunduğu şartlar tekzip ederdi... Heyhat! Fakat şimdi Fokker fabrikası - nın ayni tip bir tayyare daha gön- dererek aynı gösterişi bir başka - sına yaptıraiağını söylüyorlar, Hikmet Münir NOT: Ankaradan bildirildiğine göre, kaza etrafında yapılan tetkikal, — teknik tabirle — tayyarenin tardörünin kop. masiyle parçalandığını göstermekte - dir; “Pilot 4500 metreye kadar yük - selmiş oradan 2500 metreye kadar pi- ke yapmış, bu inişin sonunda tekrar yükselirken istabilizatör rabit tandö - rü kopmuş, kopmasiyle beraber istabi. lizanın yarısı çökmüş, bunu da göv - denin yarısı takip etmiş tayyare par - Salanmaştar.., j HABER - BER — Akşam Postas Postam No65 ÇiNGENELER, ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kayşısız 5 Bu işin içinde bir bilmece var e EYLOL — Mİ ama hele durun bakalım! sıcak kadın daha ilk senlibenli gö- rüşmede beni Nazlıdan da, Emi neden de soğutmak için bilseler bana ne diller döktü, ne diller... Fakat kırklık olan bu karı çok ka” lantor bir karı... Yüzükleri, bile - zikleri, küpeleri pek göz alıyor.) Çantası da yüklüce... Evi de pek! muntazam.. Sonra da üstelik dul.. Siz olun da gelin, çıkın bakalım bu işin içinden... 5 » 4 Annemin hastalığı gittikçe artı- yor. Henüz yatakta yatmıyor am- ma, ayaktaki durumu beni çok ü- züyor. Reha Bey nedense benim Emi - neyle evlenmeme taraftar görün- müyor; Nazlı tarafı ile ise artık hiç görüştüğümü istemyior. O şimdi benim, boyuna çengi Kü“ heylânla düşüp kalkımamı istiyor. Fakat, bu mübarek adamın bu ka- dınların içinden kimi sevdiği, ya- hut kime para yedirdiği bir türlü belli olmuyor. Ve bunu kime sor- dumsa dudak büküp: — Ben de bilmiyorum, onun bunlarla bu kadar içli dışlı olma- sı elbette babasının hayrına değik dir. Diyor. Bu işin içinde bir bilme * ce var amma hele durun bakalım sonu ne çikacak? ». yle Etemin yerini şimdi Tornavida Hasan tuttu. Kış geldi ya, Etem artık bana pek sokulmuyor; ihti - mal geçen sene Hıfzı Reisten ye - diği zılgıtı hatırlayıp böyle yapı - yor. Fakat Tornavida şimdi âdeta Etemi aratıyor. Bizim eski pabuç- lar, elbiseler, çamaşırlar hep Tor- navidaya kavanço ediliyor. Arada sırada kendisine tosladığıın rakı paraları da ayrı... Hem bu köpoğlu beni başka yerlere de dadandırmak istiyor. Bana birtakım aynalı maynalı yerl lerden dem vuruyor. Nedense Re- ha Bey de bu kopuk herifi pek se- viyor, a R. Annem, artık sızıltılarını artır- mağa başladı. Kadın haklı amma, ben ne yapayım, bir kere kendi - mizi akıntıya kaptırdık. Zavallı hatun diyor ki: — Ben göçüyorum oğlum ben göçüyorum... Yalnız göçen ben de ğilim; bu koskoca ev de benimle beraber göçüyor. Sen ise gün gün- den işi azıtıyor;gün günden tere- lelli oluyorsun... Senin bu hoppa- lığın, şimarıklığın yüzünden elde avuçta olanlar da yavaş yavaş su- yunu çekiyor. Rahmetli babacığın mezardan başını kaldırsa da şim- di senin şu haline bir baksa sana neler demez? Dün Atıf Bey geldi (akrabamızdan bir zat) senin bu yaptıkların için bana söylemedi - ğini bırakmadı. Kaç yıldır taksit verilmediği için evkafa ipotek o lan Üsküdardaki dükkân içir ga - Viba bu ay başı evkaf icraya baş - vuruyormuş.... Haydi bakalım gel sinler de şimdi bunu senin çinge- nelerin, kadeh arkadaşlarm kur - tarsım! Ne olacak bu halin sonu? Hazıra dağ dayanmaz. Yirmi beş yaşına geldin, hâlâ bir baltaya| sap olamadın, hâlâ hazır yiyor - sun... Hazıra dağ dayanmaz... E - ğer bu çingenelerden ayrılamıyor- san ben razıyım, Nazlıyı mı ala - caksın, Emineyi mi alacaksın, han) gisini alacaksan nikâhla al bari de bu israfın ardı kesilsin biraz... Vakıâ bize çingene gelin yakış - maz amma, ne yapalım dün Atıf Bey de öyle diyordu: — Zararın neresinden dönülür- se kârdır. Oldu olacak, Sulukule- li mi alacak, Litrozlu mu, Vidos - lu mu, Büyükdereli mi? Kimi a - lacaksa alsa da bu çıkmaz yol ka- pansa! Diyordu. İşte ben de gene söy - lüyorum. Senin o hiç durmadan hep hayhuy, hep rakı, şarap, hep çalgı ahenk içinde geçen bu gidi- şinin sonu berbat... Bak sana son sözüm, işte benim bir ayağım çu - kurda... Sonra sen perişan, sefil kalırsın! Hele şükür yaşamak zevkini Glkenun Avam AORILARINA KARA YEGANE VE KATIN BEYA gın, Hayatı artık Oo tahammülfersa bir hal almıştı. Zira ıstırap veren ayakla- rile yürüyemiyordu. RADİO SALTS banyolarını yapmağa haşladığı vakit- ten beri kendisini hafif ve cevval his- sediyor . Bu tuzla yapılan ayak banyo ları sayesinde adaleler kuvvetlenir ve ağrılar ve ve şişkinlikler zail olur. En dar ayakkabılarmızla hiçbir ıstırap çekmeden istediğiniz vakit yürüyebi - lirsiniz. Her eczanede satılır. | inhisarlar U.Müdür Annemin bu acı sözleri iki güm dür beni fena düşündürüyor. ARKADAŞ BEN ADAMI YERİM Şimdi bu serlevhayı görenler sanacaklar ki galiba Etemin yam- i yamlığı da varmış... Fakat adam yiyen Etem değil, başkasıdlır! O - İ nu da anlatayım: Dün akşam tek başıma Beyoğ - lu birahanelerinden birine çekil - miş; uzun zamandır böyle bir ver» de ilk defa başımı dinliyor ve bir buçuk yıldır çingeneler arasmda geçirdiğim türlü acayip macera - ları ve bunların sonunun nereye varacağını düşünüyordum. Düşü“ nürken ara sıra Nazlı mı, Emine mi? diye hangisinde karar vere » ceğimi de uzun uzun hesaplıyor - dum... Tam içme zamanı olduğu halde burası kalabalık değli, ten haca idi, Vakit de erken olduğu için burada kafa patalatacak çal» gı henüz başlamamıştı. Loşça bir köşede efendiden yaşlıca iki a - dam, tezgâhm sağında iki üç ki * bar genç, sokak kapısının solunda kavaş kılıklı bir adam; birahane- nin bahçe tarafıma düşen pencere lerden birinin kenarmda da genç ile orta yaş arasında ve tipi Erme niye benzeyen şıkça ve güzelce bir kadın otüruyordu. İkinci kadehten sonra ikide bir o kadın beni dikkatli dikkatli süz- meğe koyuldu. Tabit ben de ikide bir onu iskandile başladım. O, önündeki bira bardağından yarım saatte bir yudum alıyor ve her yudumu aldıkça eğilip bira * hanenin saatına bakıyordu. Bel - liydi ki o burada birini bekliyor « du. Fakat niçin böyle ikide bir dikatli dikkatli beni süzüyordu? Her halde ben kendisini katiyyen tanımıyordum; böyle olduğu hal de yoksa o beni biraz tanıyor mu idi? Bu kadın bana pek merak oldu. Bir aralık masama meze getiren garsona usulca bu kadınım kim ol- duğunu sordum. — Bilmem, dedi, defa olarak geliyor. Kadınm beni süzmesi pek art » tığı birsirada birahanenin kapı * smdan içeriye iki delikanlı girdi. (Devamı var) lüğünden:| buraya ilk 1 — Sivasta inşa olunacak Ba şmüdüriyet binasiyle Tuz ambarı kapalı zarfla eksiltmeye konulm uşdur. 2 — Tahmin edilen bedeli ke şif (41307) lira (46) kuruşdur. 3 — İhalesi 10/9/935 Salı gü nü saat 14 dedir. 4 — Şartname ve projeler Ka bataşda Levazım ve Mübaynat Şu besinden 207 kuruş mukabilinde verilir, 5 — Eksiltmeye gireceklerin 2490 sayılı kanunda yazılı şartlar dahilinde muayyen gün ve saatte n bir saat evvel 3100 lira teminat ve teklif mektublariyle Kabataşd a Levazım ve Mübayaat Şubesin * deki Alım Komisyonuna müraca atları, (4500) —— mmm Kadıköy Sen Jozef lisesi Müdürlüği. yeni ders senesi 1079/935 tarihinde başlıyacı ğını ve kayıt ve kabul müamelesi, pazartesinden haşka, her gün saat 9dan 12 ve 14 den 18 e kadar yapılacağını “bar eder L'k tahsili bitirmiş 4'an talebeyi !" yari sınıfına kabul » tecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: