Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
l4 EYLÜL — 1935 da — 7 HABER — Akşam Postası —a Tefrika numarası : 4 Yazan: (Vâ-Nü) “Bana dokunma!l.. Benimle yalnız başına bir odada ne arıyorsun ? Bırak ! Bırak! Ben müslüman kızıyım... Hıristiyan erkek haram!.. Haram... Vallâhi geliyor, billâhi geliyor!.. söylerim.., Geçen tefrikaların hülâsası Ağrıbos adasının prensi Cil - berto d'Albertino'nun karısı A- nita henüz bakiredir. Çünkü Hızır Reise (Barbarösa) bac ve. ren kocasından nefret ediyor.0 sabah, ufukta, korsan kadırga . ları görülmüştür. — Anita, ko - casının mabeyincisi Kont Be- nito d'Ambroya gidip cariye Zü beydeden dürbini alıp getirmesi ni emrediyor. . Kont, intizam içindeki dairele ri geçerek, sarayın kulesindeki Zübeydenin yanına gitmek isti- yor. İşte, —Albertino hanedanının mmakarrı bu kadar muntazam, bu kadar disiplinli yerdi!... Fakat, İspanyalı korsanların bir Tunus baskınında elde ederek Venediklilere sattıkları, oradan da Atina esir pazarı yolu ile ve hediyeten Albertino'lara intikal eden Zübeyde, bir türlü bu sert zapturapta uymuyordu. Saray kadınlarının başkâhya - sr zenci hadrma ğasrı Ramarama bu avareliği ve yolagelmezliği yü - zünden bir gün onu azdaha kamçı- İlıya kamçılıya öldürecekti. Bakın hele: Tam Hızır Reisin bundan dokuz ay evvel haraç al- mak için saraya geldiği gün, yani sarayın en intizamlı olması icap ettiği gün, bu afacan kız, geceya- rıları saray dehlizlerinde, hem de Hızır Reise tahsis edilen kısımda görülmüştü. Ne ummuştu?... Kendi dininde olan cariyelerle köleleri reisin satın alarak azat ettiğini mi işit- mişti?... Fakat, a sersem. bunun zamanı, — geceyarıları mıydı?... Sanki hem saray adamlarından hem de reisin maiyetindeki asker- lerden çevrilmiş gece kordonları- nr aşarak, Hızır'ın odasma girip ayaklarıma mı kapanacaktı?... Bu sarayda nesi eksikti ki tekrar Tu- nus'a dönmek istiyordu? Ramarama, cariyeler dairesi - nin avlusunda, bundan dokuz ay evyel, Hızır'ın gittiği gün, Zübey- de'yi kamçılarken bu noktalar et- rafında tevbihlerde bulunuyordu. Tunuslu kız ise, basryordu fer- yatları... İşte, Anita, onun yürek için, dayanamamış, — Ramara - ma'yı hiç de memnun etmemekle beraber — Zübeyde'yi kendi dai- resinde himeyesine almıştı... Fa . kat, doğrusu, Arap krzımm kendi- sine dil öğretmesinden başka, hiç birşeyinden memnun değildi! Kont, kapıdaki hadımağalarm- dan onun kulede olduğunu öğre- nince, küçük salondaki minare merdivenine benziyen basamak - Soluk soluğa kuleye vardığı za- man, Zübeyde'nin, pencereye da- yanmış, bir görünü uzun dürbü- z uydurmuş olduğunu gördü. Afacan Arap frer, Sir yandan ufuktaki — kadırgaların gelişini seyrediyor, öte yandan da: — Ya habibi! Ya nuru ayni... Eca! Eca!... — diye haykırıyor - — Ne oluyorsun?... Hanrmımnın emrini niçin yerine getirmiyorsun, kız?... . Zübeyde, kendini kulede yalnız sanırken, arka tarafta, birdenbire bir erkek sesi işitince ürktü. Uzun dürbünü yere düşürerek, kendisi de, vahşi bir kedi süratilye, kule odasının bir köşesine fırladı... A- tılmağa, üzerine gelecek erkeğin yüzünü tırmalamağa, parçalama- ğa hazırlanmış gibi, tekallüs et - miş on parmağının tırnaklarını ve büzülen kalın, etli dudakları ara- sında beliren bembeyaz Jdişlerini gösterdi: -— Bana dokunma... Benimle yalnız başma bir odada ne arı - yorsun?.. Bırak... Bırak... — diye bir çığlık kopardı. — Ben müslü- man kızıyım... Hrristiyan erkek haram... Haram... Vallahi geli - yor.. Billâhi geliyor... Söylerim... Zavallı Zübeyde! Hrrisityan illerinde kimbilir ne taarruzlara uğramıştı da kendini ancak böyle vahşicesine müdafaa ek _h.h.. Üoöjleme i ki, lğğı;tü_d:bh geli- şinde öyle bir niyet yoktu. Nete- kim, zavallı adam şaşırdı... Onun aklı fikri başka bir ka - dındaydı... Gönlünün ânkası yük - seklerde, çok yükseklerde uçu - yordu. — Deli misin?.., Sana kim ilişti kız?... Elimi bile dokunmadım... Müslüman ol, hıristiyan ol... Ba- na ne?... Hem, beni kime söyler - mişsin bakayım?... — Ona... İşte ona... —- 0, kimt. Zübeyde, hâlâ titriyen parmak- larını, yere düşen dürbüne doğru — Ona... — Sakramento!! — Küfretme... Ona küfrede - mezsin... Kadımım diye bakma... ti var... Boğarım, öldürürüm val - lahi seni... Anlıyor musun, ona küfredemezsin..., Benito, büsbütün şaşırmıştı. — Yahu!... “O,, kim... — Al şu dürbünü de baksana... Kont, vecd halindeki bu emre mihanikt bir surette itaat etti. Dürbünü yerden kaldırdı. Gö - züne uydurup ufka baktı: — Şaşılacak şey... Hızır Reisin kadırgaları... — Gördün mü ya?... mü ya... İşte “O,,... NOT: * ATN Bu tefrikamızda bahsedilen Alber - tino ailesinin sarayı her ne kadar İ - talyan ise de, şark âdetlerinin buraya sirayet etmesine ve harem ağalarının Ağrıbos adasına girmesine hayret et - memelidir. Gördün AKSAM POSTASI IDARE EVİ | Istanbul Ankara Caddesi | Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi : Istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 22872 idare ve llân : 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. S aylık 730 , 1450 , 3 aylık 400 , 800 , * aylık 150 » 300 » İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12,50 Resmi ilânların 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) nıctbıaııJ — ——— —— —— . Serseriler Yatağı Ciltleniyor Romanımızı biriktirmiş olan oku - yucularımızdan bunları ciltletmek is. tiyenlere: Eylülün 15 inci günü akşamımna ka- dar Ankara caddesinde VAKİT kütüp hanesine bir numara mukabilinde bı- rakmalıdırlar. Bu tarihten sonra mü racaatları kabul edilmez. Ciltletme üÜcreti on kuruştur. “Serseriler Yatağı,, romanı cilt- leri 1 numaradan 237 numaraya * Sabık Nazime Sultan Sarayındaki zengin — mobilyala - rım büyük ve mühim satışı hakkım- daki ilânı 15 nci sayfamızda mütla- ka okuyunuz. İst. As, 4 ncı hukuk mahkemesin - den: Çankırılı Ahmet tarafından karısı Aksarayda Muratpaşa mahallesinde Cerrah Kemal sokağında No. 6 da sa- kin Raziye aleyhine açılan boşanma davasında müddelaleyhanın ikametgâ hının meçhüliyetine binaen 18 — 7 — 935 muhakeme celsesinde davetiyenin on beş gün müddetle ilânen icrasma karar verilmiş ve muhakeme 10 — 10 — 935 günü saat ona tayin edilmiş ve bir nüshası da mahkeme divanhanesi- neasılmış bulunduğundan mezkür gün ve saatte İstanbul asliye mah - kemesi 6 ncr hukuk dairesinde hazır bulunması veya bir vekil gönderme - si, aksi takdirde g1yabmızda tahkikat ve muhakemeye devam edileceği teb - liğ yerine ilân olunur, Kiralık daire Kabataşta, Sedüstünde Cürük- sulu Mahmud Paşa apartımanında gayet güzel manzaralı — büyük beş oda ve bir sofalı, mükellef ha- mamlı bir daire kiralıktır. Tramvay istasyonunun hemen yanındadır. Taksime de yakmdır. kadar hazırdır. Müracaat ederek alınmatı... “Ragastanın Oğlu,, 401 den 469 numaraya kadar hı.zn'dı.jr: Hai v ORMA Monbitolular, Karşa Bunun nasıl telâkki edileceğini kestiremiyordu. Sonra misafiri olarak bulunduğu bir kabilenin reisine: — Hayır... Ben bunu yapamam. Demesi ne kadar doğru olabi - lirdi... Ebülülâ da güçlüğün farkında olduğu için kat'i birşey söyliyeme- di. Yutkundu, Karşa: — kat'i mi? diye sor- du. Reis kısacık boyu ile yerinden doğruldu: — Elbette, dedi... Kararrm kat'- 1... Siz yardım etmeseniz bile Ni - yam Niyamlarla muhakkak dövü- şeceğiz. Onları yalnız başrma da haklryacağrma eminim. İşte işin asıl kötü tarafr bura- sıydı.. Monbito reisi, yuvalarından dı- şarırya firlamış gözlerini Karşanm gözlerine dikmiş, ağzından çıka- cak müspet cevabı, sabırsızlıkla bekizyordu. Karşa: — Hayır! Diyemedi. b — Evet, demek için yutkundu, fakat muvaffak olamadi. Neden sonra: — Kararınız madem ki kat'i, sizi bundan caydırmak imkânsız olacaktır. Yardım etmek isterim. Hele Niyam Niyamlarla — boğuş - büyük arzumdur. Fakat seneler- ce süren didinme artık azıcık ra- hat etmemi istetiyor. Size yapılan bu hakaretin tamirine imkân yolk: mu? Reis, gözlerini daha korkunç bir şekilde dışarıya fırlattı. Çar- pık ağzını yaydı. Yol yol beyaz çizgi'erle boyanmış, çukulata ren- gi derisini buruşturdu: — Ne gibi, diye sordu. . — Sizden af dileseler, çarpış - mak arzunuzu yenemez misiniz? — Af dilemek.. Af dilemek.. Monbito reisi bunu söylerken mütemadiyen başını, bunun im- kânsız olduğuna işaret — edermiş gibi sallıyordu. Sonra ilâve etti: — Af dilemek.. Bu imkânsız , Siz Niyam Niyamlıları tanımryoı gibi konuşuyorsunuz. Onlar af dilemenin ne olduğunu bilirler mi ki gelsinler de af dilesinier. — Siz gelip af dilemelerini is- terseniz ben onlarla görüşmeyi ve bunu temin etmeyi üstüme alirım. Şayet kabul etmezlerse o zamatzı harekete geçer ve cezalarmı ver- meye baş vurursunuz. Karşa, reise en büyül: hakareti şimdi yapmıştı. O teşebbüs etmeden gelip ken- disinden af dilemiş olsalardı me- sele yoktu. Fakat kendisinin af vasıta koyarak çalışması doğru- dan doğruya Monbitoları küçük düşürmekten başka, Niyam Niyam lardan korktuklarmı söylemekter başka bir manaya gelmerzdi. Karşa, kırdığı potun farkına vardı amma, neden sonra.. Monbito reisi gene umduğu gi- bi harekete geçmedi. Fakat göz aklarma bir kızıllığın çökmüş ol- mak, onları alt etmek benim en dilemelerini istemek için araya DA Vahşi hayvanlar arasında ve Afrikanın balta girmemiş ormanla- renda geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. esrar ve tetkik romanı aNo: (ammmm Yazan: Rıza Şekib Bzma ile Ebülülâyı kulübe- lerine hapis etmişlerdi. Reise karşı yapılan hakaretin cezasını çekeceklerdi ması bir kıyametin kopmak üze- re bulunduğuna işaretti. Bu sırada reise yaklaşan iki yerli asker, ellerindeki kalkanlar- la mızrakları yere bıraxzarak diz kapaklarını bu kalkanlar üzerine dayadılar. İkisi de ayni dille, ve ayni ahenkle dillerinin altında bir takım heceler yuvarladılar. Hazırlanan meydanda eğlen - cenin başlamak üzere olduğunu söylüyorlardı. Karşa, vakit kazanmak istiyor- du. Reis, nasıl olsa, İkendilerini de bu çağırılan yere götürecekti. Buna meydan vermeden, reise döndü: — Bize azıcık izin verirseniz, kulübeye kadar gidip dönelim, de. di. — Pekâlâ.. Ben az sonra birint gönderip sizi aldırtırım. Karşa ve Ebululâ ayağa kalktı- lar. Etrafı çepeçevre saran kala« balığın arasından geçerek doğru kulübeye vardılar. Aslanlarını Ebululâ, kulübeye | koymuş ve kapıyı da üzerlerinden sıkısıkr kapamıştı. Kapı açılır açıl« maz ikisi de Karşanım omuzları- na atıldılar. Karşa, Ebululâya: — İşte, dedi, kalabalık bir yere geldik, aslanlarımızdan ayrıldık. Ufak bir ayrılışm onlar üzerinde- ki tesirini gör. Ben, bunlardan na- çsıl ayrılır da kalabalık © sehirlera giderim. Bunun imkânsızlığını görüyorsun.. — Aslanlarından ayrılmayı dü- şünüyorsanız, onlarıda beraber götürürüz. — Onlar, ormanlarından başka bir yerde yaşryamazlar, ben de on- lar gibiyim.. ! — Mübalâğa etme Karşa! Şim-s di böyle söylüyorsun.. Oralara a« İrşirsan, bir daha ormana dönmek istemezsin, T — Boş lâf bu.. Hakikaten bu kısa ayrılışrı! hayvanlar üzerindeki tesirini arn lamak için, onlarımn Karşaya kar« şı gösterdikleri düşkünlüğü gör: mek lâzımdı. Karşa ve Ebululâ, ormandan ayrılrp ayrılmamayı münakaşa e- derlerken gerilerinden kapının birdenbire kapandığınt ve dışar- dan, konuluşundan kalın bir ağaç olduğu anlaşılan desteğin dayan- dığını duymuşlardı. Birdenbire neye uğradıklarmı anlryamamışlardı. Monbitolular reisi kendilerini hapis mi etmişti. Bunu başka türlü tefsir etmek kabil değildi. Filhakika çok geçmeden dışar dan gelen boğuk bir ses: — Monbitolulara yaptığınız has karetin cezasını çekeceksiniz! Bu reisin emridir, diye bağudı. (Devamı var) 14-9-935