Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
aa0 ” ON . ŞUNDAN BUNDAN HABER — Akşam Postam 14 EYLÜL — 1935 Balıkcılığın en kolay ve eğlenceli şekli: Karabatakla balık Japcnyada şimdi en beğenilen spor olta ile balık avlamak yeri- ne kuşla balık tutmaktı. Şarka mahsus olan ve bizimi Lüferlere benziyen Ayu balığın: tutmak için eğlence gemileri Ge fu civarında Nagara irmağının ağzına üşüşmektedirler. Ayu ba- lıği mehtaptan kaçtığı için yalnız karanlık gecelerde avlanabiliyor. Gemiler böyle gecelerde baş di reklerine meşaleler koyarak balık avına çıkmakta ve Ayu balığın. Kornioranit dedikleri uzun gağal,: bir cins Karabatnklarla avlamak' tadırlar. Bır Ayu balığı görünür görün mez kuş salıverilmekte. bu da hemen denize dalıp avare balığı gaşasiyle yakalamaktadır. Ancak Karabatağın balığı — yutmasına engel olmak için boğazıra bir hat ka geçirilmiştir. ve bu halka u- zun bir ipe bağlıdır. Kuş balığ: tutunca hemen geriye çekilmekte dir. Arasıra kuş fazla sinirlenip ka-| fa tutmağa başlayınca önüne bir Ayu balığı atılmakta ve böylece ava tekrar başlanmaktadır. Amerikada birden fazla karı alanlar Birleşmiş Amerika c'irahuriyet lerinin Arizo vilâyeti, geniş çölle riyle nisbeten ıssız bir yerdir. İşte Şuranın en uzak köşelerinden bi- ri olan Şort Krik bölgesizde sekiz kişi birden fazla karı aidıkların dan mahkemeye verilmiş bulun' ma'ctadırlar. İlçebaylık müddeiumumisi Mis ter Elmo Bollinger bunlardan ba: zılarının üç karılı olduklarını ve bu ıssız yerde takibata uğramıya- caklarını sanarak bütün karılarile birlikte ve bir dam alt.nda yaşa- dıklarını söylemiştir. Bunlardan bir famılyada üç kadın ayni ayda doğurmuştur. Het üç şocuk da ayni babanın evlâdı dır. Amerika gazeteleri bu davayı heyecanla takip etmektedir. Dünyada kaç kitap var? Amerikada yapılan esaslı bir inceleme sonucunda bütün dünya- da 1100 kitabevi olduğu ve bun larda 185 milyon kitap bulundu ğu anlaşı!lmıştır. Avrupada 677 kitabevi, ve 120 milyon kitap, Amerikada ise 350 kitabevi ve 60 milyon kitap var dır. Paristeki ulusal kitabevi yer- yüzündeki kitabevlerinin en bü yüğüdür ve burada dört buçuk milyon kitap vardır. Ondan son ra bir milyon iki yüz bia kitabı o- lan Vaşington, daha sonra da Londra kitabevleri gelir, Lâkin Moskova ve Leningrad kitabevlerinin her birinde dörde: milyon kitap bulunmaktadır. Bir inek altı buzağı doğurda Sövyet Rusyanın Kursk köyün- deki Galka adlı meşhu: inek bu yıl da altı buzağı doğurmuştur. Ayni inek bundan evvel! de biri 1931 de, biri de 1933 de olmak ü- zgere dörder buzağı doğurmuştu. Sovyet fen akademisi şimd' Galkayı müşahade altına almış bulunmaktadır. — avlamaktır! Güneş ışığı veren ampuller Bir Fransız sosyetesi, her bi: ri 12 franga (bir Türk lirasına! tabii güneş ışığı veren yeni bir e- lektrik ampulü yapıp satmağa baş. lamıştır. _ Bu ampuller, evlerimizde kul- lanmakta olduğumuz elektrik ce- reyanı ile işlemekte ve — güneşir yazın neşrettiği ültra viyole ışığı vermektedirler. : Ampulün özel camı 2800 angs- trömden aşağı tâkim er'ici hüz | meleri dışarıya bıirakmamakta - dır. İnsan kuvvetile işleyen fayyare _ İnsan kuvvetiyle işliyen bir u- çalkıla Almanyada Robstok- uçak alanında bir uçuş yapılmıştır. Dünbayl adlı bir pilot ustasi yerden | metre yükseklikte, insan kuvvetiy'e çevrilen pervane ile yürüyen bir uçakla 195 metre yol almıştır. Pilot, yaptığı ikinci bir deneci de başarmış, bu sefer de 225 metre yol almıştır. ' Çdarip bir ceza kanunu Çinin yeni ceza kanunu, evli erkeklerin metres tutmalarını ya- sak etmiştir. Onun içi, metresini görmek veya bir “çayevi,, ne git- mek istiyen koca, karısından izia almak zorundadır. Böyle yapar- sa, cezadan kurtulmaktadır. Bu yeni kanunun “makablin: şümulü,, olmadığı için, kanun çık madan metresleri olduğunu ispa!l eden erkekler, cezaya çarpılmak tehlikesi karşısında bulunmaksı - zın bunlarla buluşmağa devam e debileceklerdir. İsveçte trenler elektrikli oluyor Isveç hükümeti bütün demir - yollarını elektrikle işletmeğe ka- le işletilecek olan kısımiar için ilt parti olarak 260 eletrir lokomo- tifine lüzum vardı. Her gün bir Jokamotif yapılmak suretiyle bu-| güne kadar 200 lokomotif hazır lanmıştır. Tenis topu büyüklü- günde dolu Uruguvay'ın devlet merkezi o lan Montevideo'da tenis topu bü- yüklüğünde yağan dolu taneleri bütün cam ve sokak fenerlerini kırmıştır. Elde mevcut camlarla bu zararın ancak yüzde onu ta - mir edilebilecektir. Hükümet parlâmentoya bir ka nun İâyihasr vererek camım bir müddet için ithalât rususmundan muaf tutulmasını müstacelen is- temiştir. Aksi takdirde kırılan per: cereler tamir edilemiyecektir. Talaştan odun İngilterede geçen hatta icat o lunan bir makine sayesirnde ke. reste talaşından odun yapmak im- kân dahiline girmiştir. Bu makin;, sobada ve çamaşır ocakları altında yakılacak odun- ları talaştan yapacak, böylece he: yıl odun için yapılan orman tak- ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera No Ti Yazan: Osman Cemal Kaggısız Hey gidi kavanoz dipli dünya hey! diye sızlanmağa başladı. — Sen oralarda kimlerdensin bakayım? — Ben mi? Ben Ümmü gülün tiyzesiyim ! Bu sefer ben sordum: — Sulukulede en iyi şarkı sör- liyen, oyun oynayan kim baka - yımı, şimdi? - — Şimdi mi? Dur bakayım... Hele biraz düşüneyim... Şey.,. Şim- di en iyi şarkı söyleyip oyun oy - nayan iki kardaşlar vardır, Çakır Râna Çakır Emine derler, işte on- lardır. Hattâ bunların seslerini, o- yunlarını İstanbulun en kibarları bilem beğenmişlerdir. Hele şimdi ne diyorlar onun adına bakayım... Benli Lâtif Bey diyorlar kıranta biri var, o Rânanın sesi ile oyunu- na-pek bayılır.. Alimallah Rânayı karşısında söyletip oynatmak için avuç dolusu para döker. Sonra kardaşı Çakır Eminenin sesini de | o Lâtif Beyin arkadaşı bir genç var; o çok sever. Küçük kızlardan biri oyunu bı- rakıp lâfa karıştı: — O gencin adı da Feridun Beymiş... Amma bir görseniz ne şık geziyor. Göğsünde altın köste- ği var bir kulaç... İskarpinleri siv- ri burunlu, parıl parıl yanar. Öteki kız da tefi bırakarak: — Daha evvel Caltır Emine ab-| layı bir İrfan Bey severmiş; öonun sesine tutkunmuş, sonracığıma bu Feridun Bey İrfan Beyi kışlamış Eminenin yanından... Etem: — Bu İrfan Bey kimmis? Kız: — İrfan Bey mi? Ha! O şey - miş... Dur bakayım hele! (ÜÖteki kıza sorar) Akı söylesene, o İrfan Bey kimmiş? Öteki kız: — Harmancı todilerin kâtibiy- miş ! Kocakarı: — Amma siz bir görseniz o Ça- kır Emineyi gazel okurken şaşar - sınız! Sakallı Reha Beyi belkim işitmişsinizdir. Hani menşur Ye - nikapılı sakallı Reha Bey... Eski - den bizim Sulukuleyi beğenmi - yen; hep Ayvansarayda Smrünü geçiren o bilem şimdi bizim ma - halleden ayrılmıyor. Kocakarının ve çocukların bize verdikleri bu malümatı kulağımı- zın arkasına attık ve gene biz ken- di muhabbetimize daldık. Etem önündeki ikinci küçük şişeyi de bitirip ücüncüye başladığı zaman değişti. Deminkti neşesini ve bir- kaç aylık tabit halini kaybedip pis pis düşünmeğe; ikide bir derin derin ahlar, oflar çekmeğe ve iki- de bir elini dizine vurarak: — Hey gidi kavanoz dipli dün- ya, hey! Diye sızlanmağa başladı. Sor - dum: — Ne oluyorsun Etem, yoksa aklına geçende başkasına ucuzca satmış olduğun ayın mı geldi? — Bırakasın Allahaşkma, ne ayısı canım sen de.., Allah elini - metlim, kesesi devletlim İrfan E- fendiciğime uzun ömürler buyur- sun! ÖO sağ kaldıkça alrmız ayının ribatınm önüne geçilecektir. | daha iyisini biz... Zati o sattığımı- zı da gene almamış mıydık onun sayesinde... — Ya neye böyle pis pis düşü- nüyor, ikide bir ah, of çekiyorsun? — Ağlar gibi yaparak: — A be efendiciğim, ben dü - şünmeyim dekim düşünsün; ben ah, of çekmeyeyim de kim çek - sin? — Peki derdin nedir şimdi söy- le? — Geldi gene şinci benim sev - gilim gözümün önüne! — Kim senin sevgilin, Gülizar mı? | — Ha ha! Gülizar dökemez o - nun eline su! — Yoksa Nazlı mı? — Ha ha! Nazlı onun yanımda kalır lokmacrı kocakarı! — Anladım şimdi... dardaki deli Sümbül! — Amma da yaptın ha elini - metlim efendim, Gâvur Etem kal- di kaldı da öyle trmarhane kaçak- larına mr k..nldı? — Peki, kim öyleyse, söyle de biz de öğrenelim! | — Amma kalacak sende bu sır... De vermiyeceksin kimsecik - lere... Zere duyarsa bizim karı bu sırrı yıkılır çadır başımıza... Hazine - * — Peki; bönde kalacak... Küîı 2* seye soy!emıyuegım' — Et bana bir yemin bakıyım! — Vallahi, billâhi! Ağır ağır elini koynuna sokup şu gördüğünüz resmi çıkardı: hemı'n Arabı'sakı sevhıı Sitti Makbule! — Te benim esastan, temelli sevgilim.., İyi bakasın, göresin iş- te,.. Sevgili dediğin büle olur. Ba- kasın ne vücut var cenabette,.. Bakasın ne surat var yosmada,... Bakasın ne kaş, ne göz, ne ağız, ne burun, ne çene, ne diş, ne dudak var kahpenin kızında.,, — Ulan, bu kimin nesi Etem? — Bu da bizden... İlle velâkin diyildir buralı! — Nerelidir? — Arabistan taraflarındandır. Sizin anlıyacağınız bu bir Arap çingenesidir ki yoktur bunun eşi güzellikte Hindiyanın Çini maçi- ninde bilem! — Onun boynundakiler nedir öyle? — Onlar altındır hep... Onları — Bunun adı nedir Etem? A — Buna derler Sitti Makbıle! — Sen bunu nereden tanıyor - sun? — Bu kadar öğrendin ya... Bır - rak ötesini şinci... Sırası gelinces oralarını da hikâyetlerim za!ını - za! Şinci ben kendisinden geçen- de gizlice bir mektup aldım; ya - zar bana ki geleceğim bu Hıdı - rellezde İstanbula, orada bulaca- ğım seni... Allah vere gelsin Hıdı- rellez de o dediğim köyde bizim sevgili de barabar yapalımı senin- le bir başka çeşit teferiz ki göre - sin nasıl olurmuş çingeneces ma « habbet! — Etem bu kadım mı, kız mı? — Bırak dedik ya oraları şinci karıştırma, sorsa anlarsın ne mal olduğunu! — Sen bunu AÂrabistanda mr tanıdın? — Nerede tanadım tanadım, deşme şincik oraları, dedim sana ki sonra öğrenirsin o işleri? Sanırsam artık benim Nazlı - dan, Gülizardan hiç bahsetmedi- ğimi, herşeyden elimi ayağımı çektiğimi anlıyan Etem, resmini £ gösterdiği bu çok güzel kadinla ’oetıi yeniden oyalamak; bu su * retle beni çingenelerden soğut - mayıp onlara karşı yeniden büs: bütün tutuşturmak istiyor lu. O gece Etemle Veliefendiden araba ile dönerken Topkapı dışın- daki kahvelerin birinde Benli Lâ- tif, Feridun, Tornavida Hasan nargile içiyorlardı. Biz onları gördük amma onlar bizi farketti- ler mi bilmem! # ... « Zavallı zurnacı Şahin, zavallı klarnetçi İnce Mehmet, zavllr ke- mancı Kör Ândon arasıra yolda beni gördükçe ne candan aşinalık ediyor ve işin içyüzünü pek bil - medikleri irin: — Neye artık bizleri hiç arayıp sormuyorsunuüz, ne yaptık, yoksa bilmiyerek bir kusur işledik ce si- zi gücendirdik mi? Diye serzenişlerde bulunuvyor - lar. Bu sabah Kasımpaşa iskelesin- de vapur beklerken Ayvaazaraylı çengi Küheylânla orada karşı - laştım: — Nasıl beni brrakır da onlara kaçar mısın? Oh olsun! Der gibi bana bir bakış baktı, sonra da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi: — Gel de bir akşam bize sana kemanla, utla adamakıllı bir dök- türeyim (göbek atayım)! dedi. Ben de şu karşılığı verdim: — Reha Beye döktür, Reha Be. ye; ben artık öyle şeylerden eli « mi, ayağımı çekitm! Lâkin kâfir kart karı hâlâ en - damlı mı endamlı, cilveli mi cil . veli, fettan mr fettan, calimi: mı takmıştır. kahpenin kızı, süs için l çalımlı ha! gerdanımna... (Devamı var)