14 Eylül 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

14 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1955 HABER — Akşam Postam M.EYLDE — ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera 71 — a ——— Yazan: Osman Cemal Kayşısız ŞUNDAN BUNDAN | Balıkcılığın en kolay ve eğlenceli şekli: | Karabatakla balık - avlamaktır! No 3 Jap: nyada şimdi en beğenilen spor olta ile balık avlamak yeri ne kuşla balık tutmaktn. Şarka mahsus olan ve bizim Lüferlere benziyen Ayu balığın tutmak için eğlence gemileri Ge. fü civarında Nagara ırmağının ağzına üşüşmektedirler. Ayu ba. lığı mehtaptan kaçtığı için yalnız karanlık gecelerde avlunabiliyor Gemiler böyle gecelerde baş di reklerine meşaleler koyarak balık avına çıkmakta ve Ayu balığın. Koruiorant dedikleri uzun gagalı: bir cins Karabataklarla s#vlamak tadırlar, Bır Ayu balığı görünür görün mez kuş salıverilmekte, bu da hemen denize dalıp avâre balığ. gazasiyle yakalamaktacır. Ancak Karabalağın balığı ©oyutmasına engel olmak için boğazına bir hat © ka geçirilmiştir ve bu halka u i zun bir ipe bağlıdır. Kuş balığ' tutunca hemen geriye çekilmekte dir. Arasıra kuş fazla sinirlenip ka fa tutmağa başlayınca önüne bi: Ayu balığı atılmakta ve böylece ava tekrar başlanmaktadır. Amerikada birden fazla karı alanlar Birleşmiş Amerika c'imhuriyet lerinin Arizo vilâyeti, geniş çölle riyle nisbeten 1ss1z bir yerdir. İşte Suranın en uzak köşelerinden bi ri olan Şort Krik bölgesizde seki kişi birden fazla karı ailıkların dan mahkemeye verilnüş bulun” ma'tadırlar, İlçebaylık müddeiumumisi Mis | ter Elmo Bollinger bunlardan ba zılarınıa üç karılı olduklarını ve bu 1ssz yerde takibata ağramıya-| caklarını sanarak bütün karılarile birlikte ve bir dam alt.nda yaşa- dıklarını söylemiştir. Bunlardan bir famılyada üç kadın ayni ayda doğurmuştur. Het üç şocuk da ayni babanın evlâdı dır. | Amerika gazeteleri bu davayı| heyecanla takip etmektedir. | Dünyada kaç kitap var? Amerikada yapılan esaslı bir inceleme sonucunda bütün dünya- da 1100 kitabevi olduğu ve bun larda 185 milyon kitap bulundu ğu anlaşılmıştır. Avrupada 677 kitabevi, ve 120 milyon kitap, Amerikada ise 360, kitabevi ve 60 milyon kitap var dır. Paristeki ulusal kitabevi yer- yüzündeki kitabevlerinin en bü yüğüdür ve burada dört buçuk milyon kitap vardır. Ondan son ya bir milyon iki yüz bia kitabı o- lan Vaşington, daha sonra da Londra kitabevleri gelir Lâkin Moskova ve Leningrad kitabevlerinin her birinde dörde: milyon kitap bulunmaktadır. Bir inek altı buzağı doğurda Sovyet Rusyanın Kursk köyün. deki Galka adlı meşhw: inek bu yıl da altı buzağı doğurmuştur. Ayni inek bundan evve! de biri 1931 de, biri de 1933 de olmak ü- zere dörder buzağı doğurmuştu. Sovyet fen akademisi şimd' Galkayı müşahade altına almış bulunmaktadır. - Güneş ışığı veren ampuller Bir Fransız sosyetesi, her bi: ri İZ franga (bir Türk lirasına) tabii güneş ışığı veren yeni bir e- lektrik ampulü yapıp satmağa baş- lamıştır. Bu ampuller, evlerimizde kul. lanmakta olduğumuz elektrik ce- reyanı ile işlemekte ve (o güneşir yazın neşrettiği ültra viyole ışığı vermektedirler. Ampulün özel camı 2800 angs- trömden aşağı tâkim erici hüz meleri dışarıya bırakmamukta: dır. Insah kavvetile işleyen tayyare Insan kuvvetiyle işliyen bir u- çakla Almanyada Robstok uçak alanında bir uçuş yapılmıştır. Dünbayl 'adlı bir'pilot ustasi yerden 1 metre yükseklikte, insan kuvvetiyle çevrilen pervane ile yürüyen bir uçakla 195 metre yol almıştır. Pilot, yaptığı ikinci bir deneci de başarmış, bu sefer de 225 metre yol almıştır." Garip bir ceza kanunu Çinin yeni ceza kanunu, evli erkeklerin metres tutmalarmı ya- sak etmiştir. Onun içi, metresini görmek veya bir “çayevi,, ne git- mek istiyen koca, karısından izin almak zorundadır. Böyle yapar- sa, cezadan kurtulmaktadır. Bu yeni kanunun “makablin. şümulü,, olmadığı için, kanun çık madan metresleri olduğunu ispa! eden erkekler; cezaya çarpılmak tehlikesi karşısında bulunmaksı - zın bunlarla buluşmağa devam e debileceklerdir. Jsveçte trenler elekirikli oluyor Isveç hükümeti bütün demir. yollarını elektrikle işletmeğe ka- rar vermiştir. Şimdilik elektrik le işletilecek olan kısımlar için ilk parti olarak 260 eletrik lokomo- tifine lüzum vardı. Her gün bir lokömetif yapılmak suretiyle bu- güne kadar 200 lokomotif hazır lanmıştır. Tenis topu büyüklü- ğünde dolu Uruzuvay'ın devlet merkezi o lan Montevideo'da tenis topu bü:| yüklüğünde yağan dolu taneleri! bütün cam ve sokak fenerlerin! kırmıştır. Elde mevcut camlarla | bu zararın ancak yüzde onu ta » mir edilebilecektir. | Hükümet parlâmentoya bir ka | nun lâyihası vererek camm bir müddet için ithalât rususmundar ! muaf tutulmasını müştacelen is- temiştir. Aksi takdirde kırılan per cereler tamir edilemiyecektir. Talaştan odun İngilterede geçen hatta icat o lunan bir makine sayesinde ke. reste talaşından odun yapmak im kân dahiline girmiştir. Bu makin, sobada ve çamaşır ocakları altında yakılacak odun- | ları talaştan yapacak, böylece he: yıl odun için yapılan orman tak- Hey gidi kavanoz dipli dünya hey! diye sızlamnmağa başladı. — Sen oralarda kimlerdensin bakayım? — Ben mi? Ben Ümmü gülün tiyzesiyim! Bu sefer ben sordum: — Sulukulede en iyi şarkı sör- liyen, oyun oynayan kim beka - şimdi? — Şimdi mi? Dur bakayım... Hele biraz düşüreyim... Şey, Şim- di en iyi şarkı söyleyip oyun oy » nayan iki kardaşlar vardır. Çakır Râna Çakır Emine derler, işte on- lardır. Hattâ bunların seslerini, o-. yunlarını İstanbulun en kibarları bilem beğenmişlerdir. Hele şimdi ne diyorlar onun adına bakayım... Benli Lâtif Bey diyorlar kıranta biri var, o Rânanın sesi ile oyunu- na.pek bayılır. Alimallah Rânayı karşısmda söyletip oynatmak için avuç dolusu para döker. Sonra kardaşı Çakır Eminenin sesini de o Lâtif Beyin arkadaşı bir genç var; o çok sever. Küçük kızlardan biri oyunu bı. rakıp lâfa karıştı; — O gencin adıda Feridun Beymiş... Amma bir görseniz ne şık geziyor. Göğsünde altın köste- ği var bir kulaç... İskarpinleri siv- ri burunlu, parıl parıl yanar. Öteki kız da tefi bırakarak: — Daha evvel Çakır Emine ab. layı bir İrfan Bey severmiş; onun sesine tutkümmuş, sonracığıma bu Feridun Bey İrfan Beyi kışlamış Eminenin yanından... Etem: u İrfan Bey kimmiş? Kız: — Irfan Bey mi? Ha! O sey - miş... Dur bakayım hele! (Öteki kıza sorar) Akı söylesene, o İrfar | i Bey kimmiş? Öteki kız: — Harmancı todilerin kâtibiy- miş! Kocakarı: — Amma siz bir görseniz o Ça- | kır Emineyi gazel okurken şaşar - sınız! Sakallı Reha Beyi belkim işitmişsinizdir. Hani menşur Ye - nikapılı sakallı Reha Bey... Eski - den bizim Sulukuleyi beğenmi - yen; hep Ayvansarayda #mrünü geçiren o bilem şimdi bizim ma - halleden ayrılmıyor. Kocakarının ve çocukların bize verdikleti bu malâmatı kulağımı. zın arkasına attık ve gene biz ken- di muhabbetimize daldık. Etem önündeki ikinci küçük şişeyi de bitirip ücüncüye başladığı zaman değişti. Deminki neşesini ve bir. kaç aylık tabii halini kaybedip pis pis düşünmeğe; ikide bir derin derin ahlar, oflar cekmeğe ve iki- de bir elini dizine vurarak: — Hey gidi kavanoz dipli dün. ya, hey! Diye sızlanmağa başladı. Sor - dum; — Ne oluyorsun Etem, yoksa aklına geçende başkasına ucuzca satmış olduğun aym mı geldi? — Bırakasın Allahaşkma, ne ayısı canım sen de... Allah elini - metlim, kesesi devletlim İrfan E- fendiciğime uzun ömürler buyur- sun! O sağ kaldıkça alırız ayının daha iyisini biz... Zati o sattığımır zı da gene almamış mıydık onun sayesinde... — Ya neye böyle pis pis düşü- nüyor, ikide bir ah, of çekiyorsun? Ağlar gibi yaparak; — A be efendiciğim, ben dü - şünmeyim de kim düşünsün; ben ah, of çekmeyeyim de kim çek - sin? — Peki derdin nedir şimdi söy. le? — Geldi gene şinci benim sev - gilim gözümün önüne! — Kim senin sevgilin, Gülizar mı? — Ha ha! Gülizar dökemez o - nun eline su! — Yoksa Nazli mı? -— Ha ha! Nazlı onun yanımda kalır lokmacı kocakarı! — Anladım şimdi... dardaki deli Sümbül! — Amma da yaptın ha elini- metlim €fendim, Gâvur Etem kal- dı kaldı da öyle trmarhane kaçak- larıma mi kaldı? — Peki, kim öyleyse, söyle de biz de öğrenelim! — Amma kalacak sende bu sır... De vermiyeceksin kimsecik - lere... Zere duyarsa bizim karı bu sırrı yıkılır çadır başımıza... 5 Peki, bötile kaladak... Kim seye söylemiyeceğim! ni — Et bana bir yemin bakayım — Vallahi, billâhi! Ağır ağır elini koynuna sokup şu gördüğünüz resmi çıkardı; Hazine - Nİ R Ethemin Arabi. i sevgilisi Sitti Makbule? — Te benim esastan, temelli sevgilim... İyi bakasın, göresin iş- te... Sevgili dediğin büle olur, Ba-| kasm ne vücut var cenabette... Bakasın ne surat var yosmada... Bakaşın ne kaş, ne göz, ne ağız, ne burun, ne çene, ne diş, ne dudak var kahpenin kızında... — Ulan, bu kimin nesi Etem? — Bu da bizden... İlle velâkin diyildir buralı! — Nerelidir? — Arabistan taraflarındandır. Sizin anlıyacağınız bu bir Arap çingenesidir ki yoktur bunun eşi güzellikte Hindiyanm Çini maçi- ninde bilem! — Onun boynundakiler nedir öyle? — Onlar altındır kepi. Orları | takmıştır kabpenin kızı, süsiçin gerdanına.., — Bunun adı nedir Etem? X — Buna derler Sitti Makbule! — Sen bunu nereden tanıyor - sun? — Bu kadar öğrendin ya... Bı rak ötesini şinci... Sırası gelinces oralarını da hikâyetlerim za'mı - za| Şinci ben kendisinden geçen- de gizlice bir mektup aldım; ya - zar bana ki geleceğim bu Hıdı - rellezde İstanbula, orada bulaca- ğwm seni... Allah vere gelsin Hıdr- rellez de o dediğim köyde bizim sevgili de barabar yapalım senin- le bir başka çeşit teferiz ki göre » sin nasıl olurmuş çingeneces ma - habbet! — Etem bu kadın mı, kız mı? — Bırak dedik ya oraları şinci karıştırma, sora anlarsın ne mal olduğunu! — Sen bunu Arabistanda mi tanıdın? — Nerede tanadım tanadım, deşme şincik oraları, dedim sana ki sonra öğrenirsin o işleri? Sanırsam artık benim Nazlı - dan, Gülizardan hiç bahsetmedi- ğimi, herşeyden elimi ayağımı çektiğimi anlıyan Etem, resmini gösterdiği bu çok güzel kadınla beni yeniden oyalamak; bu sü * retle beni çingenelerden soğut « mayıp onlara karşı yeniden büs bütün tutuşturmak istiyordu. O gece Etemle Veliefendiden araba ile dönerken Topkapı dışın- daki kahvelerin birinde Benli Lâ- tif, Feridun, Tornavida Hasan nargile içiyorlardı. Biz onlarr gördük amma onlar bizi farketti- ler mi bilmem! 3 * Zavalir zurnacı Şahin, zayalir i klarnetçi İnce Mebmet, zavlir ke- | mancı Kör Andon arasıra yolda beni gördükçe ne candan aşinalık | ediyor ve işin içyüzünü pek bil « mesikleri irin: — Neye artık bizleri hiç arayıp İ sormuyorsunüz, ne yaptık, yoksa ! bilmiyerek bir kusur işledik de si- zi gücendirdik mi? Diye serzenişlerde bulunuyor - lar, Bu sabah Kasrmpaşa iskelesin- de vapur beklerken Ayvansarayir çengi Küheylânla orada karşı - laştım; — Nasıl beni bırakır da onlara kaçar mısın? Oh olsun! Der gibi bana bir bakış baktı, sonra da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi: — Gel de bir akşam bize sana kemanla, utla adamakıllı bir dök- türeyim (göbek atayım)! dedi. Ben de şu karşılığı verdim: -— Reha Beye döktür, Rehin Be. ye; ben artık öyle şeylerden eli » mi, ayağımı çekitm! Lâkin kâfir kart karı hâlâ en - damlı-mı endamlı, cilveli mi cil - veli, fettan mı fettan, çalim!; mı çalımlı ha! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: