28 Eylül 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

28 Eylül 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Halk, çapulcuların elinden kurtulmak için Hulâgünun bir an evvel Bağdadı zaptetmesi için dua ediyor. — Nedir o? — Askerlerin çapulculuğu. — Ne demek 0? — Arzedeyim muhterem halife! Gü neş battıktan sonra Türk askerleri| hücumlarını keser kesmez, bürçlarda ve kalelerdeki askerler şehre dağılı- yorlar. Çeteler halinde evleri basıyor- lar. Bigünah halkm paralarını, eşya- smı gaspedip zevcelerine ve kızlarma taarruz ediyorlar, Üstelik evden çı. karken adamın karnma da bir hançer #okup zavallr adamı öldürüyorlar. Bu haydutluktan halk o derece bi- zar olmuş ve o derece bıkmışlır ki ne yapacaklarını şaşırmış vaziyettedir- ler. Emin olunuz ki ekser yerlerde baik bu çapulcu hücumundan kurtul- mak temennisiyle Hulâgünun bir an evvel şehri zaptetmesini bile temenni. ye mecbur kalıyor. Hakikat meydan- da. Her gece Bağdatta bu şekilde en az yüz cinayet İşleniyor, yüz hanü- man sönüyor. Zencanlı Şehabeddin bu çapulcu as- Kerlerin işledikleri cinayetleri, yap- mış oldukları akla, hayale sığmıyacak işkence ve haydutlukları halife Mus. tasma bir, bir anlattı. Mustasım bü- tün bu sözleri kaval dinler gibi dinle- dikten sonra; — Pek &lA! Ben lâzımgelen emirler! veririm diye mırıldandı. Şehabeddin belki daha bir geyler, mümessili olduğu halkm diğer bazı ar zularını da söyliyecekti. Fakat halife nin manasız bakışları karşısında bü- tün söylediklerinin hiçbir netice ver- miyeceğini anladığından sustu. Ve Mustasmı .selmlıyarak dışarı çıktı. Şerefeddin de kendisini takip etti. Mustasım odada yalnız kalınca ken- kendine homurdanarak dolaşmıya başladı: — Allah belâsmı versin! Bütün iş- lerime bir uğursuzluk çöktü. Hangi işe başlarsam, muhakak sonu çıkmı- Wi yor. Yahut aleyhime netice veriyor. Gözüme Güzide denilen şu öynak cariyeyi kestirmiştim. Geberdi gitti Zübeydenin tara kızım olmadığını öğ- * rendim, o ahlâksız ve bain Hüseyinle kaçtı gitti. Üstelik şimdi de Hulâgü | deinlen şu münasebetsiz adam gelip Bağdadı sardı. Ne aypayım? Dunlarımın hiçbiri kabul olunmuyor. Hulâgünun allahın lânetine uğraması, mahvolması için az mı dua ettim? Hepsi nafile yere gitti. Keşki dua etmemiş olsaydım | Diyorum ya, işte bir aksilik olacak. altıncıklarımın hafiflemeğe Aksiliklerden biri de bazinemdeki yüz tut- | masıdır. Senelerdenberi bu hazineleri İz , , | | ! , , ğ KADINLA ER EBE bl e, Soğ Nakleden: in İN e İhtiyar kadm, kızgın, aksi bir sesle © ilem eleman etti: iz seken çocuğun yanmda biri bulun! halinden anlar, derhal bir ça- li Halbuki, leyleğin at- tığı yavru gibi, dünyanın bir köşesine yapayalnız birakılmış. Havalar s0- ğuk, memleket rütubetli., Kimse alâ- kadar değil, tabit böyle olur.. — Dokter mu söyledi?.. Önüne ge- İhtiyar kadın, göz yaşlarımı sile- rek, sessiz sessiz ağlıyor. Buruşuklu kırışıkir bir el, cansız gibi, kucağına bırakılmış. İsmet, dayanamadı. Kendi de nasıl Hatice Süreyya doldurmak için yapmadığın iş kalma- mıştı. Bunları doldurmak için asker- lerim vasıtasiyle on binlerce köylü ve işçiyi geberttim. Sayısız derecede tüc- car ve zengin adamları soydum. Bi- risinde fazla para ve mücevher oldu» Zunu işittim mi, ya alevidir, yahut da Kur'ana halik veya mahlük diyor di- ye herifin boynunu uçurturdum., Gel de şimdi sen bu kadir zahmet çekerek biriktirmiş olduğun canım altınların istiflerini boz. Yoo.. Buna hiçbir zaman, buna asla razı olamam ve olmıyacağım. Askerlere para, ücret vermek lâzım mış. Şu fikre bakın hele! Hiç askere para verilir mi? Askerin parayane ihtiyacı var? Hakikaten muhtaç olan- lar varsa onlar da bunu tedarik etme- nin yolunu her halde benden daha iyi biliyorlar. Deminki serserinin sözleri de bunu ispat ediyor. Kolunda kuv - veti olup da parası olmıyan, eline kılı- cını ve baltasmı alıp geceleri yol bek- ler veya bir eve dalarak evdekileri 80- yar. Bundan daha kolay ve daha basit ne var? Hattâ benim de paraya ihtiyacım ol saydı, ben de bunların yerinde olsay- dım, ayni şekilde hareket ederdim. Şimdi en yapmalı? En iyisi şu mü- neccimbaşıyı çağırtıp kendisiyle bir konuşayım. Etrafta bana ondan daha sadik kimse kalmadı galiba! Mustasım bunun Üzerine müneccim Ubeydi çağırttı. Ubeyd ayni riyakâ rane selâmlarla içeri girdi. Mustasım kendisine derhal sordu: — Ne var? Gökte neler görüyor. sun? 'Tebeddilât var mı? — Elbette! Eibette!! Gök bir daki- ka bile ayni vaziyette kalmaz, — Öyleyse anlat bükalım Bu iğin sonu ne olacak? : — Hayır, hayır olacak inşallah! — Bunun hayrı, mayrı kaldı mı ar- tık? — Evet, evet! Sözlerimi bir dakika dinlemek tenezzülüinde bulunacak olur sanız size vaziyeti açıkça anlatabili- rim. — Nedir söyle! — Alalh Hulâgüyu niçin buraya gönderdi? Bağdadı niçin muhasara et tirdi biliyor musunuz? Mustasım öyle bir sual karşısında kaldı ki, şaşaladı. İnsiyaki bir hare- ketle: — Neden? diye sordu! Ubeyd sözüne devam etti, — Düşmanlarınızı kahretmek için, — Anlamadım. (Devamı var) İ Hissi Roman olduğunun farkina (ovaramıyarak, bu eli tuttu. Öptü. — Anne! Artık serzinişlere dayanamıyordu. Göz yaşları oluk” gibi boşandı, “An- ne! Anne!” diye boğazından hıçkırık-| lar çıtkı ve bu heyecanına karşılık! bekeldi, | Zübeyde hanrmefendi: — Ağlamak, sızlamak fayda ver- mez! - diyerek, kızını hafifçe itti ve kendinden uzaklaştırdı. - Bu işi dâöha evvelinden düşünmek lâzımdı. Olan ol du artık.. Felâket, baykuş gibi, başı- mıza kondu, El birliğiyle daha büyük t*r felâkeitn zuhuruna müni olmalı. yı Ve, yavaş sesle ilâve etti: ! İarlar ki Hristiyanların, — Eğer kabilse... Lâkin, hudutsuz bir cinnete yaks-| HABER — Akşam postası 25 EYLUL — 1936 önlellicen# Hery. £ARSIBirT URK Hatıralarım anlatan ? EFDAS TALAT —211— Yazan: IHSAN ARİF Ne yapalım? Ha Halkı serbest bıra kalım da şehirde kıtal mi olsun?.. Bu sözleri cümle cümle tercüme edi- yordum. Koltuğuna gömülmüş sükünet le dinliyen Ballar sordu; — Peki, ne yapalım? Halkı serbest bırakalım da şehirde kital mj ölsün?.. Esat bey bu suale muttali © olunca sesine büsbütün kuvvet vererek dedi ki: — Muhterem kölonel, bugün Anado. luda bir Yunan ordusu bulunmadığı. tabii biliyorlar, Türk ordusu, düşman crduşunun #on döküntülerini temizle - mektedir. Bu temizleme işi de çok uzun sürmiyecektir. Eskiden (Türk milleti mağlüptu. Vatan esir edilmişti. Memle- ket parçalanmıştı. Halk canından bez - miş, ber Ümidini kaybetmişti, (o Fakat şimdi öyle mi? Artık Türk halkı nan körlükleri, küstahlıkları, düşmanlıkları gün gibi aşikâr olan zümrelerin şima- riklıklarına tahammül eder mi? Bittabi etmez. Ballar burada da dedi ki: — Görüyorsunuz ki vaziyet ne kadar nazik. Buna ne çare düşünüyorlar? — Sırasile hepsini arzedeceğim. Türk milleti şerefile beraber ordusuna da kâ- vuşmuştur. Artık kendi hakkını müda faa edebilecektir Şimdiye kadar İstanbulda Türk ida- resinin, Türk polisinin hiç bir rolü yok- tu. Bilhâssa Hristiyan halka karşı âciz vaziyette idik. Onlar ne yaparlarsa yap sınlar elimiz böğrümüzde seyirci kalı - yorduk. Çünkü işgal zabıtası, Hiristiyan ahaliyi onları şımartacak bir şekilde hi- mayelerine almıştı. Bu sözlerimden do - layı bana gücenmesinler. İngiliz polis kumandan: ağzından pi- posunu çekerek mırıldandı: — Biz dostuz! Açık görüşüyoruz. GU cenecek ne var? Esat bey sözlerine devam etti? — Muhterem miralay! Çok iyi hatır- ekalliyetlere mensup kimselerin sebebiyet (verdiği vakalara el koyduğumuz (zaman bize müdahale ediyorlardı. Hattâ, onlardan yakalanan maznunları bizden geri elr- yorlardı. Artık bu vaziyet böyle devam edemez, Türk pollal hem haksız (yere Türk halkın: tazyik etsin; hem de karşıdaki lere bir şey yapamasın. Bu şeralt daire- sinde asayişin idame ve muhafazası im «| kânsızdır. Şimdiye kadar Esat beyle (Balların birçok görüşmelerine şahit olmuş, on ların tercümanlıklarmı yapmıştım. Bu sonuncu mülâkat müstesna olmak üzere diğerlerinde daima mevrua da, vaziyete de hikim olan Ballardı. Benim için en tahammül edilmez zamanlarda bile Esat bey sabır ve tevekkül gösterir, daima lanmış gibi, İsmet, ineldi. Dudâkları- nı, kanatırcasına Isırdı, — İstemiyorum! İstemiyorum! İhtiyar kadm, gene soğuk soğuk: — Sus allahını seversen... Böyle si- nir buhranları, bağırmalar, çağırma- Jar istemem. Çocuk, bir şeyden şüp- helenmiyor, Meselenin farkında değil. | rinin içine baktı: Çok şükür ki böyle, Odanm bir köşesinde böyle usul u-| sul konuştauktar sonra, koridora çık:| tılar, Bir hemşire, İsmeti bir musluk başına götürdü, Yüzünü soğuk suyla yıkadı. Bir bardak suyun içine müsek kin damlatarak ona içirdi. — Metanetinizi kaybetmeyin, ha nımcığım! Sabrı elden bırakmayın an- cak bu sayede oğlunuzun hastalığı ile mücadele edeceksiniz. Ben de elimden geldiği kadar yardım ederim.. Dua da ederim., — Teğekkür ederim... Pakat oğlum o derece zayıflamış, harap olmuş ki. Yeniden bir hıçkırık. . — Ağlamayın canım.. Ah niçin baş langıçta mukayyet olmadmız? Niçin iyi bakmadınız.. Yoksa kat'iyyen böy- le olmazdı. On beş gündenberi satlie. cenbli haliyle dolaşmış. Bu da elbet. te onu harap ötmiş... vakarını muhafaza eder, bep sulh ve i- tilâf yolunu tercih ederdi. Onu hemen daima ihtiyar İngiliz kumandanının ar- zularına muvafakat ve mutavaat (oeder gördükt: âdeta içerler, içimden söyle - nir, dururdum. Fakat, bugün, ilk defa olarak İngiliz zabitinin karşısında başını (o kaldırıyor, sesini yükseltiyor, karşılıklı — şartlar i- leri sürüyor, Amiyane tabitile, kafa tu- tuyordu. Her zamanki sabır ve tabammülü be- Bi için için zedeliyen Esat beyin bugün kü enerjik halini zevkle seyrediyordum. Esat beyin bu sözlerini (olduğu gibi kuvvetini kaybetmekten korkarak ser* bir eda ile Ballara tercüme ettim. Onur takındığı tavır ve verdiği (o cevap beni daha büyük bir hayrete düşürdü. Ballar da o kadar değişmişti ki duy- âuğum hayret çok yerinde idi, Kolonel değil yabancılarla, kendi arkadaşlarile, kendi akranlarile clan konuşmalarında bile itirez ve münakaşaya tahmmaül e demiyen tâbiyette anut bir (o İngilizdi. Halbuki Türk polis (o müdürünün bu kendisi için biraz, biraz değil hayli acı olması lâzrmgelen sözleri (o karşısında hiç iğbirar eseri göstermedi. Hattâ, başını tasdik makamında sallıyarak söz lerimi dinledikten sonra birdenbire şu suali sordu: — Pekâlâ! Polis müdürü bey, şehrin asayişinin bozulmaması ve müessif va- kaların tekörrür ve tözayüt etmemesi için ne gibi tedbirler düşünüyorlar. Ve demin bahsettikleri itilâf (o devletlerine ait kuvvetlerin hangi şekildeki müdaha İelerinin bertaraf edilmesini İstyorlar.! Tasrih ederek bildirsinler. Esat bey bu suale karşı düşünmeden: — İstediklerim şunlardır, dedi ve a- zimkâr bir sesle devam etti; — Evvel, şimdiden sonra, İngiliz ve İtalyan polislerinin şehrin wmumi ha- yatile bütün alâkaları kesilmeli ve şehir de vukuz gelecek zabıta vakalarile alâ” kadar olamamlıdır. — Başka? — İstanbuldaki Yunan heyetine men sup Yunan jandarmalar: halk arasında dolaşmamalıdır. — Bunun sebebi? — Şebebi basit.. Halkı tahrik ediyor» lar. Birçok vakılar olabilir. Memleketi istilâya çalışmış bir düşman ordusunun askerlerini hâlâ görmeğe kim tahammül eder? — Pekâlâ! Başka bir şey? — Müsaade ederlerse bir iki şey da- ha söyliyeceği İsmetçik sağdan soldan teselli edici nikbin bir söz bekledi ama, nafile! Meded umar gibi hemşirenin gözle- — İyileşmez mi? İyileşmiyeoek mi” Hastabakter, başmı önüne iğdi: — İnsallah... Şu mektubu birlikte okuyalım: “Her gün gönderdiğin meltuplar için sana pek çok teşellöüür ederim Murad, Birkaç güne kadar İstanbulda görüşürüz. Yakacığa gitmezden evvel birkaç gün İstanbulda kalacağız. O zâman seni görmeyi umuyorum. Ld- kin bilmem beni tamyacak mısın? Kı- sa saman içinde öyle üzüldüm, öyle harap oldum ki, tanınmaz bir hale gel miş olmaktan korkuyorum. Peldket içinde geçen haftalar, bana ay, yil gi- bi geldi. Şakaklarımda aklar beliri verdi, Murad!,, Kapı vurludu. İsmet, yazdığı mektubuğ derhal, &- celeyle toplayıp kaldırdı. Karmakarı- şık bir halde çekmenin içine attı, — Girin... Kapının eşiğinde, Zehrn, intizamı bir! 22 bozulan sarı sırma bukleleriyle gö- rüldü, ' — Buyursunlar, — Şimdiye kadar şehirde vukua geler zabıta vakalarına İngiliz polis kuman danlıklarındaki mahkemeler bakıyor ve bu mahkemeler diledikleri hükümleri vererek bunları tatbik ettiriyordu.Şimdi den sonra bu usul kaldırılmalıdır. Çün- kü burada Türk mahkemeleri (o vardır. Onlarm vâğzifelerine tecavüz etmek doğ ru değildir. Binaenaleyh, bu polis mah- kemeleri şimden sonra yalnız itilâf dev letleri tebaasına ait işlerle meşgul olma is, Türk tebaasının işlerine en ufak bir şekilde müdahale etmemelidir. Kolonel Ballar, polis müdürünün tek» Milerini sükünetle dinliyordu. Hakıka- ten mantıksızlığın, haksızlığın, zulmün en gürel misali olan bu mahkemeler hak kındaki teklifine de muttali olduktan sonra gene sordu: — Teklifleri bu kadar mr? — Bu söylediklerim, benim derhal aklıma gelen esaslı noktalardır. o Tabit bunların teferrüatı da vardır ki bunları da ayrıca müzakere #tmemiz icap eder, Kolonel Ballar piposunu sigara tab- lasına bırakarak doğruldu. Düşünceli ve mağmum hali içinde çok yorulmuş gö rünüyordu. Ayağa kalktı, tekrar bana dönerek dedi ki: —Pekâlâ! Eğer, ben bütün istenilen şeylere razı olursam, idaremdeki itilâf polislerine şehirdeki nüfuzunu kullan- dırmazsam, kendilerinin istedikleri veç- hile bu nüfuzu mahdut bir sahaya inhi- sar ettirsem, Esat beyefendi, son bir iki gündenberi şehirde cereyan öden mü eesif ve mütecavizkürsne “vakaların ö- nüne geçer, asayişi temin ederler mi? Ben Türkçe konuşmaya başlamıştım ki Ballar eliyle susmamı işaret ederek şunları da söyledi: — Dur, sualim bitmedi. Eğer istedik- leri gibi biz geri o çekilirken bir şeye karışmazsak asayiş daha fazla bozulmaz mu? Esat bey kendinden çok emin bir ta- vırla: — Kat'iyyen dedi ve sözlerini şöyle bitirdi. : — Şahsıma ve emrim altında bulunan Türk polisi nam ve hesabına söz veriyo rum. Yalnız her şeyin bir o müstesnas vardır. Bunlar benim sözümde durmadı ğımı isbat edemez. — O halde bu esaslar üzerinde şahsan sizinle beraberim. Yalnız bir (kerede âmirlerimle görüşmemi (tabii görürsü- nüz zannederim. (Devamı var) İsmet, çekmeyi usulla kapadı. Bu çekmenin İçinde, Muradın göndermiş olduğu mektuplür duruyordu. “Her şaman, her yerde ruhan senin- le beraberim. Ah benim bir taneci- ğim! Elimden gelse de senin için bir şey yapabilsem... Bari yanında olup dertlerini beraber çeksem ve seni te- solli etseydim. ,, Bir buçuk aydanbri bu tarzdaki mektuplar, iki taraftan da, kargı)rklı yağıyordu. Murad, böylelikle. bütün ruhu ile, bütün manevi ve maddi mevcudiyetiy- le, İsmete ait olduğunu ispat ediyor. du. — Aman bari Zehra bü mektupla- tı görmese, bari o bir çeyin farkına varmasa,.. En fazla ona karşı mahcup olürdum.,,, Derhal çekmeyi iyice kapadı. Lâkin bir yaprak, - dün akşamki, - hâlâ, ku- rutma kğıdının üstünde duruyordu. “Denim o İsmetçiğim! Mektupların beni çıldırtıyor. Binirlerinin bu derece sobunu olmana bir türlü akıl erdire- medim. Sen kendi hakkında böyle mi kararlar vermelisin? Bu derece asabi- yelin sonu möraslenik olmaktır!,, (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: