12 Mart 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

12 Mart 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e me HABER — Aksam postam » LALE DEVRİNDE » SUREN BiR SUNNET DUGUND Yazan: Reşat EKREM İstanbullular, sazlı, hokkabazlı, işretli bir kam On beş gün, o beş gece sürecek olen Üünet düğünü 1132 Zilkadesinin 15 - e günü, yani 1719 Milâdi Gİ teşrinin yirminci günü başlı- p teşrinin y 8 3 Düğüne iki gün kala, üçüncü Ah- bar Şocukları ve bütün haem dairesile aber, yeni saraydan, yani Topkapı Min. düğün müddetince saray salarına tahsis edilmiş olan Tersane ilsorayına nakletti, — ozün, başdefterdar İle dört er- & dan bazıları Okmeydanına götti- * Hünkâr Otağının önüne, düğün es- yapılan bir “gümüş maşraba,, sadakası için 36 züra yani 27,5 met- . Yakın yükseklikte bir direk dikil. İkinciteşrin Ayının on dokuzuncu pe ikindiden sonra evvelâ sadrazam a las Mehmet Ağa, sonra, devrin | ileri gelen ricalinden sadrazamın | Şadi Tevkii Mustafa paşa, daha son- Ni zan İbrahim paşa, maiyetleri ile beraber Okmeydanma geldi- / otağ ve çadırlarına yerleştiler. Tik, denin on beşinci ve ökinci teş Yirminci çarşamba günü sabahı, Ya Ahmet, muhteşem bir alayla ve ve yanma şehzade Süleyman, *hmet ve Mustafayı alarak Kasımpa- Baki tersane sarayından oOkmeyda- Stağına gitti. Herkesin kolay- a düşünem'yeceği zevk ve safa sah- MM ritirek tam on iki yıl devam olan Lâle devrinin ilk büyük eseri de bu suretle başlamış ol- nt halifesi ve haseki ağa, serâ- 'leriyiş önde gidiyorlardı. U- Ahmedin sağında ve sölunda iş <£ esvaplariyle solaklar yürüyor. ğa, rikâptarağa ve diğer ig ağaları padişahı takip ediyor. Kızlarağası Beşir ağa, yedekçiler e geliyordu. Ni, 'ü Ahmet, Okmeydanında, sad- »,, » vezirler, ve diğer devlet erkânı giri ocağının büyük rütbeli za- Sik, arafından karşılandı. Otoğa gir- sonra, bütün bu zevatı, bay- İl tir, anlarında tatbik edilen teşrifata $ runa kabul etti. şt düğünün bu birinci günü, ve devlet erkânı tuvöletlerine itina etmişlerdi. fhtiyarlığına pa çıkıyordu / Lâle devrinde yapılar eserlerin den: Üsküdarda Üçüneti Ahmet çeşmesi sadrazam Nevşehirli İbröhim Paşanın sırtında İşymetli beyaz bir kürk, ve başında “kallâvli mutallâ,, vardı. Sadrazam kethüdası Mehmet ağa, milevveze ve yeşil atlas kaftan giymiş- ti. Tevkii Mustafa Paşa öle vezirler- den Hüseyin paşa oğlu İbrahim paşa- nm başlarında kallâvi ve sırtlarında di- van kürkü vardı, Altın ve sırma işlemeli ipekli kumaş- ların, nefis kadife ve atlaslarm göz alan renklerine, belletdeki murassa kemer- lerden, kılıçlardan, hançer kabzelerin- den akseden elmas parıltıları karışıyor- du. Bu kalabalığın içinde yalnız bir ki. şi, hazı Mehmet paşa adında ihtiyar ve mütekald bir vezir günlük sade kı- yalet ile bulunuyordu. Fakat sadra- zamn otağına geldiği zaman, İbrahim paşa, yerimden kalkıp karşılayarak bu ihtiyar vezirin de gönlünü hoş etmişti. Resmi kabulden sonra İbrahim pa- şa, kendi otağına gitti. Orada elbisesini değiştirdi. Sırtına sade bir şey giydi. Bu gırada, eski sarayın zülülü oğlan- Tarı, Okmeydanında bulunan o dev. let ricaline ve erkânma ve ileri gelen zevata kahve ve tatlı ikram ettiler, Bayram divanlarında olduğu gibi, yeniçerilere de bin tabla kadar pilâv ve zerde dağıtıldı, “Ve Uskuflu şeh- bazlar pilâv ile zerdeye öyle atıldılar ki mutbahta kapkacak temizleyicilere iş bırakmağılar.,, Bundan sonra, salrazamın malyetin- deki askerlerden seçilmiş neferler ayak bu yaya cirit oyunundan sonra, topçu neferlerinden otuz kadar tuhaf adam, kalenderane külâhlar ve İran rakkas- larınınkine benziyen acayip elbiseler» İe bir takım oyunlar oynayıp hünerler gösterdiler, Bu arada Ürerine altın yaldızlı bir kasır kurulmuş araba geçirdiler. Bu kasrın içinde Üç tanesi sazende, altı tanesi de rakkas olmak üzere altı tone büyük kukla, kuklaların da ellerinde deler vardı. Araba yürüdükçe, rakkas olan kuklalar dönüyorlar ve def çalı- yorlardı. Bunları, Mısır valisi Ali Paşanın bu sünnet düğünü için sureti mahsusada gönderdiği Hacı Şahin ile Hacı Meh- met adındaki ilç hokkabaz - canbazm marifetleri takip etti. Hacı Şahin, dü- ğünün ilk günü bir takım çember o- yunları gösterdi. Arkadaşının eline verip havaya kal. dırttığı bir çemberin içinden, uzaktan koşarak bir ok gihi atlayıp geçen bu usta canbaz, İki, üç çemberilen birden geçmek suretiyle maharetini tekrarla- dıktan sonra, bunlara, kendi beli kadar ince bir dizi çember ilâve etti Ve bir sıçrayışta dördünden de geçerek bu- günlük marifetlerine nihayet verdi, Bundan sonra, üçüncü Ahmet, vezir- lere ve devlet erkânına ziyafet verdi; üstü puşideli tablalarla yemekler çekil. di. Derya idi sofra, sahan kayık Eyler idi boğaz safası Fabrika bacalarından çıkan Zehirli dumanlar nasıl dağıtılıyor ? Yedi sene evvel 63 insanı öldüren hâdisenin esrarı çözüldü Belçikada Liyej civarında birçok fabri- kalar vardır. Bunlardan bazıları Obacala- rından zehirli dumanlar saçar. Bu dun- manlar sisli haval kırları o üzerinde uzun zaman kalır; ara sıra ölüm saçtıklar rı da vakidir. 1930 senesi Leşrinievveli- nin sisli bir gününde bu zehirli havayı teneffüs etmek yüzünden 63 adam ve bir. kaç yüz hayvan ölmüştü. Hâdisenin sebebi, birçok zaman, esrar. fı görünmüş ve ancak uzun sraştırmalar. dan sonra bulunabilmişti. Belçika hükâ- meti buna karşı çare aramak işini Liyej üniversitesine bağlı doktorluk o enstitüsü profesörlerinden Dotrebanda havale et- mişti, Profesör lâboratuyarında uzun ça- lışmalardan ve tecrübelerden © sonra çok basit bir çare bulmağa muvaffak olmuş» tar: Şubat ayının sonlarına doğru bir gece, kalın bir sis bütün şehri ve civardaki ova- yı tamamile kaplamıştı. Profesör, ovada tam 1930 yılı felâketinin vukubulduğu ye- re üzerlerine katran dökülmüş odun yı- ğınları koydurdu. Bunların fizerine, kap- lar içinde, çok masrafsız olan fakat pek uzun zaman şiddetli hararet neşreden ter- kibi gizli tuttuğu kimyevi bir mahlâl koy- du. Ateş yakıldığı zaman elle tutulacak de- recede kalın bir sis tabakası toprağa ka- dar inmişti, Sisi dağıtmağa kâfi gelmiye. eck gayet hafif bir rüzgir esiyordu.Ateş yakıldıktan on dakika sonra bülün sis ta- bakası yükseklere çıkmış ve tamamile da- Bılmıştır. Profesör tecrübesini bu kadarla bırak- mak İstememiş, yukarıya çıkan sıcak ha- va cereyanının yüksek (tabakaları dahi temizleyip temizlemediğini tetkik etmeğe uğraşmıştır. Tecrübelere iştirak eden iki asker) tayyare grupu ova Üzerinde muh- telif irtifada uçmuş ve en yüksek bacala- rın irtifmndan daha yüksek irtifada yani Hassa çeşnigirleri başı, bâyram di. vanlarında olduğu gibi, başında Mü- cevveze ve sırtında Üst kaftanı ile, dev- İet erkânınm otağ ve çadırlarında sof. raları “cennet ziyafetleri,, gibi donat- muştı. Sinilerin hepsi gümüş âdi. Lâal renkli peşkirler sırma işlemeliydi. Birinci sofra sadrazamındı. Tek ba- şına yemek yedi. Onun önünden kak kan sofra, ayni otağda oturan, fakat yeri bir perde ile ayrılmış olan ve gene tek başıma bulunan kethüdası Mehmet ağanın önüne götürülmüştü. İkinci sofrada davetlilerden Maraş valisi İbrahim paşa ile sadrazamın da- madı Tevkii Mustafa Paşa, üçüncü sofrada Anadolu ve Rumeli kazaskeri elendiler; dördüncü sofrada, birinci, ikinci ve üçüncü defterdar efendiler bulunuyordu. Yemekten sonra eski saray zülüflü. 150 mâlreye kadar olar havanın tamamile temizlenmiş olduğunu tesbil elmişlir. Tecrübesinden kat'l bir netice (almak istiyen profesör yakın bir fabrika baca- sının alevler (o İslikamete doğru zehirli duman neşretmesini de temin etmiştir. Bu ağır duman tabakası, © alevlerden çıkan sıcak hava tabakasile temas edince der- hal yükselmiş ve dağılmıştır. Bu tecrübelerden sonra, ba civarda bu- lunan bütün köylerin sisli havalarda bu usule müracaat etmesi kararlaştırılmıştır. Profesörün bulduğu usulün barp zaman- larında gaz bücümlarına karşı da muvaf- fakiyetle kullanılacağı umuluyor. Tecrübe- ler milli müdafaa vekâletinin tayin ede- ceği mütehassısların da iştirakile daha Reniş olarak tekrar edilecektir. ram ettiler, Öğleden sonra şiddetli bir rüzgâr etmeğe başladı, Üçüncü Ahmet şehza- deleri ile beraber tersane sahilsanayına döndü. Halk ise, kafile kale Okmey- danına dolmakta devam ediyordu. C& varaki kırlar, kurulan çaldırlarla muoz- zam bir ordugâh manzarasını andırı- yordu. İstanbul erkekleri, on beş gün sürecek olan, sazlı sözlü, cambazlı, bokkabazlı, ziyofetli, işretli bir kam. pa çıkıyordu « Adet ve an'aneye göre, sünnet düğü. nünün bu ilk günü, ziyafetten sonra başta sadrazam olmak üzere devlet ri- cali ve erkânı, üçüncü Ahmet ile şehza- delerine düğün hediyelerini sundular, Bu hediyelerin muhteşem listesi, ayrı bir fasıl teşkil edecek katline şayan: dik- kattir, eMmlar:—(zndTsencm sh shr shrdi she ” ng da şişmanca bir adam olmasına çok şık ve zarif giyinen ' Giridi oynadılar. Heyecanla seyredilen AU ANALAR EEG AE > de vapura gitmekten vazgeçtim kızım, Feridi de be. Sötürmek istiyordum. Ne o gitsin, ne ben. Acıyla bir ; karşılaşmak elbette daha iyi... Ben ihtiyarım, oda emen edebileceğimiz şüpheli... « dediğini işitti, Md kadın, kapıyı kapayıp da kendisini odasında yapayal. 'unca ferahlar gibi oldu. Avuçlarını yanan yanaklarma başını yere iğdi. Cilâll muşambanın parıltılı neredeyse tepetaklak duran kendisini seyredebilecekti. » Aksi de kendisini taklid etti, Böylece, sedef kakmalı #ilon masasının yanından geçerek gardrobun kapısını boyunca kapiıyan: aynaya bakmaya cesaret edemiyerek Koltuklardan birine oturdu. HAlâ avuçları yanakların. üstünü, kendini avutmak için bir haftadanberi Eetdirdiği, fakat hiçbirinden birer tek sayfa dahi okuya- kitaplar ve mecmualar doldurmuştu. Gözleri bunlarda düşünüyordu, Şimdi oğlu gelecekti, Ona vaziyeti tefer. anlatmalıydı. Babasından küçük yaşmda ayrılmıştı. O Sok bir şeye aklı eremezdi, Şimdi artık çocukluk çağın. tan kurtulmuş sayılırdı. On dört yaşı, hayatım hisli ta- 1 Dile sezmeye kâfiydi. 4. Küdım ellerini indirdi. Etekliğinin kıvrımları arasına İwye: “Ah diyordu. Artık Suad gelse de bu üzüntünün sonu Yiracaksa varsa... Sit beliren ayak seslerini dinledi. Yaklaşan sesler, oda a “$iğinde durdu. Sonra hafifçe kapısının vurulduğunu a İrİNİZ” demedi. Oğlunun Adetini biliyordu. Onm dalma Mar, le içeriye girmesi bir olurdu. Kapmın açılmadığını gö. EEE Pi # ERELAĞLİ Aç iniz, “dedi, Kan ape aralığından Fatma göründü. Mavi gözlerini kü. im yüzünden ayırmiyarak bir miiddet “— Gelsene... Ta bi, kliyen bir tavırla eşikte kaldr. li Yöziyy kızın kendisini sevdiğini, hattâ, birkaç saat a görmeden duramadığımı bilirdi. Bu sabah, saat öğ. halde, ne Sabiha dışarıya çıkmış, ne de Fatma gö- Şerbetler arada leb kirası!,, HABERİN EDEBİ TEVRİKASI: 15 Yazan: Masan Rasim Us rünmüştü. Oğluyla görüşürken, yanında candan birisinin bu. lunmasına ihtiyacı vardı. Bu yilzden onun gelişini, içten bir se. vinçle karşıladı. Bir baş işaretiyle çağırdı, Genç kız, kapıyı örtlükten sonra küçük hanımının olurduğu koltuğa kadar yü- rüyerek durdu. Gözleri dolgun görünüyordu. Onun bu içli ha. W Sabihanm gözünden kaçmadı: — Ne var kızım? Bir şeye mi canın sıkıldı? . diye osrdu. — Kendim için değil, sizin için sıkılıyorum küçük hanrmer- ğım. — Teşekkür ederim gözüm... Ne yapalım? Hayat bu... İnsa- nın başma hiç ummadığı, beklemediği zamanlarda türlü türlü seyler gelebilir. İş tahammül edebilmekte... — Size çok acıyorum küçük hanımcığım... Size ve Feride... Nasıl olacak, diyorum... Fatma birdenbire sözünü kesti.. Kapı vurulmuş ve içeriye Ferid girmişti. Bu ince uzun çocuk, boyu cihetinden de babasına benziye. cekti, O da böyleydi. — Beni istetmişsin anne... — Evet yavrum. Seni istettim. Azıctk şöyle başbaşa görüş. memiz lâzım, Fatma, Sabihanm “başbaşa” tabirinde kendisinin dışarıya çıkması manasını bularak kapıya doğruldu, — Gitme kızım... Senden gizli hiçbir şeyim yok Feride söy- liyecelr. Olsa bile sana itimadım var. Fatma küçük hanrmınn kendisine karşı gösterdiği bu ya- leri tekrar kahve; şerbet, gülsuyu ik- A YK > İL SIR NR (Sonu var) kılıktan büyük bir gurur duymuştu: : — Teşekkür ederim, küçük hanımcığım . dedi, — Gel söyle yanıma otur yavrum, Sabihanın oğlunu çağırış tarzı ona bütün bağlılığını gös- terebilecek bir inceliği taşıyordu. Ferid annesinin yanma © turdu. Sabiha onu hâlâ küçücük görüyor, uzun parmakları, nı siyah saçları arasında dolaştirırken hayatının en acı bir anı. nı yaşadığma kani bulunuyordu. Anne ile oğlun biribirlerine bakışlarıyla, nüvazişleriyle anlattıkları bu tatlı yakınlık Fat. manın içinde garib bir his halinde dolaştı. Sabiha bir müddet oğluna baktı... Sonra ber derdini unut- rauş bir halde: — Bugün seni dünden biraz daha iyi gördüm. Aferin yav. rum... Seninle hep benim uğraşmamı beklememelisin. — Her günkünden iyiyim, değil mi anne?... Daha da iyi ole. m, — İyi olman çin önce dikkatli bulunman, kendine çok, çok dikkat etmen lâzım. — Merak etme anne... — Nasıl, babanın bugün geleceğinden memmnunsun değil mi Fvid?. — Nasıl memnun olmam anne... Beni daha İyi bulsun diye sabahtanberi hep dinelniyorum. Demek oğlu, babasının kör geleceğini bilmiyordu. Bu feci hakikati kendisi söylemediği gibi, başkası da bildirmemiş ola- caktı. Bunu oğluna duyurarak birkaç gününü üzüntü içinde ge. çirtmediklerinden dolayı evdekilere içten bir minnet duydu. Sabiha düşüncesini hissettirmemek için önüne baktı. Bu arada Fatmanm başını arkasma çevirerek göz yaşlarını sildiğini gö. remedi. Fatma, kendini avutmak için, bir müddet önlüğüyle oynadı. Olmıyacağını görünce, kapıya doğru ilerledi, Bu sıra- da canmı yakarcasma dudaklarını ısırarak gözyaşlarının önünü almaya çalıştı. Sabiha, söze nereden başlıyacağını tasarlıyamıyordu. Ayağa kalkarak msnasız iki adım attı. Sonra dönerek: (Devamı var) di

Bu sayıdan diğer sayfalar: