4 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

4 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—S ga Seasiz, sedasız Atimovnoya gelmişı lerdi, Giyotin sehpasınm gölgesinde, sabırsızlıktan yerinde duramıyan bir adam, başçavuşu bekliyordu. Ah Ço ıf'âce'c sehpanm merdivenlerinden çıkarılmıştı. O, aşağıda, bir tarafta birikmiş arkadaşlarını, — Çinogoları görüyordu. Bunün tyi bir ibret dersi kil eğin! düşünen Şemmer, bü. Çinlileri tarlalardan toplamış, gi. inin bulunduğu yere getirmişti. lar Ah Ço'yu gördükleri zaman aralarmda bir fısıltı kopmuştu. Yanlı- 1 anlamışlar, fakat bu bilgiyi kendi- amışlardı. Bu beyazlar ga. unlardı. Onlarm kafasından ge- Ti bilmek zordu. Bir. masumun c 1 alacak yerde işte başka bir ma- sumun eanmı alıyorlardı. Ah Ço öl. müş, Ah Çov ölmüş, ne çıkardı? Ah Ço'nun başı kesilecekti. Onların hürriyete, vatanlarma kavuşmala. Tına iki seneleri kalmıştı. Patirtı odip başlarını belâya mi âokacaklardı? Giyolini Şemmer yapmıştı. Şemme- Tin elinden iş geliyordu. Ömründe gi- in görmemiş olmasına rağmen, “ransızların tarifiyle güzel bir giyo. tin meydana getirmişti. Bundan maâ- da cellâdlığını da Şemmer derüihte et tİ. Şimdi sanat eserini tecrübe ile meşguldü. İnsan boynu kalınlığırıda bir.muz a. Eacı giyotinin altmda yatıyordu. Ah Ço tecri büyülenmiş bir gözle 'dvı Alman, külçük bir çıkrı- Bi çevirerek giyotinin bıçağırıı sehpa- nn tepesine çıkardı. Sonra yandaki i. Nİ çekti. Bir anda düşen biçak muz ağacını ikiye bölüvermişti. — Nasıl işliyor? Bu smali o sırtada yar arma gelen | başçavuş sormuştu. Şemmer müftehi- rane cevab verdi: — Mükemmel, saat gibi. Bak gös- tareyim. Giyotini tekrar kurdu, ipi cekti. Bu sefer bıçak ancak ağacın üçte ikisini kesebilmişti. Başçavuüş kaşlarını çattı: — Bu giyotin işe yaramaz! Şemmer ainmda biriken ter danek. rini sildi. Sonra başçayuşa dönerek: — Ağırlığı artlırmak lâzım, dedi. Demirci ustasından on beğ kiloluk bir demir İstendi. Bu demir parçası gelince biçağı indirdi ve onu bıçağın | Üst kısmına rabtetti. | Büu sırada Ah Ço Başçavuşla ko - l nuşmak fırsatını bulmuştu: —— Hâkim Ah Çov'un kafasının ke- | silmesine kârar vermişti, diye söze başladı. Başçavüş sabırsızlıkla başını salladı. Önünde gidilecek on beğ mil . Tik bir yol, © yölün nihayetiride de in- €i tlecart Laflere'in güzel kızı Berta vardı. O hep onu düşünüyor, sabırsız: Janıyordu. Ah Ço devam etti: — Ben Ah Çov değilim. Benim adım Ah Ço. Gardiyan yanlış yaptı. Ah Çov uzun boylüdür. Halbuki - bakm ben kısayım. Başçavuş ona telâşlı bir göz attı. Yanlışlığı anlamıştı.. Kat'i bir sesle: — Şemmer! diye bağırdı. Şemmer, buraya gel! Şemmer bu çağrılışa işi bitinceye kadar aldırış etmedi. Sonra seslendi: — Giyotin hazır. Senin Çinogon ha. zır mı? — Bak bakalm bir defa, kafası ko- Bilecek bu Çinogo mu? Şemmer şaşırmıştı. Birkaç saniyo ftors, ters küfretti. 'Kendi elleriyle yap- MARKIZ DÖ POMPADUR — ————— | şeylerdir. Ve inanın bana ki m İhsanlar gayet aedır. edeceksiniz? Kimsiniz, siz? musunuz? Kardeşim misiniz? * tığı ve nasıl işliyeceğini pek merak ettiği giyotine baktı. Sonra başçavuşa döndü: — Buraya bak! Bu işi tehir edeme, yiz. Bu beğ yüz Çinogo tamam üç sa- attir bekliyor. Daha fazla vakit kay- bedemem. Bu igi bitiriverelim, geçsin Ölecek olan Çinoğgo değil mi? gideceği on beş millik yo. ayetinde bekliyen — güzel kızı düşündü. Kendi kendine mücade- le ebiyordu. Alman ısrar etti: — Bu iş anlaşılsa bile kabahati atacaklar. Fakat anlaşılma- âm yok. Ah Çov gidip de söy, l 'ecek ya! — Kabuhat Kruşonun olamaz, Gar- diyanın olmalı, — Daha iyi ya! Bizi yakâlıyamaz - lar, Bir Çinliyi ötekinden kim ayırt e. debilir? Bunları fransızca konuşuyorlardı, fransızca bir tek kelime bile bilme - mekle beraber, kendi mukadderatmı konuştuklarını biliyordu. Asıl kararın başçavuşta olduğunu —da sezmişti. Gözleri onun dudaklarına takılı kal- mıştı. — Pek Alâ! Dayan gitsin. Alt tara. ft bir Çinogo! — O halde giyotini bir. defa daha tecrübe edeyim. Şemmer muz ağacmı giyotinin al- tıma sürerken, Ah Ço “sakin yolun yolculuğu,, ndan parçalar hatırlama -« ya çalışıyordu. Aklıma “makul yaşa,, düsturu geldi. Fakat bu, burada kabil tatbik değildi, Yaşıryamıyacaktı - ki, Dostum Benim- larına ve ihtiraslarına rağı lâmlamamağa imkân yoktur. Çinago M: Jack London ölmek üzereydi. Tkinel olarak aklmnâ “kin ve adaveti unut,, düsturu geldi. Iyi ama, unutacak kini, adaveti yok. tu. Şemmer ve diğerleri bu işi vazi- feten yapıyorlardı. Bu, onlar için pa- muk tarlasındaki İş gibi yapılması 14. zımgelen bir işti. Şemmer ipi çektiği vakit Ah Ço “Sakin yolun yolculuğu,, kitabınt u- nutmuştu. Bir gimşek süratile inen bı- çak ağacı ikiye bölmüştü, Başçavuş sigarasmı yakarken; — Çok güzel! diye mırıldandı. Şem. mer bu methten hoşlanmıştı. Tabiti diliyle Ah Ço'ya hitap ederek: — Haydi bakalım, dedi, — Fakat ben Ah Çov değilim. — Sus! Ağzını açarsan kafanı kıra- | FTm, Ah Ço susmuştu. Onu sıkı sıkı tah- taya bağlarken sesini çıkartmadı. İp- ler o kadar sıkı bağlanmıştı ki, canı yanıyordu. Şikâyet etmedi. Bu acı çok devam etmeyecekti. Şimdi bağ . Tandığı tahta ufk? bir vaziyete indirll- meye başlanmıştı. Gözlerini kapadı. O Anda bahçesi aan bir defa daha gözü- nün önüne gelmişti. Sanki bahçesinde oturuyor gibiydi. Serin bir rüzgür & siyor, ağaçlardaki Çımgıraklar şıikır . diyordu. Kuşların cıvıltılarımı İşiti - yordu. Bu sirada tahtanm durduğunu, bir yere dayandığını hissetti, Vücudunun muayyen kısımlarındaki tazyiklerden arka üstü yatırıldığını anladı. Gözü- nü açtı. Tam tepesinde, güneşin ziya. &1 altında parıl parıl yanan bıçak dü. ruyordu. İlâve edilen ağırlığa gözü ta- kıldı. Şemmerin attığı di erden ĞY Gözü TÜT MARKIZ DÖ FOMPADUR sani neş'elerden bahsedelim. sizin gibi, bulunmaz, nadir bir mizacı, nen kralı se- ::mmnr.:.._._.-——-:—.:' bETKEYEŞtı. 'T D RTYARA vAŞÇAYU şun sert kumandasını duymuştu. Ah Ço alellde gözlerini kapadı. O bıçağın düşmesini görmek istemlyor- du. Fakat onu hissetti... Bir uzun sa. niye. Ve o saniyede Krugoyu ve onun söylediğin! hatırladı. Krugo aldanmış- tı. Bıçak gıdıklamamıştı. Ahı Ço ölme- den evvel o kadarmı düşündü ve bildi. —BİTTİ- TELEMİ DDT Diş Doktoru Necatı PAKŞ$ Hastalarını hergün sabah aaat 10 dan akşam 19 a kadar kabul eder. Salı ve cuma günleri saat 14 ten 18 & kadar parasızdır. B Adres? Karaköy Tünel meydanı, Tersane caddesi başında No, 1/2 $i mı:z::::“_..—'mwmımı_i DOKTOR Necaettin Atasayun Her gün sabahları sekiz buçuğa akşamları 17 den 20 ye kadar Lâle H tayyare apartmanları ikinci dalre 17 numarada hastalarını kabul eder, Cumartesi günleri 14 den 20 ye ka dar hastalarını parasır, Kurun, Ha ber okuyucularım daküpon — muka- bilinde muayene eder, Tolef; 23 DAHİLİYE MÜTEHASSISI Dr. Hüseyin Usman Lâleli Lütüf apartımanı 4 - 7 ye kadar Telefon: 22459 D3 Madam, Sont, bu sözleri delikanlının başını Önüne eğen tatlı bir otoriteyle söyle- dikten sonza omuzlarını silkerek ilâve ettiz — Fakat nereye gittiniz?.. Böyle acele nereye koştunuz, sualime hâlâ cevap vermediniz!. — Bunu size galiba söyledim; evime dönüyordum.. — D'Assasi. — Köntl. — Yilan söylüyorsunutr. söyleyeyim? Doğru Şaaj köprüsüne gidiyordunuz!. , Şöralye ürperdi ve konta dehşet dolu bir nazar atfetti. — Yanlıyorsünuz, diye kekeledi.. — Yanılmıyorum!.. Asli bir. kalbe malik olduğunuz için, aefil bir intihar için kılıcınızımı kullanmak istemediniz! Bunun üzerine, evvelâ kendi kendinize şöyle dediniz.. Odama dönüp kafamı bir tabanca ateşiyle parçalarım!.. — Mösyö! Mösyöl Siz kimsiniz? Ne. siniz?. Kont devam etti: — Fükat sonra bunda muvalffak ol- mamaktan, yüzünüzü karma karışık et- mekten korktunuz! İşte 0 zaman Sen nehrini düşündünüz. Köprüye gelinir, Parmaklıktan aşılır, suya atlanır ve me. sele halledilir! İşte hakikat, d'Assas!. Şövalye Heyecan ve dehşet — içinde soluyordu. Yanan gözleri boşu boşuna, kendilerini serinletebilecek göz yaşla- rınt bekliyordu. Mustarip çehresini, kendisine bu şe- kikde hitap eden'adama doğru kaldırdı ve haşin bir ümitsizlikle: — Öyle olsa bilet.. Çok ıstırap çekti- Eim için kendimi öldürmeğe karar ver. diğim zaman, beni bundan siz mi men- [ le, ebedi sükünuüm arasına hangi hakla giriyorsunuz ?. Kont dö Sen - Jermen büyük bir cid. diyetle: — Olacak bir şeye, hiç kimse mâni o- lamaz, dedi. Sizi ölümden kurtarmağa çalışırsam, ölüm saatiniz Çelmemiştir, demektir,. Bara dostunuz mu, kardeşi- niz mi olduğumu soruyorsunuz.. Ben bütün bunlardarn daha fazlayım! Ben bir insanım ki, size, merhamet ediyo. rum, çünkü siz, sonsuz bir merhamete müstahaksınız! Hangi hakla müdahale ediyorum? Bilen bir insan hakkiyle! Be- geri ihtirasların ademine nüluz eden, Gölümü dehşet içinde bırakarak hayatla karşı karşıya kalan bir insan hâakkiyle! Kont böyle konuşurken değişiyordu. Çehresini bir nevi saf ve sakin bir haşmet socıyordu. Şövalye ona, dehşete yakın bir haye ret ve muükavemet edilmez bir hürmetle bakıyordu. Sen * Jermen devam etti: — Kendinizi niçin öldürmek istiyor. sunuz, d'Assas? Eğer sir basit tabiatli we o nisbette basit ahlâklı bir insan olsay dınız, size ümit etmenizi söylerdim; si- ze şunu isbat ederdim ki kral, kendi- sinden başka kimseyi sevmiyen bir hod. kâmdır; Jana kargı olan aşkı çabucak sönecektir ve o zaman siz bu zavallı kadının kalbinde yegâne teselli olarak kalacaksınız! Fakat bütün bunları size söylemiyeceğim, d'Assas! Size sadece yaşamanızı söyliyeceğim, çünkü hayıt haddiratinde güzel bir şeydir. Dünya- da tedavi edilemiyen ve tehlikeli olan bir tek şey vardır! Ölüm! Bundan haş- ka her şey tedavi edilir ve tedavi edil- melidir, hattâ sizin hissettiğiniz en ha. kiki, en derin aşk bile!., D'Assat ümitsiz bir hırçınlıkla başı- mr salladı: — Bana böyle söylüyorsunuz, ;uııkıl Jan sarararak sordu: — Sonra?, — Sonra. Kraliçe!.. — Sonra? — Sonra, bu kadart. , — Demek ki kont, ancak kral've kraliçeye aezı tazimatı haklı görüyor- sunuz, öyle mi?. — Evet, madam.. — Fakat siz. bu arzı tazimatı bana da gösterdiniz!. Ben kraliçe değilim kil. Sen - Jermen soğuk ve sakin — bir sesle: — Ehi., dedi., le, olacaksınız . Jan kekeli — Mösyö! Mösyöl Ne demek isti- yorsunuz?. Kont alçak ve seri bir sesle göyle de- di: — Ancak olacak şeyden bahsetmek istiyorum, madren! Madam dö Şatoru, pekâlâ kraliçe oldu!.. Diğerleri de öy. kel Ve Sen - Jermen, birdenbire tavrını değiştirerek ilâve etti: — Ah, dikkat edin, sakının, yavrum, bu cidden hazin bir kraliçeliktir.. Ve hele size, sizin güzel zekâniza ve asil kalbinize lâyık değildir. Size demin, hükümdecları görünüşte hürmet, haki- katte ise merhametle selâmladığımı söy- Temiştim. Zavallı kraliçe Mari bu mer- hamete lâyıktır.. Bir gün bu merhâmete Tâyık olmaktan sakının! Kalbinin en mahrem sırlarını açıkça okuyan bu adam karşısında, dehşet içinde kalan Jan kekeledi; — Susun, mösyöl, Yalvarızım size, susunl, , — Pekâli! Artık sizin hükümdarlığı. nızdan bahsetmiyelim.. Sizin mizaçları- nıza daha uygun ve size daha lâyık o- lan, daha hakiki, daha derin, daha in- Henüz değilseniz bi- ancak aşk, âlicenap ve saf bir ruhun fe- dakârlık ve sadakatine istinat eden bir aşk cerbetmeliydi! Size tekrar ediyo. rum: Saakletten veya hlikümdarlıktan birisini intihap etmelisiniz.. Hüküm- darlığı size on beşinci Lüi takdim edi- yor. Jan düşünceli bir tavırla sordu: — Ya saadeti?, Kont: — Bakın!. « Dedi ve gözleriyle Jana doğru İlerle. yen gövalye d'Assası işaret etti. Ayni zamanda, bu esrarengiz şahai- yet, dehşet ve heyecan içinde titreyip kalan genç kadını yalnız bırakarak, da. vetliler kalabalığı arasında kayböldu. Jan tatlı nazarlarını, kalbinideki bü- tlin prestişi gözlerine aksetmiş olduğu hülde gülümsiyerek kendisine gelen şö- valyeye kaldırdı.. Evet! Bu yâkışıklı genç erkek orlu hakikaten, bütün mevcudiyetiyle, bü- tün heyecan ve ateşiyle Beviyordu!. Jan: — İntihap etmek! Saadet!.. Diye muırıldandı ve şövnlyeye elini uzatmağa hazırlandı. D'Assasın kalbini gaşyeden bir ifadeyle ona bakıyordu.. Artık hiç bir hiasini gizleyemiyecek bir Hükümdarlık! e, Balonda, şiddetli — bir hareket duyuldu.. Ve binayı sorsan ses. ler yükseldi: — Kral!.. Kralt.. Yaşasın kral!., Kalabalık, Janla şövalyenin arasın- dan, sür'atle, şiddetle geçti, onların her birini bir tarafa geriletti. Jan, kalbi hız- da, dehşetle çarptığı halde, dimdik doğ- rulmuştu.. Bu anda, krala karşı aşkı haricinde, ber şeyin boş okluğjunu anladı: Saadet, sadakat, mertlik, saflık, artık bunların hiç biz kıymeti yoktu. — Ma- ö B ei SÜÜĞ T

Bu sayıdan diğer sayfalar: