21 Mayıs 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

21 Mayıs 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MER işler yolunda kumandan, 74 çeviren F.K kilometre için benzin var Jertrild büyük bir kuvvet sarfede . rek yüzünü etekliğinden kurtarmış, elleri ileriye doğru uzanmış, bağırı - yordu: — Danyel! Sevgilim gitme! Ölümü- Be gidiyorsun. Gidersen ölüm muhak- kak! Allah aşkına geri gel! Fekat tayyare molörünün gürültü- sü onun sesini boğmaktadır, Genç kız yerinden fırladı, sahaya doğru koş. bu. Geç kalmıştı, tayyare sekmeğe, havalanmağa başlamıştı bile... — Imdad! İmdad! Dizleri üstüne düştü, son defa inle, di; — Danyel, sevgilim! İzenştaynverkede şimdi herkes ayak üstündeydi. Düdükler ötüyor, 77 mili metrelik toplar gürlüyor, projektör. ler gökyüzünün karanlığını yırtıyor . lar. Fakat çılgmes firara, bu, bey- hude bir mukabele; Nozey ile Benua. yı götüren tayyare zulmet içinde or- tadan kaybolmuştur. xv 57 modeli, iki kişilik harp tayyaresi Fransaya doğru uçuyor. İstikamet: Cenubu garbi, İrtifa: 4000 metre. Sü- rat: Saatte 350 kilometre. Benzin se- viyesi dolu. Mühendis önündeki âlet- lere göz atıyor, her şey yolunda, mu- vaffak ulmamaları için hiçbir sebep | yok. Motör gayet muntazam işliyor, Iv Nozey, tayyare telefonile Benua- ya sesleniyor; — İşler yolunda kumandan, 1400 kilometre, için henzin var, En çök iki saat sonra Fransadayız. Benua cevap veriyor: — Bravo! Ne muzafferane dönüş. Kolonel kim bilir ne kadar sevinecek, Hele babanız? Sizi kucaklamak isterdim. Delikanlı gülümsedi. Dakikalar ona saat gibi gelmektedir. Karanlıklar İçindeki bu uçuş me zaman bitecek? Motörün kuvvetile tayyare başın. dan kuyruğuna kadar titremektedir. Hiç rüzgâr yok, süratlerini bu sayede kaybetmedikleri için vakit kazanmış oluyor, Nozey bir rliyada gibidir. Bir buçuk saat sonra Fransada, Alsasta tayyareyi yere indireceğini düşünü- yor. Şimdi saat kaç? Gece yarısına on dakika var, Ne kadar da yavaş gidi. yorlar, saatte 350 kilometre onun Sa“ bırsızlığına göre ancak bir kaplum- bağa sliratidir. Ne zaman Fransaya | /Jabeş fmparatoru Hale Seldsiyenin torunu ve Ras Dastanın oğlu prens Dasta Londrada, on yaşından aşağı çocuklararasında yapılan bir koşuda birinci gel. varacaklar? On dakika daha geçti. 7 Birden motöre bir çılgmlık arız oldu. Bes değişmişti, bir coşuyor, sonra ya- vaşlıyurdu. Tayyare sarsılmağa baş- lamıştı. İv Nozay gazı kesti, benzin makineye az gelince motör, krizi ge. çen bir saralı gibi, birden sakinleş. mişti, Benus endişelenmişti, mlihendisin omuzuna dokunarak tayyare telefoni le sordu; — Ne ölüyor? Pilot cevap vermedi, omuzlarını kal dırdı. O da ne olduğunu anlayamıyor, Gözlerini dikmiş, karanlığı yararak ilerisini görmeğe, muammayı hallet. meğe çalışıyor. Pervane mi? Dehşet içindedir. Anlamış olmaktan korku- yor. Pervane kumandaya itaat etme. mektedir. Yavaş yavaş motöre tekrar hız ver. di. Makine kumandaya sadıktır, sü- ratlendi, Fakat pervane hep ayni sl. ratle dönüyor, motörüin süratine tabi Nozey biraz daha çalıştı, sonra her şeyl bıraktı. Gözleri irtifa âletine di. kilmişti: 4200 Tayyare inmeğe başlamıştı. Benus haykırdı: — Ne oluyor? pe — İniyaruz, — Sebebi? — İzenştayndakilerin bir oyunu herhalde, Pervane, motöre itaat etmi- yor, Motörden ayrıldı, nasıl oldu bil mem. Otomatik olarak sanırım. Ya- pacak bir şey yok. Mecburi iniş ve yer müsait değilse parçalanmak.. Hapı yuttuk! — Sakin ol küçük, Plâne uçuş yap, vakit kazan. Stabilizatörünü işlet. Kurtulacağız. Cesaret! Stabllizatör! Sahi! Şaşkınlıkla No- zey onu unutmuştu, Ümitle titriyerek stabilizatöre kumanda eden manivelâ- ya yapıştı. “Bravo! Keşfi onları kur- taracaktır., Manivelâyı çekti, Eyvah! Manivelâ hareket etmiyor. Almanlar bu ihtimali de düşünerek tedbir al mişlar, Tayyare alçalıyor, irtifadan 800 metre kaybetmiş bulunuyorlar. Nozey bağırdı: — Stabilizatörü de işlemez hale ge tirmişler. Benuanm sesi, korkunç bir soğuk kanlılıkla mukabele etti; — Ya? O halde gazı kes küçük. Ölü- mün geldiğini işitelim bari! (Devamı var) a NŞ ünü» M.S. Mahpuslara acı göz yaşı döktüren destanlar ve mâniler 10 — Arpalar evlek, evlek (düz güneş) Dadandı kara leylek Dolaştım Şamı, Bağdadı bulamadım Kışı burada kışladık (düzgün 44). Yazın ayırdı felek! O devrin bapisanelerinde, en çok ci- Buna bir başka sese cevap verirdi: Bu yollar pınarın yolu Bu şehre giden geli dolu Desti kulpun kırılam Yaralı yarimin kolu! Fakat bunlar, genç kızların (Hidrel les) sabahı kısmet çömleğinden çıkar- dığı nişaneye karşı okudukları (mani) lerden olduğu için çok makbul değildi. Bu kabilden (mani) leri bir boşlangıç olmak üzere okurlardı. Ası makbul ve mergup ölyan (mani) nevii, o devrin (semai kahveleri) nde okunanlardı. Bunlar bu cinsten (mani) lerde nükte ye itina edilir, söylene söylene iptizale uğramışlar okunmaz, yenden tyduru- har, söylenirdi. Hetta, müsabakalar yapılır, iş ildiaya biner, hakem heyeti karşısında imtihana çıkı- lir, söylediği (mani) ler içinde en ori- Jinal nükte yapan üstün sayılır, öteki (mat) edilmiş sddolumurdu. Ve netice- de kazanana mükâfat verilirdi. Bu nevi (mani) lerden birkaç misal Adam aman mâniler: Ne yaraşmaz güzele illâ al sar.. (mâniler) Adam aman mâniler: Def elde yârim okur benim için (mâniler) Adam aman (dertli koyun): r çed a Bu sevdayla ölür isem adımı (Dertli koyun)? .'. " . . . . . . Adam aman (yara savar)? Ne benden dert eksilir, ne dilden (yara savar) Bütün kuşlar içinde süt veren (Yarasa, var) Mae a ed Adam aman (Yar azarlar); Hep attıkça şeş gelir muvafık (yâre zarlar) Bir taraftan İl sitemi, bir taraftan (Yar azarlar) NM e ed, Adam aman (yâr asar): Hekim isen bak nabzıma, cerrah isen (yara s9r) Beni kimse asamaz, &sar ite (gür asar) gi ee Adam eman (düz güneş); Bu ne hikmet Yaradan, gece ay, gün | min ederlerdi. nal vak'oları söyilyen, yaşatan destan- lar okunurdu. (Mektepli Atıfı) 1 (Yor- gancı Sadık) destanları birer cinayet vak'asını havi olduğu için çok rağbet kazanmıştı, Hele (Karabulut destanı)- nm Şu; Sürüne sürüne vardım ileru (Çolak) ın kahvesine ileri doğru Kapandım orada yüz üstü gayru Kesildi dizimde tâbü tüvanım!. Parçası okunurken hıçlara hıçkıra ağlarlardı.. Hele (Bedi) in destanların. daki şu: İsmim Bedi idi, yaşım yirmi altı Telef oldum, gittim destanım kaldı Valdem de o gün mektup yolladı Bilmezdi bir evlâdı gitmiş bir yana! Kıt'asını dinlerlerken acı acı göz yaş” ları dökerlerdi. Hapisanede okunan destanlar içinde daha bir çokları vardı. Mahkümlar bun- ları okuyup dinliyerek ağlarlar, güler- Ter, kendi rüyet zaviyelerinden dünyayı görerek düşüncelerine dalarlar, kendi- lerini felsefeye kaptırırlardı. Dünyayı mantık ve felsefe zaviyesin- yen (Vasıf) adında ümmibir şairin (Nasihat destanı) çok okunurdu, Halk inançlarından bahseden bu destanda, islâm akidelerinin bazıları incelenmiştir. On dokuz kıt'adan ibaret olan destanm içinde: Verir nasibi Rezzakıilem Getirmiştir seni dünyaya madem Fırsat var iken çalış be âdem Tevekkül olun lütfu kassama!, gibi insana akıl öğreten, skolâstik bir felsefe terennlim eden parçalar vardır. Ve diğer kıtalarında da avama mua- şeret adalx, ve (marifeti nefs) dersi vermek İstemiştir. (Yetmiş iki buçuk millet destanı), &vamm dünya Üzerinde (72 buçuk mil. let) olduğur inancını kuvvetlendiren mi zâhi bir manzumedir. Ve destanda 72 buçuk milletin şiveleri taklid edilmiştir. Bunlardan başka, Şirketi Hayriye ve bugünkü (Akay) m ceddi ekberi olan (idareli mahsusa) hakkında yazılmış destanlarla, eski Beyoğlu ve Hocapaşa yangınları hakkında yazılmış destanlar da okunurdu, Fakat, en çok okunan- lar yukarıda da işaret ettiğim gibi- tina destanlarla, mizahi vadide yazılan destanlardı, Mahpuslar bunlee: sazla çalıp okurlarken, gülme ihtiyacını tat- (Devamı var) miştir, A A NE 2 ME 300 A OX GE GR Xİ ERDEN li amalır, bir insanı da Üç kelime ile tasvir ediverirdi. En göze çarpan vasfı da düşüncelerinde, hükümlerindeki serbestlikti; bunun, benim görüşlerim üzerinde hiç şüphesiz büyük tesiri ol. du. Yedi yaşımdan on yaşıma kadar edetâ onun ceblerinde ya. gadım; ben onun yanında olmağı nekadar seversem o da beni yanma çekmeği o kadar severdi, Onun beni, benim onu her- kesten fazla sevişimiz annemle onun arasında bir hayli kavgaya sebeb oldu. Bir hissi alevlendirmek için de en iyi çare, tazyikm buz gibi rüzgârı değil midir? Merak denilen yılanm kıvraklığı ile kapılar arasında kayarak yanma gidebildiğim zaman: “Sen misin küçük maskara7, derdi, Sevildiğine memnun, ömrü. nün kışımda bir güneş şulesini andıran saf muhabbetimden boş. lanırdı. Akşamları onun dairesinde neler olurdu bilmem ama her- halde çok gelen vardı; sabahleyin syaklarımm ucuna basa. rak, acaba orası da aydınlandı mı diye dairesine gittiğim za. man salonun eşyasını darmadağın bulurdum: oyun masaları ku. Tulmuş, yerlere tütün dökülmüş... Bu sulon da odanm eşyasm. daki Uslüb ile döşetilmiş; kanapeler, koltuklar tuhaf bir biçim- de; oymalı tahtadan yapılmış, ayaklar geyik eyağı şeklinde, İnce bir zevkle alçıdan işlenmiş çiçek girlandları, aynalar ara- sında yılankavi dolaşıp bir fisto gibi aşağı dökülüyor. Konsol larm Üzerinde Çin saksıları var, Büyük annem edalı bir esmer olduğundan dairesinm renklerini de ona göre intihap etmiş Bu salonda, çocukken gözlerimi hayli oyalamış olan bir yazı masası buldum; üzerine oymalı gümüş kaplanmış: bunu büyük anneme Somellini adında hir Cenevizli vermiş. Masanm dört tarafma, dört mevsimin muhtelif işleri resmedilmiş; her tab- loda kabartma yüzlerce ınsan var. Hem zekâsı, hem de güzelliği ile XV inci Lul sarayı ka- dmlarınm en meşhurlarından birinin heriminde, hatıralarımı Nurullah ATAÇ iz Çeviren : birer birer kurcalıyarak, iki saat bir başıma oturdum. 1816 da, bir gün içinde beni ondan nesil ayırıverdiklerini bilirsin. An. nem: “Hadi, git de büyük annene veda et,, demişti. Prenses hayret etmedi, hattâ görünüşte tamamiyle lâkayttı. Beni her zamanki gibi karşıladı. “Manastıra gidiyormuşsun, yavrum! Orada halanı göreceksin, çok iyi bir kadındır. Senin feda edil memen için Jâzımgeleni yapacağım; müstakil yaşayıp İs- tediğine varman kabil olacak,, dedi. Altı ay sonra öldü; vasi- yetnamesini eski dostlarınm en sadığına, prens dö Taleyran'a vermiş; o da, matmazel dö Şarjböf'ü ziyarete gittiği bir gün bir çaresini bulup bana: “Büyük anneniz sizin rahibe olmanıza kat'iyyen razı değildi.. diye haber göndermiş. Ergeç prensi gö. rTeceğimi, onun bana daha baska şeyler söyliyeceğini ilmid edi- yorum. İşte böyle, güzel meralim! eve geldiğim zaman beni karşı» Iryacak kimse bulamadim ama sevgili nineciğimin hayali beni teselli etti, Hatırlarsın ye! seninle biribirimize evimizi ve bü. tün hayatımızı, en küçük noktalarma varmeaya kadar anlat. mayı sözleşmiştik; ben hemen sözümü yerine getirmek İçin masamm başma oturdum. Sevdiğimiz bir kimsenin nerede ve nasıl yaşadığını bilmek ne tatl: şeydir! sen de bana etrafında” ki her şeyi, en küçüğünü de, hattâ büyük ağaçlar arasmda gü- neşin nasıl battığını da unutmadan anlat. 10 İlkteşrin Eve öğleden soura saat Üçte varmıştım. Beş buçuğa doğru Roz, annemin geldiğini haber verdi, hürmetlerimi takdim için hemen aşağı indim, Annemin dairesi de bizim pavyonda, 80- kaktan girilince #ik katta. Ben onun üzerindeki katta oturuyo. rum, gizli merdivenimiz bir, Babam karşıki pavyonda oturu- yor; fakat bizim tarafta büyük merdiven bir hayli yer işgal ettiğinden onun dairesi bizimkilerden çok daha geniş. Burbon hanedanmın tekrar devlet başma avdet etmiş olmaları dolayısi- le babamla anneme, mevkileri feabı birtakım vazifeler terettüb tüb etmiştir; fakat buna rağmen yine ilk katta oturup misafir kabul edebiliyorlar, babalarımızdan kalma evler o kadar büyük. Annemi salonda buldum, oradada hiçbir şey değişmemiş. Annem giyimliydi. Ben, merdivenden adım adım İnerken, ba. na pek annelik etmemiş ve sekiz sene içinde, şu bildiğin iki mektuptan başka bir şey yazmak ihtiyacmı duymamış olan o kadından acaba nasıl bir muamele göreceğim diye düşünüyor- dum. Kendisini gercekten sevmeme imkân mı var? sahte mu. habbet göstermeyi de haysiyetime yediremedim; bunun için budalaca bir rahibe hali takmıştım, içimden de hayli sıkılr. yordum. Fakat bu sıkıntı çabuk geçti. Annemin muamelesi son derece sevimli oldu: bana sahte bir şefkat göstermedi ama öyle soğukga bir çehre de takınmadı; bana bir el kızı diye bak, madı ama sevgili yavrusu diye de bağrma basmadı. Beni, san- ki bir elin evvel ayrılmışız gibi karşıladı, en yakm, en samimi bir ahbeb #ibi hareket etti; benimle, yetişmiş bir kadınla ko- nuşur gibi konuşup alnımdan öptü. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: