1 Eylül 1929 Tarihli Hayat Dergisi Sayfa 19

1 Eylül 1929 tarihli Hayat Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

r kere yığılıp köca- e şen- Kalbi Romana kederle içini çegerek: — Ya elemliler yardımcısı Mer- yem! Bir insan nasıl böyle ölüverr? diye söyleniyordu Gidip gelizordu; aklı perişan ol- muştu; b.zler Di kocasııın karnına koyuyor, sonra ısıtıp ayaklarını uğuş'uruyordu. Bi halecanla içini çekerek yatağın önünde durakalıyor, ellerini kavuşturuyor oOve kocasısını sessiz göz yaşları arasından seyredi- yordu. Meryem Ana kandilini yaktı, diz ktü ve adaklar adıysrak dua etti. Hakat akşama doğru onun hâla uyan- im görünce gece ölüyü beraber beklemek içi birini çağırmağa gitti. pan kapayıp çıktı oOove ırmak boyunca mahzun © taraflarda oturan ve bir çok hastaları iyileştirdiği söyle- nen ihtiyar zencinin kulübesi yolunu tuttu. Zenci evinde idi; kapının önüne oturmuş, piposunu tüttürüyordu. Uzun karışık beyaz sakallı, rü buruşuk, küçük iy eri kan çanağına ben- ziyen bu adamda yırtıcı bir hayvan hali vardı; kendi memleketinden ge- tirdiği acp bir çalgıyı çalarak bir şar- kı söyliyordu. O zamanlar nemli, siyah, güzel şehvetprest icinde bir tek başına ya- şamasını seven bir > gibi ininde yaşat ihtiyatsız e kendi önün- den geçmesini bekl r Bu büyücü çıplak e korkunç manzarası ile o kadar çirkindi ki Ro- mana onu görünce KE geri dön- mek ist di. Fakat z ardım ederse kocasının belki EE “dirileceğini dü- şünerek cesaret buldu ve iradeli bir tavurla kapıyı açıp Afrikalının Karşı- sına çıktı. — Akşamları hayrolsun , Adao amca! Zenci başını kaldırdı ve onun göz- lerinin e bakarak: 1 hel dive acip sesler çıkardı. n. gelip bana yırdın eder misiniz? Sahyra ölü gibi yatıyor.. Bir türlü kendine gelemiyor. Zenci göz kirpıp çenesini kaşı- varak sordu; — Nasıl oldu? — Yeni bir yular örüyordu bi- men nasıl olmuş, yere düşüp başınıda çarpmış. Elimden geleni zaptı n, sonra bir şey çıkmayınca size danışmağa geldim... Nesi olduğunu bilmiyorum. Bir gelip de görseniz! Zenci genç kadına yer açmak için eşikten biraz çekilerek: — OÖrurunuz, dedi. Oturunuz da işin ne olduğunu bir kere nlatın.. Şeker kamışı posası ve portakâl kabuğu dolu avluda pis domuz ya.- ruları dolaşıyordu; tavuklar alçacık dallarda uçuşarak kendilerine tüni e- cek bir yer arıyorlardı. Zenci piposu- nu avcun» vurdu, tütünü bastırdı ve bir nefes çekti. — Oturamam, Adio anıca, acele işim var. — O halde siz bana bu işin nasıl olduğunu an'atmak istemiyor musunuz? Oturun. Ben vahşi bir hay.an değilim, dişlerim de yok! Ağzını yarım açtı, çıplak dişetle- rini behimi bir tebessümle gösterdi. Sonra taşa eli ile vurup sür'atle eğildi, kadının eteğini tutup kaldırmak istedi: fakat Romana kaşlarını çatarak irkildi, © zaman, hiç de memnün olmıyan zenci > Deli kadın ! dedi, haydi şuraya oturun! — Oturamam. Biliyorsunuz ki bu- raya işim olduğu için g.İdim. — Öyle ise ne var, kızım? Hele bir oturun. > Bir, to Adâo, ben ciddi bir kadınım! Bir erkeğim var, o beni bırakmadıkça kimse benimle oyniya- maz. Ben sizin sandığınız gibi değilim. Benimle gelecekseniz gelin... Yoksa Allah ne ii ise 0 olur. (Omuzlarını silkerek geri döndü; gidecekti. Zenci zorla, elleri ile tutu- narak salktı, söyleniyordu: — Kibirli kadın! Fakat alacağın olsun! Sonra bir tehdit vaziyeti ile elini uzattı : — Kök burada, dedi, kahve büra- da, kurbağa da suda şarkısını söyliyor. İçeride ne olabilir ? ( karanlık kulübeyi KN J Ee fakat bir gün r yılanın ağzına gelen bi gbi İrili biri gele- HAYAT,I9. cek... kurbağı hâla suda ötüyor... Bugün cuma, büyük bir gün! Fena fena gülerek kulübesine girdi. Romana onu, hiddetle parlıyan gözleri ile takib ediyordu. Çok geç- meden zenci elinde değeneği ve feneri ile çıkn. Eşikte durdu, el çırptı,. ıslık çaldı; hemen çalıların ALES bir ivetle kuyru- onun yanina geldi. Adâo kapıyı kilitleyip: — Haydi, gidelim! dedi. İkisi de ırmak boyunca yola dü- züldüler, Akşam etrafa baytın menekşe ve inci renkeleri saçarak ölüyordu. Sis dağların t pesini bürüyor, beyaz adacıklar halinde kırlara yayılıyor, akşam rüzgiri estikçe pamuk parçaları gibi dağılıyordu. Etrafa serinlik çöküyordu. Kum- rular hu çekiyor bıldırcınlar, neş'eli zemzemelerle otların arasından yükse- liyorlardı. Köpek, burnu ye.de, gidi- zordu .... Uzaktan öküzlerin böğür- tüsü duyuluyordu. e sna önde, zenci arkada, hiç med yürüyorlardı; tahta bir e başına geldikleri zaman zenci durdu ve; — Artık bundan ötesini görmi- vorum. Elinizi bena Verin. Öte tbırafa geçmiş olan köpek havliyor, arka ayakları üstüne otu- ruyor, sonra kalkıp hangi tarafa a ceğini bilmediği için sağa, sola koşuyordu. Hakikaten ortalık ki rarmıstı, gece sür'atle geliyordu. Zen- ci israr ediyor, sopası ile etrafı vok- luyordu. — Sopanızın ucundan tutarsam kolaylıka vrüyebili: siniz. — Peki, haydi öyle wsun! Romana kaba sopanın bir ucun- dan tuttu ve büyücüyü bir kör gibi yürümez başladı. - Yavaş, kızım, artık hiç bir şev me il İşimiz acele, gece e Adâo amca; kara İyi ya! Ben de burada yanlış bir adım e “ölmek niyetinde değilim, — Havdi canım? Siz bütün bu yolları bilirsiniz .. gece'eri bir kedi gibi ee görürsünüz. maları değil, hem bugün elmde il lecner var. Cuma büyük bir gündür.

Bu sayıdan diğer sayfalar: