18 Mart 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

18 Mart 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

JMülliyet Asrm umdesi""MİLLİYET”&r. 18 MART 1933 İdarehane : Ankara elyraf adresi Telefon Ni » Müdü Başmul Yazı işleri Müdürlüğü £ İdare ve Marbaa : ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK K. 4— 8 10 4 4— 8— Gelen evrak geri verilmez — Müddeti geçen nüshalar 10 kuru, matbaaya i südüriyete mü. racmat edilir. Gazetemiz ilduların mes'u- liyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy rasat merkezinden verilen malümata göre bugün hava bulutlu ve simeli istikametlerden £ rüzgürli olarak devam edecektir. 173-033 tarihinde bava © teryiki 762 milimetre, en fazla sıcaklık 14, en ax 4 derece idi, tanın yazısı Evlerden ırak! Anlatıyordu: “— Hanımcığım! Allah böyle- lerinin vücudunu kaldırsın! Nere- ye gitse bir kara haber verir. Şom ağızlı karılardan hiç hoşlan- mam. İnsan tatlı dilli, güler yüz- lü olmalı. Adama gam kasavet ve- recek lâkırdı. etmemeli, güldüre. cek oynatacak sözler söylemeli. Bak, şeytan kulağına kurşun. Ben hiç öyle değilimdir. Allah göster. mesin kara haber mi. Üstüme iyi- lik sağlık. Hiç ferahlı lâf durur- ken acıklı şeyler söyler miyim?.. Gelgelelim bizim eltiye. Dün #kşam yemeğe otururken geldi. İlâhi yarabbi! Neler anlatmadı. Zeynep Hanımın kızı doğurama- Muş ta lâvta getirmişler. Kadınca, &ız üç gün üç gece “yeğdir Al. İah!” bağırmış. Artık anlattı. An. lattı. Aaaay! içime fenalıklar gel di. “Kadın sus!” dedim de sustu, Lâkırdı lâzım ya! Kuzum Ha, | imefendi! Gazetelerde ne var ne yok! Yine muharebe var diyor. lar, Hem bu seferki muharebe es kisine benzemiyecekmiş. Elek- trikle adamları olduğu yerde ka- Aman yarabbi! l edecekler baka- lm. Sahi mi acaba hanrmefendi- ciğim?. Tayyarelerle zehir fışkır. SE lam Allah gözlerini kör ig uçamaz olsunlar inşal- Amaaan, Nemize lâzım bizim böyle fena şeyler değil mi efen. dim! Biz eğlenceli lâflara baka, lm. Güzellik kraliçesi ne oldu a. caba? da dişlerine takma boyunu kısa dediler, kaş- ie apre dediler. İnsan bir ere dile in. Âlemin ağzı torba değil ki; çeki; büzesin EE amin en lavukkarası var diyorlar. Arslan gibi taze. Taşa ölçelim. Sağ gözü. nün sol kuyruğunda bir misafir var, Bulanık görüyormuş. Kızca, ğız nişanlı da, Şimdi nişanlısı bozmak istiyormuş. Kızm iki gö zü iki çeşme. Hüngür hüngür ağ. İryor. Ne hekim, ne hoca kaldı. Ameliyat diyorlar, Ona da korku. yor. Anası da iğne ipliğe döndü. Ah ah! Âlemin derdi sana ne de- se birisi. Tatlı bir lâkırdı açalım.. Amanın sinemalara gidiyor Mmusunuz?.. Geçen gün bizim Nu- riye istedi. Zorladı. Sinemaya gittik, Amanm o nedir o! Bir gü- rültü patırtı, Bir fan fin fon. Bir şey anlamadım. Hep gâvurca, hep gâvurca, Kuzum hanımcığım! O perdenin arkasında adamlar mı var? Hani Karagözdeki gibi.. A- Milliyet'in cdebi yo MAKE O halde nasıl oluyordu da bu adamlar gleecğini haber alabiliyorlardı? Demek ki köylüler buluttan nem ve) Bu kadar açıkgöz adamlarla bu kötü ş6- rait içinde boy ölçü; imlekn ms var dı? Maamafih ancak yapılabilmesi müm. kün olan her şeyi yaptığına kanaat ge- tirdikten sonra yanındakilere; — Eh çocuklar... — demişti — Piri. izi biz sevebiliriz. Artık bu yorgunluğa dayanılmaz. , doğruca Beliça köyüne inmişler- di. Kâni Bey, yemyeşil bir ağaçlığın a- rasına gömülü bu büyük köyün ağ: misafir olmuştu. Yani Hoca Esat Efen- diye, . Esat Efendi son derece dürüst ve epey varlıklı bir adamdı. Bilhassa diğer köy ağaları veya şehir eşrafı gibi kaymaka- DONYA Aşk, Kin, , Asker gözü ile Avrupaya bir bakış Avrupadaki bu gidişin sonu nereye va- racak? Bunu kestirmek güç Şu ka- dar ki Avrupada mili o sınırların bu- günkü biçimde kalmasına ayak direndik- idişin sonu, “iyilik” (kötülük) e gideceğinden, (barış) a de- Zil (dövüş) e varacağından korkulur... Onun için, ne olursa olsun. er goç orta Avrupada milli sınırların bir gün değişe- ceğine, “yenilen” lerin sırtındaki © ezici | yüklerin yeğniletileceğine (1) inanırsak yanlış bir seziş yapmış olmayız sanırım. Yalnız bu değişiklik iyilikle mi olur, yoksa zorlukla mı? Asıl bunu kestirmek | ÜS. e Örün için “bell iyililde olm da, iki kümeden biri işi, istediğini ötekine zorla trmağa kadar, götürür” Mei ki grup ta hazırlanmakta dırlar. . Bu hazırlığın politika yönünü buraya kadarki sözlerimizle kısaca | anlatmağa a a Şimdi “strateji” yönüne geçebiliriz: İ Büyük kavgadanberi olan bitenler | gösteriyor ki, Fransa en çok, " Italy: ile “Almanya ” dan kocunmakta ve tür hazırlıklarını ve bütün kombine- zonlarını bu iki o yandan — Alp ve ötelerinden — gelebileceğini ndüğü korkulara karşı yapınak- , Fransanın Cenevre konferan- Birbiri Oerde een o yağdırdığı (“emniyet” te 'emniyet”) hep bu korkudan doğuyor. . (Yugoslâvya - Romanya - Çekonlo- vakya) arasındaki o (Küçük İtilâf) kombinezonu ile (Lehistan) 1 kolla- mak istemesi bu kaygıdan çıkıyor. . Akdenizden » Şimal denizine ka- İ projeleri de kendimi âleme maskara etmem. Aman, maskara dedim de aklıma geldi. Geçen gün Nişanta- şında Ali Paşaların hanrmefendi- ye gidiyordum. Tünelden çıktım doğru yoldan yayan geçtim. A- dım başmda bir maskara.. Baka- rm bu azgınlığın racak. Amerikada sonu nereye va- da zelzeleler olmuş. Yüz tane mi ne memle- ket batmış. Tekmil yerden kat- yanlar fışkırmış.. İmamın oğlu gazetelerde okuyordu. Şimdi on- ların paraları da batmış. Herkes açlıktan ölüyormuş. Hep zengin. ler dilenci olmuşlar. Aman Alla- bım sen bize götürdüğümüz ka. dar verme! Dünyanın hali de ne olacak bilmem. Kıyamet mi yak. laştı ne? Bir iç açacak şey de yok kişneyse âlem bizim nemize ge rek.. Kendi işimize bakalım. Rüş. tü Beyin kaynatası da sizlere ö mür. Adamcağıza selâmünkavlen geldi. İki günde gürledi gi Kızı da basta yatıyor... Münire Hanım da damadından kızını a- yırıyormuş.. Herif her akşam zil İ zurna gece yarısından sonra eve i i madı Politika ve Kan. Müellifi: Nizamettin Nazif ameemamaearasanmemeezesne min dostluğunu istismar bir müslüman değildi. Vazife- burada çıkarıyordu. Pamuğu hallaç elinden yeni çıkmış, | kılaptan işlemeli yeşil kadife bir silteye | kurulup henüz rahat bir nefes almştı 19 hibi ile hizmetçisi ayni | zamandı ma dikilivermişlerdi. Ve evsahibi selâm sabah etmeden kapalı bir telğra uzatmış, ve biraz azca okumuş adanıla. ru bir şeye ehemmiyet verdikleri zaman Askeri bahisler ? , ij , Ya. > 7 EE > 2-0 a X Sek — *-g a 7 o 1 > A N > darki çemberini (Eski Çin duvarını) andıracak surette tahkim etmekte ol- ması da bundan ileri geliyor. — Acnba Fransa politikasram bu uğurda elde ettiği şeyler Fransa koruduğu söylenen arkasındak korkularını giderecek şeyler midir? Bunu, şu iki temele dayanarak, a- raştırmağa çalmacağız: 1/2 Her millet kendi püfusunun yüzde 10 una kadar asker çıkarır, bu herkesçe bilinen bir ölçüdür. z 2. — “Yenen” © kümedekiler gibi, “yenilen” kümedekiler de, — mu delerle bağlı olmakla beraber — her hangi bir dövüş çıkarsa, velev biraz geç te olsa, gene istedikle- kadar dö- ü ler. Fransanın kusu bu değil mi lıklarını buna göre yapmıyorlar mı?. ... imdi araştırmamıza ilk önce A - | ya - Almanya kavgası yönün- den başlıyacağız. B - Sonra oda bir Fransa - İtalya kavgası yönüne geçe- ceğiz. A. — Fransa ile Almanya arasın. da bir kavga olursa, Fransa ancak Belçika ile Çekoslovakya ve Polonya' nın doğrudan doğruya yardımlarını düşünebilir. . Bunların yardımları da, Fransa Al- manyaya veya Almanya Fransaya sa- larken, bunların da doğrudan doğru- ya Almanyaya yüklenmelerile olabi- lir... Böylece 65 milyonluk Almanya- ya karşı 95 milyon (Frasisız, Belçika, Polonya ve Çek) bulundurulmuş ola- bilir. . Pehi acaba, bunların dördü birden bütün orduları ile Almanyaya birden yormuş. Abukat tutmuşlar. Boşa- nacakmı; kalmasın diye, Rusya ile “Biribirine | tiyecektir. iş. Ana! Az kalsın unutuyordum. Kemal Beye ne dersiniz mantoni- ta mı ne derler? Hani kapatması varmış. Karısı haber. almış, Git- miş karıyı bulmuş. Kazık gibi bir Ermeni karısı imiş. Saç saça baş başa kavga işler. Konu- komşu yetişmiş aj lar. Bir ke- pazelik ki; sormayın! Erkeklere de güven olmuyor hanımcığım. Kadın o günden beri ağzına İok- ma koymuyor. Bir hayali fener ol- du. Gece gündüz ağlıyor... Ne ise er değil. Biz kendi işimize ım. Ne diyordum. Hâ! Efendim insan lâkırdı eder- ken iç açacak lâflar etmeli, Bak, —benliğime nâlet— şeytan gibi kendimi methetmeyim amma, doğ rusu acıklı kasavetli lâfları hiç sevmem de etmem de. Hanımcığım bana müsaade ar- tik gideyim, Başınızı ağrıttım, Al- laha ısmarladık O hanrmefendici- ğim. İnşallah yine rahatsız ede rim efendim.” Ve çıktı gitti... 7 Bunu dün gece bir jen . Tile gö e Bü adam çıke- diye endişe i- le zarfı yirtemş yara kalı rahat bir mefes lab Telgraf. yatağmdan yeni kalkmıştı ki odasından içeriye Uptu- rumca polis komiseri Boşnak Salih E- fendinin girdiğini hayretle gördü: — Hoşgeldin ama yahu, ne ararsın sen burada? Komiser gülümsiyerek bir çaktı; Ka Sizi özlemiştim de. . a süt fincanı - karak dile dik baktı. Son gere Köl selâm İ suratlarında beliren durgunlukla; Bir köre, b ordusunun Al. manyaya lmesi Avusturya ve Macaristandan hiç korkmamasına bağlı bir iştir. Çünkü böyle bir kav- sada, Almanyaya yardım edebilecek olan 16 milyon nüfuslu Avusturya ile Macaristan, 14 milyon nüfuslu © Çe- koslovakyanın sol yanına ve ensesine yapışabilirler. . Ve Çek ordusunu Al- manyaya saldırmaktan, ve Fransaya yardımdan büsbütün alakoyabilirler ve hattâ Çekleri, Franaadan yardım istemeğe kadar götürebilirler. . — Ama, denecek ki, Fransa böyle bir kavgada Macarlar: kımıldatma- mak ve Çek'lere dokundurmamak i- mez mi? manyanm, arkasındaki Sovyet Rusya- #mdan korkusu olmazsa!,. Ve kendi- sinden koparılan Dobrucaya hasret | çeken Bulgaristan'dan kocunmazsa!. Romanyanın Rusyadan korkusu ğildir. Fakat Romanya ile Rusya rasındaki ; (Besarabya) işi böyle bir (anlaşma) nın meydana gelmesine engel oldu, bu düşünce de şimdilik suya düşmüş oldu... Bu yüzden, Romanya, © böyle bir kavgada, bugün ordusunu — Rusyaya karşı yığacak, ve Macaristana karşı hemen hiç bir şey yapamıyacaktır.. Demek ki Fransanm Macaristana karşı Romanyaya gördürmek istiye- bileceği bu işi, Romanya da yapamı- yacak; bunun tersi olarak, Rusyaya ve Bulgaristana karşı kendisini koru- yabilmesi için Fransadan yardım is- vr Peki Fransa Romanyaya gördüre- mediği ba işi, Yugosldvya'ya yaptıra- maz mı? | Evet ama, Yugoslâvyanın da bunu | yapabilmesi, bütün ordusunu hem Avusturyaya, hom Maçaristana karşı kullanmasına bağlıdır... Bunun ola- i 13 milyonluk Yu- goslâvyanın bitişik komşuları olan Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk ve İtalya'dan korkusu bulunmamalı- lâvya, bugünkü (#murları ile, bugünkü gidişi ile kaldıkça, buralar» dan gelebilecek korkulardan yakasını #ıyıram, Böyle olunca da, Yuzoslâvya, hem Avusturya ve hem Macaristanı İçendi rşısma bağlıyamaz; dolayısile Çe- koslovakya da bütün ordusu. ile Al manya üzerine yürüyemez.. sa Kalde ki Fransanın kendisi de bü ün ordusu ile Almanyanın karşısına sıkamaz; çünkü en az kendisi kadar güçlü ve bitişik komşusu | İtalya ile 300 kilometrelik bir sırı var!.. Or- dusunun büyük bir parçasmı ister is- temez oraya ayıracaktır. Polonyaya gelelim: Acaba Polonyanın yardımını da ö- tekilere katarsa, Fransa Almanya ile yardımcıları olan Avusturya ve Ma- caristana karşı sayı üstünlüğü elde edemez mi? Polonya bütün ordusu ile AL manyaya — salabilirse, belki.. Fakat İm da arkasında 150 milyon- Sovyet Rusy, onunla 850 ki- bele e iie şaltabilir mi? 1. P. ya Rusya ile “Biribirine sa! yasası” imzalamış olsa | bile, bi Sovyet Rusyasmın batı ilk ve her vakit, göz diktiği bir yer ola- rak kalacaktır. için « Onun Fransa, Polonyadan da umduğu kadar yardım yecektir. , Buraya kadarki © sözlerimizden anlaşılır ki: Fransa - arasında bir kavga çıkarsa, (o “Küçük İtilâf” ile (Polonya) nın Fransaya yardımları, Almanyaya karşı sayı üstünlüğü elde ettirecek ölçüyü ya bulabilir ya bula- maz.. İşte bundan ötürüdür ki, Fransa, | hu yandan, henüz korkusuz kalmış değildir. . “Fransa” ile “İtalya” arasında her hangi bir kavga çıkarsa ne olacaktır? Bunu da gelecek yazıda anlatmağa alışacağır. « « erik Yeşilköy: A. R. | (1) Yeğniz Garp Anadolusunda (hafif) manasında yeğniletmek hafifletmek manasında çok kullanı lan canlı bir kelimedir. eş * > Geveleme de söyle. — dedi Gene ne var? Yeni bir belâ ma çıktı? Bu sırada merdivenlerin gıcmadı. if işitilimmişti, ex sonra da yedi, sekiz kişinin yorgun adımlarla odaya giz. dikleri görüldü. Bunlarm © bir kaçı sefareti baştercümanı Mösyö Karcoli.. Gene Istanbulda Baybıl havuz Amerikan Pro testan Cemiyeti Reisi Mösyö Pitt, . wTaymiş gazetesi Türkiye muhabiri Mösyö Mot. . Ve sefaret tercümanına dönerek; — Usturumca Kaymakamı Süley- man Kâni Bey.. — diye söylendi — Karali. izi ünvanını ta- şıyan Giritli bir Türk ailesine mensup- tu, Kolombia Dorülfünununda okur. n mezhebini kabul dtmiz ve ilk işi “Karacaoğlu” adını Ameri- kalılaştırmak olmuştu. Bittabi türk- t iyi biliyordu; derhal sade- iz Elbette haberiniz olmuştur efen- , Ben ve Mösyö Pitt “Cumaibâ- En kuvvetli zehir (Bu hikâye milâttan iki yüz sene ev vel yazılmıştır. | Şehrin mabedi bu sabah , gene sar- sılmağa başladı. Zelzele zannetmeyin. yor ne gerine uyanıyor. Bu sarsıntılar da onun gerinmelerinden.. Koskoca komşu şehri yutup, Bilip #süpürdükten sonra, hazm için uyku- ya daldığını biliyorduk. Fakat uyku- dan uyandırmaktan korkuyor, gürül“ tü etmemeğe çalışıyor, sokaklarda şaşkın şaşkın dolaşıyorduk. Şehir hemen hemen boşalmıştı. Kaç mağa malca ve bedence kudreti ve kuvveti olmıyanlar, yani bizler, her- gün biraz daha yaklaşan feci âkıbeti beklemekten başka birşey yapamıyor. duk. Koca dağın tepesine tırmanarak, onun gökgürültüsüne benziyen müt- biş horultularla uyuduğunu, Gtreşe tit reşe seyrediyorduk. Ağzı, on metre genişliğinde alev saçan bir fırm gibiydi. Sırtındaki ye- şil, erguvani pullar, güneş vurdukça kamaşa kamaşa yanıyordu. Boyu elli metreden fazlaydı. Tırnaklarının her keskin bir palaya benziyen ayakları- rmı uzatmış, yatıyordu. Bir uyanırsın hiç aman vermi- yecek, bir hamlede şehiri yıkıp ezecek, taş üstünde taş bırakmıyacak ve he pimizi birer lokma gibi yutuverecek- ti. Atalarımızdan duymuştuk: Ona ne ok, ne ateş, bir şey, bir şey tesir etmi- yordu. Ejderi öldürmek istiyen şehir- ler, onu vakitsiz uyandırıp, vakitsiz yutulmaktan başka bir şey kazanma- muşlardı. Bu, neydi, nereden gelmişti? Bunu bilen yoktu. Yalnız, yarım asırda bir uyandığını, karnını doyurduktan s0n- ra tekrar uykuya daldığını bir hikâye şeklinde biliyorduk. Günler geçtikçe sarsıntılar çoğalıyordu. Hele bu sabah ki sarsıntı hepsinden daha şiddetli olmuştu. Ne yapacağız? Tehlike, yani ölümümüz yaklaşı" yor. Bi temelleri sarsıntı- dan çöküverdi. Mabedin kubbesi çat- li Allahım, sen bize acı! Ne yapa- Ne yapacağız? Nihayet mabet te yıkıldı. Onunla birlikte ümitlerimiz de kökünden yı- kıldı. Artık mahvolduk. Hiç bir kuv- vet bizi ejderin pençesinden kurtara- mıyacak.. Sokaklarda kimseler yok. Herkes evinin na güya çesini attığı bina bir ande çöküverir. Buna hangi kuvvet dayanır? Artık hiç bir ümit kalmadı, her şoy bitti. Ejder uyanmış, yaklaşıyordu.. Topraklar yeryor çatladı. binalar kâğıttan evler gibi yıkılıverdi. Halk can kaygusuna düştü, saklan dıkları bodrumlardan sokaklara uğra dılar. Koşan, kaçan, emekliyen, biri- birini çiğneyen, bağıran, ağlayan, haykıran, yı yolan, göği yumruklayan, düşen, ödü ölüveren.. Hülâ- sana baba nem pencerösi gibi yanan gözlerini şi- kârma dikmiş, pençeleri altında top- rağı sarsa sarsa, tozu dumana kata rak geliyor. e m bir darbesile şehrin pısı bir iyede tuzlı N du. Artık serbest serbest yürüyüp ge pimizin dişleri kır titriyorduk, lâ” tarikile Bulgaristana Evvelâ Rilo manastırına uğrayıp ya” nrmızdaki parayı teslim edeceğiz. Son ra Sofyada Amerika Başkonsolosuna misafir olacağız ki, teslim muamelesi merkezinde bu misyoner kadın bü- yük bir ehemmiyeti vardır. Kısa bir zaman po pek çok inne (o toplan- mıştır. itelerin istediği elli bin lira verildikten sonra (© artakalanlar ri memleketlerdeki © propaganda teşkilâtlarma dağıtılacaktır. Demek sizin bundan haberiniz yok. . — Kat'iyen . . . maamefih öğrendiği. me memnun oldum. Muhavereyi dikkatle takip (o eden | | Kaynanam be | rdanberi uyuyan ejder, geri | Kimimiz dua ediyor, Allaha yalva- rıyor, kimimiz de yarı ölü bir halde köşeye çekilmiş duruyorduk. im eteğime yapışmış muttasıl söylüyo — Ne yapacağı: — Hiç!.. Ne yapabiliriz ki? Yapıla cak bir şey yok. — Nasıl, yok olur. — Rica ederim susun. Bizimkiler de can. Bakın, birimz ağzmı açıp ta birşey söylüyor mu? — A, bu da tuhaf.. Göz göre göre öleceğim şimdi? Kaynanamı susturmak kabil olmu- yordu. Benim de sinirlerim bozuktu. Şuuruma hâkim değildim. Kendim- den geçtim, bağırdım: us be kadın! diye bağırdım, ba ri ölürken olsun, çenen dursun. — Neye susacalmışım sanki? Artık çıldırdım, ne ejderi, ne ölü- mü, bir şeyi düşünmüyordum. Bir şeyi gözüm görmüyordu. Döndüm, elimi kaynanamın ağzma uzattım. Dilini tuttum: — Hâlâ mı söyliyeceksin? Diye bağırdım ve dilini çekip ko- pardım. Şiddetle pencereden fırlat- tım. Ejder, o sırada evimizin önüne gelmişti. Pencereden fırlatılan bu kü- çük el parçasını i tenezzülle bir tırnağına taktı ve ağzının dehhaş boş luğuna atrverdi. Biz, bekliyorduk. Ejder eve hücum etmedi. Durdu. Sırtı kabardı. Ağzını olanca genişli- ğile açarak, seksen gök görültüsüne bedel bir nara attı. Keskinpalaya ben ziyen tırnaklarımı karnına batırdı. Sancılanmış gibi kıvrandı. Kuyruğu açılıyordu. Yere yattı, çırpın- dı, çırpındı. Yarım sant geçmemişti, ejderde hareket kalmadı. Pençeleri gerik, di- li sarkık, kuyruğu uzamış, bir ka- hp gibi tıyordu. Ağzın a- teşi, gö levi eönmüştü. Ejder | zehirlenerek ölmüş! Evet, kaynana dilinin zehirile.. Brigitte Helm'in Son Şaheseri İçimizden Biri İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi temsilleri İstanbul Şehir Tiyatrosu | akşamı saat 21 Fransız Tiyatrosunda Meşhur Tenör Dimitri Smirnoff ve Madam Lidia Smirnoff Mal- zeva ile bestekâr Fa usto Magnani tarafından birinci konser ve- rilecektir. Konserlerin ramı tiyatro gişesine talik edilmiş ve gişeler bilet satışına devam Pazartesi günü gecesi Aynaroz Kadısı İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. gideceğiz. etmektedirler. uu Mösyö Pitt burada söze karıştı: Zannederim — ki bu iş sizi parça yordu... Yormak ta ne kelime? Zavallı Kâ- ni Bey bitik bir vaziyette idi. Mas mafih; — Tahmin ettiğiniz kadar değil. - — diyebildi — Hemme olacak © fendim; vazifemiz. . Pitt ak saçlı, bıyıksız, ortaboylu bir adamdı. Bir Protestan papası ri- yakârlığı ile gözlerini tavana dikerek mırıldandı: — Fakat bilir misiniz? Ne kadar sevaba girdiniz. o Hemşire Ston çok dindar bir kadındır. Kaymakam bu mürailiğe sinirler di. Lâfı kesmek için sesini yükselte rek sordu: — Ne zaman yola çıkacaksınıZ? — Buradan sonra size tâbi olac” ğiz. Ne zaman isterseniz... Biz ha?“ rız. Eğer siz de hazırsanız, o derh* hareket edebiliriz. a Kaymakam Protçstan papasının demek istediğini anlıyamamıştı! (Devamı var) bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: