4 Temmuz 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

4 Temmuz 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e A em AE gg wraei vr e RE SE eya m 4 | SANAT | | Yine ayni mesele Yazıda çok hilekâr bir unsur te- Jâkki ettiği kelimelere ve tabirlere aldanmaktan korkan Peyami Se- fa, muhakkak ki fikirlerini aldatı- &ı kelime oyunları ve teşbihlerle süsliyerek mantıktan ziyade sana- te rağbet eden bir muharrirdir, C. miyetçi edebiyat aleyhine yazdığı ilk makaleden sonra verilen ce- vaplara bir cevap olmak üzere neş rettiği sanat ve gaye başlıklı yazı- sında muarızlarının birinci maka lesindeki esasa yanaşmadıklarını söylerken bizzat kendisi — tuhaf değil mi? — serdedilen mukabil düşüncelerin sadece etrafında do- laşmakla veya bunlara kısmen ce- vap vermekle iktifa ediyor. Evvelâ Peyami Safa'nın fikirle- rini ilk makalesinde kâfi derece- de sarahatle izah etmemiş olduğu- nu ve memlekette cemiyetçi bir e- debiyatın doğmasını özlediğini öğ- renmekle çok memnun oldum. Bu ciheti kaydettikten sonra or- tada bir mesele kalmadığını ne- den nazarritibare almıyor? Çünkü bizim de bu mevzu üze- rinde bugün yazdıklarımız kuv- vetli bir cemiyet ve memleket ede- biyatınım doğmasını istemekten başka bir şey değildi sanıyorum. Böylece aramızda esasta bir anla- şamamazlık kalmadığını görmek- le seviniyor ve onunla beraber tek- İ heyecanı doğurur. Ve bir gaye uğ- rarlıyorum: Dilerim ki Türkiyede de milliyetperver, cümhuriyetçi,ga | yelerimize göre bir edebiyat doğ- | sun. | Yal İ atı var. ız bu esasm bir de teferru- İ İleri sürdüğü inhisarcılık fikri- | ni Peyami Safa nereden çıkardı? Ferdi edebiyatın men'i hakkında bir kanun yapılmasını teklif etme- | dim. Ve esasen böyle bir fikri ile- ri sürmek, ekserisi ferdi olan ken- di eserlerimin hepsini birden mah- küm etmek olurdu. Kendi hesabı- öyle bir inhisarı hiç bir za- hoş görmeyeceğim fakat bu, gaye için, hem de kendi gayem için yazılmış bir sanat eserini ay- ni Eymetteki bir fertçi eserden d wvetle alkışlamama mani ce etmez, Cemiyetçi edebiyat, daha bizim memlekette çok yenidir, asırlarca, divan edebiyatının infisah etmiş ferdiyetçi estetigile beslenmiş o- lan bu memlekete biraz insan sev- gisi, biraz millet sevgisi getirecek oruz. Gırtlağına kadar fertçilik içinde boğulmuş bir mem- lekette artık kopyacılıktan kurtu- lacak ve memleketi anlatacak ori- | jinal eserler istemek bir cürüm sa- | yılmaz. Cemiyetçi edebiyat, Peya- mi Safa'nın dediği gibi, henüz tec edilmemiş bir matah ta de- ğildir, koca bir “Balzac” damı tec rübeye ihtiyaç gösterir? Cemiyetçi edebiyat prensipleri- ni güden memleketlerin kullandı- ğı vasıtadan istifade edebilece mizi söylemiştim. Buna verdiği cevapta, Peyami Safa, bunların lerini bırakarak vasıtalarını mızı tevsik için * bir apıyor: Büyükadaya va» purla gidilir otomobille değil, di- yor. Bir fikri müdafaa için bu ka- dar cılız teşpihlerden istiane et- mek davanın kuvvetine delâlet et- et, İstanbuldan Büyükada- Milliyet'in edebi romanı: 22 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gün Bir jandarma güldü: | — Sen.. bir kâç kayme.. buna verdin! Emüş hala bunu da değiştirdi: — Elden vermedim hay oğul. Seki kirası. — Burası saman (pazarındaki Bahri dayınm hanı mı hâlâ!? — Bir gün de bayramdı. Çerci- den bebesine boncuk almak için benden. Muhtar Emüş halaya öyle bakış bakti ki, — Çeneni tutar mısın cadıü Demek istediğini ihtiyar kadın anladı. Muhtar Emüş halanın bu sözünden fena halde kuşkulanmış- tı. Öyleya, nahiye kâtibi: — Bebesi mi nerede o? Deyiverecek olursa köylü ne cevap verecekti. Petek kız bunca gündür görünmüyordu. Ölüsünü dirisini kimsenin bildiği yoktu . Jandarmanın biri buna hemen mim koydu: — Babasi mi dedin. Nerede o? later. kekeledi: bir ya vapurla gidilir, fakat Fransa- | dan İngiltereye de vapurla gidi- lir. Bu neyi ispat eder? Çarpışan milletler ayni silâhla birbirlerine | mukabele ederler. Gayeleri birbir- lerine düşman olan Almanlar ve- Ruslar sanat vadisinde ayni vasr- tadan istifade ediyorlar. Cemiyetçi bir edebiyatın bizim memleketimizde doğmasını temen ni eden Peyami Safa, gayenin bir eseri gülünç edebileceğini söyler- ken bir tezat yapmış olmıyor mu? Gaye, sanatin en öz unsuru olan runda yazılmış eserler geniş mik- | yasta heyecan aşılıyabildikleri i- çin büyük bir alâka ile karşılanır. lar. İnkılâplar ve hareketler hep böyle eserlerin mahsulü olmuştur. Barres ve Proust insanın şe- refini yükseltmekte ayni derecede müessir olmuşlardır, kabul ederim. Fakat doğdukları ve dilile yazdık- dıkları memleket içindeki tesirleri ayni olmamıştır. o Proust hiç bir zaman Barrâs gibi kütleyi heye- | can ve ihtirasla ayaklandırama- mıştır. Ben bunu bu iki muharı rin ehemmiyetini kıyas için değil sadece aralarında cemiyet bakı- mından bir fark olduğunu göster- mek için söyliyorum. Gaye uğrunda yazılmış bazı €- serlerin de, pek çok fertçi kardeş- leri gibi gülünç ve mânâsız olabi- leceğini kabul ederim. Ancak bir muharririn şahsında sanat ve ide- | al yerleştiği zamandır ki bekledi- miz cemiyetçi şa- | heserler doğabilir. Ben, seri halinde imal edilmiş kötü bir standardizassiyon edebi- yatı değil, memleketi anlatacak, memleketin ruhuna tercüman ola- cak ve memlekette okunacak bir edebiyat istiyorum. Cemiyetçi edebiyat lehine ileri sürülen düşünceleri fikir softalığı addederek Türk inkılâbının buna düşman olduğunu söyliyen Peyami Safa, bu iddiasile, henüz inkılâbı- mizi anlamamış olduğunu meyda- na çıkarıyor. Türk inkılâbı dört | kelime ile hülâsa edilebilir: “Her şey memleket için.,, Bu her şeyin içinde sanat ta vardır. Memleket uğruna seferbor olan sanat inkı- lâpçı sanattir. Türk inkılâbı kendi esasına ve kendi ruhuna düşman olamaz. İnkılâbımız filhakika din sof- talığı gibi softalığına da düş- mandır. Fakat inkılâpçının naza- rında softa vasfına lâyık olan fi- kir mistik ve septik fikirdir. Yaşar NABİ Beyoğlu askerlik şubesinden : 1 — 329 doğumlu eftadın son yokla- masına | Temmuz 933 tarihinden itiba olduğundan şubemiz mını wp İşbu doğumluların son yoklar aptırmak üzre şubeye müracaa dolayisile 329 vameleye tabi tevellü-, tetkik edil datı sairenin mek Üzre şubeye müraca 3 — 529 doğumlulari tt saireden tabsil dolay sı ibraz edeceklerin vesikalarını leri ilân olunur. Bir e yetişti,» — Kaçtı? Beş on gün var. Çin- genlerle nahiyeye giderken istas- yonda görmüşler. Başka bir köylü: — Zavallı bebe ne yapsın? Rız - kını aramağa gitmiştir. Nahiye müdürü karıştı — Evet.. Merkezde gördüm. O- nu da ararlarsa onu da bulur gön- Özügül yatağının etrafıma top- lananların bu sözlerini bi ürlü anlayamızordu. Çek bi — Seni şehre ge? Buzlu cama benziyen gözlerin- de bunu da anlamıyan bir bakış vardı. Muhtar eğildi: — Kız! seni şehirdeki hastaha- nede bakıtmak için götürecekler. Para da göndermişler. Rahat ede- | ceksin. Hasta mırıldandı: — Petek.. Petek.. Kâtip işi çabuk bitirmek için: MİLLİYET. ŞALI 4 TEMMUZ. 1933 JİM din TEMİM EW ÖĞÜTLE pa BiPAP m5 “Hakkın sesi,, matbaasında Dertleşmek ve derdini | | | Bursada “Hakkın Matba- | dökmek iyi ve faidelidir | asındayız. N sahiden benze: rle i olmıyan ““ liyet,, muhabiri Derviş ve Cumhu iyet muhabiri Musa Beyler or- aşa çıkardıkları “Hakkın sesi,, hakkmda bizden fikir sordular Ne dersiniz? daha nasıl y milikder Yapansiğyiz Bir sırrı saklamak ne kadar müş- kül olduğunu hepimiz bilir an saklı edemeyiz ve kaldığına tahammül | şkalarının da onu bil. bir nevi haz e fikirle mesini ister ve bundan ve zevk duyarız. Bütün his rimiz hakkında da ayni hal vakidir. . Pek hafif ve sathi bir şekildeki mü- Ve hepimize birer “Hakkın se- nasebetlerimizde bile ettiği- | si,, uzattılar. miz kimseler. bizi ferahlandırır. Bu Güzete, münderecat itibarile, e- içtimai fıtratımızdan, cemiyet yce dolgundu; tertil ihi n peyce dolgundu; tertibi, tashihi şamak hilkatimizden ileri gel miks Kl mr | iliye gazeti iin bum. ten rabıtasmı kesmektir. Bir mektep | “An iyisi can sağlığ çocuğunu cezalandırmak için arka- Bu mütalcaya bütün arkadaş. lar iştirâk ettiler. Yalnrz Halil Lütfü Bey, bir ida- i gö “Hakkın sesi,, nin baş- lığı beğenmiyerek tavsiye etti: — Hemen değiştirin! Derviş Bey sordu: — Nesi var? — Hem uzun, hem karışık. O- kunmuyor, Derviş Bey, bu sefer bana da- nuşi — Sen ne dersin? Gazeteyi alıcı gözile bir daha detkika başladım. Havadislere şöy- le bir göz gezdirdikten sonra baş- temas İn | daşlarından ayırmak onun için ne bü yük azaptır. Ne sebeple olursa olsun cemiyetten uzaklaştırılıp ta uzun müddet sorulmaz ve aranmaz isek hayat bizim için tahammül edilmez bir zindan olur. İnsanlar arasma karış- mak, kalabalık içinde bulunmakla da memnun olmayız. Onlarla asıl ru- han yakınlık, manen rabıtamız olma lıdır. Ruhumuzun bütün duyularını güynümüzün en derin dertlerini can kulağiyle dinliyen ve anlayan birisi- ne dökmek isteriz. En hakiki ve sa- yacımız bunadır. İşte dost- dostlarımızın sadakat ve ha- kikatine bunun için muhtacız. Bahu- sus karışık ve dağdağalı bir zaman- larda böyle bir dosta içimizi b retle dökm; Zi yalnız P usa Bey sordu: — Başlığı nasıl buldunuz? Vallahi, dedim, başlık fena , ağır bir başlık.. ve derdimizi açma erahlandırımaz, #5 manda rahumuzun muvazen: > min etmiş olur. Ruhumuzda yer bu lan ve içimizde peyda olan fena bii- ler, bozuk duyğular, infialler, hiddetler, kavğalar, süitefehhümlerin bir çoğu il sahasına çıkmadan evvel böyle tun hakemliğine tevdi ve ha: miş olsa pek tur, Çok kimseler lâyikiy zler. Hattâ kes tetkik edenler bazı bususiy — Beğenmesine beğendim. Yal. nız bir kusuru var, İnsan bu baş- bığı okuyuncaya kadar güzeteyi okuyacak zaman bu- le edil âlâ önüne geçilmiş o- M. SALÂHADDİN kiye ys; Bank sından : yeti milliye ye mü ei 933 çarşam- zlu e kendilerini bili yan ve rinin su” Wevs'mlik| Kürkleri Rönar açık söylemelidir. tmek, ve Kalbindekini & ve serh tivaf lerini 6 Taksite | | ve kefalet- siz olarak veriliyor Mabmut paşa Kürkçü han ii | 5146 | 3434 Ademi ik''dar ve bel gevşı g ikine karşı en müessir dava SERVOİN haplarıdır. Deposu, İstanbulda Sirkeci- de Ali Rıza Merkez eczane Taş raya 150 kuruş posta ile gönderilir. İz- mir'de İrgat pazarındaki, Trabzon'da Yeni Ferah eczanelerinde bulunur. (5091) İtikadı lala Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında bulunmayan» şehirlerde aramaktadır. Tel: Beyoğlu : acenta 887 4029 Acentası raba gözüme ilişir gibi olmuştu. Hele bir onun sahibini çağırın. Arabanın sahibi geldi basta kadını merkeze ka- — O da şehirde, seni bekliyor. | Hadi biraz davran bakalım. Şimdi sıra ne ile götürüleceğine gelmişti. Bu bir mesele idi. Gelen- ler, kadını bu kadar hasta, bitkin bulacaklarını ummamışlardı. — Bize merkeze kadar bir kağ- nı! Bir jandarma sözün önüne geç- i i ööügüle baktı. | / — Götürelim ağa, — Kaç para istersin? — Ben bu kadını tanıyorum. | Bunda ne para var ki versin. Se- vabıma bırakıveririm merkeze. Ben de oradan Karacahasana gi- derim. Zaten işim var. - Olmaz. Yol parası gönderdi- | ler. — Eh, ne verirseniz. — İki kayma yeter mi? — Çok bile. Araba ahırın önüne geldi. Ara- bacı: — Atların samanim arabaya döşeyim de biraz kaba olsun. — Döşeği de var. Rahat gider. Tek gözü görünen pürkülü bir kadın: — Döşek onun değil. Dedi. Emüş hala — Zarar yok. Benim olmuş ne çıkar? Beş altı kaymalık döşek i- çin mi çekişeceğiz? Ne verirlerse. Jandarma içerledi — Koca nine! dedi. Sen kafa- na koymuşun, şu yirmi beş kayma- dan ille bir kaçını i Ata binebilir mi? öşekte uzanacak gücü yok. — Hadi bir kağnı parası peşin. Kimiz kağ ei Gülle ii? — Saman götürdü. Benimki bur | rada, — Benimki de boş. Öküzün bi- ri biraz zabun emme. Jandarma gene karıştı: — Kağnıyı mağnıyı bırakınız. Dört tekerlekli bir at arabası yok mu? Kâkibin aklıma geld — Yahu! harim erkasıdda bir 8- Ta dd il. 7 Labs YAŞ Bahçe kıyafeti Haset denilen hiz cemiyetin muhtelif scbeplerden dolayı takbih ettiği şey» lerden biridir. Esma Cevdet Hanım acaba bunun için mi hasut d ükken evde | ann asndan ha- 1 duya du: | azapları bilmiyordu. Onum için mektep ve çocukluk ar- kadaşı Necile Dündar Hanıma talihin tebessüm etmesini hiç kıskanma; ona karşı dostluk hislerinde bir deği şiklik hâsıl olmamıştı. Halbuki talih asıl Dündar , Beye gülmüş, asıl ona “Yürü kulum, yürü!,, demişti. Dündar ve Cevdet Beyler, her iki- Aralarında sıkı bir dostluk vardı. Bu dostluk hisleri değişmese bile, vazi- yetleri gün geçtikçe değişiyordu. Dünar Bey muhasebecilikten şirke | müdürlüğüne ve nihayet u- det Bey ise hâlâ muhasebecilikte ye- rinde sayıyordu. Muhasebeciliğin de her hangi bir i gibi şerefi vardı. Yalnız sahi- ii umum müdürlük gibi zengin et- miyor. Cevdet Bey ailesi yirmi beş senedir ayni evde otururlarken, Dündar Bey ailesi evden çıkıp bir sayfiyeye taşın- muşlar, daha sonra bu sayfiyeyi satm almışlardı. Burada geniş bahçede çi- çekler arasında, çamların gölgesinde hayat daha neşeli ve cazip geçiyordu. Bu vaziyete rağmen iki dest aile gene eskisi gibi biribiri ile görüşüyor- lardı. Hattâ şöyle bir program yap- maşlardı. Dündar Bey ve karısı salı akşamla- 7: hususi otomobilleri ile Cevdet Beye gelip yemeğe kalacaklar, perşembe akşamları da Dündar Beyin otomobili gelip Cevdet Beyle karısmı alacak v> sayfiyeye götürecekti, | Günlerden bir gün Necile Hanunla | Dündar Beyin evlendiklerinin yıldö- nümüne rastlryordu. Esma Cevdet H. | bir hediye götürmek münasip olaca- indü, Bir mağazadan Neciie basmadan bir bahçe »lbi, Şöyle dört buçuk lira kadar dı. aketi alıp açınca du | xn büktü vallahi dünyada bu maskara man, gösterdiği bu mezaketten dolayı yalancıktan teşekkür eng de unut- madı. Esma Hanım dedi k dem ki o kadar hoşuna git- | ti, Hazır bahçede oturuyoruz. Bari giyin gel de görelim Necile Hanım perişan bir kocasına baktı. Maamafih eski dost misafirin arzusunu da yerine getir- mek lâzundi. Zavallı kadın ertesi ak» şama kadar bu azaba tahammül et- &. Cuma akşamı misafirler gittikten sonra, Dündar Bey karısma dedi ki: — Sen merak etme! Eline bir kutu boya ve bir fırça dı. Bahçedeki madeni sandalyalardan birini boyamıya başladı. Boyadıktan sonra: — Haydi, şimdi gel, şu sandalyaya tavırla Karısı şaşırdı: — Ayol, de girer? Dündar Bey gözünü kırparak: — İşte onun için yal dedi. Necile Hannn maksadı anlamıştı ve | enrahat koltuklardan birine oturu- yormuş © gibi — taze boyalı © sandal. | yaya kuruldu Hafta içinde Esma Cevdet Hanım Necile Dündar Hanımdan bir mektup almıştı. Mektubun bir tarafında da şu satırlar vardı: . Başıma da hiç İstemediğim bir ş sonra elbise ne hale İ Kaza geldi. Dün bana hediye ettiğiniz o güzelim ropla bahçeye — inmiştim. Sandalyalardan birine oturdum. Ko- cam bana haber vermeden sa imsenin parasında gözüm yok. Nahiye kâtibi: — Bunca vakit nasıl yattıysabir kaç saat daha yatar. Dedi. Bu dö- şekle bindiririz. Döşeği - arabacı dönüşte getirir. Emüş nine hangi derdine yan- sın? Kaymelerden ikiciğini olsun alamadığına mı? Gurbetteki kar- deşine sakladığı Özügül'ü kaçır- dığına mı? Ses çıkarmadı. Dört kişi döşeğin birer ucundan tutup saman döşeli arabaya yer- leştirdiler. Boş arpa saman torba- larmı, atların çullarını yorganın üstüne örttüler. Araba yürüdü. — Bizden önce varırsan hana gir, oda açtır, ateş yaktır bekle. Azime halayı da buldur. Biz ge- Tinciye kadar hastanm yanmdan ayrılmasın. Muhtar, Petek işi kolay kapan- dığı için mamnundu.. Gelenlere kahvaltı hazırlatmağa gitti. Emüş nine bunca emeklerinin boşa gittiğine sıkılmıştı. Kös kös | evine döndü. Yolda biteviye murıl- | danıyordu: İ - İşte böyle. İylik et | kemlik;| gör. -Kahpenin karısını bak,besle,bir dediğini iki etme.Sonra elinden | uçuversin. Arabacı Akifin de yui- | ka yürekleri kabardı. Döşeği geri | İri mi bilme ki. Satarsa RADYO Bugünkü proğram 18 den 18,30 kadar Gramefen. 1AA0 dan 1900 Fransımen dere lara mahsme) 19,30 kadar Alaturka saz (Ce leri »dar Alaturka saz ( 15 Alaturka saz, 20,15 Ajans haberleri VARŞOVA 1411 m. koman konseri, 19,35 tag , 21 Amerikalmlrm hücriyet eyi devriyesi şenlikleri, inden, opera erke , 22.20 haberler, & VİYANA 518 m. 2040 orkestra konseri, 2140 vatanı hat mun 16E3 senesinde musb sı münasebetile. 22 senfenik konser, Z3 ah musiki, MİLANO - TORİNO - FLORANSA arsaya tabi konser, 2140 k 50 Hemi 23440, dama ms er 20 pik eek BÜKREŞ 384. m 1 bakarlar, pUĞK, 1420 hafif plâk ketesi 18 karışık konser, rası , 2145 ları boyamış. Beh taze boyalı olduğ Du ne bileyim? Sandalyaya oturur elbisenin halini sormayın. Ne felâke Robu bahçivanm kızına hediye etin fe mecbur oldum. Fakat bunun içit sıkılmayınız. Bahçe için. daha çol roplarım var, bilirsin. . ,, Esma Cevdet Hanım: — Ne yazık! dedi. Cevdet Bey de feylesofane: — Eh, olura, ne çıkar bundan! de Ertesi perşembe Cevdet Bey ve ka İ rs mutat veçhile Dündar Beyin oto imobili ile sayfiyeye gelmişlerdi. Esmi Hanımın elinde bir de paket © vardi Çam ağaçlarından birinin altma otut dukları zaman Esma Hanım paketi açtı ve içinden tıpkı tıplısma öteki basma Top gibi bir rop çıkmaz mı? şte Necileciğim, tıpkı öteki gi bi bir başka rop daha buldum, getiri dim. Necile Dündar Hanımın gözleri büt yüdü ve birden bire kocasmın omuzut na dayanarak ağlamıya başladı. Düni dar Bey: | Efendim, sevincinden ağlıyor, dedi, ehemmiyet vermeyiniz. Necile ö4 teki elbise harap olduktan sonra ade* | ta sihirli bir kadın olmuştu. Öyle de“ gil mi Necile? Necilenin hıçkırıkları © fazlalaştı. Kendisini odasma götürmek mecburi“ yeti hâsıl oldu. İlk defa bahçede, on suz yemek yediler. Dündar Bey, Es- ma Hanıma: Zi Necileye öyle bir elkpeie yaplı” gtlilliyet Asrm umdesi “MİLLİYET “tr ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç işiz o İiyetimi kabul etmez BUGUNKU HAVA Rasat merkezinden 37.853 tarihinde hava tazyiki 708 mi limite, en fazla ercsklık 25, en er 19 de, race idi, niderim ? Bir köy delikanlısı ötekine söy- liyordu: — Bu iş nereden çıktıbilir mi- sin? Ben buldum. Gelin almağa gelenlerin içindeki o çenesi basık adamdan. Petek çingenlerle Ha- sanoğlana gitti. Orada gördü. Kı zı aldı. Anasını da bakıtacak. — Özügül'ün yalabık olduğu- nu nereden bilmiş o efendi? — Öyleler deme ülen! Herkes kör nefis için böyleler £ yapmaz. Baksana Akif ağama, bedava gö- türmek istedi. Ondan da işkille- nir misin ? Kadılar bir fırının önüne top- lanmışlar konuşuyorlardı: — Ama ben bilir gibiydim. Hep içime başkalar gelirdi. — Ne gelirdi kız? gül sağlığında çok ha- Kendime kendime irmüş bir eksikli derdim. Kimi neyi olmalı bunun.. umduk- larım çıktı işte; — Tayyare vurmasaydı kimini neyini görürdü. — Ne mâlim ki daha çok vur- du da şehirdekiler iç etmek içi aldırdılar, Yirmi beş kaymaya dama jandarmalar, kâtipler gelir- mi hiç? Arabalar neler O koşulur mu biç? Arkası vap —

Bu sayıdan diğer sayfalar: