26 Aralık 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

26 Aralık 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Almanya bugü savaşı yap Almanyada Hitlercilik hükümetin başına geçtikten, Almanya Mületler Meclisinden çekildikten ve yüksek müsavat istediği” ni cihanın yüzüne haykırmağ dıktan sonra, sulhün bozulacağı hak- kında birdenbire herkeşe bir korku geldi. “Almanya, yüksek ve zengin #ayayi sahasında gizli olarak binler. €e saldırım uçkusu yapmış ve yahut yapmak için tertibat almış, Büyük harpte kullandıklarından daha çok tesirli zehirli gazler, hastalık mikrop ları vücude getirmiş, savaş için lü- zumlu olan diğer bilcümle posatları tedariklemiştir; binacnaleyh o Versa- iller ahitnamesinin zincirlerini kır- mak, Avrupadaki ve yer yüzündeki mevkiini tekrar ele geçirmek için kuvvete müracaat eylemeği kararlaş- tırmuştır. Bugün veya yarn, pek ya- kında bir savaşın patlaması beklene- bili düşünceleri ortalığı kaplamış- tir. Biz, dünkü ve bugünkü şartlara göre Almanyanın bir savaş, daha bir saldırım savaşı yapacak bir halde olup olmadığını burada, askerlik çerçevesi İ- inde münakaşa edeceğiz. Z Mammafi bir harbin evvelemirde, si- yasi cephesinin tanzim edilmesi bir kai- dedir, Halbuki. Almanya, bugün Avru- hemen hemen hiç bir kuvvetli dos- ta malik değildir. Bir Alman - Fransız silâhlı ihtilâfi halinde İtalyadan başka İngiltere dahi Almanyanın aleyhine ha rekat etmeseler, Fransadan manda Belçi kanın ve Lehistanın ve hattâ bir kısım küçük itilâf kuvvetlerinin Alman taarru zunun karşısına dikilecekleri ve böylece Almanyanın iki ve hattâ üç cephede uğ- rTaşmağa mecbur kalacağı besbellidir. Demek oluyor ki, en mühim bir âmil, yani siyasi cephenin düzeltilmesi keyfi- Yeti bir Alman tasrruzu düşüncesini su ya düşürüyor. Gelelim Askerlik cephesine: Almanyanın harp yapması demek, Almanyanın saldırması demktir? Çünkü Almanya müdafaa ile maksadına ere mez. Almanyanın müdafaa savaşı yap- ması, ancak Versailles ahitnamesi hilâ- fına ve her şeyi göze alarak serbest lâhlanmaya bilfül başlaması ve Fra: nın da bu silâhlanmayı kuvvet vasıtasile i z ? günkü günde nı mütalaa Bir taaruz savaşı yapmak için asker- Tikçe lâzım olan en mühim postalar sıra ile topçu, bilhassa ağır topçu, tank, ha- va silâhları, zehirli gezler ve ondan son- ya da piyade silâhlarıdır. Bunları ayrı ayrı gözden geçirelim: (1) Top. Bugün Almanyada ancak 100 bin kişilik bir orduya yetişecek ka- dar top vardır. Büyük harpte kullanılan küçük büyük bütün Alman topları mait- tetiklere teslim edilmiş ve yahut ta tah rip edilmiş idiler. O vakittenberi Alman yada top imal edilemedi. Çünkü kontröl altında idi. Bugün, Almanya Fransaya karşı bir saldırım yapmağa karar verirse Fransız cephesine, birinci bat fırkası ol- mak üzere hiç olmazsa iki yüz piyade fırkası yığmak zarureti karşısındadır. Bu 200 fırka için ise 6000 kadar yengil ve bir o kadar da ağır topa ihtiyacı var- dır. Yuvarlak hesap 15,000 top. Sanayi ne kadar kuvvetli, teknik ne kadar yük- sek olursa olsun bu kadar çok topu yap mak için lüzumu olan zaman aylarla de- ğil, yıllarla hesaplanmak gerektir. O halde demek oluyor ki, sadece top yok gücü yeler olup olmadığı” n bir saldırım abilir mi? dana çıkarmaktır. Bu ise bu bava birlik- lerini daha barışıklık zamanında kurup yıllarca talim ve terbiye ile elde edilir. Bunu geçelim, Almanya iki tarafından müthiş Fransız ve Leh hava kuvvetleri- ls sarılıyor. Daha kavganm başlangıcın da bunlar Alman sanayi merkezlerine havadan saldırarak gari ve i şin yapacağı her azırlığı kötü- rüm edebilirler. yor ki, Almanya nın dostu tarafmdan ortaya atılan bu iddia yani Almanların binler. ce savaş uçkusunu ha deyince uçurabi- lecekleri iddiası da çok zayiftir. (4) Zehirli gazler. Alman tekniğinin yüksekliği hasebile Almanların çok mik tarda ve pek tesirli zehirli gözler hazır- ladığı da iddia edilip duruyor. Hitler za manına kadar kuvvetli bir hükümet ve miş olan Almanyada böyle mühim sırla rın şayu bulmıyacağını ve Fransız istih baratının kulağına gitmiyeceğini zanne- demeyiz. Böyle şeyler yapılıyorsa belki ancak bundan sonra yapılır. Fakat şunu da unutmamalıdır ki, zehirli gazlerin te sirleri askerlik edebiyatında çok büyü- tülmüştür. tayyarelerin atacakları tahrip vasıtaları meyanında en müessir olanları gaz bombalarından ziyade yangın bombaları olduğunu bu- rada münasebeti gelmişken söyliyelim. Elektron denilen bir maddeden yapıl makta olan bu yangın bombaları müthiş bir yangnı kundağıdır. Bir kiloluk tek bir yangın bombası, damma veya balko- nuna düştüğü bir evi yakmağa yetişi- yor. Bunları su söndürmiyor. Bilâki: tüne su sıkıldıkça daha ziyade parlıyor. Ancak kimyevi söndürülebili yor, Sikletleri az olduğundan çok mik- tarda taşmabiliyor. Merelâ bir ton yük taşıyan bir bombarduman uçkusu böyle bir kiloluk bin tane yangın bombasını naklediyor. Bu halde on tayyarelik bir bombarduman filosu, 10,090 yangın bom basını bir şehrin üstüne saçabiliyor. Ya- ni şöyle böyle yarım milyon nüfuslu bir şehri bir gecede yakabilir. Bu yangın bombalarının tesirlerinden kurtulmak için bütün evlerin damlarını yirmi otuz. santimetre derinliğinde bir kum tabaka. sile döşemek lâzımdır. Buna da imkân olmadığından bunlara karşı şimdilik ça- re yok demktir. İşte meselâ Almanlar bu çeşit pek li saldırım vasıtaları kullanabilirler; fakat bunun dahi düşma Bı pes ettiremiyeceğini, ayrıca pek müt- hiş mukabeleibilmisillere yol açacağını hesaba katmak lâzımdır. Hülâsa, görülüyor ki, Almanya bu- gün bir taarruz i için hazar de- ğildir. Bugün hazır olmadığı, bugünden itibaren hazırlığa başlasa bile ve herkese beş yıl yer, belki de daha ziyade. Fakat gerek Fransa ve gerekse müttefikleri hazırlanmasına ilmanyanın . yirci kalırlar mu? Manmafih Almanların gerek Hitler. den evvel ve gerekse bilhassa Hitler'den zabit ve her küçük zabiti de sulluğundan Alman ordusu bugün bir saldırım savaşına girişemez. (2) Tank, 200 fırka için ortalama bir hesapla 2 - 3 hin tanga ihtiyaç vardır. Bunu tedariklemek dahi ay meselesi de- ğil, yıllar meselesidir. (3) Hava silâhları. Sivil uçkuları sa- vaş uçkusuna değiştirmek güç bir iş de- . mevcut sivil uçkulardan maada Alman sanayiinin kı sa bir zamanda binlerceyeni uçku vücu- de getirebileceği de iddia edilip duru- yor. Fakat asıl güç olan şey bu uçkuları bir zabit olarak yetiştiriliyor. muş. Her fırkada mevcut mektepler va sıtasile de bolca miktarda erkânı harbi- . ye zabiti yetiştiriliyormuş. Bundan manda Almanyada 30,000 sporcu kulübü varmış ki, bunların men- supları 4,000,000 gence varıyormus. Bu rakam çok mühimdir. Yani Almanya, kısa bir zamanda meselâ iki milyonluk bir orduyu Fransız hududna yığabilir ve Lehistan hududunu da muhafazasız bırak mamak şartile. Maamafih ordu çerçeve- sinde yetişmemiş bu gençler pek güç o- Kırık zenberek — Fransısçadan — M. Lebard saati ihtimamla masanın üstüne koydu ve sordu: — Nasıl? Çok güzel saat değil mi? Bu, sütunlar üzerine oturtulmuş, kubbeli bir nevi çalar saatti, Karısı Ad rienne di dedi ki: şimdi yorlar ki, — Bu taklit mermerlere her halde — Bin iki yüz frank. Madam Lebard iki elini havaya kal- dırdı: — iki yüz frank mı? Bu hurde- vata bin iki yüz frank verilir mi? Sen mutlaka çıldırdın. Ayol bu yüz frank bi- le etmez. Kocası itiraz etti: — Amma onun sebebi var? — Nasıl sebep? — Ruhi bir sebep, Bir defa düşün ki, bu saat yedi kadın hayatının son sa- niyesini çaldı. Verehanay'i bilirsin ya, hani şu meşhur katil. İşte onun kullan dığı saat. — Ne münasebet? ————————— mühim bir şejdir ve Alman (milletinin teşkilâtçılığı nazarı dikkate elnırsa buna inanmak ta caizdir. (2) Almanlar, son zamanda piyade kı- taların: 7,5 santimetrelik bir topla teçhiz eylemişlermiş. Bu top, hem düz mahrek- li piyade topu ve hem de dik mahrekli pi- yade hayvanı vazifesini görecek ve 5500 metreye kadar düz atış ve 300 metre ile 3,000 metre arasmda dik atış yapacak ev- safta imiş. Bu posat, piyadenin saldırım kudretini arttırır, fakat yalnız bununla iş bitmez. (3) Almanlar, 37 milimetrelik bir de tank def'i topu vücuda getirmişlermiş. Bu AL sein di, kudretini arttırır. (4) Almanyada bir kaç milyonluk bir orduyu teçhiz edecek kadar yengil ve a- Zir makineli tüfekler-unıklanmış imiş. Doğru ise, bu da Almanların hesabına mühim bir muvaffakıyettir. bir ehemiyet veriyorlarmış. Yani geni razi mıntakalarını yıkarak, maniliyerek geçilmez bir hale sokmak ve bu suretle düşman ordularmın ileri hareketlerini ak salmak işine, Fakat bunun manası saldı- rından ziyade müdafaadır. e İşte, buraya kadar yazdıklarımızdan çıkan hülüsa: ” a) Almanya, bir saldırım savaşı için siyasetçe hazırlık yapmamıştır. b) Almanya, bir saldırım savaşma li- zur olan başlıca tesirli ve mühim silâhla. rı benüz vücuda getirememiştir. Bunları vücuda getirmek te ağların değil, yılla- rin işidir, c) Almanyanın, bugün ilemi bert ancak müdafaaya yarar, Şimdiye hazırlananlar da, mi ziyade müda fasnın Almanyada şimdilik gözönüne alın dığını gösteriyor. d) Fakat bugünkü Alman ordusu ve Alman posatları, iki cepheye karşı bile . savaşı yapacak kudrete malik- birler, Bu halde “Almanya taarruz edecek, Almanya Fransaya saldıracak” sözü bu- gün için yerinde değildir, ama “Almanya kuvvetli bir müdafan ordusu hazırlamış» bir. ve bu kuvvete gövenerek bugünden itibaren Versailles zincirinin halkalarını kırsrak serbestçe silâhlanmak cesaretini isinde bulur.,, sözü yabana atılamaz. sonu ne olur? Fransa, Alman- yayı silâhlanmaktan kuvvet zoru ile me- netmek İsterse, Yapacağı taarruzda çok zorluklara uğrar. Almanya müdafaa mu- kavemetini uzatabilir, ve bir taraftan da yüksek sanayii sayesinde tesirli taarruz posatları yapmağa çalışır. o Bu halde yakın bir gelecekte Avrupanm sulhü na- sıl bozulur diye bir sorguya verilecek c8- vap şudur: “Almanyanın Versailles ahit- nsmesini mefsuh ilân etmesi ve Fransa» nın da Almanyaya taarruza geçmesi ile. Fakat Almanyanın Fransaya saldırması savaşta hünerli bir surette kullanabile. | lan saldırım savaşmdan ziyade müdafaa | ile değil. cek tavaşçıları, pilotları yetiştirip mey. | savaşı yapabilirler; Böyle olen da bü pek mi CİNOĞLU Milliyet'in edebi romanı: 80 tağına yatırdık. Ve biz de karşıki benim karyo- lama uzandık. Unklâp yaptırır | içek, bana (bunu mısın! — Ne münasebet Narin, Suat B. Jâtife ediyor. Suat Bey dediğini yapmak ister- gibi rop döşambrmm uzun kordon- larını çıkarıyordu. Narin bana işa- ret etti, İkimiz birden atıldık, Kor- donu elinden aldık. Narin süratli bir hareketle kor- donun bir ucunu karyolanın demi- rine geçirdi. Ben de çektim. Suat Bey uğraşıyor. Fakat ikimi- zin arasında kurtulamıyordu. Ni- hayet teslim oldu: — Bırakın deliler.. Sonra ikiniz- den ayrı ayrı intikam alırım. Narin kordonu adam akıllı bağ- ladı. Suat Bey uzansa da çözemi- zi Nihayet yalvarmaya başla- ir: — Bırakın, ikinizi de affediyo- rum. Narin bir kahkaha attı: — Affetmek kâfi, değil.. Şimdi KIR Ç İÇEĞİ BURHAN GAHİT: Koman) bizim sana vereceğimiz cezayı ka- bul edeceksin. — Nasıl? — Biz Çiçek'le yatacağız. Sen karyolanda mışıl mışıl uyuyacak- sın. Suat Bey düşündü: — Peki kabul. Yalnız bir şartım var, — ali — Yarm m artık etmi- yeceğiz. Söz mü? e — Söz. Suat Bey (Narin)e emniyet ede- iyordu: — Sana inanmam. Bana imzalı e yk lele — yok. Ya, it ba- bama şikâyet et. — Suat Bey Narin'in babasından çekindiğini biliyordu. Bu salâhi- yeti alınca kanaat getirdi. — Peki sözüne itimat ediyorum. Çözün beni. Kordonları çözdük. Suat Beyi ya . Yalıdaki hayatımız çılgm bir saa det içinde geçiyor..Suz' Bey komis yondan on beş gün izinli, her gün eğlenceler yapıyor, denize çıkıyor. Karşı kıyılara geçiyor, Anadoluhi- sarma, Göksuya kadar iniyoruz. (Narin)in orada bir mektep arkada şı var, Nazik, zeki ve çok güzel bir kız. Muazzez Hanım.. Bir kaç kere ona misafir gittik. Neşeli ve sami- mi bir kız... Benim de pek hoşuma gitti. Pek çabuk dost olduk.. Artık düne ait hayatım bir has- talık nöbetindeki kâbuslar gibi geç- ti. Genç kızlık rüyalarımda zengin, yüksek ümitler yoktu.. Kendim için sevgi ve sükünet arıyordum. İsti- yordum ki sakin, endişesiz bir yu- vam olsun ve ben çocukluğumdaki gönül rahatına bir daha kavuşa- yım. Yarını düşünürken içim sızla- masın, beni ellerimden tutan, göz- lerime sevgi ile bakan, beni sever- ken ruhu bir mabet hürmeti ile tit- riyen bir eşim olsun. Çok ıstırap çektim. Fakat niha- yet bütün bu hayalimi © dolduran hayata kavuşum. Suat Bey beni severkeri kalbinin çek hazır olmalı... — Gazettlerde okudun değil mi? Vercheny tahkikat esnasında her şeyi itiraf etti. Masanın üzerine bir kandil bırakır, saati de yanıbaşına koyarmış, Tam saat beşi çaldı mı, yanbaşında ya- tan kadının boğazına parmaklarını geçi- rir, sıkar, sıkar, kadın can verdikten sopra sanki hiç bir şey olmamış gibi, ö- lünün yanmda ertesi gün öğleye kadar yatarmış. — Öyleyse bu menhus saati ne ya- pacaksım. — Odamıza, şüminenin üzerine ko - yacağım. — Dünyada razı olmam. Her saat — Merak etme, polisler Ver- chery'yi tevkife geldikleri zaman bir boğuşma olmuş, katil saatı kaptığı gibi polislerden birinin kafasına aliş, — Sonra? — Zenbereği bozulmuş. Artk bun- dan sonra ne çalacağı var, ne de işliye- ceği. Fakat Madam Lebard inat etti: —Sen isiediğin kadar anlat. Eğer bu sasi odaya sokarsan, billâhi ben oda- dan çıkarım. Lebart bu nevi eşyanın kolleksiyon meraklısı idi, Karısının inadı çekti: — O halde nereye koyayım? istersen koy. karşında içini Ve bu suretle katilin saati salona nefyedildi. ... Tam bir hafta sonra, Adrienne uy kusu arasında bir feryat kopardı. Ko cası sükünetle sordu:” Pancurlarm arasından sabah ışığı odanın içine süzülüyor ve ortalığa a- cayip bir İoşluk veriyordu. Madam Lebard yanan lâmbayı gösterdi: — Sen mi yaktın? — Tabii.. Başka kim yakar? Has- ta mısın? — Hayır, fakat bu gece bir türlü uyuyamadım. Saat kaç.. Lebard saatine baktı: — Beş, dedi. O zaman genç kadınm bütün vü- cudü sarsıldı. Lebard karısını saran endişenin sebebini anlamamakla be- raber, fazla ısrar da etmedi. Uç gece sonra ayni sahne tekerrür ett, Adrienne sanki o kablelvuku bir hisle uyanıyor ve kocasınm . gözleri- nin kendisine dikilmiş olduğunu zan- nediyordu. Sordu: — Uyumayor musun? « Kocası cevap verdi: — Bilmiyorum neyim var. Gece yarısındanberi gözümü kapayama- dım, Genç kadın biraz da tütriyen bir sesle kocasmdan uyumasını rica eti — Bari sinirlerin için bir gey al- san. — Lüzumu yok. Bilirsin ki, ben ilâçlardan hazetmem. Bu cevap birok gibi saplandı. Genç kadın kekeliyerek: — Benimle ne kadar sert konuşu- yorsun ? — Hiç te öyle değil. Uyuyamadı- ğum için canım yor, O zaman Adrienne yastığa gömül dü, fakat göz ucuyla da kocasınm ha reketlerini tarassuda başladı. Kendi kendine: — Allahım, diyordu, yüzünde ne vahşi manalar seziyorum. İçine öyle geliyordu ki, sanki ya- | nında uzanan gölğe kocası değil de, kendisini tarassut eden düşman bir yabancı... Ertesi akşam müsekkin sıcak bir şeyler hazırladı ve aciz bir tavırla kocasına verdi. Lebard, gözlerini dim dik karısı- bütün heyecanlarmı gözlerinde o- kuyorum, ... Suat Bey bu akşam yeni bir ha- rle geldi. Mübadele komisyonundaki vazi- fesi nihayet bulduğu için onu Ge- növe başkonsolosluğuna tayin et- mişler. Suat Bey bu haberi (o verdikten sonra hemen ilâve etti: — Bir haftaya kadar gideceğiz. Hepimiz susmuştuk, Kadri Bey: vazife, dedi. Mesleğin en iyi bir işi. Sonra gülerek ilâve etti: — Bu sizin için adeta bir balayı değil, bal yılı seyahati olacak. Narin atıldı : — Ben de giderim. Kadri Bey onu elinden ketiğine doğru çekti: — Yaramaz kızım. Beni yalnız mı bırakacaksın? Babasını çok seven Narin hemen vazgeçti. — Hiç gider miyim baba. Ve çılgın gibi boynuna sarıldı. Baba kız uzun uzun seviştiler. Suat Bey: -— Yarın Ankarâya gideceğim, Üç dört gün kalırım. Dönüşte Çi- tutup nn gözlerine dikti, fincanı ll /249Yy0 Yatağa girdikleri zaman Madam | İlini Lebard bir türlü uyuyamıyordu. Çün 2 kü içinde meş'um bir hissikablelvuku vardı. Nihayet uykusuzluktan yorgun bir halde gözleri kapandı ve arasıra kâbuslarla kesilen derin bir uykuya daldı. Tahteşşuurun beklediği muay- yen saat geldiği zaman, birdenbire ti. Bugünkü Program | sea | 18,30 Orke a 10.30 Eftalya Sadi Hanım ve arkadaş” “ . 21 Gramof. gözleri açıldı. Kocasının pijaması ile | (2130 Beldr 1 iştirakile | BedsfÜ yatağın başucunda ayakta durduğu- musiki hey'eti, nu gördü: ANKARA: şi 1240 - 13,39 Gramefon. 18 Orkestrs * Hafifçe sordu! — Neye kalktın? Lebard cevap vermeden karısının boynunu seyrediyordu. O zaman karısı kesik bir nefesle tekarar sordu: — Neye?.. Fakat sualini o tamamlayamadı. ü salondan doğru, yedi kadınm mann Ouverture Manfrad, © Givek Acet Rachmaninaff Pr lude. — Stravs VAMŞ,. du. 18/45 Alaturlim saz. 20 Aja VARŞOVA isli m. 1520 Örkestra konseri, 17 Çocuk seififğ tı, 17,50 Yükeek sanatkârları plâklart, Müsahabe, 15 Konferanı, 1815 Koro kile senfonik konser, | 19 Müsahabe, .. 2, Piik ihbar eden bozuk saatin sa- | Çijk Z040 Müsabıbe, 21 5 « at beşi çaldığı duyuldu. So), | peret 24 Müsahabe 2410 Dane musikisi zaman genç kadının gözleri bü BUDAPEŞTE 850 m. yüdü, iki ellerini uzatarak: e 110 Se yay Be Askeri ri e beni öldü m | emer, 1 vee kesre pekte, - Allah aşkına öldürme, de | Siten Plükler, 1730 Müsli 25 Köz > Koomei yatağı Şollkimlai, zı bi naklen ranz Lehı öl > hi Haberler, 2,50 Triyo — Öldürme, dedi, hepsini anlata | 24 Macar Noeline dair 5430 İmre Magi cağım, hepsini. Sigen musikisi, — Hepsini mi? -— Evet. Ben sefil bir kadınım. Lionel ile sana ihanet ettim. Biliyo- İ rum. Söyliyecek hiç bir mazeretim İ yok. En iyi dostunla.. Böyle bir alçak İ lık yapmamalı idim. Fakat bu, ne ka dar kötü olsa da beni öldürmeğe bir sebep değil.. Acr bana Lebard.. Gen- cim, hayatı çok seviyorum... Kocası, bu hiç beklemediği itiraf Şarkı! Müli neşriyat, karşısında çivi gibi olduğu yerde mıh 2040 Ky İle Müyenliş omz barlı Babek a Ta Son eler vE 2415 ten sabaha karşı 3 çe kadari Kari” muaiköli neşriyat, aaa ISTANBUL BELEDİYESİ Başı yastıkta, saçları karma karı- TİYATROSU şık, göğü mütemadiyen inip kalkan Bu akşam önel i saat 19,30d#, | — Bir hafta evvel sana hepsini 'UKUS HAYAT anlutacaktım, dedi, fakat çok korku- ğ yordum. Nihayet şu meş'um saat bir« Büyük opereti denbire kir Anladım ki, sen de tn Yazan: teki gibi beni boğacakam.. Bu, görül. Reşit memiş şey, bu, anlaşılmaz şey. IU lü ve Cemal — Hayır, pek basit ve anlaşılır İç sal i bir şey.. Ben gece yarısındanberi uya | wi yamıyorum. O zaman seni uyandır. için yavaşça kalktım. Salona it geçirmek niyetile saa- Dm Dr. İHSAN SAMİ Gonokok Aşısı Belsoğukluğu ve ihtilitlarma harfi pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolü Sultan Mahmut türbesi No, 189 (10564) o 9293 Dlliyet ak "Tü: kiye için “ Hariç iğ LK LE Kocasının süküneti genç kadının içine biraz ferahlık var: — Zenberek kırık değil miydi? O zaman Lebard eilini kalbinin üstüne koydu: — Evet Adrienne, dedi, kırıldı, hayatımın sonuna kadar, inirterinizi muhafaza ip AZ rSUZ taryamile mahzursi heme lerde reçete s9 işte o ka- | y . 5 “ya ittihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. MES)» Tel. Beyoğlu: 4887. o 9007 — Ankaraya ben de giderim, de- | anlıyamamışım... O gece elinde” dim. Ben Anadolunun çile çekmiş | nasıl kurtulduğuma hâlâ şaşıyorU bir kızıyım. Şerefimi, ( hayatımı | & Mamafih yaptığı hareketin, CÖ” kurtaran Ankarayı görmeden Ay- o da anlamış ola rupaya gidemem... ki düğünden sonra kendisini hat” Herkesten evvel Kadri Bey be- | latacak hiç bir teşebbüste nim içimden gelen, sesimi titreten | dı. arzmun manasmı takdir elti. Nikâhtan bir kaç gün evvel Ks — Hakkı var çocuğun, dedi. An- | ri Bey bana: karaya Çiçek te gitmelidir. — İstersen Reşit Beyi de das€* Narin bizi bırakmadı: edelim. Bizim de eski bir — Ankarayı ben de görmek iste- | mızdır. rim. Artık üç gün için bana izin Demişti. İ verirsin, değil mi baba?.. Sesimi çıkarmadım. Lâkırdı #* Ankara seyahatine derhal karar | rıştı. Unutuldu. verildi. Gitmezden evvel Avrupa | £ Davet edilmesini isteşem onul” yolculuğu için bir kaç elbise sipa- | tekrar yüz yüze" gelmek mecbuf” riş ettim. Narinle iki gün hep bu- nun için İstanbula indik. Ankara ekspresinde Narinle ge- Bg yeti vardı. Halbuki böyle bir te” düfü hiç arzu etmiyordum, İtir?”, etsem, bü sebabsiz itiraza mans ne bir kompartımandayız... Akşam rilmesi ihtimali vardı. Çok şüküf * üzeri güneş ada açıklarında batar- | sırada Kadri Beye mühim bir #” ken İzmit körfezine doğru gidiyo- | söylediler. Unuttu. ruz. Adalar uzakta kaybolurken Bilmem neden, Suat Bey, niş9”” orada geçen hummalı, heyecanlı | landığımizdan beri Reşit BeyiP geceyi hatırladım. Reşit Beyin ku. | mini ağzına almadı. Her halde?” durmuş gibi ateşlenen, insanlıktan | bir şey hissetti ve yahut bana 99” çıkan gözlerini görür gibi oldum. | hatırlatacak her şeye dikkat Şimdi anlıyorum ki hayatımda bi- ..» lerek, bilmiyerek çok büyük tehli- Nihâyet Ankaradayız. Gir keler al Dokuz yıl evvel Erzurumdan O kadar temiz ve şefkatli görü. | müşhaneye gelirken anasını Er. nen bu adamın ruhan ne “iğrenç, ii getelerine kurban veren Türki

Bu sayıdan diğer sayfalar: