6 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

6 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

f Rıza Şah ve bugünkü İran Komşu ve Kardeş İranm büyük kurtarıcısını pek yakında aramız- ra görmekle sevinçli günler geçi - reçöğiz. İçin için bitmek üzere olan İra- nın hastalığını teşhis edip onu kur taran âlâ Hazreti Rıza Şah Pehle- vi Hazretleri, vatatimm felâketli günlerini içinden görerek o günle- rin ıztıraplarıni bizzat yaşamış de rin görüşlü, kuvetli iradeli bir şah siyettir. 'Tahrana pek yakın bir köy o - lan Bağşah'tan yürüttüğü kuvvetle rile orta devir tahakkümünü de - vam ettirmekte olan hükümeti de virmek ve Tahranı işgal etmek su- retile devlet idaresine Vüzeratr Cenk - Harbiye nâzırlığı ile vaz'ı- yet eden Rıza Şah, hemen pek ya- kın bir tarihte yanı başında, kom- şu Türkyienin istiklâl uğurunda yaptığı kanlı savaşlarını ve o sa - vaşları idare eden Büyük Mustafa Kemali görüyordu. - Riza Şah Pehlevi Hazretleri, Büyük Gazinin kurtuluş ve ilerile- yiş hamlelerini kendine örnek et- mesini pek güzel bilmiş ve yeni Türkiyenin inkılâp adımlarını çok yakından takip eden İranm bu büyük başı, ayni adımları kendi memleketinde de attırmağa savaş- mıştır. Alâ Hazretin ilk işleri arasında memlekette tam ve mutlak bir asa- yiş temini gelmiştir. Bugün İran'- da, asırlardan beri görülmemiş bir inzibat ve sükün vardır. Rıza Şah Hazretleri orduyu ten- sik ve teçhize başlıyarak dağınık bir halde bulunan askeri munta - zam kuvvetler haline getirmeğe ve ellerindeki eskimiş silâhları yeni model esleha ile değiştirmeğe, kerin milli hüviyet ve — benliğini takviyeye muvaffak olmuş ve da- ha birkaç sene evveline kadar mec- buri olmıyan askerlik vazifesini de her medeni memlekette olduğu gi- bi mecburi şekle sokmuştur. Âlâ Hazret Tahran'da bir harbiye ve topçu mektebi açarak ordunun mektepli zabit (ihtiyacını te- min etmiş ve bu mektepler- den iyi derece ile çıkan gençleri askerlik fenninin terakki etmiş oldüğu memleketlere gönde- rerek; bu suretle yüksek askerlik tahsili yapmış seeple rle de orduyu © Bügünkü İran'ın mali işlerinde “de pek bariz bir terakki görülmek- tedir. Son zamanlara kadar şer'i mahkemeler vasıtasile yürümeğe çalışan adliye işleri Âlâ Hazret'in bir darbesile nizami mahkemelere - geçmiş ve iyi faydalar (o vermeğe başlamıştır. Meni ği Hele maarif hayatında daha can il gençlik hareketleri mevcut. hiye ii kapiillayunlarıı 5. üp atan Rıza Şah Hazretleri Gene. hilerini siyasi rekabetleri dolayisi. le memleketinde açılmış aykırı dü. şünceli ve zararlı yabancı mektep- lerini de kapatmış, açık bırakılan bir iki tanesinin de ders program- Jarmı memleketin nef'ine göre tas- hih ettirmiştir. İran'da gümrük teşkilâtı öyme- ğe değer bir haldedir. İran güm- lerinden içeri girerken misafiri ! li İran gelek iz ve »lerile ber yabancıyı takdir 5 Bizleri içinde bırakırlar > Posta, inzibat ve gümrük işleri de celbedilen mütehassıslarla ıslah Milliyet'in edebi tefrikası: KANLISIR Yazan: Matmut YESARI | değil yaradılış gezerdik... Şimdi, ben, ona: Ara- baya binelim mi? diye soruyorum. Çünkü bu, zafrmı itiraf etmek gibi bir şey... O da, bunu teklif edemi- yor. Çünkü, beni incitmiş olmaktan korkuyor! Yan yana yürüyoruz. Çok geçme di, Germaine solumağa başladı: — Yolda bir araba bulabilir mi- yiz? - —Talie bağlı! Bana, hayretle bakıyor: — Gücenme, Hüsrev Bey... Sen, çok dayanıklı adamsın... Gülümsedim: — Biraz öyleyimdir. — Biraz değil, hakikaten daya- huklısınız! — Yaşımdan da umulmaz de. gil mi? « Beylik şikâyetler, beylik özür dileyişler vardır, söyleyenin ağzın. | dan dökülür, Fakat Germaine çın- gıraklı bir kahkaha attı, elile o- muzuma vurdu: — Sen, kendini ihtiyar zannedi- Altın kronometre I l | — Fransızcadan — Baron Pelka Fiyonistan kralı tarafından Scaferlati prensliği da- hilinde Fiyonistanı temsile me - mur olmuştu. Hareketinden evvel de kral, kendisine bir altın kro - nometre hediye etmişti. Krono - metrenin kapağının içinde kralm el yazısı ile imzası ve ithafı hâk - keditmişti. Nibayet günün birinde yeni se- fir Scaferlati'ye o muvasalet etti. Burada nezaretlerin hepsi bir bi- na dahilinde idi. Blok Pelta nazır- ları böyle bir arada kolayca ziya - ret edebileceği için memnundu. Randevu aldığı gün Baron Pel- ta parlak sefir üniformasını giy - di, nişanlarını taktı, altın krono- metresini de yeleğinin cebine in - dirdi. Doğru hükümet dairesine gi- derek evvelâ harbiye nazırına kar- tıns gönderdi. Nazır büyük bir nezaketle kabul elti, Sefirk yanma oturttu, siga - ralar takdim etti. Fiyonistandan ve onu idare eden adamlardan bü- | yük sitayişle (o bahsetti, Sefire de şahsen beyanı hoşâmedi etti, Baron Pelka müsaade almak i- çin ayağa her kalktıkça, nazır pek müsaade alabildi ve üst kata, bu kata yerleşmiş olan adliye nazı - rmt ziyarete çıktı. Kabule intizaren salonda otu. | rurken, bütün nazırları kaç saat - te ziyaret edebileceğini düşi O zaman saatine bakmak için eli- ni cebine attı ve birdenbire büyük telâşla ayağa kalktı. Güzelim kronemetrenin yerin- de yeller esiyordu. Diğer bütün ceplerini de dikkatle aradı, yok, yok, yok! O sırada bir kapı açıldı ve bir odacı sefiri nazır yanma götür. dü. Baron nazırı odasma sanki sarhoş gibi sallanarak © girmişti. Saatin kaybolmasına o kadar mü- teessirdi, Nazır misafirinin telâ - . şınr sezdi; — Sefir hazretleri, ne oldu - . nuz, ne var? Diye sordu. Sizi bi « raz rahatsız gibi görüyorum. Bu- |, yurunuz, şöyle oturunuz. Pek ayak ta duramıyacak haldesiniz. Baron gösterilen koltuğa vücu- dünü bırakıverdi: — Nazır efendi hazretleri, ben- denizi af buyururlar, dedi. Başıma bir iş geldi. Kendisine en hâkim — Hayırdır inşallah.. Ne oldu- ğunu sorabilir miyim? . — Efendim, arzedeyim. Zatıâ- linizden evvel harbiye nazırı haz- retlerinin ziyaretine girdiğim za - man, cebimde altın kronometrem vardı, çıktığım zaman bulama - “ İ edilmiş ve muntazam, asri bir ha- | le konmuştur. Hülâsa, Asyanın garp kapısı ad- dedilen İran, tamamen değişmiş bambaşka, kuvvetli bir İran olmuş- tur, Onu bu kuvvetli o hale koyan ihirli el Rıza Şah Pehlevi Hazret- leridir. Bu itibarla, pek yakında a- tamızda gö: imiz büyük misa- firimiz sadece bir kardeş millet ba- şt değil, aynı zamanda günün ve tarihin de büyük adamlarından ol- mak itibarile yüksektir. AM. 69 yorsun ha? Senin yerinde, yüz- sene ihtiyar olmağı isterdim. Ben de gülüyordum: — Demek gencim! >— Gençlik ve ihtiyarlık, nisbi e tahım ru İn, i i nimden daha lem & Yolda rastladığımız araba, bizi dım. Bunu fevkalâde görmüyor musunuz? Adliye nazırı gayet sade bir ta- vırla cevap verdi: — Hayır. — Allah allah, girerken bir sa- ti “ atim vardı, çıkarken yok. — Hayret edilecek bir şey de « — Acaba nasıl kayboldu der « siniz? — Çok kıymetli bir şey miy - di? — Hem çok.. — O halde şimdi daha hiç hay- rete lüzum görmüyorum. Nazır gözleri uzaklara dalmış, derin bir düşünceye varmıştı. Son- ra kendi kendine konuşuyormuş gibi söylendi: — Yapmamalı idi. Bir kabul resmi gününde. O zaman Baron Polkanm kafa- sında bir ışık belirdi, Adliye nazı- rı kabine arkadaşmı itham ediyor- du, Nazır sefire döndü: — Siz bu saate mutlaka kavuş- mak ister misiniz? — Hem çok isterim. Gerçi maddi kıymeti de fazladır, bilhas- $a manevi kıymetine bence ölçü halde bana bir iki saniye müsaade ediniz. Kronometrenizi bulup getireyim. — Nasıl bulacaksınız? “ — Aşağıya inip çıkıncaya ka- dar.. — Aman ekselâns vazgeçiniz. Ben saati feda edebilirim. Di nünüz, sonra ne iskandal ol Adliye nazırı: — Size kim iskandaldan bah- sediyor, dedi. Beş dakika bekleyi - Biz. İnip çıkayım. Adliye nazırı, Baron Polkayi büyük bir endişe içinde bırakarak odadan çıktı. Ya iki nazır arasın- da sert şeyler konuşulur, bir hâ- dise çıkar, bir dram olursa. Eğer böyle bir hâdise çıkarsa vazifei memuresinde muvaffaka - yeti suya düşmüş olmuyacak mıy- dı? Beş dakika henüz geçmemiş « tir ki, adliye nazırı tekrar içeriye girdi: — Buyursunlar sefir hazret - leri , “ledi, işte kronometreniz. Ve hakikaten de saati uzattı. Baron gözlerine inanamıyordu. — Nasıl oldu? Diye sordü. - — Nasıl olacak? Pek tabii. — Hiç bir şey söylemedi mi? — Hiç bir şey. Gazinoda ne kadar oturduk, ne zaman kalktık, bilmiyorum. Vak- tin nasıl geçtiğinin farkında değil- dim. Bir kadının, bir erkeği bu ka- dar tatlı meşgul edebilmesi şaşma- ğa değer bir şeydi. Bu, tecrübe işi kuvveti ii le, ine, yüzüme garip garip baktı: — Benim için ayrı daire mi tuta caksınız? larımı oynattım: — Nasıl istersen? 4 Kolumu çimdikledi: — Bana, cicim desene. — Peki cicim... “— Ayrı daire tutmayalım. Bu ge Dilde bıraktı. Gazinoda, beni ten- ce, konuşmak istiyorum. ha bir kenara çekti ve garsonu çağırdı: — Bize rakı getir... Teklifsizliği o kadar tatlı idi ki — Konuşalım, Otelin bahçesindeki -hasır kol- oturduk. Gökyüzü, parlak tuklara yıldızlarile kıpış kıpıştı. Rüzgâr, garsona emreden dudaklarını mu- | bir esinti dalgası halinde idi. habbetle değil, hürmetle öpmek is- tiyordum. ğ Şarklı olmayanlar rakının zevki- lamak sâridir, kahkaha sâridir, bu- maine, gene içiyordu. Onun bana da neşe veriyordu. Ağ- ni ve lezzetini bilmezler. Bu kadın, | na inanıyorum. Fakat böyle tatlı âdeta bir rakı tiryakisi gibi içiyor. | salıntılı neşenin hazzını hiç duy- du. Semine hanımın evindeki sta- | madım. jrmdan memnundum. Eğer biraz müstağni davransam, onun neşesi- ni kaçıracağım. Germanine, içiyor, içtikçe konu- şuyor ve konuştukça gülüyor. 0 ” z ü — Neye içmiyorsun? — İçiyorum, cicim! — Hayır... İçiyorsun.. » Ben, fazla mütehammil de- ğilimdir! Bugünkü program ISTANBUL m site dersi. 20,20: 48: Konferans. 22,18 Radyo orkestrası. 2245: Haberler. BUDAPEŞTE, 569 1845: Anne saati 1945: irisi HAMBURG,33Zm. Sasr harrmıma mit neşriyat. KONİGVUSTERMAUSEN, 1571 19,85: Neşeli meyeii isimli neşriyat, 2d: Stutgrattam nakil, Çk neşriyat). MOSKOVA, IM m. 19,20; Müsababe. 19,301 Dans musikisi. 22: Tvkova Slav: Mürahabe. mik k ŞİMALİ ITALYAN GRUPU, — « 21,10: Musihili meşriyat, o 2155: Senfonik komser. PRAG, 0m. 20,15: Neşeli m hafif havalar, operet da mukadderat,, 23: Haberler. 2840: Kah Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti- yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büre- muza müracaat etmelidirler, İşçi arânıyor Bahçe — Meyva ağaç — Üzüm bağ — Tavukçuluk — Arrlık — Seba — Bostan yetiştirme meraklılardan — Or- tak iş arıyorum. Şersitim İstanbula yakın olsun. İstiyenler: M. A, Rümuna gazeteye bildirsinler, Bugün saat 16 ve 18,30 da matine ve saat 21 de suare FRANSIZ TİYATROSUNDA Salıburg Kuklalar Tiyatrosunun temsillerine devam olunacaktır. Pazar- tesi günü saat 18 de matine ve sant2i suvarede yeni program münasebetile bü- yük gala,. İstanbul asliye mahkemeleri ikinci ye- nileme bürosundan : Halide H. tarafından Fatihte at pa- zasında Hüssam B. mahallesinde Refa- hiye sokağında 32 No. lu hanede Mün” im efendi aleyhine açtığı boşanma da- vasının yenilenmesi esnasmda; halen i- kametgâht meçhal bulunan müddena- leyhe ilânen tebliğat icrasma karar ve- rilmiş olduğundan tetkikatı icra kılma. cağı 27.934 pazartesi saat 14 de bü- roda hazır bulunması tebliğ makamma Kaim olamk üzere ilân olunur. — — Saati kuzu kuzu geri mi verdi? — Geri veren yok. z — Allah allah, o halde nasıl saa- timi gelirebildiniz? Adliye nazırı gayet tabii bir ta- vırla cevap verdi: — Farkına bile varmadı ki. ze sal büy masa — Hayır... Hakikati söyliyorum. O mu yalan söyliyordu, yoksa ben mi yalancı idim? Ortada bir hakikat varsa o dakikada hayatım- dan ve neşemden memnundum. — Daha içeyim mi? — Nasıl istersen! — Sen, hakikaten centilmensin! — Belki! — Belki değil, hakikat! Ben, dikkat ve kuvvetle kendimi idare ediyorum. Biraz (kendimi bırakacak olsam mağlöp olacağım- dan eminim. Germaine, birden bire doğrul - du: —Senim Sırrı ile arkadaşlığın ne- cihetten? Bu sual, beni şaşırtmıştı: — Tanıyorum. .. — Çok eskiden mi? — Hayır... — Ne münasebetle: ! — Niçin soruyorsun? Bu, öyle bir soruştu ki cevapsız bırakmak değil, cevapla tereddüt görünebilirdi: — Sormakta haklısın. .. Yaşla- rımız biribirine uymuyor. ; Germaine, başını sinirli sinirli oy nattı: .n — O, aklımdan bile geçmedi. — O halde? An'aneci İngilterede gündelik meras LONDRA, 1 -5 - 934 — An'a- ne, İngilterenin en kuvvetli vw zayıf cephelerinden biridir, kömür ocağı ısıtır ve sokakları dol- duran açlara rağmen her İngiliz, hâlâ bir menküp nazır vetebdili kıyafetle gezen prens gibi burnu yukarda dolaşır. Ve yeni yetişen İngiliz kızı, çözülen iskarpinlerini | eğilip bağlayacak £ bir Fransız er- | | ayakları eksik koca ve b keği hayaline âşıktır. İngilterede yalnız belli başlı â- detler de ma jestleri, muhakeme sistemleri bile sade babadan oğla değil, ne - silden nesle intikal etmektedir. İn- gilizin her bedii zevkinde eski ku- maşalrın soluk ve hazin ihtişamı, artık güldürecek ve acınılacak bir hale gelmiş olduğu halde, göze çar- par. İngiltere, an'ane memleketi - dir. An'aneye uygun olsun diye, Prens Dögal, isi asırlardanberi temizlenmemiş duvarları ve bir ka- le mazgalına oz çok benziyen pen- cerelerile bir hapishane höcresini andıran odalarda oturmaya mah- kümdür. Ve her sabah, eski mu - hafızlarla yeni muhafızlar, piyade ve süvari olmak üzere iki kısım nöbetçi asker kafilesi, biribirleri - ne sarayın anahtarmı teslim et - mek için saray avlularında külfet- li merasim yaparlar... Nerdeyse her asker için bir ay- rı elbise icat olunuyor zehabına varacağımız İtalya gibi değilse de burada da bu muhafızlar ihtişa - mında iptidai bir gösterişin bütün zevksiz üzenişi göze çarpan uma- cı kıyafetlerini aynile afaza etmektedirler. Her saat onla on bir arasında bu merasim ayni tafsilât ve yek - nesaklıkla tekrarlanır.. İşte; Vik- torya (o meydanında, Bokingam palâsın önündeyiz.. Biz selâmlık resmini lirasi bahtiyarlığına ermiş cümhuriyet çocukları, ya - nımda İLondrayi gezmeye gelmiş iki kız iki ekek Türk || talebesi, meydanın bir kenarından bu coş- kun merasimi dudak bükerek sey- redebiliyoruz.. Biz, daha dün çöken bir bü - yük imparatorluğun mirasına kon- muş kimseleriz. Bu imparatorlu - ğun biç bir şeyine ağzı açık hay- ran olmasak yeridir; bizim gıpta ve battâ haset hakkımızdır... İşte; İngiliz krallarına Hindis- tan imparatoru olmak ünvan ve hakkını bırakan meşhur İngiliz kraliçesinin heykeli.. Yüzünde bir tek dişi çizgi yok... Fakat onun za- | ri İngiliz imparator - | manındanbe! luğu hep dişi zekâ, bep yöksek sin- sarlıkla idare olunmaktadır. Meydanın dört tarafmdaki met- hallerin iki yanımdaki sütunların üs tünde birer o çocuk heykelile Cenubi (o Afrikayi, o Hindistanı, HM Harik Hayat ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayı —— Nerede, ne zaman ve ne mü- nasebetle tanıştınız? Vaziyetim, hakikaten çetinleş » mişti: — Sana doğrusunu söyliyeyim, yavrum. Ber, Sırrı'yı tesadüfen ta nıdım! , Germaine, masanm üzerinde du- ran paketten bir cigara aldı, yaktı ve keyifle dumanını havaya savur- du: — Buna emindim! Gayri ihtiyari yüzüne baktım: — Neden? —Siz, onunla arkadaş olacak, arkadaşlık edecek adam deği niz! Çünkü siz, centilmensiniz. ... Çünkü siz, insansınız! (o Halbuki Sırrı, insanlığını kaybetmiş bir ser- seriden başka bir şey değildir. Yüzü, dalga dalga kızarmıştı: — Siz, onu, benim kadar tanı - mazsınız... O, çok fena bir adam- dır... Ne itibarla mı? O, beni al datmıştır! Durdu, bütün hıncı dişlerinin a- da imiş gibi gıcırdatarak ho- — Beni, aldattı! diyorum sana! Eğer yakamı tutmuş ve beni sars- mış olsaydı, sözündeki şiddeti bu kadar kuvvetle - hissedemezdim. Gözlerinde, bir yılan o zehirinden ” daha zehirli çakmaklar yanıyordu: | lenecek zavallı çocuklar! emeli, en modern salonu hâlâ | “te, sarayin avlusündü bir gülüş tarzları, konuş- | Bir inek ahırından şiki Kaza MA Sigortalarmızı Galatada Ünyon 'ÜNYON SIGORTASINA “yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan Hahında Küin 7 Telefon : Beyoğlu 4.4888 1 Yeni Zelândı filân temsil etmi ler: İmparator Ananm südile! tüdür başladı.. Baldırı çıplak? koç kıyafetli eski muhafızlar“ havası gibi yeknesak ve zurns! kamları gibi curcunalı müzil rmı çalarak avluda sırala lar; öteki kapıdan başlarında tün bir kuzu denmek için tüylü kalpakları ve dudakları arasında geme yen yaldızlı zincirlerile yeni hafızlar geldiler... j Ağır bir raksın o figü yapıyor gibi edalı adımlarla, ki ayaklarının altındaki t9 basmaktan korkar gibi biribirlerine yaklaştılar, selâeBl tılar, Kıta kumandanları ileri birinin elinde parlayan anehti bürüne uzatıldı. Bayraktarlar birleştiler alay sancağını sarayın > birlikte dolaştırdılar; kum lar, kılıç şakırdatarak boy bö dip geldiler; gözlerini yukaff boş pencerelere kaldırarak *“ Süolyerin bir piyesi oyasi erin oyn veya Holivutta bir film çev yor-sandım... a Soğuk timsah derisinin lığını ve aç kurt gözünün | tısım andırarak sırma ve mi$i dan kurtulan demokrat gö bir daha tebcil ettim. Behçet Ki Kari mektapları Bakırköyün Zeytinlik # si Domuz Damı denilen h ve adeta mesiresi vardır. Yüzlerce ailenin bilhass8! cukların oturduğu bu yerde © | mülfersa kokular neşreden ahırı vardır. Bu âfetin mahallemizde dırılması için bütün mah, makamı aidine mazbata ile # caat edildiği halde kimse al#” Iı görünmüyor. Ne yer Ahi ŞE 9 9 , illiyel di “ MİLLİYE" 7 h CABONE ÜCRETLE! 1 LEE vel. Gelen erek sezi verilen — geçen nüshalar 10 kuruştur — matbaaya ait işler için müdüriyeti cat edilir. Gazetemiz ilânların m0” tini kabul etmez. ve Otomobif — Beni aldattı! Ben, lay aldanan bir kadın Aldanmıya ne yaşım, ne gf ğZim ömür müsait... Fakat rağmen beni aldattı. Nasıl Nasıl kandım? bilmiyoru! kendi kendime inanamadı ediyorsunuz? Anlatayım. riste Mon Martr'da yo Hâyatım müreffeh sa kin ben, bundan şikâyetçi © Şikâyet insanlarm telâkkil€ Şol re değişen bir şeydir. v toj kâr bir kadın olduğum ba tımdan memnundum. Çi rıya tesadüf ettim. P: ku ğa gelmiş... Okumuyor, * mi nuyordu. Ben, etere düş. bi Bu zafım, beni, ona mah ri t.Mon Marter, benim aşağ lâ, vatanım demekti. Fakat ni, vatanımdan da etti. ca Acaba hakikaten mi? on de yorum. en çok si * nı ğim bir hakikat var ki, #€X Ye' rilen şey, insanın kendini dı sından ibaret, .. Niçin #€ <6 diye sevdim? Bunlar, ka” & re lâ balledemediği sırlardı.. la; ve sonra kendimden uta”i bo man, Sırrının parasi ” Pu den buluyor, nereden & gi” — Bim

Bu sayıdan diğer sayfalar: