7 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

7 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B atih'e göre Türklerin aslı Fransiz filozofu ( Montehy'in ölmez eseri olan kalem denemelerini - (Essais) elbette bi- lirsiniz. Geçen'sene filozofun doğ- duğu tarihin dört yüz yılı ihtifali yapıldığı vakit kitap yeniden basıl- mıştı, Bir hafta evvel Pariste, Üni- virsite önünde, filozofun heykeli açıldı. Ölmez kitap gene nutuk- Jara, gazete makalelerine mevzuu bahis oldu. Herkes Monteny'in ese- rinden kendisine alâka veren bah- si arıyor ve onu tazeliyor. Bu kitabın ilk basılışı, Türklerin İstanbulu aldıklarınm tam yüzün- cü senesine tesadüf ediyor. Türk- lerin İstanbula girmeleri tarihten o kadar büyük bir hâdiseki, dünya- nm tarihini değiştirmiş. Bu kadar mühim bir hâdise yüz sene içinde aktüaliteden © çıkamaz. Monteny çok okumuş, çok düşünmüş ve ilhassa, Türkler dünya tarihini değiştirdikten sonra ilk asır içinde yaşamış bir filozofun zihninde ve eserinde o hâdisenin elbette bir izi, Kalem ( denemeleri'nde elbette Türklerden bir bahis bulunacak.. Filvaki öyle... Kalem tecrübele- rinin ikinci kitabında otuz altıncı faslı açmız. Burada Monteny, ken- disinin en mükemmel insanlar ola- rak saydığı üç büyük isim sahibin- den baseder. Bunların birincisi her zamanın en büyük şairi, olan Omer (Omiros)tur. Öteki ismi tekra- ra lüzüm görmiyorum, çünkü bizim buradaki bahsimize ait deği » Omer niçin en mükemmel insan- lardan biridir? İlminin genişliğin- den mi? Hayır, Aristo ve Lâtin â- limi Varro ilim bakımından ondan yüksektirler. Fakat, burada filozo- fa küçük bir kabahat bulunabilir, günkü ilmin tarihi yazılacak olsa, ilkin her bilginin başlangıcını mut- laka Omer'de © aramak lâzımdır. Bu bakımdan da Omer kendinden sonra gelmiş âlimlerin hepsi muzlarında taşıyan bir dev gil Şairliğinden mi?, Filozofun tür mütalealarını böyle bir maka- leye sığdırmak elbette kabil değil. Asıl bahsimize geleceğim. Ömer'in şanma & başka hiç bir kimsenin şanı benzetilemez: AÂv- rupalıların çocukları hâlâ Omer'in uydurduğu isimleri taşırlar: Aşil, Hektor. Onun icatları o kadar bü- yüktür ki, yalnız bir kaç millet de- gil, milletlerin en çoğu kendi asıl larını onun şiirlerinde isimleri ge- çen memleketlerde bulmak isterler. M5 en büyük delil: tercüme ediyorum). “Mehmet, bu ismi ikinci ola- rak taşıyan Türk imparatoru bizim papamız ikinci Pie'ye şöyle e tı: İtalyanların benim aleyhi ölmnünlür ia gağıyorai ii EE le İtalyanların aslımez birdir ve Tur cova'lılardır, benim menfaatim de gibi Hektor'un kanının Rumlardan © almaktır, ni leyhime olaral ima; Ni lar. ilh., eve Fatihin Papaya mektubunun aslı var mıdır? Günahı Fransız filozo- funun boynuna! Fakat ikinci Pie' nin papalığı (1458 - 1468) Fatihin zamanma (1451 - 1481) tesadüf et- mesi filozofun rivayetini pek te ay- kırı göstermiyor. Vakrâ biz bugün, Make a taları olan Etrüsklerin (Aynile > dan, Lidya'dan deniz ee e Italya- ya olduklarını artık klâsik olarak biliyoruz. Çocuklarımız bi- le “tarih,, kitaplarında okuyorlar ki : Etrüsklerin içtimai hayatları, "du? Muhakkak olan bir şey varsa, cebinde daima para bulunuyordu. Fransız kadınım bütün tecrübe sine rağmen, toy bir çocuk gibi sız- lanışı tuhafıma gidiyordu: — Peki, sizi nasıl aldattı? Yüzüme düşman düşman baktı: — İnsan, nasıl a ellaniklığri ve el ğun bilse, aldanmaz ki... Aldandım. Acaba pişman mıyım? O da meçhul... Beni, Mon Marter' : di İstanbul'a kadar sürükledi.Bu- na, ben de inanmıyorum. Bana, ne- ler vadetmedi. Yalnız Sırrının söz- leri, vaatleri değil, şarkın © ezeli, efsanevi masalları da beni teshir et mişti. İstanbul'a geldim. Umduğu mu bulmadım. o Ne umuyordum? » Tekrar Mon Marter'- yarak yüzüme baktı: — Fakat para?... denilen salaşlara düştüm. O salaş- lar ki insan'ığın haysiyetini inciti- yor. Tasavvur edin ki, ben, bu iğ- Burada, bar ULAK GEN bela 'A 5 Montaigne) Ağız, nasıl poyraza açılır? Sultanahmet yangın yerlerinin arka taraflarında Bir apartımanda olutur. Geçen gün, rastladım: — Nasılsın, yahu... Nerelerde- sin? Hiç... dedi, gene eski yerimde... — Ne işle meşgulsün? Güldi —Bütün gün, ağzımı poyraza açıyorum!.. Züğürtlükten bahsediyor san- dım: — Aldırma, hep öyleyiz! — Yok canım... Benim demem o değil... — Ya nedir? Anlattı: — Geçen sene, sağ. böğrümde bir sancı peyda oldu. Doktora git- tim. Bizi evirip çevirip güzelce bir muayeneden sonra | kaşlarını çattı ve şimdi hatırımda kalmıyan acaip bir isim söyliyerek: — Endişe edilecek bir hastalık değil, dedi, yalnız tedadisi biraz uzun sürecek! —Aman, doktor çaresi. — Çaresini söyliyeceği: lâ bol hava alacaks Başladık dediği gibi bol hava al- mağa... Geceleri, £ açık pencereli odada yatıyoruz. Temiz | havalı yerlerde dolaşıyoruz. Blir taraftan da, ne idüğü belir- 8iz, bir sürü ilâç alıyoruz. Hem de ne ilâçlar ya... En ucuzunun şi- şesi beş lira! Bizim fakir bütçe, bu top otu beylikten tedaviye ne ka dar dayanabilecek? Günün birinde, paralar suyunu çekti, Suyunu çekin ce de tabü ilâçları yenileyemedik. si da korkumuzdan gideme- hi Şimdi yalnız hava tedavisi ile ya #yoraz. Senin anlayacağın, Mela mızı poyraza açıyoruz M. SALAHATTİN Dr. İHSAN SAMI 4 Gonokok Aşısı Belsoğukluğu ve ihtilâtlarma karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolu Sultan Mahmut türbesi No, 189 162 dini telâkkileri, musikileri, giyiniş tarzalrı, bilhassa denizcilikte ve ti- caretteki müstesna kabiliyet ve is- tidatları da onlardan Lidyalılarla akrabalıklarını teyit ediyor. Arkeo- loji tetkikleri de bunu gösteriyor. Hattâ hekimlik tarihi, İtalyanla. rın ataları ile bizim atalarımız olan Sumerler'in hekimlikleri arasında göze çarpan bir benzerlik meyda- na çıkarıyor. Fakat, doğrusu, biz bütün bu bil gileri yeni tetkiklerden öğrenilmiş sanıyorduk. Fatihin Türklerin de, İtalyanların da aslı (— Lidya'ya pek uzak olmayan Turovalılar ol- duğunu söylemiş olması bize hay- ret veriyor. Hele, Turovalılardan bal en, Hektor'un intikamı- nı alacağını teklifsizce söylemesi, onun Ömer'le pek ahbap olduğunu, İliyoda'yı okumağa alışık bulundu- ğunu gösteriyor. Biz ise Omer'i bu- rada ancak Şemsettin Sami Beyin kardeşi tanıttırdı sanırdık. Turova- Idar bizim atalarımız olduğu, Ro- : Evve- Milliyet'in edebi tefrikası: 70 KANLISIR malılarla akraba bulunduğumuz Meal ee ve pl eek b çocuklu ize olan “bir millet çıkardık,, masalını Namık Kemal Bey sonradan uydurmuş de- mek oluyor. : GA. Yazan: Mahmut YESARİ reridiğim salaşlarda da tutunama- dım. e iyekeler benim numarala- rım değildi. Kolarını hiddetle savurdu ve son 4 Sarı, para ta, ben, memleketime döneceğim!, “Ona ciddiyetle sordum: — Memleketine dönmek istiyor. sun değil mi? Gözlerini kırpıştırdı: — Evet... Niçin sordunuz? — Peki! birden bire neye ciddi- leştin? — Çünkü bu sualiniz, pek ciddi. Önündeki kadehi bir hamlede içmişti; —— Hattâ, bir sarhoşu ayıltabilir. Elile dizime Yurdu, sonra çenem den tuttu, başimı sarstı? — Bir senyör, bir prens şarman- sın... Fakat darılma, istersen sar. boşluğuma ver. Ben, seni biraz da esrarengiz buluyorum. Sırrı ile ne- den meşgul oluyorsun? Onun sana O zaman Cem pek küçüktü. Ek- seri çiçekli bahçenin dar yollarm- da düşe kalka dolaşır. Bahçede sessizce dolaşan Rebia hanımefen- diyi görünce sevinçle ellerini çırpa- rak “Ebia,, diye bağırırdı. O henüz “R,, telâffuz edemiyecek kadar küçüktü. Babası köşkün bahçıvanı: Cem öyle söylenmez... Rebia hanımefen | di de... Diye çocuğu tekdir eder, sonra genç kadına dönerek alçak sesle ilâve ederdi: “Onu affediniz hanımefendi. . Henüz kendisine hürmeti öğ- renmiyen bu küçük £ bahçıvsnm iri gözlerinin hoşuna gittiğini, kim bilir neden, kadın konuşurken mü- temadiyen gülerdi. Gün dö Gülman gibi Rebin hanı meyi öğrendi. Fakat o, babasın- dan daha az iğilebiliyordu. İbtiyar adam bunu bir terbiye noksanı ad- dediyor her fırsatta oğluna: “Cem — diyordu — Eğer bu köşkten w- zaklaşmamanı istersen hanrmefen- diye hürmette kusur etme.,, Onu, behçede bir melek, bir ha- yal gibi sessizce (o dolaşan sarışm güzel kadını bir daha görememek, çiçekli bahçeyi terkederek köşkten Çem, iptidai tahsilini ikmal edip bütün vaktini köşkte geçirmeğe baş ladığı zaman yavaş yavaş Hayati Ef. lerin âdat ve ahlâklarını , zi- yaretçilerin maksatlarını öğrendi: Bir zamanlar köşten ayrılmayan beyefendi şimdi köşten uzak, yaşı- yordu; av ile meşguldü. Hattâ şehrin öbür ucunda hafif meşrep bir kadının evine sik sık gi- rip çıkarken görenler vardır. Ger- çek bahçevan daha pek'çok'hüki. katlere vakıftı. Onun için güzel ka- dını kızarmış gözlerile bahçede sessizce dolaşırken gördüğü'zaman lar ona yaklaşmak ümitsiz bir in- sanın bütün cüretile aşkını haykı- rarak onu teselli etmek isterdi. E- vet ümitsizdi. Kadınm bir bahçe- van oğlunu £ sevemiyeceğini o da pek âlâ biliyordu. Şimdide'etomo- bil sahibi olan zeng'u genç bir elek trik mühendisi köşkün daimi misa- firlerinden olmuştu. Acaba yalnız misafir mi idi? Hakikat Cem ka- ranlık kalmadı. O, âşıka has bir kıskançlık sevkile her şeyi öğrendi. Bazan itimalsızlığın verdiği tees- sürle köşkün etrafında saatlerce dolaşırken tecessüs onun nefesini kesiyordu. Zavallı yavrucukta aşk korkunç bir cinnet halini. almış tı. Genç mühendisin kadının kalbi. ne girdiğine şüphesi yoktu. Otomo- bille gezmeler gittikçe sıklaşmak- ta idi. Muhendisin ziyaretleri da- ima kadının evde olmadı ğı günlere tesadüf ettiriliyordu. Ar tık kadın ağlamaktan kızarmış göz lerile biraz avunmak için bahçede | dolaşmaz olmi Coin içir Mİİ ve tahammülfersa saatler geçirdiği nin kimse farkında değildi. Bir gün Cem Rebia hanrmefendinin mühendisle beraber şehrin kena- rındaki ormanda buluştuklarını du- yünca muahekmesini kaybetti. Ar. tık ne yiyor, ne içiyor mağmum, mükedder, sessiz sadasız dolaşıyor du. Bir gün kadının kocasma iki satırla her şeyi | anlatmağa karar verdi. Maksadı genç kadından in- tikam almak değil o mühendisten ayırmaktı. Kadının kocasma randevu saat- lerini bildiren © imzasız mektubu gönderdiği gece sabaha kadar uyu yamadı. Sabahleyin erkenden kır» lara çıktı, Yalnızca ağladı. Alla- hım kimsesiz o kırlarında elemine şahit olan yoktu. Fakat kadının â- şıkile birleşme saati yaklaştıkça elemi artıyordu. Nihayet birden- bire sarışm kadına koşarak, kocasi le karşılaşmasından hasıl olacak | muhakkak bir felâketin önüne geç- | meği insani bir vazife telâkki etti, Yarım saat mütemadiyen koştu. Ormanın kenarında kadına yetişti- ği zaman koşmaktan ve heyecan- dan nefesi kesilmişti güçlükle; ||| — Hanımefendi... Durunuz... git meyiniz... Oradan geri &. dönünüz. Diyebildi. Rebia hanım Ceme cevap ver - medi; bariz bir istihfafla dudağını büktü, arkasmı döndü, ağır adım- larla köşke doğru yürümeğe başla- dı. Zavallı Cem! O günkü hâdiseden sonraki günlerde saadete vasıl ol- duğunu zannetti. Çünkü kadın, ar- tık mühendisle buluşamıryordu. Fakat bir ay sonra kadın onu ah baplarından birinin uzakin olan köşküne bahçevan olarak gönder- di. Firdevs İSMAİL Hazin bir ölüm ” İstanbul Belediyesi tie nn Mü- dürü ve C, H, F, Eminönü kazası Heyeti Reisi Tevfik Beyin henüz on ye- di yaşlarındaki kır Turan Hanım uzun zamandır pa hastalıktan kurtulamı. | yarak dün rep iei nir, Cename-| si bugün on bir glerközünde Belediye bahçesi karşısındaki hanesinden alınarak çarşı camiinde namazı mi tan sonra Bakırköy kabristanına defne dilecektir. Elemdide ailesine beyanı ta- | siyet eyleriz. İRTİHAL Şehir Meclisi azasından a. | keri kaymakamı Vehbi giz vefat iniş | tir, Cenazesi bugün Usküdarda Sultan- tepe Servilik caddesinde polis karakolu civarında kâin evinden saat on birde kal- dırılacak ve namazı Uslküdar Yenicamiin- de kılındıktan sonra a Bülbülderedeki aile kabristanına defnedi “kn laime boya eziyet ale. te, (Ekrem B. Ruşen B. | ağ Şerel B. Saim B. Vacihe H. Belma H.) jmme ve borun haberleri 2125: Orkestra tarafından muhtelif eserler. Koman sola Necip Yakup B. ARŞOV A, IIS m. ayan; Plük, 1940: Keza 1930: Maktek — Haberler. 23: Kahveha- ik komser heyeti Üsn Voras sipan takımı. 24,15: Ko 30: Sigan musikisi, AMBURG33zm, 205 Johannes wp konser. 2, i e Şark USTERHAUSEN, 1571 m S5: Şürler, 20: Ak a komseri, 2 iz ve yılderlar. MOSKOVA,ITm. ! 18,30: Müsahabe. 22; Almasca meşriyat. 24, | 05: Macaren maşriyat, BELGRAT, Mim. 20: Plâk. 20,20: Kumrtet. — Müsahaba, 21,30 Opern temsilini sakil, ROMA, NAPOLİ, BARI 8,30: Filharomnik konser. — Müşahabe, — Plâk. 22; Piyano konseri, 23; Mösahabe, 23, 10: Viyolonsel. — Senfonik konser. rn ITALYA GRUPU, ; Plâk, — Müsahabe, OZ& 23: e Be perdelik komedi, PRAG 0m. 19,25: Almancm en m. 22: Radyo Konser seşriyak 20,20: Karışık kentrası, — Haberler vauniki. — Münakaba. 21,0: devamı, — Aktilmlite. 2220: Piyane 23: Haberler. 215; Seyyah celbi. Pik. YENİ NEŞRİYAT ' e Yeni adam Yeni Adam çıkmıştır. Ismail Hakkı, Dr. İzzettin Şadam, Dr. Sadettin Vedat, Dr. Şeref Nuri, Eşref Fehim Bari makale ve fıkraları, hikâyeler, Edebiyat Anketi, dünya siyasi (o cereyani ait tetkikler sanat tenkitleri vardır. Herks- se tavsiye ederiz. Aynı haklar Bal Universitesi profesörlerinden M. G. Wieland'ın (Kanunu medenide ayni haklar) isimli eseri İstanbul ticaret mah- kemesi azasından İsmail Hakkı Bey ta - rafından türkçeye tercüme ve meşredil- miştir. İçki düşmanı gazete Içki Düşmanı Gazetenin mayıs sayısı çıkmıştır. İçki Düşmanlığı ve akıl hıf- ve M Dr. Fahrettin > rim Beyin ve Dr. Aliye Rıza, Safiye Hü- seyin Hanımların yazıları vardır. Dr. Zekâi Muamter BAKTERİYOLOJİ LABORATUVARI Her nevi kan mvayeneleri ( Wağser. | man, kahn ilâ ) balgam, cerahat, idrar | ye sair bakteriyoloji tahlilât ve arzu edilen hususi aşılar yapılır. Çemberlitaş, Güzel uparıman No. 4 Tek 29037 (16433) Bugün ve yarın matine saat İB de ve suare saat 2i de FRANSIZ TIYATROSUNDA Salsburg KUKLALAR Tiyatrosunun Veda Gala müsamereleri P : Faust ve Mozart'ın A la cour de Kü kurmak istediği tuzağa düşmedi, battâ onu atlattın.. Fransız kadınının. pervasız açık kalpliliğinden istifade “edebilir * a Nasıl tuzak? İİ ie şey... Sana Kahkahalarla gülüyordu; gözle- rinde toplanan yaşlar, ağlıyan bir kalbi de düşündürmüyor değildi, Dişlerini gıcırdatarak gülüyordu: şörlüğe, beni de alıştırdı. Çırağile iftihar edebilir. İyi yetiş. tirdi doğrusu... Siz, tehlikeyi mi hissettiniz, şüphelendiniz mi, ne ol , pek anlıyamadım, siz, kumara yanaşmadınız. Sırrı, çok sinirlendi, fakat ne yapabilir ki... Ben, böyle tuzaklara evvelden hazırlanmış bulunuyordum; Ger - maine'in haberi beni pek fazla mü- tehayyir etmedi. Yalnız, Sırrı Nev- res'in kuvveti, beni düşündürüyor- du. Feleğin çemberinden kim bilir kaç bin defa geçmiş olan bu zeki kadını, Sırrı Nevres, nasıl avuçla- rının içine alabilmişti? Germaine'- in kafası ve sinirleri kolay mağlüp olacağa benzemiyordu. Sırrı Nev- res'in bu çetin mücadeleden galip çıkabilmesi, kuvvetini tastik ettir. meğe küf Germaine, 'döyünür gibi . başını sallıyordu: — Memleketime dönmek istiyor muyum? Kelimeler, ein teker teker, un yorgun a? ve Bu da sual mi? (Bir macera havası, beni buralara attı. Fakat artık yetişir. O macerayı buraya gömüp gene Paris'e dönmeli. . tanbul, cennet gibi bir yer. Lâkin ben, banda çok acı ve ıstıraplı günler yaşadım. £ İstemiyorum; b daüssıla da başladı. .. Burada geçirdiğim hayat değil... Ama, bir yere Kipordanamıyorum. Vak- tile barlarda varyete numaralarma çıkardım. Çabuk yoruluyorum. Ci- ara... cigara... göğsüm ( bilti. İş de ciğerlerimi delik deşik et- .. Para yok, geçinmek güç.. Sır- kalsa açlığımdan öleceğim.. Memleketime dönmek istiyorum, lâkin yol parası lâzım... Pasaport çıkarılacak. Buradaki bölük pür- çük borçlar da ödenecek. .. Çıkın bakalım işin içinden. . . Cevap vermiyordum. Kadının sesindeki hicran, bana dokunmuş- tu, O, bu yolun tek yolcusu değil di, Onun gibi gurbet ellerinde sü- rünen daha ne kadar t genç kadınlara, genç kızlara tesadüf et. mi Germnine, 2 genç ol. mi omuzlarını çökerten bu ağır ıstırap yükünden bir hamlede kur- tulurdu. o Şimdi, onun-için hayat yartları güçleşmişti. Onun ihtiyacı olan toplu parayı, hangi hayır sa- hibi çıkarır da verirdi? Germaine, yüzüme bakıyordu: — Bir şey söylemiyorsunuz! Ne söyleyim? Acı ve doğru söylüyorsun. -.. b) derin içini çekti: — Hayat, söyletiyor; hayat, söy- letiyor!.. — Seni, memleketine göndere « yim mi? Germaine, şiddetle ayağa kalk. mıştı; kollarımı kavuşturarak önüm dikilir gibi durdu: — Bana, kendini anlat... Bu, esrarengiz hava, (beni sıkıyor... Kimsin? Evet, görüyorum, rum, hissediyorum ki sen kibar bir adamsın, centilmensin, senyörsün, prens şarmansın. .. Evet, bunların hepsisin. .. Fakat bana söyle, kim sin? Neden Sırrı ile meşgul oluyor- sun? Beni, neden omemleketime göndermek istiyorsun? Romanlar- da, karanlık ve gizli rol alan tipler gibi, muammalı bir halin var... Gayri ihtiyari güldüm: — Demek, iyilik etmek, bu asır- da bir palyaço esvabt gibi gülünç | şif ve şartnameleri görmek i | meyi görmek üzere her güni | leden evvel ve münakasaya| “M.M.V.SA.AL, KOl ni i Hava kıt'aları ihtiyacı içi İzmir Reşadiye de” inşa edili cek bir pavyon ile bir mutba kapalı zarfla münakasaya k muştur. İhalesi 4 Hazirâ 934 Pazartesi günü saat 10, da yapılacaktır. Taliplerin Kk zere her gün öğleden sonra * münakasaya iştirak için de gün ve vaktinden evvel tekl ve teminat mektuplarile Ai karadaM.M. V. Sa. A Kom. nuna müracaatları. (3516) oo (2144) 253 M.M.V.SA,AL, KON dan: Hava kıt'atı için İzmirde şadiyede inşa edilecek olan | hangar kapalı zarfla münal saya konmuştur. (İhalesi 6 - 934 Cumartesi günü sad 10,30 dadır. Taliplerin şartı tirak için de o gün ve vaktil den evvel teklif | ve anl mektuplarile Ankara'da M.İ V. SA. AL. KOM. na mürs caatları. , 3520) (2244) » “ M.M.V.SA, AL, Şi mi kıt'atı için Diyarbel de Ali Pmarda inşa silecek lan bir hangar kapalı münakasaya konmuştur. a ! lesi 29 -5 - 934 Salı günü sal | 10,30 dadır. Taliplerin sarti meyi görmek üzere her öğleden evvel ve müna| iştirâk için de o gün ve den evvel teklif ve © temini mektuplarile Ankarada M. İ V.SA.AL. KOM. na atları. (o (3519) (2245) Devredilecek ihtira berat! “ Tutya kurşun elektrik alcümülâtöl lerinin çalıştırılmasına mahsus 050) hakkındaki ihtira için istihsal edilmit lan 5 Mayıs 1980 tarih ve 1276 ralı ihtira beratının ihtiva ettiği bu kere başkasına devir veyahut verileceği teklif edilmekte olduğu” bu bapta fazla malümat edinmek yen zevatın İstanbul'da, Bahçekepi Taş banda 43-48 numaralı â müraenat eylemeleri ilin olumu. çağ (16258) > Dr. HORHORU Eminönü Valide kıratanssi, kuvvetlinin yanyaliği bn da, senin ali eek pal p e A “ Gözlerimi, onun hafif sarb buğusu ile bulanan gözlerin tim: — Hiç bir maksadım yok. ven vardı, fakat sonradan m. ti: — Cayma, diyorum. . Söyliyeceksin!

Bu sayıdan diğer sayfalar: