19 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

19 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K P MM iyet” ; Rk i TR Bir cevap Fikri Süreyya beye Efendim! Bana Yolların sesi'nde sorduğu- nuz suallere cevap vermeğe lüzum görmemiştim. Fakat mademki hu- susi mektubunuzla da ısrar ediyor- sunuz, niçin lüzum görmemiş oldu- ğumu izah etmeğe çalışayım. Bir kere yazılarımı, iddianıza #ağınen, okumadığınızi anlıyorum; okusaydmız ne hususi . mektubu - nuzda: “Tevfik Fikret'i beğenmi- yorsunuz, Ahmet Haşim'i beğen- miyorsunuz,, der, ne de açık mek- tubunuzdaki sualleri sorardınız.Va kıa Tevfik Fikret'in manzumele- rinden — bir, iki tanesi müstes - na — pek hoşlanmâm, yani onları daima okumam; fakat Rübabı şi- ma hürmetle bahsettim ve onu zin çok beğendiğiniz muharrirle hiç bir zaman bir tutmadım. T. fik Fikret'in eserinde şekil kusur- suz değildir; fikirleri rın arasında leri dahi vard keste'yi, Tarihi kadim'i de, Haluk” ün defteri'ni de okurken karşmız: da bir adam olduğunu, sözlerin ar- da beceremez, çünkü güzel şekil ancak sahih bir heyecanın mahsu- lüdür ve hiç bir heyecan duyma - dan güzel şekiller yaratabilmek ar- zusu garip bir şeydir. (Bundan yi- ne bahsedeceğim, yazilarımı takip ederseniz okursunuz.) Ahmet Haşim'i beğenmedi hangi yazımdan, hangi sözlerim - den istihraç buyurdunuz? merak ediyorum. Gelelim suallerinize: ; 1. — Çok sevdiğiniz muharriri beğenmediğimi söylerken Türk e- debiyatını yoksa cihan edebi- yatını mı gözönünde bulundurarak hüküm verdiğimi soruyorsunuz.Bu sualin cevabını kaç defalar ver - dim Tekrar edeyim: ben, zannr- nız hilâfına, mütevazı bir adamım, onu niçin hakikati keşfetmiş ol - mak iddiasında değilim; demek ki ü imin ancak kendi zevki- me göre olduğunu kabul ederim. O hâlde niçin, ne hakla yazdığımı mı soracaksınız? Çünkü emsalsiz bir adam değilim; elbette ki be - nim zevkime, benim düşünüş ve duyuş tarıma iştirak edenler de bulunur. Hiç kimse benim hüküm- lerimi kabule mecbur olmadığı i- gindir ki sırf kendi zevkime göre olan hükümlerimi herkese teklif etmekte mahzur görrsiyorum. Ha- kikat namına söz söylemekten çe. kinirdim; kendi hakikatim namına söyliyebilirim. Moktubunuzda “rey bi, hem de tam manasile reybi,, olduğunuzu söylüyor, bir taraftan da münekkidin “hakikat, iyilik, güzellik, namına hükümler verme- istiyorsunuz, Kelimelere istedi iniz manayı vermek de belki rey- biliğinizin icaplarındandır. 2. — Hoşlandığım, kendilerine uyduğum şairleri, muharrirleri 14 nıtmamı emrediyorsunuz. “Pekrar sorayım, beyim: i zevki- me, yazılarıma ehemmiyet vermi- yorsunuz (ehemmiyet verseydiniz bunca senedir yazdıklarımı okur ve kimlerin eserlerinden hoşlandı- — On sekiz, on dokuz yaşında bir kıza, ben, nasıl rakip olabilirim Okadar samimi idi ki içim kan ağlamıya başladı: — Daha gençsin, yavrum. — Daha gencim, öyle mi? Mer- Artık bu iltifatlar, teselli ye- geçmiyor. Daha doğrusunu is- ter misin? Bunlar. beni avutmuyor, üzüyor. Yorgun yorgun düşünüyordu: — Peki, Ferhunde konuşsa? Yerimden sıçradım: — O, hiç olmaz. — Neden? Onun sergüzeşti da - ha feci.... Kirli gizli evlere satıl- masındaki fecaat, (az şey midir? Ferhunde, başından geçenleri an- latsın, kâfi! Onlar, biribirlerile da- ha iyi ve daha kolay anlaşabilirler, saniyorum. Ben, nihayet bir mace- raperest kadın sayılabilirim. Beni, macera hevesi de, memleket mem- İeket süründürmüş olabilir. Lâkin Ferhunde öyle değil... Daha fazla devam etmesine ma- edebi tefrikası: 80 KANLISIR Otobüs!.. Medeniyet ilerledikçe ölüm şe- killeri de çoğaldı. Eskiden, insan- lar ya harp meydanında, yahut ra- hat döşeğinde ölürlerdi. Yirminci asrın bir ihtiraı da tekerlek altında ölüm oldu. Otobüs denilen seyyar ölüm ku- leleri, otomobil denilen serseri ka- öller, hemcinslerimizin kanını, sel gibi akıtiyorlar. Evinden güle oynıya çıkan bir adam, beş dakika sonra, kanlı bir et yığını, ahut bir kemik torbası ha line geliyor. Hele şu otobüsün, Az- raile ettiği hizmet, saymakla tüke- nir gibi değil. Dün sabah bir işim çıktı. Otomo bille Taksimden Beşiktaşa geçeyim dedim. Bindiğimie, bineceşime bin kere pişman oldum. Belki on yer- de, kafam tavana çarptı. Belki yüz yerde ha şimdi devriliyoruz, diye halecan geçirdim. Halbuki, bu ni- hayet on dakikalık seferdi. Ya, otobüsle Yenimahalleye, Sa- rıyere, Kavaklar'a gidenlere ne demeli? Bana öyle geliyor ki, başka hiç bir vasıta olmasa, Yenimahal- leye yayan gitmeyi göze alırım da şu otobüslere binmem. . Geçen cuma akşamı idi. Tak - simde ahbaplardan birine rastla- dım. Acele acele gidiyordu. Yolun- dan gir. di — Nı le LK 'dedi, vapuru kaçır dim, otobüsle Yeniköye gideceğim. Haline acırım: — Gel vazgeç otobüse binme!. — Neden? — Yeniköye gideyim derken, $0- #örün bir sakarlığına gelir, tahta- lıköye gidersin!.. M. SALÂHADDİN Farmakologlar Birliğinin dersleri Pratik © Farmakologlar Birliği ndan azalarının malümatının tevsii maksadile verilmekte olan dersin üçüncüsü de © evvelki gece halkevinde verilmiştir. İhtiyat zabiti yoklaması Beşiktaş askerlik şubesinden © 1 — Her sene olduğu gibi bu senede haziran ayı içinde ihtiyat zabitan yok- lamasına başlanacaktır. 2 — Haziranın birinden nihayetine kadar yoklama devam edecektir. 3 — Yoklama günleri baftanm cu- martesi pazartesi salı günleridi pla müracaatları ilân olunur. ğımı anlardınız) bu sualinizin se- bebi ne? Farzedelim ki kimleri be- ğendiğimi hakikaten bilmek isti - yorsunuz, o halde bu merakınızı yazılarımı takip ederek tatmine ça- lışmanız daha doğru olmaz mı? Yalnız şunu söyliyeyim: hoşlan- dığım, hattâ çok sevdiğim birçok şairler, muharrirler vardır, fakat uyduğum hiçbir şair, muharrir yok tur; çünkü uymak, bir adamın söy- İ lediklerini mürakabesizce kabul ct- mek manasına da gelebilir ve siz © Yazılarınızda hayranlıktan ve | fazla bir nezaketten doğan sıfatla. | rı azaltınız, efendim. Nurullah ATA Yazan: Mahmut YESARİ ni oldum, elimle sözünü kestim: — Sen, evvelâ Sırrıdan para is- te. Bir kere onun mali vaziyetini anlıyalım. Germaine, canlanmıştı: Onu, nerede görebiliriz? aa mn Köşkten çıktığı yok İL. e — Ben, oraya gidebilir miyim? — Bir mektupla çağırırsın. Bu fikir, Germaine'in o hoşuna gıttı: Peki, ne yazayım? — Ben sana dikte edeyim, olmaz mı? Hemen garsonu çağırdım, bir kâ ğıtla hokka kalem istedim. Ge, maine, kalem elinde gülerek yüzü- me bakıyor: — Fakat satırlar doğru gitmezse karışmam. Bu, tehlikeli bir şeydi. Sırrı Nev res, mektubu okuyamazsa, ne ya- pacaktık? -—— Aman, yavrum, dikkat et. Za ten çok uzun yazmıya da lüzum ME ALANIN Hey gidi günler hey... Ben de bir zaman böyle ( bin türlü kaygu ve ıstırap içinde (o yaşayan, böyle saçları, sakalı uzamış, çeşmeden evinin suyunu taşıyan, pazardan çıkınlarla erzak getiren beli bükül- müş bir insan değildim. Hayat yi züme gülerdi; ben de hayata inci dişlerimi göstererek kahkahalar a- tan bir tasasızdım: o Altı yaşımda minimini bir çocuktum. Büyük ba- bam binbaşı (o mütekaidi Malik e- fendi beni çok severdi. . Babamın, annemin biricik (oğlu idim, Sarı lepiska saçlarım omuzuma dökü- lürdü. Gürbüz, sıhhatli, alyanaklı idim. Bir erkek çocuktan ziyade bir kıza benzerdim. Onun için anneci- ğim 'bana sadakor bir gömlek dik- miş, bir de kırmızı kadifeden kısa pantalon almıştı. Yazın sıcak gün- lerinde löpiska © saçlarımda mavi kordelâ, sadakor gömleğim, lâci- vert boyunbağım ve al pantalonum ile sazdan örülmüş © penbe, yeşil renkli mini mini yemiş sepetimi €- lime alarak büyük babamla çayır- lara çıkardık. Büyük babama efen- di baba derdim. İhtiyar adamca- ğız bu şakrak torununu çok sever- di. Semtimiz olan ( Üsküdardaki körbakkal mahallesinden kalkar, ağır ağır divitçilere çıka', Nuh ku- yusu: i kır kahvesine gelirdik. Efendi babam orada kulpsuz, iri bir fincanla bir yorgunluk kahvesi içer, sonra çayıra © inerdik. O za- manlar oranm adı bitli kâğıthane idi. Yeni mis kokulu çiçekler ara- sında saf havayı teneffüs eder, ye- şil otlar arasında (koşar, terleyip yorulunca gelir, bir ağaç gölgesin- de büyük babacığıma sokulur, o- nun beyaz sakalını öperek yemişle- rimi yerdim. O, beni: — Oppan, diye çağırır, benim, toninim) diye severdi. Aile efradrmın hepsinden ayrı ayrı şefkat görür, nevazişlerle tesel li olurdum. Şimdi benim tatlı bir rüya olasi bu zemanlar, içimde bü yük bir hasret uyandırmakta, gözle rimden gizli gizli, ılık yaşlar dök- türmektedir. Vaktaki büyüdüm, mahalle mek- tebini bitirdim. Sonra sultaniye gir dim. Babam öldü, on yedi yaşın- da babasız kaldım. Annem beni, için şefkat kaynağı oldu. Zayıf, iç- (oni- | li, süküti, boynu bükük ; bir öksüz olmuştum. Hastalık mektebe deva- mıma mani oldu. Doktorlara taşını yor, sonra elimde ilâç şişeleri, hı kutularile annemin yanma dönü dum, Bu mariz, alil vücutla yaşamak bana çok güç geliyordu. U Beni te- selli eden yegâne şey, kitap oku- maktı. Gece sabahlara kadar oku- yor, bazan uyandığım zaman önüm | yok. Kısaca yazarız. “Maksat anla | anlaşma. şılsım, o kadar. Germaine, yumruğunu masaya vurarak haykırdı: — Böyle olduğu daha iyi... Sar- boşken yazdığımı anlayınca büs- bütün korkar. Kâğıdı da almış, yazmıya hazır- « Bekliyorum. « “Bu gece seni dokuz- arası... Germaine, kalemi elinden bıra- karak hayretle yüzüme baktı: — Bu gece mi? Sayıklıyor mu - ymıyacağız. Germâine, ellerini kilitlemişti: Se iyice anlat... Senin sö zünden dışarı çıkacak değilim. Sen ne emredersen onu yapmıya razı yım. Fakat söyle,.. Böyle esra- rengiz havaya tahammülüm yok -- tur. Anlatırsan, belki bende bir fikir verebilirim. Kalemi tekrar eline verdim: — Anlatayım, kızım... Sen, bu tezkereyi yazacaksın. Ben, Sırrı'ya bir vasıta bulup göndereceğim.Ben senin namına konuşacağım. Germaine, kesik kesik güldü: — Bunun neresi rezalet? Bu, a- deta sulhan ve gayet nazikâne bir İtti Milli İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. eman EE > Tci. Beyoğlu : 4537. <geliğ>?469 de açık kitap, limbanın yandığını, vaktin öği duğunu hayretle görü yordum. Dımağıma fazla bir hassasiyet arız olmuştu. Herşeyden çabucak müteessir oluyordum. İçimde ateş gibi bir arzu, kızgın bir şey vardı ki kalbimi yakıyor zannediyordum. Bir gün nasıl olduğunu bil i ğim bir tesadüf karşıma yeşil i bir genç kız çıkardı. Medihayı sev- dim. O, bir mektep çocuğuydu. Ben de izdivaç çağına gelmemiş toy bir delikanlı idim. Onunla izdivaç €- demezdim. Bu macera, üç sene de- vam etti. Üçüncü sene bunu anne- me açtım. Zavallı kadıncağız evlâ- dının bu derdini öğrenince mütees- ir oldu: Sabri, Medihayi annesinden isti yelim. dedi. Dünyalar benim olmuş- tu. Mediha mektebini bitirmişti. A- ilesi benimle evlenmesine muvafa- kat etti. Mediha benim karım olun- câ onu kıskanmağa başladım. Gö- zümün önünden ayırmağa razı 0- lamıyordum. Kıskançlık her zaman dımağımı burgu gibi oyuyordu. Mediha, bu halimden şikâyet e- diyor: — Aşkım senin aklını başından almış, karşında sana sadık, namus- lu bir kadın var, benden beyhude yere şüphe etme. diyorsa da bu sözleri beni ikna etmek, yaptığı mel'anetleri örtmek için söyleniyor | zannederek vesveselerim büsbütün artıyordu. , Onların ihanetini mahkeme- de ispat edemedim. Mahkeme beni affetmedi. Ağır hapse mahküm ol- dum. Senelerce karanlık zindanlar. da yattım; hapishaneden çıktık- tan sonra cemiyeti beşeriyeden tardedilmiş bir fert olmuştum. Şah. siyetim kaybolmuştu. Kimse bana iş vermiyordu. Gene annemin şef. katine iltica etmek mecburiyetin. de kaldım? Fakat o zamandan beri bir mahküm gibi yaşıyordum. An- nemin bana eskisi kadar itimadı, teveccühü yok... Kapısında beni uşak gibi yaşatıyor. Kıskançlıktan deli olan bu adama âcımasa beni evinden kovacak, bir lokma ek- mek vermiyecek. Ben, altı yaşımda bir çocukken böyle dertli, tasalı, her gün gözya- şı döken bir zavallı değildim. A- ile efradımın hepsinden ayrı ayrı şefkat gören, hayata inci dişlerim. le gülen mes'ut bir çocuktum. Ah, keşke gene öyle, hiç büyümeden, masum hisselerle | teselli olan bir çocuk olsaydım! ON. — a eyleriz — Acele etme... Eğer anlaşa - bilirsek, .. Anlaşamazsak o za - man istediğin şekilde rezaleti çıka- rırsin. — Kabul... Söyle, yazıyorum. Ona, dikte etmeğe başladım: — “Bu gece, seni dokuzla dokuz buçuk arası, bahçenin deniz tara- fındaki kulübe harabesinin oldu - ğu yerd; bekliyorum. Muhakkak gel. Yoksa rezalet çıkar! Germaine, sordu: — İmza atayım mı? — Yazını tanır, değil mi? — O kadar tanır ki mükemmei taklit bile eder. — Öyleyse, imzaya hacet yok! Germaine'in yazdığı mektubu, katladım, cep cüzdanıma koydum: Ben, yarın , onu görü- rüm. Öbürgün, benden cevap alır- sın! İki gün sonra çok canım sıkkın bir halde Germaine'in apartmanı- na gittim. Germaine, henüz uykudan kalk- mıştı. Sırtında mühmel bir penyu- var vardı. Beni heyecanla karşıla- dı: e Ne haber? Elimi, omuzüna koydum: — Anlaştık, kızım, ( | İngiliz gazeteleri Vadi mektupları j ve Türkiye Londra: 12.5 - 1934 — Yeni İngiliz nesli, bir çok görenekleri ve görgüleri gibi bir çok * görüşlerini de bütün sakatlığı ve iptidailiği ile bir evvelki nesilden © miras alıyor galiba... Bu yüzden; insanın çok de fa Schakespcare vatanımdan Lojd Corçların vatanı olduğu için nef- ret edeceği geliyor... İsgiliz münevverlerinin bir çoğu Türkiyenin Cümhuriyet olduğunun bile farkında değiller... Türkiye de- yince “kaçıncı Mehmet Padişah!;, diye soran darülfununluyu ben gö- zümle gördüm... Taymisin Sakarya dan hâlâ haberi yok mu nedir? Her İngilizde, bir defa, Lord gür- zön inadını kıracak bir İsmet Pa- talâkat ve sebatına başka hangi Türk sahip olabilir? . Banu hüdise- lerle değil devamlı propagandalar- la elbette yenmeli ve onlara doğ- ruyu öğretmek mümkündür... Şu bir iki aydan © beri, buranın en çok satılan gazetelerinde Türki- yenin adı, Zaro ağa hastalandığı ve İnsull tevkif edildiği zaman geç- ti... Başlığın bir köşesinde hâlâ bir ehlisalip neferi armasını taşı. yan ve İngiliz babiâlisinin en de- magojik ve sarsak © unsuru Lord Biver Brokun gazetesi olan Deyli Ekspres, bugün de Türkiyeden ha- ber veriyor: Eski dünya güzellik kraliçesi Keriman Halis hanımın resmini, altına “İstanbul otellerin- de hizmetçilik ettiğini,, kaydede- rek, neşrediyor... Bu resim, Keri- man hanımın yeni açılan bir kız mektebinde ev işleri dersinin tat- bul gazetelerinde bu kısa ve vazih izahatla neşredilmiş bir resimdir. Bu kadar açık ve sersemce bir ya- lânı durup (o dururken irtikâp ve Türklerin aleyhinde bir şey yaz- mak için bü kadar bayağı fırsatlar. dan bu kadar münasebetsiz şekiller | de faydalanan bu gazete, İngiliz ef kârı umumiyesine yaptığı bir çok siyasi telkinlerde muvaffakıyetli neticeler alan gazetelerin başında gelmektedir. Buranın en büyük mağazaların- dan biri, bütün dünya gazeteleri arasında, Türkiyeden de bula bula yarın gazetesini getiriyormuş; O kapandıktan sonra, Sonpostayı ge- tirmeye başlamış; o eğer biri, Son posta” nın muhalefetlerden istifa ettiğini haber verecek olsa, muhak- hak ki, onu da getirmekten vazge- çecek! Londraya gezmeye gelen bir iki Türk talebesile bir dükkândan alış veriş ederken; bilmem ne vesile i- le, Türk olduğumuzu anlıyan satı- cı kadın, bize satacak şey keşfet- miş gibi gözleri parlıyarak acaip akisler veren iki yüzlü bir omuak- ilişti: — Demek parası var? — Hem epeyi paralıya benzi - yor. — Seni, çok uğraştırmadı mı? yar! du. Benden de para istemiyordu. Buna rağmen, bana: — Sırrı ne verdi? ne kadar getir. din? ii Diye sormuyordu. *Cebimden beşer liralık yirmi ta- ne bank kaimesi çıkarıp uzattım: — Yüz lira verdi. Al, kızım. Germaine, tereddütle bakıyor - du: “ği — Gözlerime inanamıyorum. — İstanbuldan hareket edece - ğin gün, yüz lira daha verecek! Germaine'in ağzı açık kalmıştı? — Ay, kulaklarıma inanamıyo- rum. Paraları elimden aldı ve konso- Tun üzerine fırlattı: mağlâp edemeyiz, Paralı iken ona, kurşun işlemez. Germaine'in hüznü, kalbimi di- kenlemişti: bikatını yaparken alınmış ve İstan. OTO..-MOTO..- VELO.. Meçhul bir koşucu me çhul bir araba ile ya- rışa girmeği istiyor. (Başı 1 inci sahifede) il - Motosiklet - Bis iklet yarışlarımızın. kaydi kabül rini yapan Teknik Ko mitemiz garip bir karşılaşmıştır. Bu müracaat telefon ile yapılmıştır. Telefonda iş. bildirmiyen bir zat otom obil koşularma girmek istediğini ancak kayd ve kabul muamelâtınd a ismini ve arabasının firmasını vermek istemediğini söylemiştir. Komitemiz bu şekilde bir müra- <aatla kabul ve kayıt muamelâtının yapılamıyacağını bu meçhul zat şimdilik yazılmak tan sarfınazar etmiştir. Germaine, koltuğun kenarma ie WWE, Bugünkü program İSTANBUL £ 18,90 Fransızca ders. 19 Fahrettin Kerim Bey tarafından (İrk Hıfsıssıhasi) hakkında konferans, 19,30 Alaturka we siki neşriyatı (Tanburi Refik Bey) Ke mençe Fahire H. Nevres B. Fikret B. Safiye H.) 21 Eşref Şefik Bey tarafın dan Spor hakkında konferans Ajans ve borsa haberleri. -21,25 Necip Yakup B- orkestrası tarafından muhtelif eserler. VARŞOVA,İMİS m. 17,35; Hafif musiki — Muhtelif meşriyst 21,95 Piyano konseri, (Polonyahların rinden.) 21, İsieahabe. o Zİ55: Senfonik : Franssca konleranı, 23,15: Hafif lazahabe, 2405: Dans BUKREŞ Bim 13: Borsa. — Plök. — Haberler. — plik 18; Orkestra popüler — Haberler MOSKOVA, W2im. Konsar tagamnili, 2; Muhtelif diller” yat, UDAPEŞTE,S50m. Popüler, 19,30, Berend salon takım sahabe. 21: Viyanadan nakil, 25,20: ipan takımı, 24,20: Kahvehane İonreri. m. VİIYANA,SI7 20: Kına haberler. | 20418: s$rkılar. 21,05: | “TEBESSÜMLER DİYARI, opereti (F. LE- ŞAMLAR) 20201 Haberler. 2135: Dame plak BELGRAT, GT m. ş 20.00: Keman konseri 21,10: Musahabe, 214 gecesi. 23,10: Haberler. — Radys or nal, KÖNİGVUSTERHAUSEN, 1571 m, 19,15: Aktüalite. o “ maliyet Asrın ömdesi “ MİLLİYET * tör. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye işin Hariç için LK. LK kaar aynayı önümüze uzatıyordu; hiç şaşırmadığımızı görünce afal- ladı; öyle bir “teşekkür ( ederim” dedim ki; Eli birden kop- muş gibi, Oayna ile be raber, ortadan o kayboluverdi... Zavallı İmparatofluk zihniyeğ yalı deyince, hepsini, * renkli cuklar ve alacalı dokumalarla, elin den bütün varını O yokunu aldığı Hint fakirlerine veya Çin afyonke$ lerine benzetiyor... Eğer kendimizi Avrupada oldu- ğumuz gibi tanımak ve sevdirmek bizim için hayati zaruretlerden bi- ri ise ve buna muhakkak başlana- cakas ilk defa İngiltereyi gözönün- de tutmak lâzım. İngiliz, Türk iyor... Yalnız- Dardanelin Türkü'nü tanıyan İngi- lize Ankaranın Türkünden de ha- ber vermeli. Behçet KEMAL müracaat ile söyleyince imdi ne yapacaksın? ln titriyor, gözleri yaşla parlı- | yordu: — Paris'e döneceğim, madem ki bu parayr aldım, burada kalmak, artık kancıklık olmaz mı? Benim de gözlerim yaşarmıştı: — Ben, pek yalnız kalacağım. — Sana da bir seyahat teklif e- derdim ama, burada vazifen var. — Ben, Adapazarında çir çiftlik aldimele kii — Sırrı'ya meydanı boş mu bı- rakacaksın? — Biz, mağlüp olduk. Kalbimde bir matem ağırlığı ile Germaine'in apartımnından çık - ven adr orada ör daha dura- olsaydım, asıl hakikati ağzım- dan kaçıracaktını. Zavallı Germaine Trefle, parayı Sırrı Nevres, verdi zannediyorHal buki yazdığı tezkere, cebimde du- ruyor, Bir gün, Sırrı Nevres'le çok cid- di konuşmak icap edecek! —21 — Neye Hüsrev Amca, bugün 80 murtkan duruyor? ie biraz da endişe ile sorduğu suale içimi çekiyorum: — Hastayım, Neşide! A

Bu sayıdan diğer sayfalar: