17 Ocak 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17

17 Ocak 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 17
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1699—7 vak'a mi idi bunu bilmem, ancak Fransada elyevm insan elinden çıkmış çay ibriği istimal etmeyen bir timarhane mevcuttur. Ha..; Bu bizim zat İngiliz biçimi bir çaydanlıktı, ve her sabah bir göderi parçası ve biraz tebe- şir tozile kendisini parlatmak hususuna çok. itina ederdi. Tam karşımızda oturan bir adam:-Ve gene, didi, çok olmadı. Gene burada birisi vardı ki kendisinin eşek olduğuna zahip olmuş.. Kendi- sine eşek vari poz vererek konnştuğunu söy- leyeceksiniz değil mi?.. Tamamen öyle.. Buda pek sıkicı bir hasta idi, iple bağlatırken çok zahmet çekerdik. Uzun bir müddet deve 'di- keninden başka-bir şey yemiyordu. Fakat biz onun bu fikri sayesinde, yani başka bir şey yememesine israr ederek kendisini tedavi ettik. iyi olmadan evel topuklarile layenkati bir su- rette etrafına şöyle şövle.. çifteler atardı. Fakat bu hatibin yanında oturan ihtiyar bir kadın sözünü keserek-mister Dökük, dedi, biraz kendinize geliniz reca ederim.. İpek fistanımı berbat ettiniz.. İstirham ederim, böyle ameli bir üslübla her mutalaayı tersim etmenin lüzumu varmı? Bunları yapmadan da buradeki dostlar sizi anlar.. Yemin ederim ki sizde o ken- dini eşek zanneden talisiz, zavallı hasta kadar büyük bir eşeksiniz.. Doğrusu çifteleriniz pek sırada tabiil. Monsinyor Dökok;- Bin pardon, mamzel diye cevap verdi, binlerce affınızı reca ederim, taarruz etmek niyetim yoktu. Mamarel Saplas! Monsinyör Dökok sizinle Şerap içmekle şerefyap olacaktır. » Bu sırada Mon- sinyör Dökok derin bir reverans yapmış, büyük bir merasimle kadının elini öpmüş ve mamazel Laplasla şerap içmeye başlamıştı.. Monsinyör (Meylard) bana hitap ederek: - Müsnade ediniz, dostum dedi, müsade edinizde size şu dana etinden bir parça bilhassa pek nefis bulacaksınız... Bu esnada” güçlü kuvvetli üç garson yemek dulu bir sürü tabakları emin bir surette ma- sanın üstüne .doldurmuşlardı. Lâkin ufak bir tetkikle anladım ki bu, tamamen kızarmış bir dana idi. Dizleri üzerine tabağa oturtulmuş ve tıpkı ingiliz usulü bir tavşın yahnisi gibi dananın ağzına da' bir elma sokulmuştu. — Hayır.. teşekkür ederim, diye cevap verdim; doğrusunu isterseniz ben bilhassa dana etinden hoşlanmam. Ama.. herkes benimle bir olacak değilya.. Maamafi, tabağımı değiştirir, göndereyim, UYANIŞ 107 tavşan yahnisi yiyebilirim.. Dedim. Masanın üzerinde müteaddit yemek tabakları vardı, bunlarda alelâde fıran$ız usulü tavşan yahnileri bulunduğu görülüyordu. Güzel bir parçayı güzüme kestirmiştim... *w sahibi:- Piyer! diye bağırdı.. Müsyünün tabağını değiştir ve şu kedi usulü pişmiş tavşanın kenar tarafından kendisine veri, yahnisi — Ne usulünde? dedim. — Kedi —- Ha. benden paso!.Biraz domuz sucuğu da Kendi kenkime “Bu vilayet solrasnıda insan düşünmeden hiç bir şey yeyemez» diye düşüdüm.. Yani bu kedi usulü pişmiş tavşan değilya, hatta tavşan usulü pişmiş yahnisi usulünde... Buna da olsa olur. ohalde teşekkür ederim.. ahalisinin yalınisi kedi bile olsa yemeyeceğim. Köşede oturan ölü benizli bir şahs kesilen mükâlemeyi yeniden canlandırarak: - Ve yene garabetler ara- sında diğer bir hastamız vardı. Bu adam ken- disinin (telemen) peyniri olduğuna inanmıştı. Elinde bir çakı, öteye beriye dolaşarak baca- ğının ortasından bir dilim kesmeleri için dost- larına yalvarır, dururdu. — Şüphesiz bu adam bir idi! diye birisi söze karıştı; fakat onunla mukayese ka- dedi, yene bir vakitler bütün deli bul etmeyen biri vardı ki şu yabancı zattan maada hepimiz biliriz.. Hanı şu kendini şampa- nya şişesi sanıpta şu biçin mantar patlainası ve fışkırması taklidi yapan adam... Bu sırada hatip sağ elinin baş parmağını patlayışına ben- elini geri çekti; sol yanağına vurdu ve tıpa çıkararak dilinin zer kaba bir ses sonra dişleri üzerindeki mahirane bir hareketle tıpkı atılan bir şampanya şişesinin tıpası taklidini yaparak bir çok dakikalar süren keskin bir fişirti çıkarmağa başladı. Vazihan gördüğüm bu hareket (Meylard)ın pek hoşuna gitmemişti; fakat bere- ket versin herif başka bir şey söylemedi ve Monsinyör mükâlemeyi büyük bacaklı, küçük ve znif bir adam harartlendirdi: — Ha.. dedi, cahilin biri vardı... Kendi. sini kurbağaya benzetiyordu.. Ama ufak bir müşabehet olsa bari! Bonu görmüş olmanızı isterdin efendim. . Burada mütekellim bana hitap etti: -—- Gör. seydiniz, teganni etmiş olduğu tabii havalar kalbinizi mutlak “ver bu adam kurbağa değilse ben onun niçin kurbağa Onun şöyle heyecana getirirdi. olmadığına ( yazık ) diyeceğim! — Devamı 110 uncu sayfada —

Bu sayıdan diğer sayfalar: